A’RAF 104 / 112 |
وَقَالَ
مُوسَى يَا
فِرْعَوْنُ
إِنِّي رَسُولٌ
مِّن رَّبِّ
الْعَالَمِينَ
{104} حَقِيقٌ
عَلَى أَن
لاَّ
أَقُولَ
عَلَى اللّهِ
إِلاَّ
الْحَقَّ
قَدْ
جِئْتُكُم بِبَيِّنَةٍ
مِّن
رَّبِّكُمْ
فَأَرْسِلْ مَعِيَ
بَنِي
إِسْرَائِيلَ
{105} قَالَ
إِن كُنتَ جِئْتَ
بِآيَةٍ
فَأْتِ
بِهَا إِن
كُنتَ مِنَ
الصَّادِقِينَ
{106} فَأَلْقَى عَصَاهُ
فَإِذَا
هِيَ
ثُعْبَانٌ
مُّبِينٌ {107}
وَنَزَعَ
يَدَهُ
فَإِذَا
هِيَ
بَيْضَاء لِلنَّاظِرِينَ
{108} قَالَ
الْمَلأُ
مِن قَوْمِ
فِرْعَوْنَ
إِنَّ
هَـذَا
لَسَاحِرٌ عَلِيمٌ
{109} يُرِيدُ أَن
يُخْرِجَكُم
مِّنْ أَرْضِكُمْ
فَمَاذَا
تَأْمُرُونَ
{110} قَالُواْ
أَرْجِهْ
وَأَخَاهُ
وَأَرْسِلْ فِي
الْمَدَآئِنِ
حَاشِرِينَ {111}
يَأْتُوكَ بِكُلِّ
سَاحِرٍ
عَلِيمٍ {112} |
104.
Musa dedi ki: "Ey Firavun, ben şüphesiz ki alemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş bir peygamberim."
105.
"Allah hakkında haktan başkasını söylememek bana bir borçtur. Gerçekten
size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Artık İsrailoğullarını benimle
gönder."
106.
Dedi ki: "Eğer sen bir ayet ile gelmişsen, haydi onu göster. Eğer doğru
söyleyenlerden isen."
107.
Bunun üzerine asasını bıraktı, hemen apaçık bir ejderha oluverdi.
108. Elini
çıkardı, ne görsünler, o, bakanlara bembeyaz parlıyordu.
109.
Firavun kavminden ileri gelenler: "Muhakkak bu, gayet bilgin bir
sihirbazdır" dediler.
110.
"Sizi Yurdunuzdan çıkarmak istiyor." (Firavun sordu): "O halde
ne buyurursunuz?"
111.
Dediler ki: "Onu ve kardeşini alıkoy. Şehirlere de toplayıcılar gönder de;
112.
"Sana ne kadar bilgin sihirbaz varsa hepsini getirsinler."
(...) "Bana bir
borçtur" anlamındadır. Bunu; (...) diye okuyanların kıraatine göre de;
haktan başkasını söylememeye özellikle gayret gösteren bir kimseyim, anlamına
gelir. Abdullah (b. Mes'ud) kıraatinde ise; "Benim vazifem ...
söylememektir" şeklinde (...)'yı zikretmeksizin okumaktadır.
Buradaki; "a"
edatının "be" harf-i cerri gibi anlam verdiği söylenmiştir. Yani, ben
söylememekle yükümlüyüm anlamına, gelir. Ubey ile el-A'meş'in kıraatinde ise;
(...) şeklindedir. Bu da; "Yayla attım, ok attım," derken her iki
harf-i cerrin de kullanılmasına benzer. Buna göre; (...) kelimesi, üzerimdeki
hak (vazife) budur, anlamına gelir.
"Artık
İsrailoğullarını benimle gönder" buyruğunun anlamı onları serbest bırak
demektir. Firavun, İsrailoğullarını ağır işlerde çalıştırırdı.
"Bunun üzerine
asasını bıraktı" buyruğunda "bırakmak" anlamındaki
"ilkaa" mastarı hem maddi şeyler hakkında kullanılır, hem de manevi
şeyler hakkında kullanılır ki, buna dair açıklamalar daha önceden (AI-i İmran,
151. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
"İri, büyük erkek
yılan" demektir. Bu yılan çeşitlerinin en büyüğünü ifade eder.
"Apaçık" ise. onun yılan olduğunda en ufak bir karışıklık ve şü phe
bulunmaması anlamını ifade eder.
"Elini
çıkardı" elini çıkarıp gösterdi. Elini gömleğinin yakasından, yahut da
koltuğunun altından çıkardığı söylenmiştir. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyurulmaktadır: "Elini de yakana sok. Hastalıksız, parlak, bembeyaz
çıkıverecektir" (en-Neml, 12), Yani, her hangi bir baraz hastalığı
sözkonusu olmaksızın bembeyaz çıkacaktır. Hz. Musa, oldukça esmer idi.
Çıkardıktan sonra elini tekrar gömleğinin yakasına sokunca yine eli eski rengini
aldı.
İbn Abbas der ki: Hz.
Musa 'nın elinin arz ile sema arasını aydınlatan, yukarı doğru yükselen bir
nuru vardı. Denildiğine göre, eli kar gibi parıldayan bembeyaz bir halde
çıkıyordu. Onu yakasına geri götürdü mü, vücudunun sair bölgeleri gibi olurdu.
"Gayet bilgin"
sihiri çok iyi bilen demektir.
"Sizi yurdunuzdan
çıkarmak" yani, Ey Kıptiler topluluğu, bu İsrailoğullarını önünüze
geçirmek suretiyle sizi mülkünüzden etmek istiyor demektir.
"O halde ne
buyurursunuz?" Yani Firavun, o halde ne emredersiniz diye sordu. Bunun
Firavun'un çevresindeki ileri gelenlerin söylediği sözlerden olduğu da
söylenmiştir. Yani, çevresindeki ileri gelenler, sadece Firavun'a, ne
buyurursunuz diye çoğul kipi ile -zorba ve başkanlara hitab ederken, bu
husustaki görüşünüz nedir dercesine- soru sordular. Bununla birlikte bu sözü
hem ona, hem de yakın arkadaşlarına söylemiş olmaları da mümkündür.
"Ne?"
sorusundaki (...) ref' mahallinde, (...) anlamında ve nasb mahallindedir. Bu
iki bitişik edatın da aynı şeyolmalarına rağmen i'rabı böyledir.
"Dediler ki: Onu ve
kardeşini alıkoy" buyruğundaki; "Onu alıkoy" kelimesini
Medineliler, Asım ve el-Kisai (fiilin aslında bulunan "cim" harfinden
sonraki) hemzeyi okumamışlardır. Ancak Verş ile el-Kisai, "he" harfinin
kesresini işba' ile okumuşlardır. Ebu Amr ise, ("cim" harfinden
sonra) sakin bir hemze ile ve "he" harfini de ötreli olarak
okumuştur. Bu iki okuyuş, iki ayrı söyleyiştir. Her iki şekilde "Onu
geciktirdim, alıkoydum" denilir. Onu erteledim, anlamındadır. Aynı şekilde
İbn Kesir, İbn Muhaysın ve Hişam da böyle okumuşlardır. Şu kadar var ki onlar,
"he" harfinin üzerindeki ötreyi işba' ile okumuşlardır. Sair
Küfeliler ise, "he" harfini sakin olarak; (...) diye okumuşlardır.
el-Ferra der ki: Bu, arapların bir şivesidir. Onlar, eğer önceki harf harekeli
ise, vasıl halinde zamir olarak gelen "he" üzerinde vakıf yaparlar.
"İşte bu Talha'dır, bize doğru geliyor" demek gibi. Ancak Basralılar
bunu kabul etmezler.
Katade der ki: "onu
hapset, tut, alıkoy" demektir. İbn Abbas ise, onu tehir et, geciktir
anlamındadır, der. Bu kelimenin; (...)'dan geldiği de söylenmiştir. Yani, sen
onu umutlandır, bırak umutlansın, anlamındadır. Bu görüşü en-Nehhas, Muhammed
b. Yezid'den nakletmektedir. Bu kelimenin "he" harfinin esreli
okunuşu ise, itba' (önceki "cim" harfine uydururak) ile okunur. Aslı
üzere ötreli okunması da caizdir. Bununla birlikte sakin okunuşunun şiirde
ancak istisnai olarak caiz olabilen bir lahin olduğu söylenmiştir.
"Ve kardeşini"
anlamındaki kelime, "onu alıkoy" anlamındaki kelimede yer alan zamire
atfedilmiştir.
"Toplayıcılar"
kelimesi ise hal olarak nasb edilmiştir. "Sana getirsinler" fiili
meczumdur. Çünkü, emrin cevabıdır. İşte bundan dolayı (vav harfinden sonra
gelmesi gereken) "nün" hazfedilmiştir.
Asım müstesna,
Küfeliler; "İleri derecede ne kadar sihirbaz varsa" diye
okumuşlardır. Diğerleri ise; "Sihirbaz" diye okumuşlardır ki, anlam
itibariyle birbirlerine yakındır. Ancak (birinci okuyuşun vezni olan)
"fe'al" vezni anlam itibariyle daha ileri derecede mübalağa ifade
eder.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN