ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

A’RAF

55

 

ادْعُواْ رَبَّكُمْ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةً إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُعْتَدِينَ

 

55. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Gerçek şu ki O, haddi aşanları sevmez.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

 

1- Dua ve Adabı:

2- Dua Esnasında Elleri Kaldırmak:

3- Duada Haddi Aşmamak:

 

1- Dua ve Adabı:

 

Yüce Allah'ın: "Rabbinize ... dua edin" şeklindeki bu buyruğu, dua etmemizi ve onunla Rabbimize ibadeti emretmektedir. Daha sonra Yüce Rabbimiz bu emir ile güzel olan bir takım sıfatlara riayeti de zikretmektedir ki, bunlar huşu (tevazu ile kalpten gelen bir boyun eğme ve boyun eğiş), ile tazarru (yalvarıp yakarmak) dır. "Gizlice" ifadesinin anlamı ise riyadan uzak kalabilmesi için insanın kendi içinden dua etmesi demektir.

 

Yüce Allah bununla peygamberi Hz. Zekeriya'yı da övmüş bulunmaktadır. Onun duasını haber verirken şöyle buyurmaktadır: ''Hani O, Rabbine gizlice (dua ile) seslenmişti." (Meryem, 3) Peygamber (s.a.v.)'ın: "Zikrin hayırlısı gizli olan, rızkın hayırlısı da yeterli olandır" buyruğu da buna benzemektedir.

 

Şeriat şunu tesbit etmiştir ki: Farz olmayan hayırlı amellerde gizlilik, açıkça yapmaktan daha büyük ecir almaya sebeptir. Bu manadaki açıklamalar daha önce el-Bakara Süresi'nde (271. ayetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

 

el-Hasen b. Ebi'l-Hasen der ki: Biz öyle kimselere yetiştik ki, yer yüzünde gizlice yapabilecekleri her hangi bir amel varsa, onu ebediyyen açıkça işlemezlerdi. Müslümanlar, alabildiğine dua ederler, fakat sesleri işitilmezdi. Sadece kendileriyle Rabbleri arasında bir fısıltıları duyulurdu. Buna sebep ise, Yüce Allah'ın: "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin" buyruğudur. Yine fiilinden razı olduğu salih bir kulundan söz ederek: 'Yani O, Rabbine gizlice seslenmiş (dua etmişti)" (Meryem, 3) diye buyurmaktadır. Ebu Hanife'nin arkadaşları (mezhebine mensup ilim adamları) bunu "amin" sözünü gizli söylemenin onu açıkça söylemekten evla olduğuna delil göstermişlerdir. Çünkü amin de bir duadır. Bu husustaki açıklamalar ise, daha önce el-Fatiha Süresi'nde (Amin bahsi 1 ve 2. başlıklarda) geçmiş bulunmaktadır.

 

Müslim Ebu Musa'dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bir yolculukta bir rivayette de bir gazada- Peygamber (s.a.v.) ile birlikte idik. insanlar, yüksek sesle tekbir getirmeye başladılar. Bir rivayette de şöyle denmektedir: Bir adam her bir tepeye çıktıkça la ilahe illallah demeye başladı. Rasulullah (s.a.v.) da şöyle buyurdu: "Ey insanlar, kendinize acıyınız, aşırıya kaçmayınız. Çünkü sizler, ne sağır birisine, ne de gaip olan birisine dua ediyorsunuz. Siz, her şeyi çok iyi işiten ve size pek yakın olan ve sizinle birlikte olan birisine dua ediyorsunuz ... "

 

2- Dua Esnasında Elleri Kaldırmak:

 

ilim adamları, dua esnasında elleri kaldırmak hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Aralarında Cübeyr b. Mut'im, Said b. el-Müseyyeb ile Said b. Cübeyr'in de bulunduğu topluluk bunu mekruh görmüşlerdir. Şüreyh de ellerini kaldırmış birisini görmüş ve: Bu ellerinle sen kimi yakalamak istiyorsun anasız kalasıca! demiştir. Mesruk da dua esnasında ellerini kaldıran bir topluluğa: Allah o elleri kessin! diye beddua etmiştir. Bunlar, bir ihtiyaç dolayısıyla Allah'a dua etmek halinde işaret parmağıyla işarette bulunmayı tercih etmişlerdir. Bu ihlasın kendisidir, derlerdi. Katade de parmağıyla işaret eder, ellerini kaldırmazdı. Ata, Tavus, Mücahid ve başkaları da elleri kaldırmayı mekruh görmüşlerdir.

 

Elleri kaldırmanın caiz olduğu da ashab ve tabiinden bir gruptan rivayet edilmiştir.

Peygamber (s.a.v.)'den de böyle bir rivayet vardır ki, bunu da Buhari zikretmektedir. Ebu Musa el-Eşari der ki: Peygamber (s.a.v.) dua etti, sonra ellerini kaldırdı. Ve ben, koltuk altlarının beyazlığını dahi gördüm. Bunun bir benzeri Enes'ten de rivayet edilmiştir.

 

İbn Ömer de der ki: Peygamber (s.a.v.) ellerini (dua esnasında) kaldırmış ve şöyle buyurmuştur: "Allah'ım, Halid'in yaptıklarından uzak olduğumu sana bildiririm. "

 

Müslim'in Sahihinde de Ömer b. el-Hattab'tan şöyle dediği nakledilmektedir: Bedir gününde Rasulullah (s.a.v.) müşriklere baktı. Sayıları bin kişi idi. Ashabı ise üçyüz onyedi kişi idiler. Bunun üzerine Allah'ın Peygamber'i ellerini uzatarak kıbleye yöneldi ve Rabbine dua etmeye başladı ... diyerek, hadisin geri kalan bölümünü zikretti.

 

Tirmizi de yine Hz. Ömer'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v.) ellerini kaldırdı mı, onları yüzüne sürmeden aşağı indirmezdi. Tirmizi der ki: Bu, sahih, ğarip bir hadistir.

 

İbn Mace'nin de Selman'dan, O'nun Peygamber (s.a.v.)'den rivayetine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz Rabbiniz çokça haya eden ve kerem sahibi olandır. O, kulundan ellerini kendisine kaldırıp da onları bomboş geri çevirmekten -veya onları zarar etmiş halde- geri çevirmekten haya eder."

 

Birinci görüşün sahipleri, Müslim'in Umare b. Ruveybe yoluyla naklettiği şu hadisi delil gösterirler. Umare, Bişr b. Mervan'ı minber üzerinde ellerini kaldırmış halde görünce şöyle demiş: Allah bu iki eli çirkin etsin. Andolsun ben, Rasulullah (s.a.v.)'ı gördüm de o, elleriyle şöyle yapmaktan fazla bir şey yapmıyordu, demiş ve işaret parmağı ile işaret etmişti.

 

Said b. Ebi Arube'nin Katade yoluyla rivayet ettiği şu hadisi de delil gösterirler: Enes b. Malik, Katade'ye anlattığına göre Peygamber (s.a.v.) istiska (yağmur için dua) müstesna hiç bir duada ellerini kaldırmazdı. İstiska esnasında da ellerini koltuk altlarının beyazlığı görülünceye kadar kaldırırdı.

 

Ancak birincisi, rivayet yolları itibariyle Said b. Ebi Arube'nin hadisinden daha sağlam ve daha sahihtir. Çünkü, Said b. Ebi Arube'nin, ömrünün sonlarına doğru hafızasında değişiklik meydana gelmişti. Diğer taraftan Şu'be, Katade'den yaptığı rivayetinde de ona muhalefet etmiştir. Katade, Enes b. Malik'ten rivayetle şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.v.) koltuk altlarının beyazı görülünceye kadar ellerini kaldırırdı.

 

Şöyle de denilmiştir: Müslümanların başına herhangi bir musibet gelmiş ise, ellerin kaldırılması o takdirde iyi ve güzeldir. Nitekim Peygamber (s.a.v.) istiska (yağmur duasın)da ve Bedir gününde böyle yapmıştır.

 

Derim ki: Dua ne şekilde kolayına gelirse güzeldir ve insanın Allah'a olan ihtiyacını, fakrını, O'nun önündeki zillet ve alçak gönüllülüğünü açığa vurması için istenmiş bir şeydir. Dilerse kıbleye yönelir ve ellerini kaldırırsa bu güzeldir. Dilerse bunu yapmayabilir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) hadislerde varid olduğu üzere bunları yapmıştır. Yüce Allah da: "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin" diye buyurmuştur. Burada ellerini kaldırmak ve benzeri herhangi bir nitelik de varid olmamıştır. Bir başka yerde de "Onlar, ayakta iken, otururken ... Allah'ı anarlar" (Al-i İmran, 191) diye buyurarak onları övmüş ve sözü geçen dışında herhangi bir hali şart koşmamıştır. Peygamber (s.a.v.) da Cuma günü irad ettiği hutbesinde kıbleye yönelmeksizin Allah'a dua etmiştir.

 

3- Duada Haddi Aşmamak:

 

Yüce Allah: "Gerçek şu ki O, haddi aşanları sevmez" buyruğu ile duada haddi aşanları sevmeyeceğini anlatmak istemektedir. Lafız her ne kadar umumi ise de buna işaret edilmektedir.

 

Haddi aşan (el-Mu'tedi); haddi çiğneyen ve yasağı işleyen kimse demektir. Haddi aşma oranına göre bu hususta farklılık olabilir. Peygamber (s.a.v.)'dan şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İleride duada haddi aşacak kavimler olacaktır." Bu hadisi, İbn Mace, Ebu Bekr b. Ebi Şeybe'den şöylece rivayet etmektedir: Bize, Affan anlattı, bize Hammad b. Seleme anlattı. Bize, Said el-Cüreyri haber verdi. O, Ebu Nuame'den naklettiğine göre Abdullah b. Muğaffel, oğlunun: Allah'ım, ben Senden cennete girdiğim vakit, sağ tarafındaki beyaz köşkü istiyorum, diye dua ettiğini duymuş, ona şöyle demiş:

 

Yavrucuğum, sen Allah'tan cenneti iste ve cehennemden O'na sığın. Çünkü ben, Rasulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "İleride duada haddi aşacak bir topluluk olacaktır. "

 

Duada haddi aşmak birkaç türlü olabilir. Bunlardan bazıları:

 

1. Önceden de geçtiği gibi, çokça sesi yükseltmek ve bağırıp çağırarak dua etmek,

 

2. İnsanın kendisine bir peygamber mevkiinin verilmesini istemesi yahut imkansız bir iş için dua etmesi ve buna benzer aşırı isteklerde bulunması,

 

3. Bir masiyet isteyerek, buna benzer bir talepte bulunarak dua etmesi, 4- Kitap ve Sünnette olmayan lafızlarla dua edip asılsız ve hiçbir şekilde mesnet kabul edilemeyecek bir takım nüshalarda bulduğu kuru lafızlar ve kafiyeli sözleri seçerek bunları şiar edinip Resulünün kendileriyle dua ettiği lafızları terk etmesi gibi.

 

Bütün bunlar daha önce el-Bakara Süresi'nde açıklanmış olduğu gibi, duanın kabul edilmesine engel teşkil eder.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

A’raf 56

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR