ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

ENFAL

38

قُل لِلَّذِينَ كَفَرُواْ إِن يَنتَهُواْ يُغَفَرْ لَهُم مَّا قَدْ سَلَفَ وَإِنْ يَعُودُواْ

فَقَدْ مَضَتْ سُنَّةُ الأَوَّلِينِ

 

38. Sen o kafirlere de ki: "Eğer vazgeçerlerse onlara geçmiş (günahları) mağfiret olunur. Eğer yine (şirke) dönerlerse, kendilerinden öncekilerin sünneti muhakkak devam etmiş olur."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- iman, Küfrün Bağışlanmasına Sebeptir:

2- Küfürden Mutlaka Vazgeçilmelidir:

3- islam'a Giren Bir Kafirin Kafirken Yaptığı Tasarrufların Hükmü:

4- Tekrar islam 'a Giren Mürted'in irtidat Halindeki Tasarruflarının Hükmü:

5- Müslümanlarla Savaşa Geri Dönmenin Cezası:

 

1- iman, Küfrün Bağışlanmasına Sebeptir:

 

Yüce Allah: "Sen, o kafirlere de ki ... " buyruğuyla Peygamber (s.a.v.)'a, kafirlere bu anlamda sözler söylemesini emr etmektedir. Onlara, bu manayı bizzat bu sözlerle söylemiş olmasıyla başka ifadelerle dile getirmiş olması arasında bir fark yoktur. İbn Atiyye der ki: Eğer bu buyruk, el-Kisai'nin naklettiği şekilde Abdullah b. Mes'ud'un Mushafında; "Sen o kafirlere de ki: Eğer vazgeçerseniz size mağfiret olunur" şeklinde ise, hiç şüphesiz risalet görevini ancak muayyen olarak bu lafızları onlara söylemekle yerine getirmiş olurdu. Bu lafızların gerektirdiği budur.

 

2- Küfürden Mutlaka Vazgeçilmelidir:

 

"Eğer vazgeçerlerse" buyruğu ile küfürden vazgeçerlerse demek istemektedir. İbn Atiyye der ki: Zaten küfürden mutlaka vazgeçmek gerekir. Bunun böyle olmasını gerektiren ise, bu şartın cevabını teşkil eden: "Onlara, geçmiş mağfiret olunur" buyruğudur. Geçmişin mağfiret olması ise, ancak küfürden vazgeçen, küfrünü sona erdiren kişi hakkında sözkonusu olur. Şair Ebu Said Ahmed b. Muhammed ez-Zübeyri ne güzel söylemiş:

 

"Genç itiraf etti mi, artık affedilmeyi hakeder Sonra da yapıp ettiklerinden vazgeçerse. Çünkü Şanı Yüce Allah günahını itiraf eden kişi hakkında şöyle buyurmuş: 'Eğer vazgeçerlerse, onlara geçmiş mağfiret olunur.' "

 

Müslim, Ebu Şumase el-Mehrı'den şöyle dediğini rivayet eder: Biz, ölüm döşeğinde Amr b. el-As'ın yanında bulunuyorduk. Uzunca ağladı... deyip hadisi nakletti. Sözü geçen bu hadiste şunlar da yer almaktadır: Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Bilmez misinki İslam kendisinden öncekileri yıkar, hicret de kendisinden öncekileri yıkar, hac da kendisinden öncekileri yıkar. .. "

 

İbnü'l-Arabi: der ki: Bu, şanı Yüce Allah'ın, insanlara lütfedip ihsan buyurduğu bir rahmettir. Çünkü kafirler küfrü, çeşitli cürümleri işliyorlar, masiyet ve günahları irtikab ediyorlar. Eğer bu onların sorgulanmalarını gerektirecek olsaydı (tevbelerine rağmen) ebediyen tevbe etmezler ve hiçbir şekilde mağfirete dahil olamazlardı. Yüce Allah, yoluna dönmeleri halinde onların tevbelerini kolaylaştırmakta ve İslam'a girmeleri sayesinde onlara mağfiretini bol bol ihsan etmekte, geçmişte yaptıklarını yıkıp yok etmektedir Ta ki bu onların dine girmelerine bir sebep teşkil etsin, müslümanların söyledikleri sözü kabul etmelerine teşvik edici olsun. Eğer onlar herhangi bir şekilde sorgulanacaklarını görecek olsalar, hiçbir zaman ne tevbe ederler, ne de İslam'a girerler

 

Müslim'in Sahih'inde şöyle denilmektedir; Sizden öncekilerden birisi doksan dokuz kişi öldürmüş idi. Daha sonra tevbe etmesinin mümkün olup olmadığını sordu. Abid birisinin yanına vardı, ona, tevbesinin mümkün olup olmadığını sordu. Hayır, senin tevben kabul olunamaz deyince, onu da öldürdü, böylelikle öldürdüğü kimselerin sayısı yüze tamamlamış oldu ... Hadisin geri kalan kısmı oradadır.

 

Şimdi abidin şu sözüne bakınız: Hayır senin tevben kabul olmaz. Artık tevbesinin kabulünden ümidini kesmesine sebep teşkil edince, abidi öldürdü. İşte bu, rahmetten ümit kesenin bir davranışıdır. O bakımdan nefret ettirmek, insanlar için ifsad edicidir Kolaylaştırmak onlar için bir maslahattır.

 

İbn Abbas (ra)'dan rivayet olunduğuna göre ona, adam öldürmemiş bir kişi gelip de katilin tevbesi kabul olur mu diye sorarsa, hayır tevbesi kabul olunmaz, diyerek onu korkutmaya ve bu işten sakındırmaya çalışıyordu. Buna karşılık birisini öldürmüş bir kişi yanına gelip de katil kimsenin tevbesi kabul olur mu diye soracak olursa, ona kolaylık sağlamak ve onu ısındırmak için: Tevben kabul olunur derdi. Bu husus daha önceden geçmişti.

 

3- islam'a Giren Bir Kafirin Kafirken Yaptığı Tasarrufların Hükmü:

 

İbnü'I-Kasım ve İbn Vehb, Malik'ten, müşrik iken hanımını boşadıktan sonra İslam'a giren kimsenin bu boşamasının hükümsüz olduğunu ifade ettiğini nakletmişlerdir Aynı şekilde yemin edip yemininde durmayan ve sonra da İslam'a girenin de bundan dolayı keffarette bulunması söz konusu değildir. İşte bu gibi hususları yerine getirmesi gereken kimsenin günahı bağışlanır. Ama, bir müslümana iftira ettikten, yahut hırsızlık yaptıktan sonra İslam'a girecek olsa, iftira ve hırsızlığı dolayısıyla ona had uygulanır. Şayet zina edip sonra İslam'a girse, yahut müslüman bir kadına zorla tecavüz ettikten sonra İslam'a girse, haddi sakıt olur.

 

Eşheb, Malik'ten şöyle dediğini rivayet eder: Yüce Allah'ın önem verdiği İslam'dan önce işlenen mal, kan veya benzeri herhangi bir hakka dair olandır İbnü'I-Arabi der ki: İşte doğru olan da budur. Çünkü daha önce belirttiğimiz gibi, Yüce Allah'ın: "Sen, o kafirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse, onlara geçmiş mağfiret olunur" buyruğu ile, Hz. Peygamber'in: "İslam kendisinden önceki şeyleri yıkar" buyruğu ve buna dair açıkladığımız kolaylaştırma ve nefret ettirmeme hikmetleri bunun gerekçesidir.

 

Derim ki: Harbi olan kafirin, kafir iken ve daru'l-harpte yaptıklarının (cezasının) kaldırılacağı hususunda görüş ayrılığı yoktur. Ama, bizim yurdumuza (dar-ı İslam'a) eman ile girip müslüman bir kimseye iftirada bulunacak olursa, ona had uygulanır. Hırsızlık yapıp çalarsa, eli kesilir. Zımmi bir kimse de aynı şekilde iftirada bulunacak olursa, had olarak ona seksen sopa vurulur. Hırsızlık yaparsa eli kesilir, öldürürse, öldürülür. İslam'a girmek -İbnü'I-Kasım ve başkalarının rivayetine göre- kafir iken ahdi bozduğundan dolayı onun hiçbir cezasını kaldırmaz.

 

İbnü'I-Münzir der ki: Hıristiyan iken zina edip de müslümanların kabul ettiği şekilde hakkında şahidlik edilir de sonra İslam'a giren hıristiyanın hükmü hususunda fukahanın farklı görüşleri vardır. Şafii'den, Irak'ta iken, rivayet olunduğuna göre böyle bir hıristiyana had da uygulanmaz, sürgüne de gönderilmez. Çünkü, Yüce Allah: "Sen o kafirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse, onlara geçmiş mağfiret olunur" diye buyurmaktadır. İbnü'I-Münzir der ki: Bu, Malik'ten gelen rivayete de uygun düşmektedir. Ebu Sevr de şöyle demektedir: Müslümanken, kafir olduğu dönemde zina etmiş olduğunu ikrar edecek olursa, ona had uygulanır. el-Kufi'den ise ona had uygulanmayacağı dediği nakledilmiştir.

 

4- Tekrar islam 'a Giren Mürted'in irtidat Halindeki Tasarruflarının Hükmü:

 

Mürted, İslam'a girecek olursa, eğer bir takım namazları geçmiş, bir takım cinayetler işlemiş, bir takım mallar telef etmiş ise, denildiğine göre böyle birisinin hükmü, asli kafirin müslüman olması halindeki hükmü ile aynıdır. Mürtedken yapmış olduğu suçlardan herhangi birisi dolayısıyla sorumlu tutulmaz. Şafii, bu husustaki iki görüşünden birisinde şöyle der: İster Allah'ın, ister insanların bütün hakları ondan istenir. Buna delil de, insanların haklarını ödemek zorunda olduğudur. O halde Allah'ın haklarını da yerine getirmesi icabeder.

 

Ebu Hanife der ki: Allah'a ait olan haklar sakıt olur, fakat insanlara ait olan haklar sakıt olmaz.

 

İbnü'I-Arabi der ki: Bizim mezhebimizin (Maliki) ilim adamlarının görüşü de budur. Çünkü, Yüce Allah kendi hakkından müstağnidir. Ona ihtiyacı yoktur. İnsanın ise hakkına ihtiyacı vardır. Nitekim çocuk, şanı Yüce AIlah'ın haklarını yerine getirmesi gerekli olmadığı halde insanların haklarını yerine getirmekle yükümlüdür. Yine bizim ilim adamlarımız derler ki: Yüce Allah'ın: "Sen, o kafirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse onlara geçmiş mağfiret olunur" buyruğu, Yüce Allah'ın bütün hakları hakkında umumidir.

 

5- Müslümanlarla Savaşa Geri Dönmenin Cezası:

 

Yüce Allah'ın: "Eğeryine dönerlerse" buyruğu ile savaşa dönmeleri kastedilmektedir. Çünkü (...): Döndü fiili, mutlak olarak kullanılacak olur ise, insanın bırakmış olduğu önceki haline tekrar geri dönüşünü ihtiva eder. İbn Atiyye der ki: Bu ayet-i kerimede sözü geçen kafirlerin zikrettiğimiz hallerine benzer olarak savaşa dönmekten başka bir hallerini bulamamaktayız. Bu dönüşün küfür diye te'vil edilmesi mümkün değildir. Çünkü onlar zaten küfürden ayrılmış değillerdir. Bizim "dönmek" hakkında mutlak olarak kullanıldığı takdirde bu şekilde açıklama yapmamız, şundan dolayıdır: Bu kelime Arapçada mübteda ve haberin başına da getirilebilir. O takdirde bu; "Oldu ve bitti" anlamını verir. Nitekim "Zeyd hükümdar oldu," denilmek istenir. Şair Umeyye b. Ebi's-Salt'ın şu beyiti de bu kabildendir: "Bu üstün özellikler iki süt kabı değildir. Su katılıp da daha sonra sidiklere dönüşmüş."

 

Bu beyitte kullanılan fiil, bundan önce sözkonusu edilen bir duruma dönüşü ihtiva etmemektedir. O bakımdan bu fiil, haberi ile kayıtlıdır ve bundan başka türlü anlama gelmesi mümkün değildir. O halde bu fiilin anlamı, sonradan oldu, meydana geldi, şeklindedir.

 

Yüce Allah'ın: "Öncekilerin sünneti muhakkak devam etmiş olur" buyruğu geçmiş dönemlerde Allah'ın azabı ile helak edilmiş ümmetler örnek gösterilerek tehdidi ihtiva etmektedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Enfal 39-40

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR