A’RAF 201 / 202 |
إِنَّ الَّذِينَ
اتَّقَواْ
إِذَا
مَسَّهُمْ
طَائِفٌ
مِّنَ
الشَّيْطَانِ
تَذَكَّرُواْ فَإِذَا
هُم
مُّبْصِرُونَ
{201} وَإِخْوَانُهُمْ
يَمُدُّونَهُمْ
فِي الْغَيِّ
ثُمَّ لاَ
يُقْصِرُونَ
{202} |
201.
Takva sahiplerine şeytandan bir vesvese değdiğinde iyice düşünürler. Bakarsın
ki onlar görüp bilmişler bile.
202.
Kardeşleri ise onları sapıklığa sürükler. Sonra da ellerini yakalarından
çekmez.
Bu buyruğa dair açıklamalarımızı
iki başlık halinde sunacağız:
1- Şeytanın Vesveselerine Karşı Takva:
2- Cahillerden Yüz çevirmeye Örnek:
1- Şeytanın
Vesveselerine Karşı Takva:
Yüce Allah'ın:
"Takva sahiplerine" buyruğu ile kastedilenler şirk ve masiyetlerden sakınıp
korunan kimselerdir. "Şeytandan bir vesvese değdiğınde" buyruğunda
vesvese anlamını veren kelimeyi, Basralılada Mekkeliler; (...) diye
okumuşlardır. Medinelilerle Küfelilerin kıraati ise; (...) şeklindedir. Said b.
Cübeyr'den de "ye" harfini şeddeli olarak okuduğu rivayet edilmiştir.
en-Nehhas der ki: Arapça'da bu gibi kelimeler (...) şeklinde şe ddesiz olarak
ve; (...)'ın mastarı olmak üzere gelir. el-Kisai ise şöyle demektedir: Bu
(...)'dan muhaffef (yani, şeddeli olan "ye" harfi, şeddesiz sakin olarak)
okunmuştur. Tıpkı; "Ölü" kelimesinde olduğu gibi.
en-Nehhas ise der ki:
Sözlükte (...): Kalbe gelen hayal yahutta uykuda görülen (rüya) demektir.
(...)'ın anlamı da budur. Ebu Hatim de der ki: Ben, el-Esmai'ye; (...)'ın
anlamını sordum, o: Mastar ve zinleri arasında; Fey'il vezni yoktur dedi.
en-Nehhas der ki: Bu
kelime mastar değildir. Ancak bu kelime; (...) anlamındadır. Buna göre ifadenin
anlamı şöyle olur: Masiyetlerden sakınanlara herhangi bir şey gelip değecek,
kavuşacak olursa, onlar Yüce Allah'ın kudreti ve üzerlerindeki nimetleri
hakkında düşünerek o masiyeti işlemeyi terkederler.
(...); kelimelerinin
birbirinden ayrı anlamlar ifade ettiği de söylenmiştir. Birincisi hayal kurmak
(hayal görülmek, tahayyul) anlamındadır, ikincisi ise bizzat şeytanın kendisi
demektir. Birincisi "Hayal görüldü, görülür" den mastardır ve bu
mastardan ism-i fail kullanılmaz. es-Süheyli der ki: Çünkü böyle bir şeyin
hakikatı yoktur. Bu tahayyül (yeni hayal kurmak) dır. Yüce Allah'ın:
"Hemen onu Rabbin katından dolaşan bir bela sardı da ... " (el-Kalem,
19) buyruğunda "dolaşan" anlamını veren; (...) kelimesinin mastarı
ise (...) diye kullanılmaz. Çünkü bu, gerçek anlamıyla bir ism-i faildir. Bunun
Cebrail olduğu da söylenmiştir.
ez-Zeccac der ki: -İnsan
tarafından yapılan fiile işaret etmek üzere (...): Ben onların etrafını
dolaştım, dolaşırım denilir. Buna karşılık -hayal gibi manevi şeyler hakkında
ise-: (...): Hayal dolaştı, dolaşır denilir. Şair Hassan (b. Sabit) der ki:
"Sen bunu bırak da bana söyle yatsı vakti geçti mi, Beni uykusuz bırakan
bir hayalin hakkından kim gelir?"
Mücahid der ki: (...):
Kızgınlık demektir. Delilik, kızgınlık (gazap) ve vesveseye de "tayf"
denilir. Çünkü bütün bunlar hayalin kalpten gelip geçmesi gibi şeytanın kalbe
bıraktığı etki ve vesveseler kabilindendir.
"Bakarsın ki onlar
görüp bilmişler bile" yani, o kötülüğü işlemekten vazgeçmişler bile.
Onlar, artık basiret sahibi olurlar, diye de açıklanmıştır. Said b. Cübeyr,
"iyice düşünürler" anlamındaki kelimenin "zel" harfini şeddeli
olarak; (...) diye okumuş ise de Arapçada bunun açıklanabilir bir tarafı
yoktur. Bu hususu en-Nehhas nakletmektedir.
2- Cahillerden Yüz
çevirmeye Örnek:
İsam b. el-Mustalık der
ki: Medine'ye girdim, el-Hasen b. Ali'yi (ikisine de selam olsun) gördüm. Onun
güzel görünüşü, ağırbaşlılık ve vakarı beni hayrete düşürdü, hoşuma gitti.
Ancak onun bu durumu, daha önce babasına karşı gizlemiş olduğu kinden dolayı
kıskançlığımı alevlendirdi. Sen Ebu Talib'in oğlu (torunu) musun diye sordum,
evet deyince, ona ve babasına alabildiğine sövüp saydım. Bana oldukça şefkatli
ve acıyan bir şekilde baktı, sonra; Euzubillahi mineşşeytanirracim.
Bismillahirrahmanirrahim, deyip: "Sen af yolunu tut. urf ile emret.
Cahillerden yüzçevir ... bakarsınki onlar görüp bilmişler biee"
buyruklarını okudu, sonra bana şöyle dedi: Yavaş ol. Benim için de kendin için
de Allah'tan mağfiret dile. Çünkü sen bizden yardım dileyecek olsan biz sana
yardımcı oluruz. Bizim seni misafir edip ağırlamanı istesen, seni ağırlarız.
Bizden doğru yolu göstermemizi istesen biz de sana doğruyu gösteririz.
İşlediğim kusurlar dolayısıyla pişmanlık duyduğumu yüzümden anlayınca şöyle
dedi: "Bugün size serzeniş yoktur. Allah size mağfiret buyursun. O,
merhamet edenlerin en merhametlisidir. "(Yusuf, 92). Sen, Şam halkından
mısın diye sorunca, ben evet dedim. Bunun üzerine o da (şu mısra ile) cevap
verdi: "Bu benim Ahzem'den beri bilip tanıdığım bir alışkanlıktır."
Hoş geldin sefalar
getirdin. Allah sana afiyet versin, sana güç ve kuvvet versin. Hiç utanma. Ne ihtiyacın
varsa bize söyle. Hatırına geleni söyle. Bizi düşündüğünden de daha iyi
bulacaksın inşaallah.
İsam dedi ki: Bunun
üzerine yer bütün genişliğine rağmen bana dar geldi. Keşke yer yarılsaydı da
içine girsem, diye temennide bulundum. Sonra da başkalarının arkasına
saklanarak sıvışıp gittiğimde yeryüzünde ondan ve babasından daha çok sevdiğim
kimse kalmamıştı.
"Kardeşleri ise
onları sapıklığa sürükler, sonra da ellerini yakalarından çekmezler"
buyruğunun şu anlamda olduğu söylenmiştir: Şeytanların kardeşleri, insanların
sapıkları arasında bulunan günahkar kimselerdir. Şey tanlar bunları sapıklık ve
azgınlık içerisinde alabildiğine uzaklara götürürler. Şöyle de açıklanmıştır:
Günahkarlara "şeytanın kardeşleri" denmesinin sebebi, onların telkinlerini
kabul etmelerinden dolayıdır. Bundan önceki ayet-i kerime de de şeytandan söz
edilmişti.
Bu hususta yapılan en
güzel açıklama budur. Bu, Katade, el-Hasen ve edDahhak'ın görüşüdür.
"Ellerini
yakalarından çekmezler" buyruğu ise, tevbe etmezler, geri dönmezler
demektir. ez-Zeccac şöyle demektedir: İfadede takdim ve tehir vardır. Buyruğun
anlamı şöyledir: Sizin Allah'tan başka dua edip çağırdıklarınız size herhangi
bir şekilde yardımcı olamazlar. Kendilerine de yardım edemezler. Onların
kardeşleri ise, onlara sapıklıkta yardım ederler. Çünkü kafirler şeytanların
kardeşleridir. Ayetin anlamı da şöyledir: Mü'min bir kimseye şeytandan herhangi
bir vesvese gelip dokunacak olursa, o da aradan fazla zaman geçmeden uyanır, kendisine
gelir. Müşrikleri ise şeytanlar sapıklıkta alabildiğine uzaklara götürürler.
"Ellerini
yakalarından çekmezler" anlamındaki fiildeki zamirin her iki görüşe göre
de kafirlere raci olduğu söylendiği gibi, şeytana raci olması da mümkündür,
denilmiştir. Katade der ki: Yani, sonra da onları bırakmazlar, onlara hiçbir
şekilde acımazlar.
(...): Vazgeçmek; bir
şeyi terketmek, onu bırakmak anlamındadır. Yani şeytanlar, kafirleri sapıklık
içerisinde uzun uzadıya bırakmaktan bir türlü ellerini geri çekmezler,
vazgeçmezler.
Yüce Allah'ın:
"Sapıklığa" buyruğunun, "Onları ... sürükler" buyruğuna
muttasıl olması mümkün olduğu gibi, "kardeşler" anlamındaki buyruk
ile ilişkili olması da mümkündür.
Gayy (mealde sapıklık)
ise, cehalet ve bilgisizlik demektir.
Nafi', "ya"
harfini ötreli, "mim" harfini de esreli olarak; (...) diye okumuştur.
Diğerleri ise, "ya" harfini üstün, "mim" harfini de ötreli
okumuşlardır. Bu iki okuyuş; (...)'dan iki ayrı söyleyiştir. Ancak bunun hemzesiz
kullanılışı ise daha çoktur. Bu açıklamayı Mekki yapmıştır.
en-Nehhas der ki: Arapça
bilginlerinden bir topluluk Medinelilerin kıraatini kabul etmezler. Bunlardan
birisi de Ebu Hatim ile Ebu Ubeyd'dir. Ebu Hatim der ki: Ben bunun
açıklanabilir bir tarafı olduğunu bilmiyorum. Ancak ifadenin; onların
sapıklıklarını artırırım anlamında olması hali müstesna. Aralarında Ebu
Ubeyd'in de bulunduğu dil bilginlerinden bir topluluğun naklettiğine göre bir
şey, bir başka şeyi kendisi ile çoğaltacak olursa bu fiil hemzesiz kullanılır.
Kendisinden başkası vasıtasıyla çoğaltacak olursa, o takdirde hemzeli olarak
kullanılır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda görüldüğü gibi:
"Rabbiniz nişanlı
beşbin melek ile size yardım gönderecektir.'' (Al-i İmran, 125)
Muhammed b. Yezid'den
ise, Medinelilerin kıraatine delil göstermek üzere şöyle dediği
nakledilmektedir: (...): O şeyi ben ona süslü gösterdim ve o işi yapmaya onu
davet ettim, denilir. Buna karşılık; (...) ise, bu hususta ona görüşümle yahut
başka bir yolla yardımcı oldum, demektir.
Mekki der ki: Ancak tercih
edilen kıraat (bu ayet-i kerimede) başta ki "ye" harfinin üstün
okunuşudur. Çünkü; (...): Yardım ettim, fiili kötü şeyler hakkında (...):
Yardım ettim, şekli ise hayırlı şeyler hakkında kullanılır. Nitekim Yüce Allah
şöyle buyurmaktadır: "Ve onları azgınlıklarında serserice dolaşmalarına
mühlet verir.'' (el-Bakara, 15)
İşte bu, bu kelimenin
"ya" harfinin üstün ile okunuşunun daha kuvvetli olduğuna delalet
etmektedir. Çünkü buradaki yardım (sürükleme) kötülüktedir. "Gay"
ise, kötülüğün kendisidir. Zira cemaat (büyük çoğunluk) bunu böyle kabul
etmektedir.
Asım el-Cahderi ise
ayetin bu bölümünü; (...) şeklinde okumuştur. İsa b. Ömer "ellerini
yakalarından çekmezler" anlamındaki fiili de; (...) şeklinde
"ya" harfi üstün ve "sad" harfi ötreli, "kaf"
harfini de sakin olarak okurken, diğerleri onun aksine; (...) diye okurlar ki,
bu da iki ayrı söyleyiştir. Şair İmriu'l-Kays der ki: "Önceleri geri
çekilmişken daha sonra sana karşı şevkim yükseldi."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN