EN’AM 13 / 16 |
وَلَهُ
مَا سَكَنَ
فِي
اللَّيْلِ
وَالنَّهَارِ
وَهُوَ
السَّمِيعُ
الْعَلِيمُ {13}
قُلْ
أَغَيْرَ
اللّهِ
أَتَّخِذُ
وَلِيّاً
فَاطِرِ
السَّمَاوَاتِ
وَالأَرْضِ
وَهُوَ
يُطْعِمُ وَلاَ
يُطْعَمُ
قُلْ
إِنِّيَ
أُمِرْتُ
أَنْ
أَكُونَ
أَوَّلَ
مَنْ
أَسْلَمَ
وَلاَ تَكُونَنَّ
مِنَ
الْمُشْرِكَينَ
{14} قُلْ إِنِّيَ
أَخَافُ
إِنْ
عَصَيْتُ رَبِّي
عَذَابَ
يَوْمٍ
عَظِيمٍ {15}
مَّن يُصْرَفْ
عَنْهُ
يَوْمَئِذٍ
فَقَدْ رَحِمَهُ
وَذَلِكَ
الْفَوْزُ
الْمُبِينُ {16} |
13.
Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey O'nundur. O, herşeyi işitendir,
bilendir.
14. De
ki: "Ben, gökleri ve yeri yaratan Allah'tan başkasını mı dost
edinecekmişim? Ve O, yediriyor ama yedirilmiyor." De ki: "Ben İslam'a
girenlerin ilki olmakla emrolundum ve (bana:) Sakın müşriklerden olma,
(denildi)."
15. De
ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben o büyük günün azabından
korkarım."
16. O
gün (azap) kimden çevirilip giderilirse, (Allah) ona rahmet buyurmuş olur. İşte
bu, apaçık bir kurtuluştur.
Yüce Allah'ın:
"Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey O'nundur." buyruğu, bu
böylece sabit olmuş değişmez bir gerçektir," demektir. Bu da onlara karşı
getirilen bir delildir.
Denildiğine göre, bu
ayet-i kerimenin iniş sebebi, onların söyledikleri şu sözlerdir: Bizler, seni
bütün bunları yapmana itenin muhtaçlıktan başka bir şey olmadığını biliyoruz.
İşte o bakımdan sen aramızda en zenginimiz oluncaya kadar senin için aramızda
mal toplayacağız. Yüce Allah bunun üzerine buyurdu ki: Sen de onlara herşeyin
Allah'ın olduğunu bildir. O, beni muhtaçlıktan kurtarmaya kadir olandır.
"Sükun bulan,
barınan" buyruğundaki sükun bulmak, sakinleşmek, karar bulmak, yerleşmek
demektir. Maksat ise, sükun bulan ve hareket eden her şey demektir. İşitenin
bunu bilmesi dolayısıyla hareket eden ayrıca hazf edilmiştir.
Şöyle de açıklanmıştır:
Özellikle sükun bulanın zikredilmesi, sükun'un kapsamına giren şeylerin
hareketin kapsamına giren şeylerden daha çok olduğundan dolayıdır. Şöyle de
denilmiştir: Buyruğun anlamı, yarattığı herşey demektir. Bu, hareket edeniyle,
sükun bulanıyla bütün mahlukat hakkında umumidir. Çünkü bütün bunlar üzerinden
gece ve gündüz akıp gitmektedir. Buna göre sükun bulmaktan kasıt, hareketin
zıddı değil, bütün mahlukattır. Bu hususta yapılan en güzel açıklama budur.
Çünkü, bu husustaki bütün farklı görüşleri bir araya toparlayabilmektedir.
"O, herşeyi"
bütün varlıkların seslerini "işitendir" ve gizliliklerini en iyi
"bilendir. "
Yüce Allah'ın: "De
ki ... Allah'tan başkasını mı dost edinecek mişim?" buyruğunda, (biri
Allah'tan başkası, diğeri de veli olmak üzere) iki mef'ul vardır. Müşrikler onu
atalarının dini olan putlara ibadete davet edince, Yüce Allah da ona ey
Muhammed "de ki: Allah'tan başkasını mı dost edinecek mişim?"
buyruğunu indirdi. Yani ben, Allah'tan başka bir Rabb, bir mabud ve bir
yardımcı mı edinecek mişim?
O Rab ki, "gökleri
ve yeri yaratandır." Burada "yaratan" anlamına gelen; (...)
kelimesi Allah lafza-i celalinin sıfatı olarak esreli okunur. el-Ahfeş ise,
mahzuf bir mübteda takdiri ile merfu' okunmasını da caiz görmüştür. ez-Zeccac
da der ki: medh övgü olmak üzere mansub olması da caizdir. Ebu Ali elFarisı de
der ki: Mahzuf bir fiil takdiri ile nasb edilmesi caizdir. "Gökleri ve
yeri yaratanı terk mi edeyim"demiş gibidir. Çünkü Yüce Allah'ın: "Ben
... Allah'tan başkasını mı dost edinecek mişim" buyruğu, Allah'ı dost
edinmeyi terke delalet etmektedir. Bu delaletin güçlülüğü dolayısıyla da böyle
bir fiil takdirine gitmek güzel bir şeydir.
"Ve O, yediriyor
ama yedirilmiyor." Genel olarak bu şekilde okunmuştur. Yani O, rızık
veriyor, am.a O'na rızık verilmiyor. Bunun delili de Yüce Allah'ın şu
buyruğudur: Ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum. "(ez-Zariyat, 57)
Said b. Cübeyr, Mücahid
ve el-A'meş ise bunu, (...): O ise yemek yedirir fakat kendisi yemez diye
okumuşlardır ki, bu da güzel bir kıraattir. Yani O, kullarına rızık vermekle
birlikte kendisi yaratıkların ihtiyaç duyduğu gıdaya muhtaç değildir, bundan
münezzehtir. Bununla birlikte her iki fiilde de "ya" harfleri ötreli,
"ayn" harfleri de esreli okunmuştur ki, anlamı şöyle olur: Şüphesiz
ki Allah kullarına yemek yedirir ve onları rızıklandırır. Halbuki veli
(edinilen put) ise ne kendisine yemek yedirebilir, ne de kendisini veli
edinenlere (kendisine tapanlara). Birinci fiil, "ya ve ayn" harfleri
üstün diye okunmuştur. Yani, veli (edindikleri put)'nın kendisi yemek yer,
ikinci fiil ise, "ya" harfi ötreli, "ayn" harfi de esreli
olarak okunmuştur. Yani, veli (edindikleri put) ise yemek yediremez.
Özellikle başka nimetler
arasından yemek yedirmenin zikredilişi ise, bütün mahlukatın yemek yemeye
ihtiyaçlarının en önemli ihtiyaçlar arasında yer alışından dolayıdır.
"De ki: Ben islam'a
girenlerin ilki olmakla emrolundum." Yani, Yüce Allah'ın emrine bağlanıp
teslimiyet gösterenlerin ilki olmakla emrolundum. Kavmimden ve ümmetim
arasından ibadetini O'na halis kılanların ilki olmakla emrolundum, diye de
açıklanmıştır. Bu açıklama da el-Hasen ve başkalarından nakledilmiştir.
"Ve sakın
müşriklerden olma." Yani: Ve bana: "Sakın müşriklerden olma"
denildi, demektir.
"De ki: Eğer
Rabbime isyan edersem, gerçekten ben o büyük günün azabından korkarım. "
Yani, başkasına ibadet etmek suretiyle O'na isyan edecek olursam beni
azaplandıracağından korkarım.
Korkmak (havf);
hoşlanılmayan şeyin umulup beklenilmesidir. İbn Abbas der ki: Burada
"korkarım", bilirim anlamındadır.
"O gün"
Kıyamet gününde kimden azap çevrilip giderilirse, savılırsa "ona rahmet
buyurmuş olur." Yani o, umduğuna nail olmuş, kurtulmuş ve merhamete mazhar
olmuş olur.
Kufeliler;
"Giderilirse" buyruğunu, "ya" harfini üstün ve
"ra" harfini esreli olarak okumuşlardır ki, Ebu Hatim ve Ebu Ubeyd'in
tercih ettiği kıraat budur. Çünkü daha önce Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
"De ki:
Göklerde ve yerde
olanlar kimindir?" Yine ayrıca : "Ona rahmet buyurmuş olur"
buyruklarında, "rahmet buyrulmuş olur" diye meçhul buyurmamıştır.
Ayrıca Ubeyy de bunu; (...): Allah onu kimden giderecek olursa" diye
okumuştur. Sibeveyh ise -Medinelilerin ve Ebu Amr'ın kıraati olan- birinci
kıraati tercih etmiştir.
Sibeveyh der ki: Sözde
hazfedilenler ne kadar az olursa o kadar güzeldir. "Ya" harfini üstün
olarak okuyanların (Kufelilerin ve diğerlerinin) kıraatine gelince, bu kıraatin
takdiri de: Allah o azabı kimden uzaklaştırırsa, .. şeklinde olur. Diğer
kıraate göre ise ifadenin takdiri şöyle olur: Azap kimden uzaklaştırılırsa ...
" İşte bu apaçık" besbelli bir "kurtuluştur."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN