MAİDE 101 / 102 |
يَا أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُواْ
لاَ
تَسْأَلُواْ عَنْ
أَشْيَاء
إِن تُبْدَ
لَكُمْ
تَسُؤْكُمْ
وَإِن
تَسْأَلُواْ
عَنْهَا
حِينَ يُنَزَّلُ الْقُرْآنُ
تُبْدَ
لَكُمْ
عَفَا
اللّهُ عَنْهَا
وَاللّهُ
غَفُورٌ
حَلِيمٌ {101} قَدْ سَأَلَهَا
قَوْمٌ مِّن
قَبْلِكُمْ
ثُمَّ أَصْبَحُواْ
بِهَا
كَافِرِينَ {102} |
101- Ey
iman edenler! Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız. Şayet
onları Kur'an'ın indirildiği sırada sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti.
Allah mağfiret edendir, ceza vermede acele etmeyendir.
102-
Sizden önce de bir kavim onları sordu, sonra da onları inkar eden kimseler
oldular.
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı on başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebepleri:
2- Yasaklanan Çokça Soru Sormanın
Mahiyeti:
3- Soru Sorma Yasağının Kapsamı:
4- Günümüzde Soru Sormanın Hükmü:
5- Ayet-i Kerimenin Anlaşılması
6- Allah'ın Affettikleri:
7- Öncekilerin Sordukları Sorulara
Aldıkları Cevaplara Karşı Tavırları:
8- Gereksiz Soruyu Yasaklayan Bu Ayet-i
Kerime ile Bilenlere Soru Sormayı Emreden Buyrukların Anlaşılması:
9- Bir Kişi Hakkında Soru Sorduğu için
Bir işin Haram Kılınması:
10- Kaderiyenin Bir iddiası ve Cevabı:
1- Ayetin Nüzul
Sebepleri:
-Lafız Buhari'nin olmak
üzere- Buhari, Müslim ve başkalarının Enes'den rivayetlerine göre, Enes şöyle
demiştir: Adamın birisi, Ey Allah'ın Peygamberi, benim babam kim? diye sormuş,
Hz. Peygamber: "Baban filandır" deyince, Yüce Allah'ın; "Ey iman
edenler! Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız" ayeti
nazil oldu. Yine Buhari Enes'den, Peygamber (s.a.v.)'dan rivayetine göre,
hadiste şu ifadeler de vardı: "Allah'a yemin ederim, bana her ne hakkında
soru sorarsanız, bu yerimde bulunduğum sürece mutlaka size ona dair haber
vereceğim (iç yüzünü anlatacağım)." Bunun üzerine bir adam yerinden
kalkıp: Ey Allah'ın Rasulü, benim gireceğim yer neresidir? diye sorunca, Hz.
Peygamber: "Ateştir" diye cevap verdi. Bunun üzerine Abdullah b.
Huzafe kalkıp şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasulü, benim babam kimdir? Hz.
Peygamber: "Baban Huzafe'dir" dedi ve (Enes) hadisin geri kalan
kısmını zikretti.
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Abdullah b. Huzafe, erken dönemlerde İslama girmiş, Habeşistan'a ikinci
hicrette bulunanlar arasına katılmış ve Bedir'de hazır bulunmuştu. Bir dereceye
kadar şakacı bir kimseydi. Rasulullah (s.a.v.)'ın. mektubunu Kisra'ya iletmek
üzere gönderdiği elçisi idi. Ey Allah'ın Rasulü, benim babam kimdir diye
sorunca, O da: "Baban Huzafe'dir" diye cevap vermişti. Annesi ise ona
şöyle demişti: Ben, anne-babasına karşı senden daha kötü davranan bir evlat
görmedim, Senin annenin cahiliye dönemi kadınlarının yaptıklarını da yapmamış
olacağından emin mi oldun? O takdirde herkesin gözü önünde anneni rezil
edecektin, Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, eğer
babamın siyahi bir köle olduğunu söylemiş olsaydın, ben de onu babam diye
bilecektim.
Tirmizı ve Darakutni de
Ali (r.a)'dan şöyle dediğini rivayet etmektedirler:
Şu: "Ona yol
bulabilenlerin, o evi haccetmeleri Allah'ın insanlar üzerindeki bir
hakkıdır" (Al-i İmran, 97) ayeti nazil olunca, Ey Allah'ın Rasulü, her yıl
mı? diye sordular. Hz. Peygamber sustu. Yine her yıl mı diye sordular. Hz.
Peygamber bu sefer: "Hayır, ama evet demiş olsaydım, elbette (her yıl)
farz olacaktı. "Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey iman edenler, size
açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri sormayınız ... " ayeti sonuna
kadar nazil oldu. Lafız Darakutni'nindir.
Buhari'ye bu hadis
hakkında sorulmuş, o da şu cevabı vermiş: Hasen bir hadistir. Ancak mürseldir.
(Çünkü hadisi, Hz. Ali'den rivayet eden) Ebu'l-Bahteri Hz. Ali'ye
yetişmemiştir. Asıl adı da Saiddir.
Yine bu hadisi,
Darakutni, Ebu İyad"dan, o, Ebu Hureyre'den şöylece rivayet etmektedir:
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Ey insanlar! üzerinize hac (farz)
yazılmıştır." Bir adam kalkıp şöyle dedi: Her yıl mı Ey Allah'ın Rasulü.
Hz. Peygamber ondan yüz çevirdi. Adam tekrar her yıl mı Ey Allah'ın Rasulü diye
sorunca, Hz. Peygamber: "Bunu kim sordu?" diye sorunca, filan, kişi
dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin ederim,
eğer evet diyecek olsam farz olurdu. Farz olsaydı, siz bunu yerine
getiremezdiniz. Getiremeyince de şüphesiz küfre sapardınız." Bunun üzerine
Yüce Allah: "Ey iman edenler, size açıklanınca üzüleceğiniz birtakım.
şeyleri sormayınız" ayetini indirdi. (Darakutni, II, 282)
Hasan-ı Basri de bu
ayet-i kerime hakkında şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)'a, Yüce Allah'ın
affetmiş olduğu cahiliyyeye ait bir takım işler hakkında soru sordular. Halbuki,
Yüce Allah'ın affettiği şeyler hakkında soru sormanın bir anlamı yoktu.
Mücahid de İbn Abbas'dan
rivayet ettiğine göre, bu ayet-i kerime, Rasulullah (s.a.v.)'a, Bahıre, Saibe,
Vasile ve Ham hakkında soru soran bir topluluk hakkında nazil oldu. Bu aynı zamanda
Said b. Cübeyr'in de görüşüdür.
Nitekim şöyle
demektedir: Bundan sonra Yüce Allah'ın: "Allah, Bahire, Saibe, Vasıle ve
Ham diye birşey (meşru) kılmamıştır" (el-Maide, 103) diye buyurduğunu
görmüyor musun?
Derim ki: Sahih ve
müsned (senedinde kopukluk olmayan) rivayetlerde yeterlilik vardır. Ayet-i
kerimenin, hepsine cevap olmak üzere inmiş olması da muhtemeldir. O takdirde bu
sorulan sorular, zaman itibariyle birbirlerine yakın dönemlerde sorulmuş
olmalıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.
(Şeyler) anlamına gelen,
(...) kelimesi, "ef'al" veznindedir. Bu kelime gayr-i munsarıftır.
Çünkü (hamr'a) kelimesine benzemektedir. Bu açıklama el-Kisai'ye aittir. Bu
kelimenin vezninin (...) olduğu da söylenmiştir. (...) kelimesinin tekil ve çoğulu
gibi. Bu açıklama ise el-Ferra ve elAhfeş'den nakledilmiştir. Bunun küçültme
ismi ise, (...) diye yapılır. el-Mazinı der ki: Bu kelimenin küçültme isminin;
(...) diye gelmesi gerekir. Nitekim, (...): Arkadaşlar kelimesinin küçültme
ismi müennes olarak; (...) şeklinde, müzekker olarak da; (...) diye gelir.
2- Yasaklanan Çokça
Soru Sormanın Mahiyeti:
İbn Avn der ki: Ben
Nafi'e, Yüce Allah'ın: "Size açıklanınca üzüleceğiniz bir takım şeyleri
sormayınız" buyruğu hakkında sordum da şu cevabı verdi: O andan bu yana çokça
soru sormak hala hoşlanılmayan bir şeydir.
Müslim de el-Muğire b.
Şu'be'den, Rasulullah (s.a.v.)'ın şu buyruğunu rivayet etmektedir:
"Muhakkak Allah, annelere kötü davranmayı, kız çocukları diri diri
gömmeyi, vermeniz gerekeni vermeyip, istememeniz gerekeni de istemeyi haram
kıldı. Sizin için üç şeyi de hoş görmedi: Kıl-u kal'i (boş sözler söylemeyi),
çokça soru sormayı ve malı boşu boşuna zayi etmeyi."
Birçok ilim adamı da
şöyle demiştir: "Çokça soru sormak" ile kastettiği, işi yokuşa sürmek
için ve fıkhı meselelere dair zorlanarak meydana gelmedik hususlar ile ilgili
soru sormak için kendisini zorlamak, şaşırtıcı sorular sormak ve meselelerden
yeni yeni meseleler türetmek suretiyle hükümleri hakkında soru sormaktır. Selef
ise, bunu hoş görmez ve böyle bir işi mükellef kılındığımız işlerden görmezler
ve şöyle derlerdi: Olay meydana gelecek olursa, bu hususta kendisine soru
sorulana (uygun cevap vermesi için) muvaffakiyet verilir.
Malik der ki: Ben, bu
şehir halkına yetiştim. Yanlarında Kitap ve sünnetten başka ilim yoktu. Bir
olay meydana geldi mi, şehir valisi hazır bulunan ilim adamlarını o mesele için
bir araya getirirdi. İttifakla kabul ettiklerini uygulamaya koyardı. Sizler ise
çokça soru soruyorsunuz, Halbuki Rasulullah (s.a.v.) bunlardan hoşlanmamıştı.
Şöyle de denilmiştir:
Çokça soru sormaktan kasıt, insanlardan ısrarla ve kendi mal ve servetini
çoğaltmak kastı ile, çokça mal ve ihtiyacı olan şeyleri isteyip dilenmektir.
Malik de bu görüşü ifade etmiştir.
Şöyle de denilmiştir:
Çokça soru sorulmaktan maksat, insanların saklı kalması gereken yönlerinin
açığa çıkmasına, hoşlarına gitmeyen hallerine muttali olunmasına götürecek
şekilde insanların çeşitli durumlarına dair ve fayda vermeyen hususlarda soru
sormaktır. Bu ise, Yüce Allah'ın şu buyruğuna benzemektedir: "Birbirinizin
kusurunu araştırmayın) kiminiz kiminizin gıybetini de yapmasın.'' (el-Hucurat,
12)
İbn Huveyzimendad der
ki: İşte bundan dolayı mezhebimize mensub kimi ilim adamları şöyle demişlerdir:
Ona bir yemek ikram edilecek olursa, bu nereden gelmiştir; yahut ona satın
almak üzere bir şey gösterilirse, bu nereden diye sormaz, müslümanların
işlerini selamet ve sıhhat esası üzere yorumlamaya çalışır.
Derim ki: Uygun olan,
hadisi umumu üzere alıp yorumlamaktır. O takdirde hadis, bütün bu hallerin
tümünü kapsar. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
3- Soru Sorma
Yasağının Kapsamı:
İbnü'l-Arabi der ki:
Gafillerden bir topluluk, bu ayet-i kerimeye yapışarak, meydana gelmedikçe
olaylar hakkında soru sormanın haram olduğuna inanmıştır. Oysa durum böyle
değildir. Çünkü bu ayet-i kerime, hakkında soru sormanın yasaklandığı şeyin,
verilen cevaptan dolayı hoşlanılmaması haliyle ilgili olduğunu açıkça ifade
etmektedir. Oysa, bulunulan zamanda karşılaşılan meselelere cevap vermenin kötü
ve hoşa gitmeyecek bir tarafı yoktur. O bakımdan bu iki durum birbirinden
farklıdır.
Derim ki:
"Gafillerden bir topluluk inanmaktadır" şeklindeki ifadesi bir
dereceye kadar çirkindir. Çünkü ona yakışan: "Kimisi ise, olaylar ile
ilgili soru sormayı haram görmüştür" şeklinde bir ifade kullanması idi.
Fakat o, burada da adeti üzere bir ifade kullanmıştır. Ona yakışan, daha uygun
olan, dememizin sebebine gelince, seleften bir topluluk, bu gibi hallerle
ilgili soru sormaktan hoşlanmazdı. Ömer b. el-Hattab (r.a) olmadık şeyler
hakkında soru soran kimseleri lanetlerdi. Bunu, Darimi Müsned'inde
zikretmiştir.
Yine Darimi,
ez-Zühri'den şöyle dediğini nakletmektedir: Bize ulaştığına göre ensardan olan Zeyd
b. Sabit, bir mesele hakkında kendisine soru soruldu mu: Böyle bir şeyoldu mu
diye sorarmış. Şayet ona: Evet oldu derlerse, o takdirde o mesele hakkında
bildiğine göre hadis nakledermiş. Şayet, hayır öyle bir şeyolmadı diyecek
olurlarsa, bunu oluncaya kadar bırakın dermiş.
Yine Darimi, Ammar b.
Yasir'den, kendisine sorulan bir mesele hakkında şöyle demiş olduğunu senediyle
kaydetmektedir: Henüz böyle bir şeyoldu mu? Onların, hayır demeleri üzerine:
Oluncaya kadar bizi bırakınız. Eğer, böyle bir şeyolursa, o takdirde sizin için
o meselenin üzerine gideriz demiştir.
Yine Darimi der ki:
Bize, Abdullah b. Muhammad b. Ebi Şeybe anlattı, dedi ki: Bize, İbn Fudayl'ın
Ata'dan naklettiğine göre İbn Abbas şöyle demiş:
Ben, Rasulullah
(s.a.v.)'ın ashabından daha hayırlı bir topluluk görmedim. Ona. vefat ettiği
vakte kadar yalnızca onüç mesele hakkında soru sordular. Ve bunların hepsi
Kur'an-ı Kerimdedir. "Sana haram ay hakkında soru sorarlar'' (el-Bakara,
217); ';Sana ay hali hakkında soru sorarlar" (el-Bakara, 222) ve
benzerleri bunlar arasındadır. Onlar ancak kendilerine faydalı olan şeyler
hakkında soru sorarlardı.
4- Günümüzde Soru
Sormanın Hükmü:
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Bugün soru sormaktan dolayı haram ve helale dair herhangi bir hükmün ineceğine
dair korkulmamaktadır. Buna göre, bir kimse ilme arzusu ve bilgisizliğini
gidermek isteği, dini bakımdan bilinmesi gereken bir hususa dair konuyu anlamak
hakkında soru soracak olursa, bunda bir mahzur yoktur. Çünkü, cahilliğin devası
soru sormaktır. Kim de işi yokuşa sürmek ve bilgisini artırmak kastı ya da
öğrenmek amacı olmaksızın soru soracak olursa, işte az da olsa, çok da olsa
soru sorması helal olmayan budur.
İbnü'I-Arabi der ki:
İlim adamına yakışan, delilleri geniş geniş açıklayan. deliller üzerinde düşünme
ve kıyas yollarını açıklayıp, ictihadın ön bilgilerini elde etmek, hüküm
çıkarmaya yardımcı olacak araçları hazırlamakla uğraşmak olmalıdır. Böyle
birisine herhangi bir mesele arz edilecek olursa, o mesele uygun bir yolla
araştırılır, bulunabileceği yerlerde tetkik edilir, Allah da onun doğru hükmü
bulması için önünde kapıları açar.
5- Ayet-i Kerimenin
Anlaşılması
Yüce Allah'ın:
"Şayet onları Kur'anın. indirildiği sırada sorarsanız, size
açıklanır" buyruğunda bir kapalılık vardır. Çünkü, ayetin baş tarafında
soru sormak yasaklanırken, daha sonra: "Şayet onları Kur'an'ın indirildiği
esnada sorarsanız size açıklanır" diye buyurularak soru sormak onlara
mübah kılınmaktadır.
Bununla ilgili olarak
şöyle denilmiştir: Buyruk, eğer ihtiyaç duyulan başka şeyler hakkında soru
soracak olursanız ... demektir. Burada muzaf hazf edilmiş bulunmaktadır. Bunun
böyle bir hazf olduğu takdiri kabul edilmeksizin doğru olarak anlaşılması
mümkün değildir.
el-Cürcanı der ki:
"Onları" buyruğundaki zamir, başka şeylere racidir. Yüce Allah'ın şu
buyruğunda olduğu gibi: "Andolsun Biz, insanı süzülmüş bir çamurdan
yarattık. "(el-Mu'minun, 12) Burada insandan kastedilen Hz. Adem'dir. Daha
sonra gelen:
"Sonra onu bir
nutfe kılıp ... " (el-Mu'minun, 13) buyruğunda da kastedilen Adem'in
oğullarıdır. Çünkü Adem (a.s) sağlam bir yerde bir nutfe olarak
yaratılmamıştır. Fakat, Adem'in kendisi olan insan sözkonusu edilmesi onun gibi
bir insandan söz edildiğine, delalet etmektedir. Bu, halin karinesi ile
bilinmiş olmaktadır. Buyruğun anlamı buna göre şöyle olur: Eğer sizler,
Kur'an-ı Kerim'in indirildiği sırada birtakım şeyler ile ilgili olarak, helal,
haram veya herhangi bir hüküm hakkında soru soracak olursanız ya da durumunuz
bir şeyin açıklanmasını gerektirecek olursa, işte böyle bir durumda soru
sorduğunuz takdirde size bunlar açıklanır.
Böylelikle bu buyruğunda
Yüce Allah, bu kabilden soru sormayı mübah kılmıştır. Bunun örneği de şudur:
Şanı Yüce Allah, boşanmış kadının, kocası ölmüş kadının ve hamile kadının
iddetini beyan etmekle birlikte, ne ay hali olan, ne de hamile olan kadının
iddeti sözkonusu edilmemiştir. Onlar da buna dair soru sorunca, Yüce Allah'ın
şu buyruğu nazil olmuştur: ''Ay halinden kesilmiş olanlarla, asla ay hali
olmayanların iddeti ise ..." (et-Tahrim, 4) Buna göre yasak, hakkında soru
sorma ihtiyacı duyulmayan şeyler hakkındadır. Açıklanmasına ihtiyaç duyulan
şeyler hakkında soru sormanın yasaklanması sözkonusu olmamıştır.
6- Allah'ın
Affettikleri:
Yüce Allah'ın:
"Allah onu affetti" buyruğunda kastedilen, onların geçmişte
sordukları sorulardır. Burada affedilenlerin, cahiliyye ile ilgili ve o
kabilden olup, haklarında soru sordukları şeyler olduğu da söylenmiştir.
"Affetme"nin, terketmek anlamına olduğu da söylenmiştir. Yani, Allah
onları ne helal, ne de harama dair birşey bildirmeksizin oldukları gibi
bırakmıştır. Bunlar, affolunmuş şeyler olduğundan dolayı bunları
araştırmayınız. Olur ki, bunlara dair hüküm size açıklanacak olursa, sizin
hoşunuza gitmez.
Ubeyd b. Umeyr şöyle
dermiş: Muhakkak Allah, helal ve harama dair hükümler indirmiştir. Helal
kıldığı şeyi siz de helal biliniz. Haram kıldığı şeylerden uzak durunuz. Bunlar
arasında da bazı şeyleri helal, ya da haram kılmaksızın bırakmıştır. Bu da
Allah'tan bir aftır (Hükmü açıklanmadan bırakılmış olan şeylerdir). Daha sonra
da bu ayet-i kerimeyi okurmuş.
Darakutni de Ebu Sa'lebe
el-Huşenı'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu
ki: "Muhakkak Yüce Allah, bir takım farzlar farz kılmıştır. Onları
kaybetmeyiniz. Bazı haramları haram kılmıştır, onları da çiğnemeyiniz. Bir
takım hadler belirlemiştir. Onları aşmayınız. Bazı şeyler hakkında unutma
sebebiyle olmayarak hiçbir şey söylememiştir. Siz de onları
araştırmayınız." (Darakutni, IV, 184)
Buna göre, buyrukta
takdim ve tehir vardır. Yani, Yüce Allah'ın açıklamadan bıraktığı, sözkonusu
etmeksizin haklarında herhangi bir hüküm vermediği, ama size açıklandığı
takdirde hoşunuza gitmeyecek bir takım şeylere dair soru sormayınız.
Şöyle de denilmiştir:
İfadede takdim de yoktur, tehir de. Aksine, anlamı şöyledir: Allah sizin
geçmişe dair sorduğunuz soruları affetmiştir. Peygamber (s.a.v.), bunlardan
hoşlanmamış olsa dahi. Artık benzeri şeyleri tekrar sormaya kalkışmayınız.
Buna göre, Yüce
Allah'ın: "Onu" buyruğundan kasıt, daha önce de açıkladığımız gibi,
soru sormayı, yahut sorular sormayı affetti, demek olur.
7- Öncekilerin
Sordukları Sorulara Aldıkları Cevaplara Karşı Tavırları:
Yüce Allah: "Sizden
evvel de bir kavim. onları sordular. Sonra da onları inkar eden kimseler
oldular" buyruğu ile, bizden önce bunun gibi birtakım ayetler hakkında
soru sormuş, (ya da mucizeler istemiş) bir topluluktan haber vermektedir. Bu
topluluk, istekleri yerine getirilip, hükümleri üzerlerine farz kılındığı halde
onları inkar ettiler ve: Bunlar Allah'tan değildir dediler. Salih kavminin dişi
deve mucizesini istemeleri, bu Hz. İsa'nın arkadaşlarının gökten bir sofra
indirilmesini istemeleri bu kabilindendir. İşte bu da geçmiş ümmetlerin
yaptıklarının benzerini yapmaktan bir sakındırmadır. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
8- Gereksiz Soruyu
Yasaklayan Bu Ayet-i Kerime ile Bilenlere Soru Sormayı Emreden Buyrukların
Anlaşılması:
Birisi dese ki: Burada
sözünü ettiğiniz soru sormanın mekruhluğu ile bunun yasaklanmış olması iddiasına,
Yüce Allah'ın: "Eğer bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz" (en-Nahl, 43
ve el-Enbiya, 7) buyrukları ile tearuz (çelişki) gibi halindedir.
Buna şöyle cevap
verilir: Allah'ın kullarına vermiş olduğu bu emir, onlar için gereğince amel
etmelerinin vacip olduğu kesinleşmiş ve sabit olmuş şeylerdir. Yasak ise, Yüce
Allah'ın onları yerine getirmekle kullarının kendisine ibadet etmelerini
istemediği ve Kitabında da sözkonusu etmediği şeylerdir. Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
9- Bir Kişi Hakkında
Soru Sorduğu için Bir işin Haram Kılınması:
Müslim'in rivayetine
göre, Amir b. Sa'd, babasından Sa'd b. Ebi Vakkas'tan şöyle dediğini
nakletmektedir: Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Müslümanlar arasında
günahı en ağır olan müslüman kişi, müslümanlara haram kılınmamış bir şey
hakkında soru sorup da, onun bu soru sorması dolayısıyla onlara o şeyin haram
kılınmasına sebep teşkil edendir."
el-Kuşeyri Ebü Nasr der
ki: Eğer el-Aclani (hanımın zinası hakkında) soru sormamış olsaydı, lian sabit
olmazdı.
Ebu'l-Ferec el-Cevzi de
şöyle demektedir: Bu, birşey hakkında işi yokuşa sürmek ve boşla iştigal etmek
için soru sorup bu kötü maksadı dolayısıyla hakkında sorduğu şeyin haram
kılınması ile cezalandırılan kimse hakkında hamledilir. Bu durumda haram
kılınan şey ise, herkes hakkında umumi bir hüküm halini alır.
10- Kaderiyenin Bir
iddiası ve Cevabı:
İlim adamlarımız derler
ki: Yüce Allah bir şeyi bir başka şey için ve başka bir şey sebebiyle yapar şeklindeki
iddialarına Kaderiye'nin bu hadisi herhangi bir şekilde delil
gösterebilmelerine imkan yoktur. Çünkü Yüce Allah bundan münezzehtir. Şüphesiz
O, herşeye gücü yetendir. O, herşeyi bilendir. Aksine, sebep ve gerekçe dahi
O'nun fiillerindendir. Fakat, kaza ve takdir, hakkında soru sorulan şeyi o
hususta soru sorma vaki olduğu zaman haram kılmak şeklinde cereyan etmiştir.
Yoksa o soru bu haram kılmayı gerektirdiği ve ona bir gerekçe olduğu için
değildir. Bunun benzeri ise, pek çoktur. üstelik: "O, yaptıklarından
dolayı sorumlu olmaz. Halbuki, onlar sorulurlar. "(el-Enbiya, 23)
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN