A’RAF 65 / 69 |
وَإِلَى
عَادٍ
أَخَاهُمْ هُوداً
قَالَ يَا
قَوْمِ
اعْبُدُواْ
اللّهَ مَا
لَكُم مِّنْ
إِلَـهٍ
غَيْرُهُ
أَفَلاَ
تَتَّقُونَ {65} قَالَ
الْمَلأُ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
مِن
قَوْمِهِ
إِنَّا
لَنَرَاكَ
فِي سَفَاهَةٍ
وِإِنَّا
لَنَظُنُّكَ
مِنَ الْكَاذِبِينَ
{66} قَالَ يَا
قَوْمِ لَيْسَ
بِي
سَفَاهَةٌ
وَلَكِنِّي
رَسُولٌ مِّن
رَّبِّ
الْعَالَمِينَ
{67} أُبَلِّغُكُمْ
رِسَالاتِ
رَبِّي
وَأَنَاْ
لَكُمْ
نَاصِحٌ
أَمِينٌ {68}
أَوَعَجِبْتُمْ أَن
جَاءكُمْ
ذِكْرٌ مِّن
رَّبِّكُمْ
عَلَى
رَجُلٍ
مِّنكُمْ
لِيُنذِرَكُمْ وَاذكُرُواْ
إِذْ
جَعَلَكُمْ
خُلَفَاء مِن
بَعْدِ
قَوْمِ
نُوحٍ
وَزَادَكُمْ فِي
الْخَلْقِ
بَسْطَةً
فَاذْكُرُواْ
آلاء اللّهِ
لَعَلَّكُمْ
تُفْلِحُونَ
{69} |
65. Ad
(kavmin)'e de kardeşleri Hud'u (gönderdik). o: "Ey kavmim, Allah'a ibadet
ediniz. O'ndan başka hiçbir İlahınız yoktur. Hala sakınmayacak mısınız?"
dedi.
66.
Kavminin ileri gelenlerinden kafir olanlar da: "Biz, senin aklında bir
hafiflik görüyoruz. Ve gerçekten biz seni yalancılardan sanıyoruz"
dediler.
67.
"Ey kavmim, aklımda bir hafiflik yok. Fakat ben alemlerin Rabbi tarafından
gönderilmiş bir peygamberim" dedi.
68.
"Rabbimin vahyettiklerini size tebliğ ediyorum. Ve ben size güvenilir bir
nasihat ediciyim. "
69.
"Sizi uyarmak için Rabbiniz tarafından içinizden bir adama bir öğüt geldi
diye şaştınız mı yoksa? Düşünün ki O, sizi Nuh kavminden sonra halifeler kıldı.
Yaratılış itibari ile size boy pos da verdi. O halde Allah'ın nimetlerini
hatırlayın ki, kurtuluşa erdirilesiniz. "
Yüce Allah'ın: "Ad
(kavmin)'e de kardeşleri Hud'u (gönderdik)" buyruğu şu demektir: Biz, Ad
kavmine onların kardeşleri olan Hud'u peygamber olarak gönderdik.
İbn Abbas der ki: Bunun
anlamı, babalarının oğlu olan kardeşleri şeklindedir. Kabile birliği bakımından
kardeşleri diye açıklandığı gibi, babaları Adem'in çocuklarından bir insan
anlamında kardeşleri diye de açıklanmıştır.
Ebu Davud'un Musannef'inde
ise kardeşleri Hud, arkadaşları Hud demektir. Ad ise, Nuh'un oğlu Sam'ın
soyundan gelen bir kavimdir. İbn İshak der ki: Ad , 'Us'un oğlu, o, İrem'in, o,
Şalih'in, o, Erfahşed'in, o, Sam'ın, o Nüh'un oğludur. Hüd ise Abdullah'ın
oğludur. O, Rebah'ın, o, el-Velüd'un, o, Ad'ın, o, 'Us'un o, İrem'in, o da
Sam'ın, o da Nüh'un oğludur.
Allah Hud'u Ad kavmine
peygamber olarak göndermişti. Kavminin neseb itibariyle en iyisi, mevkii
itibariyle en faziletlileri idi.
"Ad"
kelimesini munsarıf kabul etmeyenler, bunu kabilenin adı olarak kabul ederler.
Munsarıf olarak kabul edenler ise, kabilenin kolunun adı olarak kabul ederler.
Ebu Hatim ise der ki: Ubeyy ile İbn Mes'ud'un kıraatinde; (...): İlk Ad'i"
kelimesini "dal" harfinden sonra "elif" olmaksızın okumuşlardır.
Hud kelimesi ise Arapça olmayan bir isim olmakla birlikte hafifliği dolayısıyla
munsarıftır. Çünkü, üç harfli bir kelimedir. Diğer taraftan; (...): Döndü,
döner fiilinden türemiş Arapça bir isim olması da mümkündür. Nasb ile okunması
ise bedel oluşundan dolayıdır.
Hz. Hud ile Hz. Nuh
arasında, -müfessirlerin naklettiklerine göre- yedi tane ata vardır. Ad da,
rivayet olunduğtına göre on üç kabile idiler. Bunlar, Alic diye bilinen kumluk
bölgede yaşıyorlardı. Bunların bağları bahçeleri, ekinleri ve imarları vardı.
ülkeleri oldukça verimli idi. Allah onlara gazap ederek oraları çöle
dönüştürdü. Rivayete göre buralar Hadramut ile Yemen arasında idi. Putlara
tapıyorlardı. Hud ise, kavmi helak edildikten sonra kendisine iman edenlerle
birlikte Mekke'ye gelerek, ölünceye kadar orada kaldı.
"Biz senin aklında
bir hafiflik görüyoruz." Yani, biz senin ahmak olduğun, aklında da
hafiflik bulunduğu görüşündeyiz. Şair, der ki:
"O kadınlar esen
rüzgarların üst taraflarını salladığı Mızraklar gibi salına salına
yürüdüler."
Bu anlamda açıklamalar
daha önce el-Bakara Süresi'nde (13. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
Gerek burada, gerekse de Hz. Nuh kıssasında geçen "görmek" ile ilgili
olarak da: Burada görmekten kasıt, göz ile görmektir denildiği gibi, bununla
zannı galip (ağır basan kanaat) demek olan görüşün kastedilmiş olması da
mümkündür.
Yüce Allah'ın:
"Düşünün ki O sizi, Nuh kavminden sonra halifeler kıldı" buyruğundaki
"Halifeler" kelimesi, "halife" kelimesinin müzekker olarak
ve manaya göre yapılmış bir çoğuludur. "Halaif" şeklindeki çoğul ise,
lafza göre yapılmış bir çoğuldur. Yüce Allah onlara, kendilerini Nuh kavminden
sonra yeryüzünün sakinleri kıldığı için, lütfunu hatırlatmaktadır.
"Yaratılış itibari
ile size boy pos da verdi" buyruğundaki (boy-pos) anlamına gelen; (...)
kelimesindeki "sin" harfinin "sad" harfi ile okunması da
caizdir. Çünkü ondan sonra "tı" harfi gelmektedir.
O, yaratılıştan sizi,
uzun boylu ve iri cüsseli yapmıştır, demektir. İbn Abbas der ki: Onların en
uzun boyluları yüz arşın, en kısa boyluları ise altmış arşın idi. Bu şekildeki
iri yarı yaratılmış olmaları, atalarının yaratılışına uygun idi. Bunun, Hz.
Nuh'un kavmine uygun bir yaratılış olduğu da söylenmiştir. Vehb b. Münebbih der
ki: Onlardan herhangi birisinin başı, oldukça büyük bir kubbe (çadır) gibi idi.
Adamın bir gözüne yırtıcı hayvanlar yavrulardı. Burun delikleri de böyleydi.
Şehr b. Havşab, Ebu
Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ad kavminden bir adam taştan iki
kapı kanadı yapardı. Eğer bu ümmetten beşyüz kişi onu kaldırmak için bir araya
gelecek olsaydı buna güç yetiremezdi. Onlardan herhangi birisi ayağı ile yere
vuracak olsaydı, ayağı yere geçerdi.
"O halde Allah'ın
nimetlerini hatırlayın." Nimetler anlamına gelen; (...) kelimesinin tekili
(...) şeklinde gelir. Tıpkı "Anlar. zamanlar," kelimesinin tekilinin;
(...) şeklinde gelmesi gibi.
" ... ki, kurtuluşa
erdirilesiniz." Burada kurtuluş anlamına gelen "felah"a dair
açıklamalar, daha önceden (el-Bakara, 5. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN