ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

EN’AM

57

قُلْ إِنِّي عَلَى بَيِّنَةٍ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبْتُم بِهِ مَا عِندِي مَا

تَسْتَعْجِلُونَ بِهِ إِنِ الْحُكْمُ إِلاَّ لِلّهِ يَقُصُّ الْحَقَّ وَهُوَ خَيْرُ الْفَاصِلِينَ

 

57. De ki: "Şüphesiz ben, Rabbimden gelmiş apaçık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin acele gelmesini istediğiniz şey benim yanımda değildir. Hüküm ancak Allah'ındır. O, doğruyu haber verir ve O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır."

 

Yüce Allah'ın: "De ki şüphesiz ben, Rabbimden gelmiş apaçık bir delil üzerindeyim." Apaçık bir delalet, kesin bir bilgi, bir belge ve bir burhana sahibim. Heva üzere değilim.

Hakkı açıkça ortaya koyup, onun açık seçik görünmesini sağladığından dolayı, kesin delile "beyyine" denilir.

 

"Siz ise onu yalanladınız" Yani, siz o beyyineyi, apaçık delili yalanladınız. (Burada beyyineye ait ve müennes olması gereken zamirin müzekker gelmesinin sebebi), beyan (müzekker bir kelime) anlamında olduğundan dolayıdır. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi:

 

"Paylaştırma sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa, ondan kendilerini rızıklandırın. "(en-Nisa, 8) Nitekim orada (belirtilen ayet, 3, başlıkta) bunu açıkladık.

Bu zamirin "Rabb"e ait olduğu da söylenmiştir. Yani siz, Rabbimi yalanladınız. O'na raci oluşunun kabulü de daha önce bundan söz edilmiş olmasıdır.

 

Azaba raci olduğu söylendiği gibi, Kur'an'a raci olduğu da söylenmiştir. Bu ayet-i kerime ile bundan önceki ayetin ihtiva ettiği anlamı Mus'ab b. Abdullah b. ez-Zübeyr'in kendisi adına söylediği şu şiir dile getirmektedir. Mus'ab b. Abdullah b. ez-Zübeyr (r.a) iyi bir şair idi. O, şöyle der:

 

"Kemiklerim gevşeyip titredikten ve ölüm bana en yakın bir şey haline geldikten sonra yine oturur muyum?

 

İtiraz eden her hasımla tartışırım ve ben, onun dinini dinim adına bir hedef edinirim.

Benden başkasının görüşü dolayısıyla bildiğimi terk mi ederim?

 

Sıradan bir görüş, kesin bir bilgi gibi ise hiç olamaz.

 

Benim tartışmayla ne ilgim var ki, çünkü tartışma sağa da çekilir, sola da çekilir.

Bizim için dosdoğru sünnetler açıkça gösterilmiştir ve bunlar dağdaki yollarda da vadideki yollarda da parıl parıl parıldamaktadır.

 

Hakkın hiçbir gizli tarafı yoktur. Apaydınlık tan yerinin ağarması gibi parlaktır.

Cehlin getirdiği yol bizim için alternatif değildir; o emin olan Amine'nin oğlunun yoluna

Benim bildiklerim bana yeter, bilmediklerimi ise benden uzak tutunuz."

 

Yüce Allah'ın: "Sizin acele gelmesini istediğiniz şey" yani, azap "benim yanımdadeğildir." Aşırı yalanlamaları dolayısıyla alayolsun diye azabın çabucak gelmesini istiyorlardı. Yüce Allah'ın şu buyruklarında onlardan naklettiği şu sözlerde olduğu gibi: "Yahut iddia ettiğingibigökyüzünü üzerimize parçaparça düşür" (el-İsra, 92); ''Allahım eğer bu Senin katından gelmiş hakkın kendisi ise, durma üzerimize gökten taş yağdır. "(el-Enfal- 32)

 

Sizin gelmesini, gösterilmesini istediğiniz ayet ve mucizeler yanımda değildir, anlamına geldiği de söylenmiştir.

 

"Hüküm ancak Allah'ındır." Azabın ertelenmesi veya erken getirilmesi hususunda hüküm yalnız Allah'a aittir. Hak ile batılı birbirinden ayırd edici hüküm Allah'ın hükmüdür, diye de açıklanmıştır.

 

"O, doğruyu haber verir." Yani, hak olan kıssayı anlatır. Olayı gerçek şekliyle nakleder.

 

Kur'an-ı Kerim'de mecazın varlığını kabul etmeyenler bunu delil göstermişlerdir. Bu şekildeki kıraat Nafi', İbn Kesir, Asım, Mücahid, el-A'rac ve İbn Abbas'ın kıraatidir. İbn Abbas der ki: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Biz sana ... kıssanın engüzelini anlatacağız. "(Yusuf, 3) Diğerleri ise bunu noktalı dad harfi ile (...) diye okumuşlardır. (Hakkı hükmeder, hükme bağlar, anlamındadır). Ali (r.a) ile Ebu Abdurrahman es-Sülemi ve Said b. el-Müseyyeb de böyle okumuşlardır. Ancak Mushafta bu kelime bu okuyuşa göre sonda "ye" ile yazılması gerekirken "ye"sız olarak yazılmıştır. Bundanda dolayı buna vakıf yapmamak gerekir. Kelime burada "kaza"dan (hüküm vermekten) gelmektedir. Bundan sonraki buyruk da buna delil teşkil etmektedir: "O, ayırt edenlerin en hayırlısıdır." Ayırd etmek (el-Fasl), kasasta değil de ancak hüküm vermede (kazada) sözkonusu olur. Yine bunu, bundan önce yer alan: "Hüküm ancak Allah'ındır" pekiştirmektedir. Ayrıca, İbn Mes'ud'un "Hüküm ancak Allah'ındır. O, hak ile hüküm verir" kıraati de bunu pekiştirmektedir. Burada "Hak" kelimesinin başına "be" harfinin gelmesi, yargı anlamını da pekiştirmektedir.

 

en-Nehhas der ki: Buna gerek yoktur. Çünkü "Hüküm vermek" gelir ve yapar; anlamındadır. Buna göre anlam, hak gelir şeklinde olur. Ayrıca bunun hakkın gerektirdiği şekilde hüküm verir, anlamında olması da mümkündür.

 

Mekki der ki: "Sad" ile kıraat daha çok sevdiğim bir kıraattir. Çünkü her iki Harem halkı Mekkeliler ile Medineliler ve Asım bu kıraat üzere ittifak etmişlerdir. Diğer taraftan eğer bu kelime hüküm vermekten (kaza)'den gelmiş olsaydı, bunda İbn Mes'ud'un kıraatinde olduğu gibi "be" harfinin de gelmesi gerekirdi.

 

en-Nehhas şöyle demektedir: Bu delilin ifade ettiği şekilde buna gerek yoktur. Çünkü böyle bir "be" çokça hazfedilir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

En’am 58

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR