ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

99

وَهُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَخْرَجْنَا بِهِ نَبَاتَ كُلِّ شَيْءٍ فَأَخْرَجْنَا مِنْهُ

خَضِراً نُّخْرِجُ مِنْهُ حَبّاً مُّتَرَاكِباً وَمِنَ النَّخْلِ مِن طَلْعِهَا قِنْوَانٌ دَانِيَةٌ وَجَنَّاتٍ مِّنْ أَعْنَابٍ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُشْتَبِهاً وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ انظُرُواْ إِلِى ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَيَنْعِهِ إِنَّ فِي ذَلِكُمْ لآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ

 

99. Gökten bir su indiren de O'dur. Biz bununla her türlü bitkiyi çıkardık. Ondan da taze ve yeşil bitki(ler) çıkardık. Ondan da bir birinin üstüne binmiş taneler meydana getirdik. Hurma tomurcuğundan birbirine yakın salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri de (bitiririz). Her birinin meyvesine bir (ham) meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakıverin. Şüphe yok ki bunlarda iman edenler için birçok ayetler vardır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:

 

1- Bitkilere Hayat Veren Su:

2- Hurma Salkımları:

3- Birbirine Benzeyen ve Benzemeyen Bağlar, Bahçeler:

4- Meyvelere Dikkat Etmek:

5- Meyvelerin Olgunlaşma Zamanına ibretle Bakış:

6- Dalındaki Meyvenin Olgunlaşmadan Satışı ve Olgunlaşmayı Hızlandırmak için Yapılan Suni Müdahalelerin Etkisi:

7- Toplanmadan Önce Satılan Mahsullere isabet Eden Afetlerin Hükmü:

 

1- Bitkilere Hayat Veren Su:

 

Yüce Allah'ın: "Gökten bir su indiren" buyruğundaki "su" yağmur demektir. "İndiren de O'dur. Biz, onunla hertürlü bitkiyi çıkardık." Bütün bitki çeşitlerini onunla çıkardık. Her hayvanın rızkı diye de açıklanmıştır.

 

"Ondan da birbirinin üstüne binmiş" yani, başak gibi biri diğerinin üstünde bulunan "taneler meydana getirdik."

 

Ayet-i kerimedeki (...) buyruğunu el-Ahfeş yeşil diye açıklamıştır. Nitekim Araplar (bu kelimeyle aynı ve zinde olmak üzere): "Sen bana parça parça bulutu göster, ben de sana onun yağmur yağdıracağını söyleyeyim" derler. (Buradaki ikinci ve dördüncü kelimeler, "feil" veznindedirler. Müfessir bu vezne örnek vermek için bu deyimi zikretmiştir). (...): Yeşil ise, yaş baklagiller, sebzeler demektir. İbn Abbas ise, Yüce Allah bununla buğday, arpa, yulaf, mısır, pirinç ve sair taneli yiyecekleri kast etmektedir, demiştir.

 

2- Hurma Salkımları:

 

Yüce Allah'ın: "Hurma tomurcuğundan birbirine yakın salkımlar ... vardır" buyruğu, mübteda ve haberdir. el-Ferra ise, Kur'an'ın dışında; "Yakın salkımlar" buyruğunun (...) şeklinde bir öncesine atf ile okunmasını da uygun görmüştür. Sibeveyh der ki: Araplar arasında; (...) şeklinde (kaf harfini esreli değil de ötreli olarak) söyleyenler vardır. el-Ferra da der ki: Bu, Kayslıların şivesidir. Hicazlılar ise "kaf" harfi esreli olarak (...) derken, Temimliler (...) derler. Ancak, hepsi de tekil olarak; (...) diye kullanırlar.

 

"Tomurcuk" ise, henüz çiçek açmamış olan hali ifade eder. Çiçeğe de bu isim verildiği gibi, hurma ağacı salkımının görünen bölümüne de bu isim verilir. "Salkımlar" lafzı, (...)'in çoğuludur. Bunun tesniyesi de "nun" harfi esreli olarak, (...) şeklinde gelir. (...) kelimesi gibi. Bu kelimenin çoğulu tesniye lafzı gibi gelmiştir. el-Cevheri: ve başkaları derler ki: Tesniye olunca (...) denilir ama, çoğul olarak "nun" harfi ötreli olarak (...) şeklinde kullanılır. Tekil olan; "salkım" demektir. Çoğulu ise, (...) şeklinde gelir. Şair şöyle demiş:

 

"Salkımları da salkımlarının sapları da uzundur."

el-Cevherı'den başkalarına göre ise; (...) çoğulu cem-i kıllet'dir. el-Mehdevı de der ki: İbn Hürmüz bu kelimeyi "kaf" harfini üstün olarak' (...) diye okumuştur. Ötreli olarak okuduğu da rivayet edilmiştir. üstün okuyuşa göre bu, mükesser olmayan bir çoğula isimdir. Çünkü fa'lan vezni çoğula örnek teşkil eden vezinlerden değildir.

 

"Kaf" harfinin ötreli okunuşu, bunun; (...)'in çoğulu oluşuna göredir. Bu ise, hurma salkımı anlamındadır. "Ayn" harfi üstün olarak (...) bizzat hurma ağacının kendisine denilir. (...)'in hurma ağacı göbeği anlamına geldiği de söylenmiştir.

 

"Yakın" oturanın da ayakta olanın da ele geçirebileceği yüksekte olmayan yakın demektir. Bu açıklama İbn Abbas, el-Bera b. Azib ve diğerlerinden nakledilmiştir.

 

ez-Zeccac der ki: Buyruk, kimi salkımlar yakındır, kimi de uzaktır takdirindedir. Fakat ikincisi hazfedilmiştir. Bunun bir benzeri de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler ... yaptı. "(en-Nahl, 81)

 

Ancak, özellikle yakın olanı zikretti. Çünkü, ayet-i kerimeden maksat, nimette Allah'ın kudreti ve nimetini, lütuf olarak hatırlatmaktır. Yakın olduğu için kolaylıkla alınabilende lütuf daha büyüktür.

 

3- Birbirine Benzeyen ve Benzemeyen Bağlar, Bahçeler:

 

Yüce Allah'ın: "üzüm bağları:" buyruğu Biz onlara üzüm bağları ... da bitiririz, anlamındadır. Muhammed b. Abdurrahman b. Ebi Leyla ve el-A'meş -aynı zamanda Asım'ın kıraatinden sahih olan rivayete göre; (...) şeklinde ref' ile okumuşlardır. Ebu Ubeyd ile Ebu Hatim bu kıraati kabul etmemişlerdir. O kadar ki, Ebu Hatim bu kıraatin imkansız olduğunu söylemiştir. Çünkü, bağların, bahçelerin hurmadan olması sözkonusu değildir.

 

en-Nehhas ise şöyle demektedir: Bu kıraat de caizdir. Kıraatin tevili de bu şekilde yapılmaz. Bu kelimenin burada merfu okunması, mübteda olması dolayısıyladır. Haberi de hazfedilmiştir. yani: "Onlar için üzüm bağları ... vardır" demektir. Nitekim kurradan bir grup; "İri gözlü huriler de vardır" (el-Vakıa, 22) diye okumuşlar ve böyle bir şeyi Sibeveyeh, el-Kisai ve el-Ferra caiz kabul etmişlerdir ki, bunun benzerleri de pek çoktur. Yine buna göre aynı buyruğu "İri gözlü huriler (de var ettik)" şeklinde okumak da mümkündür. Bunu da Sibeveyh nakletmiş olup, örnek olmak üzere şu beyiti zikretmektedir: "Sen bana kavimlerine karşı Bedroğulları gibi (yararlı) kimseler getir Yahut da Manzur b. Seyyar'ın ailesi gibisini."

 

Şöyle de açıklanmıştır: ifadenin takdiri: "Ve bir takım üzüm bağları ki, onları bitirdik" şeklindedir. Bu da konuşma esnasında: "Abdullah'a ikram ettim ve kardeşine de" yani, bu ifade "Kardeşine de aynı şekilde ikramda bulundum," ifadesine benzer.

 

Zeytin ve nar anlamındaki (...) kelimelerine gelince, bu iki kelimenin, bu husustaki icma dolayısıyla nasb'dan başka okunması sözkonusu değildir.

 

Şöyle de açıklanmıştır. "Bağlar, bahçeler"in merfu' olarak okunuşu lafız itibariyle "Salkımlar" kelimesine atf yoluyladır. Anlam itibariyle onun türünden olmasa bile.

"Birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri de (bitiririz)." Yani yaprakları itibariyle birbirine benzeyen ve benzemeyen demektir. Çünkü, zeytin ağacının yaprağı, bütün dalı kapsaması ve yapraklarının hacmi itibariyle nara benzemekle birlikte meyvelerinin tadları birbirine benzememektedir. Bu şekildeki açıklama Katade ve başkalarından nakledilmiştir.

 

İbn Cüreyc der ki: Görünüş itibariyle birbirine benzeyen, tadı itibariyle birbirine benzemeyen demektir. Mesela iki tane narın rengi bir olmakla beraber tadları farklı farklıdır. Özellikle nar ve zeytinin söz konusu edilmesi ise, bu meyvelerin Arapların yakınlarında yetişmeleri ve onlar nezdinde meyveler arasında iyi bir yer sahibi olmalarındandır. Bu da (bu bakımdan) Yüce Allah'ın: "'Onlar devenin nasıl yaratıldığına bakmazlar mı?"(el-Gaşiye, 17) buyruğuna benzemektedir. Burada onların deveye bakmalarını söz konusu etmesi, daha çok tanıdıkları varlık o olmasından dolayıdır.

 

4- Meyvelere Dikkat Etmek:

 

Yüce Allah'ın: "(Her birinin) meyvesine bir meyve verdiği zaman ... bakıverin" buyruğu, tefekkürden uzak, sadece gözle gören bir bakışla değil, ibretli bir bakışla bakıverin, demektir. Meyve, sözlükte ağaçtan toplanan mahsul demektir.

 

Hamza ve el-Kisai, peltek "se" ve "mim" harflerini ötreli olarak; (...): Meyvesine diye okumuşlardır. (...): Bir inek inekler, bir ağaç-ağaçlar gibi. Diğerleri ( a;i )'in çoğulu olarak her iki harfi de üstün ile okumuşlardır. Mücahid der ki: "Çeşitli mallar" anlamındadır. (...) ise, sadece hurma ağacının meyvesi (hurma) demektir. Mücahid'in bu açıklamasına göre buyruk: Çeşitli mahsullerin elde edildiği mallara bir bakınız, demektir.

 

Peltek "se" ile "mim" harflerinin ötreli okunuşu ise, nemalandırılmış mal demek olan (...)'in çoğulu olur. Aynı kelimenin, el-A'meş'den; (...) şeklinde peltek "se" ötreli ve "mim" harfi de sakin olarak okunduğu da rivayet edilmiştir. Bu kıraatte "mim" harfinin ötresinin hazfi ise hafif olsun diyedir. Bununla birlikte; ( ;i )'in, (ö;i): Meyve kelimesinin çoğulu olması da mümkündür. İki harfin ötreli okunuşunun cem'u'l cem (çoğulun çoğulu) olması da mümkündür. Çoğulun çoğulu değil de, ( ör-: ) şeklinde peltek "se" ve "mim" harfleri üstün olan tekil meyve, mahsul kelimesinin çoğulu olması da mümkündür.

 

5- Meyvelerin Olgunlaşma Zamanına ibretle Bakış:

 

Yüce Allah'ın: "Bir de olgunlaştığı zaman ... " buyruğunu, Muhammed b. es-Semeyka: (...) diye de okumuştur. İbn Muhaysın ve İbn Ebi İshak ise "ya" harfini ötreli olarak (...) diye okumuşlardır. el-Ferra der ki: Bu, Necid halkının bir bölümünün şivesinde böyledir. (...): Meyve olgunlaştı, olgunlaşır şeklinde fiilleri kullanılır, olgunlaşmış meyveye de (ismi fail olarak) (...) denilir. Bununla birlikte; (...) şeklinde de kullanılır. Burada meyvenin olgunlaşması zamanı demektir. Mahsul ve meyve olgunlaştı mı, bunu ifade etmek üzere; (...) şeklinde fiil kullanılır. el-Haccac irad ettiği hutbesinde: "Olgunlaşmış ve toplanma zamanı gelmiş bir takım kelleler görüyorum" demiştir.

 

İbnü'l-Enbari der ki: -Ayet-i kerimedeki şekliyle- (...)'ın çoğuludur. Bu da olgunlaşmış, yetişmiş anlamındadır. el-Ferra ise der ki: (...) Şekli, (6 )'den daha çok kullanılır. Bunun anlamı kızarmış demektir.

 

Nitekim Mülane hadisinde rivayet edilen: "Eğer onu kırmızı renkli bir boncuk gibi kırmızı doğuracak olursa" ifadesi de buradan gelmektedir. Burada geçen (...)'in, akik, yahut da bir çeşt akik olduğu söylenmiştir.

 

Ayet-i kerime basiretiyle, kalbiyle görüp düşünen kimseye şunu göstermektedir: Değişip duran şeyleri mutlaka değiştiren birisi vardır. Çünkü Yüce Allah: "(Her birinin) meyvesine bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakıverin" diye buyurmuştur.

 

Önce bir tomurcuk olarak ortaya çıkar, sonra da bu tomurcuk açılıp ham bir meyve haline gelir. (Hurma) tomurcuk olduktan sonra belh (henüz tadı gelmemiş sarı hurma), sonra "seyab, sonra yeşerip olgunlaşmadan önce yuvarlak bir hal almaya başladığı vakit de cedal, irileşmeye başladığı vakit de busr, kızarmaya başladığı vakit zeh adını alır. Kızardıktan sonra, yer yer sarı benekler de varsa buna muvekket adı verilir. Eğer bu benekler hurmanın baş tarafında ise buna müzennebe denilir. et-Teznüb da denir. Yumuşamaya başladı mı se'd denilir. Kızarması yarısına kadar gelince, mücezzea adını alır. üçte ikisine geldi mi, hulkane denilir. Her bir tarafını kapatınca, artık mülsibite adını alır. Bundan sonra kuruyunca, artık ona temr adı verilir. İşte Şanı Yüce Allah bu meyvenin halden hale intikalini değişip durmasını ve daha önceleri yokken var oluşunu, vahdaniyetine, kudretinin kemaline ve onu yaratan kadir ve alim Yüce zatın varlığına dikkat çekmektedir. Ayrıca bu, öldükten sonra dirilişin mümkün olduğuna da delildir. Çünkü, bitki daha önce kuru iken tekrar yaratılıp var edilmektedir. el-Cevheri der ki: "Meyve olgunlaştı, olgunlaşır" anlamındadır.

 

6- Dalındaki Meyvenin Olgunlaşmadan Satışı ve Olgunlaşmayı Hızlandırmak için Yapılan Suni Müdahalelerin Etkisi:

 

İbnü'I-Arabi der ki: Malik dedi ki: Meyvenin olgunlaşması, çürüklük ve bozukluk ile herhangi bir nakşın sözkonusu olmaksızın, olgunlaşması demektir.

 

Malik der ki: Nakış ise, Basralıların meyve nemlenip olgunlaşmaya başlasın diye meyveyi havanın içerisine daha çabuk girmesini sağlayacak şekilde delmek demektir.

 

Ancak, Kur'an-ı Kerim'de kastedilen olgunlaşma bu olmadığı gibi, Rasulullah (s.a.v.)'ın satışın kendisine bağlı olarak caiz olacağını söylediği olgunlaşma da bu değildir. Kur'an'ın ve Rasulullah'ın kastettiği olgunluk, herhangi bir müdahale olmaksızın kendiliğinden meydana gelen olgunlaşmadır. İncir yetişen kimi soğuk bölgelerde incir ağız tarafına zeytin yağı sürülmüş bir çubuk sokulmadıkça olgunlaşmaz. Meyve olgunlaştı mı artık satışı helal olur. Bunun böyle yapılması ise, orda havanın bunu zorunlu kılması ve o belde de bunun adet edilmesidir. Böyle bir işlem yapılmayacak olursa meyve, olgunlaşması gereken zamanda olgunlaşmaz.

 

Derim ki: Hurmanın satışının caiz oluşunun güzel bir şekilde yenilme sinin ve artık gelecek musibetlerden etkileneceğinden yana emin olunmasının kendisine bağlı kılındığı olgunluk, Şanı Yüce Allah'ın cereyan eden sünneti ve ilim ve kudreti gereğince koymuş olduğu sağlam hükmüne uygun olarak Süreyya (ülker) yıldızının doğuşuna tesadüf eder. el-Mu alla b. Esed, Vuheyb'den, o, İsl b. Süfyan'dan, o, Ata'dan, o da Ebu Hureyre (r.a)'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Süreyya yıldızı sabah vakti doğunca, artık o belde halkı üzerinden musibetler kaldırılır."

 

Süreyya'nın bir yıldız olduğunda ise hiçbir görüş ayrılığı yoktur. Sabahleyin doğuşu ise, Mayısın 12. gününe tesadüf eder.

 

Buhari'de de şöyle bir rivayet vardır: Bana Harice b. Zeyd b. Sabit'in naklettiğine göre Zeyd b. Sabit, Süreyya yıldızı doğup, meyvenin sarısı kırmızısından seçilinceye kadar bağının meyvelerini satmazdı.

 

7- Toplanmadan Önce Satılan Mahsullere isabet Eden Afetlerin Hükmü:

 

Mahsullerde afetleri düşüren kimseler, bu rivayetleri ve bunlara benzer Peygamber (s.a.v.)'ın, olgunlaştığı ortaya çıkıncaya ve musibet ihtimali ortadan kalkıncaya kadar meyvenin satışını yasaklayan rivayetleri delil gösterirler. Osman b. Süraka der ki: Ben, İbn Ömer'e bunun ne zaman sözkonusu olacağını sordum, o da: Süreyya yıldızının çıkışı vakti diye cevap verdi.

 

Şafii ise şöyle demektedir: Rasulullah (s.a.v.)'ın mahsullere isabet eden afetlerin dürüleceğine dair herhangi bir hadisi benim nezdimde sabit olmuş değildir. Eğer bana göre bu konuda bir rivayet sabit olmuş olsaydı, ona muhalif kanaat ifade etmezdim. İcma ile kabul olunan asıl kaide şu ki, herhangi bir kimse satışı ve kabzedilmesi caiz olan bir şeyi satın alacak olursa, ona isabet eden afet onun hesabından gider. Yine Şafii der ki: Eğer ben, afetlerin düşürüleceği görüşünü kabul etseydim, azını da çoğunu da indirirdim. Bu ise, es-Sevri ve Küfelilerin görüşüdür.

 

Malik ile Medine ahalisinin çoğunluğu, afetlerin düşürüleceği görüşündedirler. Çünkü, Hz. Cabir yoluyla rivayet edilen hadise göre Rasulullah (s.a.v.) musibetlerin (miktarının) indirilmesini emretmiştir. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir Ömer b. Abdulaziz de bu şekilde hüküm verirdi. Ahmed b. Hanbel ile sair hadis ehlinin görüşü de budur.

 

Zahiriler ise, hadisin umumundan yola çıkarak az olsun, çok olsun musibetleri satın alanın hesabından düşmüşlerdir. Şu kadar var ki, Malik ve arkadaşları, musibetin mahsulün üçtebir ve daha fazla miktarda olmasını nazarı itibara almışlardır. üçtebirden daha aşağı olan miktarını nazarı itibara almamış ve bunu alışverişe tabi bir zarar olarak değerlendirmişlerdir. Zira, mahsullerin az bir bölümünün olgunlaşmaması ve onun az bir bölümünün bozulmaması mümkün değildir.

 

Esbağ ve Eşheb, mahsulü değil de kıymeti nazarı itibara alırlardı. Eğer bu musibetin kıymeti üçtebiri ve daha fazlasını bulacak olursa ondan düşürülür.

 

İbnü'l-Kasım'a göre musibet, önlenmesi mümkün olmayan şeydir. Buna göre hırsızlık musibet değildir. Muhammed'in Kitab'ında da böyledir. el-Kitab'da ise bunun musibet olduğu kaydedilmektedir. İbnü'l-Kasım'dan da bu görüş rivayet edilmekle birlikte arkadaşları ve diğerleri bu hususta ona muhalefet etmişlerdir. Mutarrif ve İnü'l-Macişun derler ki: Mahsule semadan isabet eden küflenme, soğuk, kuraklık, sıcaklık ve ağacın kırılması gibi Adem oğlunun yaptığı bir iş sonucu meydana gelmeyen şeyler bir musibettir. Kuraklık hususunda ihtilaf edilmiştir. İbnü'l-Kasım'ın rivayetine göre bu bir musibettir. Sahih olan bunun sebzelerde de tıpkı diğer meyvelerde olduğu gibi musibet olacağı şeklindedir.

 

Bir kimse olgunlaşıp olgunlaşmayacağı belli olmadan meyve dalında kalmak şartıyla satacak olursa, bu satış feshedilir ve geri çevrilir. Çünkü bu hususta açık bir nehiy vardır. Diğer taraftan böyle bir alış veriş malın batıl yollarla yenilmesi kapsamına girmektedir. Zira Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah, mahsulü vermeyecek olursa, sizden herhangi bir kimse kardeşinin haksızca aldığı malını neyin karşılığında alacaktır."

 

Cumhurun görüşü budur. Ebu Hanife ve arkadaşları da bu görüşün sahih olduğunu kabul etmişler ve buradaki nehyin kerahet ifade ettiği şeklinde açıklamışlardır.

 

Yine cumhur, meyvenin olgunlaşıp olgunlaşmayacağı ortaya çıkmadan önce hemen kesilip toplanması şartıyla satışını caiz kabul etmişlerdir. es-Sevri ve İbn Ebi Leyla ise bu hususta varid olan nehyi esas alarak kabul etmemişlerdir. Cumhur ise bunu celi kıyasa istinadan tahsis etmişlerdir. Çünkü, bu şekilde bir mahsulün satışı, akid esnasında kabzedilmesİ mümkün olan ve belli bir şeyin satışıdır. O halde bunun da diğer satılan şeyler gibi satışı sahih olmalıdır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 100

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR