MAİDE 38 / 39 |
وَالسَّارِقُ
وَالسَّارِقَةُ
فَاقْطَعُواْ أَيْدِيَهُمَا
جَزَاء
بِمَا
كَسَبَا
نَكَالاً
مِّنَ
اللّهِ
وَاللّهُ
عَزِيزٌ حَكِيمٌ {38} فَمَن
تَابَ مِن
بَعْدِ
ظُلْمِهِ
وَأَصْلَحَ
فَإِنَّ
اللّهَ
يَتُوبُ عَلَيْهِ
إِنَّ
اللّهَ
غَفُورٌ
رَّحِيمٌ {39} |
38.
Hırsızlık eden erkekle, hırsızlık eden kadını, o kazandıklarına bir karşılık ve
Allah tarafından ibret verici bir ceza olmak üzere ellerini kesin. Allah
Azizdir, Hakimdir.
39.
Fakat, kim zulmettikten sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah, onun
tevbesini kabul eder. Çünkü Allah, bağışlayandır, merhamet edendir.
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı yirmiyedi (26) başlık halinde sunacağız:
1- Hırsızın Elinin Kesilmesi ve
Şartları:
2- Çalınan Malın Korunmuş Olduğu Yerden
Çıkartılması Şartı:
3- Koruma (Hirz) Yerinin Mahiyeti:
4- Ortaklaşa Hırsızlık:
5- Hırsızlıkta Ayrı işler Yapmak
Suretiyle Ortaklaşa Çalışmanın Hükmü:
6- Malın Bir Yerden Bir Yere
Getirilmesi Suretiyle Ortaklaşa Hırsızlık:
7- Kabirden ve Mescidlerden Hırsızlık
Yapmanın Hükmü:
8- El Kesme Cezası ile Birlikte
Tazminat Ödettirilir mi?
9- Hırsızdan Çalmak:
10- Elinin Kesilmesinden Sonra Aynı
Malı Bir Daha Çalacak Olursa:
11- ''es-Sarik'' Kelimesinin Kıraati ve
Bu Kıraatlerin Açıklaması:
12- El Kesme Cezası Hangi Şartlar
Altında Uygulanır:
14- Ev ve Dükkanların Dışında
Bulundurulan Malların Hirz Altında Olmaları:
15- Otel ve Benzeri Umumun Kaldığı
Yerlerden Hırsızlık:
16- Yakın Akrabaların Birbirlerinden
Çalmaları:
17- Mushaf Çalanın ve Yankesicinin
Hükmü:
18- Seferde Elin Kesilmesi ve Dar-ı
Harpte Hadlerin Uygulanması:
19- El ve Ayak Nereden Kesilir:
20- Kesme Sırası:
21- Sağ Eli Kesilmesi Gerekirken,
Yanlışlıkla Sol Eli Kesmenin Hükmü:
22- Hırsızın Elinin Boynuna Asılması:
23- Hırsıza El Kesme Cezası
Uygulanmadan Önce Birisini Öldürürse:
24- Nahvi Bir Mesele:
25- Allah, Hükmüne Karşı Konulamayandır:
26- Hırsızın Tevbe Edip Halini
Düzeltmesi:
27- Bu Ayette, Erkek Hırsızın Daha
Önce, Zina ile ilgili Ayette de Zina Eden Kadının Daha Önce Zikredilişinin
Hikmeti:
1- Hırsızın Elinin
Kesilmesi ve Şartları:
Yüce Allah'ın:
"Hırsızlık eden erkekle hırsızlık eden kadını..... ellerini kesin"
buyruğuna gelince; Yüce Allah, yeryüzünde fesat çıkarmak istemek yoluyla
malların alınmasını söz konusu ettikten sonra, ileride açıklaması geleceği
üzere çarpışma sözkonusu olmaksızın hırsızlık yapanın hükmünü zikretmektedir .
Yüce Allah, yine bu
hususta ki açıklamalarımızın son bölümlerinde belirteceğimiz üzere zinanın
aksine, hırsızlık yapan kadından önce, hırsızlık yapan erkeği zikretmekle
başlamıştır.
Hırsızlık dolayısıyla
cahiliye döneminde de el kesme cezası uygulanmıştır. Cahiliye döneminde bu
cezayı ilk hükme bağlayan kişi, el-Velid b, el-Muğire'dir. Yüce Allah da
İslamda hırsızın elinin Kesilmesini emretmiştir. Resulullah (s.a.v.)'in İslam
döneminde, elini kestiğı ilk erkek hırsız, el-Hıyar b. Adiy b. Nevfel b.
Abdimenaf'tır, Kadınlardan ise, Mahzumoğullarından Süfyan b. Abdi'l-Esed kızı
Mürre'dir. Hz. Ebu Bekir de, gerdanlık çalan Yemen'li adamın elini kestiği
gibi, Hz, Ömer, Abdurrahman b. Semura'nın kardeşi olan İbn Semura'nın elini
kesmiştir. Bu hususta görüş ayrılığı yoktur.
Ayetin zahirinden
hırsızlık yapan herkes hakkında umumi olduğu anlaşılmaktadır, Ancak, durum
böyle değildir, Çünkü Hz. Peygamber: "Hırsızın eli, ancak çeyrek dinar ve
daha yukarısı dolayısıyla kesilir" diye buyurmuştur. Böylelikle Hz.
Peygamber, Yüce Allah'ın: "Hırsızlık eden erkekle, hırsızlık eden
kadın" buyruğunda bir takım niteliklere sahip hırsızları kastetmiş
olduğunu beyan etmektedir. Dolayısı ile ancak çeyrek dinarlık bir mal yahut da
kıymeti çeyrek dinara ulaşan bir malın çalınması halinde hırsızın eli kesilir.
Ömer b. el-Hattab, Osman b. Affan ve Ali (r. anhum)'ın görüşleri de budur. Ömer
b. Abdülaziz, el-Leys, Şafii: ve Ebu Sevr de bu görüştedir. Malik der ki: Ya
bir dinarın çeyreği veya üç dirhem karşılığında el kesilir. Eğer fiyatların
düşüklüğü dolayısıyla çeyrek dinara tekabul eden iki dirhem çalacak olursa, bu
iki dirhem sebebiyle hırsızın eli kesilmez. Çeşitli malların çalınması dolayısı
ile para fiyatlari az yada çok olsun üç dirheme ulaşmadıkça el kesilmez. Malik,
altın ve gümüşün herbirisini başlı başına asli bir kıymet kabul etmiş ve
malların kıymetlendirilmesinde dirhemleri ölçü kabul etmiştir. Ondan gelen
meşhur görüş böyledir.
Ahmed ve İshak der ki:
Eğer altın çalacak olursa, miktar çeyrek dinardır.
Altın ve gümüş dışında
bir şey çalacak olur da, bunların değeri çeyrek dinar yahut üç gümüş dirheme
ulaşacak olursa (el kesilir), Bu da son görüşünde Malik'in kabul ettiği görüşe
yakındır.
Birinci görüşün delili,
İbn Ömer yoluyla rivayet edilen hadistir. Buna göre adamın birisi, bir kalkan
çalmıştı. Bu adam Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna getirildi. Hz. Peygamber'in
emri üzere bu kalkanın kıymetinin üç dirhem olduğu tesbit edildi.
Şafii ise Aişe
(r.anha)'ın, çeyrek dinar hakkındaki hadisini asıl olarak kabul edip, altın ve
gümüş dışındaki paraların değerlendirilmesinde onu esas kabul etmiş ve altının
fiyatı ister yüksek, ister düşük olsun, üç dirhemi ölçü kabul etmiyerek, İbn
Ömer'in hadisini delil almamıştır. Buna sebep ise -doğrusunu en iyi bilen
Allahtır ya- ashab-ı kiramın, Rasulullah (s.a.v.)'ın çalınması sebebiyle el
kesme cezasını uyguladığı kalkan hakkındaki farklı rivayetleridir. Çünkü İbn
Ömer üç dirhem derken, İbn Abbas on dirhem, Enes b. Malik beş dirhem
demektedir. Hz. Aişe'nin çeyrek dinar ile ilgili olarak rivayet ettiği hadisi
ise sahih ve sabit bir hadistir. Hz. Aişe'den yapılan bu rivayette herhangi bir
ihtilaf sözkonusu değildir. Ancak, kimi raviler onu mevkuf rivayet etmiştir.
Diğer taraftan hıfz ve adaleti dolayısıyla, sözü gereğince amel etmek gereken
kimseler de onu merfu' olarak da rivayet etmişlerdir. Bu açıklamayı Ebu Ömer
(b. Abdi'l-Berr) ve başkaları yapmıştır.
Buna göre, çalınan mala
kıymet biçildiği takdirde çeyrek dinara ulaşırsa o malı çalanın eli kesilir.
Bu, aynı zamanda İshak'ın da görüşüdür. O bakımdan bu iki asıl delile iyice
vakıf olmak gerekir. Çünkü bu iki hadis de bu konuda temel dayanaklardandır. Ve
bunlar, bu hususta söylenenlerin en sahihidir.
Ebu Hanife, onun iki
arkadaşı ve es-Sevri ise derler ki: Hırsızın eli, ölçek ile ölçülen mallardan
ise on dirheme ulaşmadıkça, ayni ya da vezni olarak da bir dinarı bulmadıkça
hırsızın eli kesilmez. Ayrıca hırsız, malı sahibinin mülkiyetinden alıp
çıkarmadıkça da kesilmez. Bu konudaki delilleri İbn Abbas'ın rivayet ettiği
hadistir. O şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)'ın çalınması sebebiyle hırsızın
elini kestiği kalkana on dirhem kıymet biçildi. Bunu, ayrıca Amr b. Şuayb
babasından, o, dedesinden rivayet etmiştir. Amr b. Şuayb'ın dedesi, (Muhammed
b. Abdullah) dedi ki: O sırada kalkanın değeri on dirhem idi. Bu iki hadisi de
Darakutni ve başkaları rivayet etmiştir.
Bu meselede dördüncü bir
görüş daha vardır, o da Darakutni'nin kaydettiği Hz. Ömer'den gelen şu
rivayettir: "Beş (parmaklı el) ancak beş (dirhem) den dolayı
kesilir".
Süleyman b. Yesar, İbn
Ebi Leyla ve İbn Şubrume de bu görüştedir. Enes b. Malik de der ki: Ebu Bekr
-Allah'ın rahmeti üzerine olsun- beş dirhem kıymetinde bir kalkan dolayısıyla
(hırsızın elini) kesmiştir. (Darakutni: III, 186)
Beşinci bir görüş de
şudur: Dört dirhem ve daha yukarısı dolayısıyla el kesme cezası uygulanır. Bu
görüş Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudri'den rivayet edilmiştir.
Altıncı bir görüş: Bir
dirhem ve daha fazlası dolayısıyla el kesilir. Bu görüş, Osman el-Betti'nin
görüşüdür. Taberi'nin naklettiğine göre, Abdullah b. ez-Zübeyr de bir dirhem
çalmaktan dolayı, çalanın elini kesmiştir.
Yedinci görüş: Ayetin
zahirine göre bir değer taşıyan her mal dolayısıyla el kesilir. Bu, Haricilerin
görüşüdür. Hasan-ı Basri'den de bu görüş rivayet edilmiştir. Ondan, bu hususta
gelen üç rivayetten biri budur. Ondan gelen ikinci rivayet, Hz. Ömer'den gelen
rivayet gibidir.
Üçüncüsünü ise Katade
ondan şu şekilde nakletmiştir: Ziyad'ın valiliği döneminde ne kadarlık bir mal
çalma dolayısıyla elin kesileceği hususunda münakaşa ettik ve iki dirhemden
dolayı kesileceği hususu üzerinde ittifak ettik.
İşte bunlar, birbirine
denk görüşlerdir. Bunlardan sahih olan ise, daha önce sana takdim etmiş
olduğumuz görüşlerdir.
Buhari, Müslim ve
başkaları Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Rasulullah
(s.a.v.) buyurdu ki: "Allah, bir yumurta çalıp da eli kesilen hırsıza,
yine bir ip çalıp da eli kesilen hırsıza lanet etsin," Bu da az yada çok
mal karşılığında el kesme cezasının uygulanacağını belirten ayetin zahirine
uygundur denilecek olursa, cevap verilir. Bu ifadeler, az bir şey zikredilerek
çoktan sakındırmak kabilindendir. Nitekim, Hz. Peygamber şu buyruğunda azı
zikrederek çok şeyler yapmaya teşvik etmektedir: "Kim bir kekliğin
yumurtlayacağı yer kadar dahi olsa Allah için bir mescid inşa edecek olursa,
Allah da o kimse için cennette bir ev yapar."
Şöyle de denilmiştir:
Bu, bir başka açıdan da mecazi bir ifadedir. Şöyle ki, az birşeyi çalmaya
alıştı mı, bu sefer çok şeyleri çalar ve sonunda eli kesilir. Bundan daha güzel
açıklama, el-A'meş'in yaptığı ve Buhari'nin hadisi sonunda bir açıklama gibi
naklettiği şu sözleridir: Onlar, burada sözü geçen yumurtadan, demir yumurta
(miğfer) olduğu, ipten de birkaç dirheme eşit kıymette olan ip olduğu görüşünde
idiler.
Derim ki: Gemilerin
halatları ve buna benzerleri buna örnektir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
2- Çalınan Malın
Korunmuş Olduğu Yerden Çıkartılması Şartı:
İnsanların cumhuru, el
kesmeyi gerektiren miktar "hirz" diye bilinen korunma yerinden
çıkartılmadıkça el kesmenin sözkonusu olmayacağını ittifakla kabul etmişlerdir.
el-Hasen b. Ebi'l-Hasen
der ki: Evde elbiseleri bir araya toplayacak olursa eli kesilir. Yine el-Hasen
b. Ebi'l-Hasen, bir başka görüşünde diğer ilim adamları gibi görüş
belirtmiştir. Böylelikle bu, sahih bir ittifak olmaktadır. Allah'a hamd olsun.
3- Koruma (Hirz)
Yerinin Mahiyeti:
Hirz denilen şeyadet
olarak, insanların mallarını korumak için yapılan şeydir. Bu da herbir şeyde
-ileride açıklanacağı üzere- durumuna göre farklılık göstermektedir.
İbnü'l-Münzir der ki: Bu
hususta ilim ehlinin hakkında ileri geri konuşmadıkları sabit bir haber
bulunmamaktadır. Ancak bu husus, ilim ehli tarafından icma ile kabul edilen bir
şey gibidir.
el-Hasen ile zahir
alimlerinden nakledildiğine göre, onlar hırsızlıkta hirz altında bulunmayı şart
görmezlermiş.
Malik'in Muvatta'ında,
Abdullah b. Abdurrahman b. Ebi'l-Hüseyn b. el-Mekki'den Rasulullah (s.a.v.)'ın
şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir: "Ağacında asılı duran meyvede, dağda
korunan (yani henüz ağılına ulaşmamış) hayyanda (çalmaktan dolayı) el kesme
yoktur. Eğer onu (davarı) ağı! yahut (mahsulü) harman yerine getirilecek
olursa, o takdirde kıymeti kalkanın kıymetine ulaşan şeyler dolayısıyla el
kesilir."
Ebu Ömer (İbn.
Abdi'l-Berr) der ki: Bu hadis, manası itibari ile Abdullah b. Amr b. el-As ve
başkaları yoluyla muttasıl olarak rivayet edilen bir hadistir. Bu Abdullah (b.
Abdurrahman b. Ebi'l-Hüseyn b. el-Mekki:) ise, herkesçe sika bir ravi olarak
kabul edilmiştir. Ahmed (b. Hanbel) ondan övgüyle söz ederdi.
Abdullah b. Amr'dan
nakledildiğine göre, Resulullah (s.a.v.)'a ağacında asılı (toplanmamış) mevye
hakkında soru sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: "İhtiyaç sahibi olup da
ondan birşeyler almakla beraber, cebine ya da kabına doldurmayan kimse için
birşey gerekmez. Ancak, ondan birşeyalıp çıkartana ise, el kesme cezası vardır.
Kim bundan daha aşağı miktarda da alacak olursa, onun iki mislini tazminat
olarak öder ve ona ceza verilir." Bir başka rivayette ise "ceza
verilir" in yerine "ona ibretli bir ceza olmak üzere bir kaç celde
vurulur" denilmektedir.
İlim adamları der ki:
Daha sonra bu celd (sopa cezası) nesh olundu ve onun yerine el kesme cezası
tesbit edildi.
Ebu Ömer der ki: Hadiste
geçen: "İki mislini tazminat ödemesi" nesh olmuştur. Fukahadan bu
görüşü ifade eden bir kimse olduğunu bilmiyorum. Ancak, Hz. Ömer'den Hatıb b.
Ebi Beltea'nın unu ile ilgili ve Malik'in rivayet ettiği olay ile Ahmed b.
Hanbel'den gelen bir rivayet müstesnadır. İnsanların tazminat hususunda kabul
ettikleri görüş ise, tazminatın misliyle yapılacağı şeklindedir. Çünkü Yüce
Allah şöyle buyurmuştur: ''Onun için size kim saldırırsa, siz de tıpkı onların
size saldırdıkları gibi karşılık verin. " (el-Bakara, 194)
Ebu Davud da Safvan b.
Ümeyye'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Mescidde otuz dirhem
kıymetinde nakışlı bir yün elbisem üzerinde yatmış uyuyordum. Adamın birisi
gelip onu benden gizlice çaldı. Adam yakalandı, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna
götürüldü. Elinin kesilmesini emr etti. Ben, Peygamber (s.a.v.)'ın yanına
varıp: Otuz dirhem için elini mi keseceksin, dedim. Bu elbiseyi ben ona satayım
ve yahut da onun değeri onun bana borcu olsun. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Onu yanıma getirmeden önce neden bu işi yapmadın?"
Akli bakımdan düşünecek
olursak: Mallar bütün insanlar için onlardan yararlanılsın diye hazır olarak
yaratılmışlardır. Diğer taraftan ezeli hikmet, şer'an mülk olan hususlarda o
malların sahiplerine has olmasını hükme bağlamış ve insanlar bu mallara tama'
edegelmişlerdir. Ona dair umutlar bağlanmıştır. O bakımdan, insanların az bir
bölümü arasında mürüvvet ve dindarlık bunlara karşı saldırıda bulunmayı
engellemekte, onların çoğu hakkında ise, korumak ve hirz, bu malları
başkalarına karşı koruyabilmektedir. Bir mala malik olan kimse, onu hirzi ile
koruyacak olursa, insan için mümkün olan en ileri derecedeki koruma ve himaye
bir arada gerçekleşmiş olur. Bu koruma ve himaye (hirz) çiğnenecek olursa,
işlenen suç da ağır ve çirkin olur, o bakımdan cezası da ağırlaşır. Bu iki
korumadan birisi olan mülkiyet çiğnenecek olduğu takdirde ise, yalnızca
tazminat ve te'dip (cezası) gerekir.
4- Ortaklaşa
Hırsızlık:
Bir topluluk ortaklaşa
hareket ederek nisab miktarı bir malı, ona ait hirzinden (korumasından) dışarı
çıkartmaları halinde ya onlardan birisi bu malı tek başına çıkartabilir yahut
da ancak birbirleriyle dayanaşarak çıkartabilirler.
Birinci hal sözkonusu
olduğu takdirde ilim adamlarımız, (Maliki alimleri) farklı iki görüş ortaya
koymuşlardır: Birincisine göre, bu durumda elleri kesilir. İkinci görüşe göre
ise elleri kesilmez.
Ebu Hanife ve Şafii de
böyle demişlerdir: Ortaklaşa hırsızlık yapmak halinde bu işe katılanların
ellerinin kesilmesi ancak onlardan herbirisi için nisab miktarı bir pay düşmesi
halinde sözkonusu olur. Çünkü Peygamber (s.a.v.):
"Hırsızın eli,
ancak çeyrek dinar ve daha yukarısında kesilir" diye buyurmuştur. Bu
hırsızların herbirisi bu nisabı bulacak bir miktarda birşey çalmadığına göre
elleri kesilmez.
İki rivayetten birisi
olan ellerin kesilmesini öngören görüş şöylece açıklanır: Bir suçta ortak
hareket etmek, öldürmekte ortak hareket etmek halinde olduğu gibi onun cezasını
kaldırmaz.
İbnü'l-Arabi der ki: Bu
iki suç birbirine ne kadar da yakındır. Çünkü bizler, haksızca dökülen kanı
önlemek kastı ile bir kişiye karşılık topluluğu öldürdüğümüze göre, -ta ki
düşmanlar o haksızca kanı dökmemek için birbirleriyle yardımlaşmasınlar-
mallarda da bu durum aynı şekilde sözkonusudur. Özellikle de Şafii, bir
topluluk bir kişinin elinin kesilmesi için ortaklaşa hareket edecek olurlarsa
hepsinin elleri kesilir diyerek; bu konuda bize destek vermiştir. Ve bu ikisi
arasında bir fark yoktur.
Şayet ikinci durum
sözkonusu olursa -ki, bu da ancak yardımlaşarak dışarı çıkartılması mümkün olan
şeylerdir- ilim adamlarının ittifakıyla hepsinin elleri kesilir. Bunu da
İbnü'l-Arabi zikretmiştir.
5- Hırsızlıkta Ayrı
işler Yapmak Suretiyle Ortaklaşa Çalışmanın Hükmü:
Birisi, hirzi oymak suretiyle,
diğeri de malı dışarı çıkartmak suretiyle hırsızlıkta iki kişi ortaklaşa
hareket etseler, eğer bunlar birbirleriyle karşılıklı olarak dayanışmış iseler,
ikisinin de elleri kesilir.
Aralarında bir ittifak
olmaksızın herkes tek başına kendi işini yapmış ise ve bu, birisinin gelip malı
dışarı çıkartması şeklinde olursa, onlardan herhangi birisinin eli kesilmez.
Eğer, oymakta
birbirleriyle yardımlaşıp, fakat onlardan birisi malı dışarı çıkartırsa,
yalnızca malı çıkartanın eli kesilir.
Şafii ise el kesme
cezası yoktur der. Çünkü, birisi oymuş çalmamış, diğeri ise, hürmeti çiğnenmiş
bir hirzden hırsızlık yapmıştır.
Ebu Hanife der ki: Eğer,
oymakta ortak hareket eder ve girip de mal çalarsa, eli kesilir. Oymakta ortak
hareket etmek için aynı aleti kullanmak şart değildir. Oyarken birinin
ötekinden sonra darbe vurması ile ortaklık da gerçekleşir.
6- Malın Bir Yerden
Bir Yere Getirilmesi Suretiyle Ortaklaşa Hırsızlık:
İki kişiden birisi içeri
girip malı, malın koyulduğu (hirzin) kapısına getirip çıkarsa, diğeri de elini
uzatıp onu alsa elinin kesilmesi gerekir. Birincisi ise, cezalandırılır. Eşheb
her ikisinin de eli kesilir demiştir.
Birisi malı, hirzin
dışına bırakacak olursa, o malı hirzin dışına bırakanın eli kesilir, alana el
kesme cezası yoktur. Şayet oyulan yerin ortasına koyar, diğeri de onu alırken
oyuktan elleri birbirlerine kavuşursa, her ikisinin de elleri kesilir.
7- Kabirden ve
Mescidlerden Hırsızlık Yapmanın Hükmü:
Kabir de Mescid de
hirzdir. O bakımdan çoğunluğun görüşüne göre, nebbaşın (kefen soyucusunun) eli
kesilir. Ebu Hanife; nebbaşın eli kesilmez der. Çünkü o, sahibi bulunmayan ve
telef olmaya maruz bir malı hirz olmayan bir yerden çalmıştır. Çünkü ölü
mülkiyet sahibi olamaz.
Kimisi de kabirde sakin
olan bir kimse olmadığından dolayı bunun hırsızlık olmadığını söyler. Çünkü
hırsızlık, görünmekten sakınılacak bir şekilde olur ve hırsızlık yapılırken
insanların görmesine karşı korunulur. Mavereaünnehir alimleri, bunun hırsızlık
olmayacağı görüşünü esas kabul etmişlerdi.
Cumhur ise şöyle
demiştir: Böyle bir kişi hırsızdır. Zira o, geceyi elbise olarak giyinmiş ve
insanların gözünden kendisini korumuştur. Kimsenin görmediği ve yanından gidip
gelmediği bir vakitte bu işi yapmayı kast etmiştir. O bakımdan, böyle bir
kimse, insanların bayrama çıkıp, şehirde hiçbir kimsenin kalmadığı bir zamanda
hırsızlık yapmış gibi olur.
Kefen soymanın hırsızlık
olmayacağını kabul edenlerin kabir, bir hirz değildir şeklindeki sözleri ise batıldır.
Çünkü, her bir şeyin hirzi kendisi için mümkün olan haline uygun olur. Onun
için, ölü hakkında mülkiyet sahibi olmak sözkonusu değildir, şeklindeki
görüşleri de yine batıldır. Çünkü, ölünün çıplak bırakılması caiz değildir.
Dolayısı ile buna duyulan ihtiyaç, kabrin bir hirz olmasını gerektirmektedir.
Nitekim Yüce Allah da buna şu buyruğu ile dikkat çekmektedir: "Biz yeri
dirilere de ölülere de bir toplanma yeri kılmadık mı?" (el-Murselat,
25-26) Yani, orada insan hayatta iken yaşasın, ölürken de oraya defnedilsin
diye kılmadık mı?
Kefenin telef olmaya
maruz olduğu şeklindeki sözlerine gelince, hayatta olan bir kimsenin de aynı
şekilde giydiği her şey, giymesi sonucu telef olmaya ve yıpranmaya mahkumdur.
Şu kadar var ki, bunlardan birisi diğerinden daha çabuk gerçekleşmektedir. Ebu
Davud Ebu Zerr'in şöyle dediğini rivayet eder: Rasulullah (s.a.v.) beni çağırıp
şöyle buyurdu: "İnsanların ölüm musibetiyle karşı karşıya kalıp da, o
sırada bir evin (kabrin) bir hizmetçiye mukabil satın alınacağı vakit halin
nice olur." Ben: Allah ve Resulü daha iyi bilir dedim. Hz. Peygamber:
"Sana sabrı tavsiye ederim" diye buyurdu.
Hammad b. Ebi Süleyman
dedi ki: İşte hırsızın eli (kefen çalmaktan dolayı) kesilir, diyenler buna
dayanarak demişlerdir. Çünkü bu kişi, ölünün evine girmiş olur.
Mescide gelince,
mescidin hasırlarını çalan kimsenin eli kesilir. Bunu İsa, İbnü'l-Kasım'dan
rivayet etmiştir. Velev ki mescidin kapısı bulunmasın. Onun görüşüne göre bu
hasırlar hirz altındadırlar. Eğer mescidin kapılarını çalacak olursa yine eli
kesilir. Yine İbnü'l-Kasım'dan rivayet olunduğuna göre, eğer hasırları gündüzün
çalmışsa eli kesilmez. Şayet geceleyin duvarı aşarak onları çalmışsa, eli
kesilir.
Sühnun'dan
nakledildiğine göre, eğer mescidin hasırları birbirlerine dikelerek bağlanmış
ise eli kesilir, aksi takdirde kesilmez.
Esbağ der ki: Mescidin
hasırlarını, kandillerini ve yer döşemelerini çalan kimsenin eli kesilir.
Tıpkı, gizlice kapısını yahut çatısından kerestelerini, yada çatısından
direklerini çalan gibi. Eşheb, "Kitabu Muhammed"de der ki: Mescidin
hasırları, kandilleri ve yer döşemelerinin çalınması dolayısıyla el kesme
cezası yoktur.
8- El Kesme Cezası ile
Birlikte Tazminat Ödettirilir mi?
El kesme cezası ile
birlikte tazminatın ödettirilip ödettirilmeyeceği hususunda ilim adamlarının
farklı görüşleri vardır.
Ebu Hanife der ki:
Hiçbir şekilde el kesme cezası ile tazminat bir arada olmaz. Çünkü şanı Yüce
Allah: "Hırsızlık eden erkekle, hırsızlık eden kadının, o kazandıklarına
bir karşılık ve Allah tarafından ibret verici bir ceza olmak üzere ellerini
kesin" diye buyurmakta ve herhangi bir tazminattan söz etmemektedir.
Şafii ise der ki: İster
kolaylıkla ödeyebilecek durumda olsun, ister ödemede zorlansın, çaldığı malın
kıymetini tazminat olarak öder. Eğer ödeme zorluğu çekiyor ise, ödeyebileceği
bir zamana kadar onun borcu olur. Bu, Ahmed ve İshak'ın da görüşüdür.
Bizim ilim adamlarımız,
Malik ve arkadaşları ise şöyle derler: Eğer mal aynı ile mevcut ise onu geri
verir. Eğer telef olmuşsa, ödeyebiliyorsa tazminatını öder. Eğer ödeyemiyor
ise, borç olarak ödemesi istenmez ve herhangi birşey ödemekle yükümlü olmaz.
Malik bunun benzeri bir görüşü ez-Zühri'den rivayet etmiştir.
Şeyh Ebu İshak der ki:
İster ödeyebilsin, ister ödeyemesin el kesme cezası ile birlikte çaldığı malın
bedelinin borç olarak ondan isteneceği de söylenmiştir. Devamla der ki: Bu,
aynı zamanda Medine'li ilim adamlarımızdan bir çok kişinin görüşüdür. Bu
görüşün sıhhatine ise her ikisinin (el kesme ve tazminatın) iki ayrı hak
sahibine ait birer hak olduğu delil gösterilmiştir. Onlardan birisi, diğeri
dolayısıyla sakıt olmaz. Diyet ve keffaret gibi. Daha sonra ben de bu
görüşteyim, demektedir
Kadı Ebu'l-Hasen meşhur
görüşün lehine, Hz. Peygamberin: "Hırsızlık yapana had uygulandığı
takdirde artık onun için tazminat yükümlülüğü yoktur" hadisini delil
göstermiş ve Kitab'ında bunun senedini de kaydetmiştir.
Bazıları da şöyle
demiştir: Tazminatını ödemeyi borç kabul etmek bir cezadır. El kesmek de bir
cezadır. İki ceza ise bir arada verilmez. Kadı Abdülvahhab da (kendi görüşüne)
bunu esas kabul etmiştir.
Doğru olan ise,
Şafii'nin ve ona uygun görüş belirtenlerin kanaatidir. Şafii der ki: Hırsız
ister ödeyebilecek durumda olsun, ister ödeyemesin, çaldığı malın tazminatını
öder. Eli kesilsin yahut kesilmesin farketmez. Yol kesmesi halinde de bu
böyledir. (Yine Şafii) der ki: Kullara ait olup telef ettiği şeyler, Allah'a
ait olan haddi düşürmez.
İlim adamlarımızın delil
olarak gösterdikleri: "Ödeme zorluğu çekiyor ise ... " hadisine
gelince, Kufeli alimler bu hadisi görüşlerine delil göstermişlerdir. Taberi'nin
görüşü de budur, Fakat bu hadiste onların lehine delil olacak bir şey yoktur.
Bu hadisi Nesai ve Darakutni, Abdurrahman b. Avf'dan rivayet etmişlerdir. Ebu
Ömer (b. Abdi'l-Berr) de şöyle demiştir: Bu hadis pek kuvvetli bir hadis
değildir ve delil olmaya elverişli değildir. İbnü'I-Arabi ise der ki: Bu batıl
bir hadistir. Taberi ise der ki: Kıyas, tükettiği (çaldığı) malın tazminatını
ödemesini gerektirir. Fakat bizler, bu husustaki rivayete uyarak kıyası
terkettik. Ebu Ömer der ki: Zayıf bir rivayet dolayısıyla kıyası terketmek caiz
değildir. Çünkü zayıf bir rivayet hüküm gerektirmez.
9- Hırsızdan Çalmak:
Hırsızlık yaparak bir
mal çalmış olandan, çalanın elinin kesilmesi hususunda görüş ayrılığı vardır.
Bizim (mezhebimizin) ilim adamları eli kesilir, derler. Şafii kesilmez
demektedir. Çünkü o, hem malik olmayan bir kimsede, hem de hirz sayılmayan bir
yerden çalmıştır.
Yine ilim adamlarımız
der ki: O malın malikinin hürmeti (saygınlığı, ona haksızca ilişmenin
yasaklığı) yine bakidir, ondan ayrılmış değildir. Hırsızın eli altında
bulunması ise, yok hükmündedir. Tıpkı, gasıp bir kimseden gasp etmiş olduğu
malın çalınması halinde çalanın elinin kesildiği gibi. Eğer: Bunun korumasını
korumasızmış gibi kabul edin denilecek olursa, biz de şöyle deriz: Hirz de
mevcuttur, mülkiyet de mevcuttur. O mal üzerinde mülkiyet henüz sona
ermemiştir. O takdirde bize, hirzi iptal ediniz derler. (Bunu da iptale gerek
yoktur).
10- Elinin
Kesilmesinden Sonra Aynı Malı Bir Daha Çalacak Olursa:
Aynı mal dolayısıyla eli
kesildikten sonra bir daha o malı tekrar çalacak olursa, kesme cezası hususunda
farklı görüşler vardır. Çoğunluk, yine kesilir derken, Ebu Hanife kesme cezası
yoktur, der. Kur'an'daki umumi ifade ise, ona kesme cezasının uygulanmasını
gerektirmektedir. Bu da Ebu Hanife'nin görüşünü red eder.
Yine Ebu Hanife, kesme
cezasından önce, çalınan malın satın almak veya hibe yoluyla mülkiyetine
geçiren bir kişi hakkında elinin kesilmeyeceğini söylemiştir. Yüce Allah ise:
"Hırsızlık eden erkekle, hırsızlık eden kadının ... ellerini kesin"
diye buyurmaktadır. El kesme cezası, Yüce Allah'a ait bir hak olarak vacib
olduğu takdirde bunu hiçbir şey kaldırmaz.
11- ''es-Sarik''
Kelimesinin Kıraati ve Bu Kıraatlerin Açıklaması:
Cumhur,
"Hırsız" kelimesini, ref' ile okumuştur. Sibeveyh der ki:
Buyruğun anlamı şudur:
Size farz kılınan şeyler arasında, hırsız erkek ve hırsız kadının ...
şeklindedir. Her iki kelimenin de (es-Sariku ve's-Sarikatu kelimelerinin)
merfu' olarak okunmaları, mübteda oldukları içindir. Haber ise: "Ellerini
kesin" buyruğudur. Maksat, muayyen bir kimse değildir. Çünkü muayyen bir
kimse (hırsızlık yapan muayyen kişi) kastedilmiş olsaydı, bu kelimenin mansub
okunması icabederdi. Nitekim "Zeyd'i vur" demek gibi.
Ancak, bu buyruk burada:
"Hırsızlık yapanın elini kes" demek kabilindendir. ez-Zeccac der ki:
Bu, tercih edilen görüştür.
Bu kelime; (...)
şeklinde mansub olarak da okunmuştur. Bunun takdiri ise: (...): Hırsız erkek ve
hırsız kadının ellerini kesiniz şeklindedir. Sibeveyh'in tercihi de budur.
Çünkü burada, fiilin emrin kipi daha uygundur. Sibeveyh -yüce Allah'ın rahmeti
üzerine olsun- der ki: Arap dilinde uygun olanı bunun mansub okunuşudur.
Nitekim (...): Zeyd'i vur, demek de böyledir. Şu kadar var ki, genel olarak
bunun merfu' okunması kabul edilmiştir. Yani, kıraat alimlerinin büyük
çoğunluğu ve hepsi demek istemektedir. Sibeveyh kabul ettiği görüşüyle, hırsız
türünü muayyen kişi gibi değerlendirmiştir.
İbn Mes'ud ise:
"Hırsızlık yapan erkeklerle, hırsızlık yapan kadınların sağ ellerini
kesiniz" diye okumuştur ki, bu da çoğunluğun kıraatini güçlendirmektedir.
(...) şeklinde
"ra" harfi esreli olarak, çalınanın adıdır. (...) Fiilinin mastarı
ise "re" harfi üstün olarak; (...) şeklindedir. Bu açıklamayı
el-Cevheri yapmıştır. Bu lafzın aslı, gözlerden saklı olarak bir şeyi almak
anlamını ifade eder. Hırsızlama bir şeyler dinlemek demek olan (...) deyimi ile
(...): Çaktırmadan baktı, deyimleri de buradan gelmektedir.
İbn Arefe der ki:
Araplara göre sarik, bir hirze gizli ve saklı bir şekilde gelip oradan
kendisine ait olmayan bir şeyi alan kimsedir.
Eğer açıktan alacak
olursa, bu kişi; (...): Yankesici, zorla alan, talan eden ve dağda koruma
altında bulunan davar ve benzeri şeyleri çalan kimse, olur. Eğer elindeki şeyle
(silahla) kendisini koruyacak olursa, o da gasıp olur.
Derim ki: Resulullah
(s.a.v.)'dan gelen rivayette şöyle buyurulduğu nakledilmektedir: "Hırsızlığın
en kötüsü namazından çalanınkidir." Dediler ki: Kişi namazından nasıl
hırsızlık yapar? Hz. Peygamber: "Namazının rüku ve sücudunu tamam yapmamak
suretiyle" buyurdu. Bu hadisi Muvatta ve başkaları rivayet etmiştir.
Görüldüğü gibi, Hz.
Peygamber, bu şekilde namaz kılan bir kimseyi,- kelimenin türeyişi açısından
hırsız olmadığı halde -hırsız diye adlandırmaktadır. Çünkü, böyle bir namaz
kılmakta çoğunlukla gözlerden uzak bir şey yapmak sözkonusu olmaz.
12- El Kesme Cezası
Hangi Şartlar Altında Uygulanır:
Yüce Allah'ın:
"Ellerini kesin" buyruğunda geçen "kesmek"in anlamı,
ayırmak ve izale etmektir. Kesmek ise ancak hırsızda, çalınan şeyde çalmanın
gerçekleştiği yerde ve çalmanın niteliğinde birtakım sıfatların bir arada
bulunması halinde icabeder.
Hırsızda aranan
nitelikler beş tanedir. Bunlar buluğ, akıl, kendisinden hırsızlık yaptığı
kimsenin mülkiyeti altında (kölesi, cariyesi) olmamak, o kimsenin lehinde veya
aleyhinde velayet yetkisinin bulunmamasıdır. Buna göre köle, efendisinin
malından hırsızlık yapacak olursa eli kesilmez. Aynı şekilde efendi, kölesinin
malını alacak olursa, yine el kesme cezası uygulanmaz. Çünkü köle, malı ile
birlikte efendisine aittir. Hiçbir kimsenin eli kölesine ait malı aldı diye
kesilmez. Çünkü o, kendisine ait olan bir malı almıştır. Ashab-ı Kiram'ın icmaı
ve halifenin (Ömer b. el-Hattab'ın): Sizin köleniz, size ait olan bir malı
çalmıştır ifadesinin de gösterdiği gibi, icma ile kölenin elinin kesilme cezası
düşmüştür.
Darakutni, İbn Abbas'tan
şöyle dediğini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Kaçmış
köle için hırsızlık yaptığı takdirde el kesme cezası yoktur. Zımmi için de
yoktur." Der ki: Bu hadisi Fehd b. Süleyman'dan başkası merfu' olarak
rivayet etmemiştir. Doğrusu bu hadisin mevkuf olduğudur.(Darakutni, III, 86)
İbn Mace de Ebu
Hureyre'den şöyle dediğini nakletmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Köle, hırsızlık yaptığı takdirde onu, cüz'i bir şey mukabilinde olsa dahi
satınız." Bu hadisi Ebu Bekr b. Ebi Şeybe yoluyla rivayet etmiştir. Ebu
Bekr dedi ki: Bize, Ebu Usame, Ebu Avane'den anlattı. Ebu Avane, Ömer b. Ebi
Seleme'den, o, babasından, o da Ebu Hureyre'den ...
Yine İbn Mace der ki:
Bize, Cubare b. el-Muğallis anlattı: Bize, Haccac b. Temim anlattı. Haccac,
Meymun b. Mehran'dan, o, İbn Abbas'tan nakletti ki, humsa (ganimetlerin beşte
biri) ait bir köle, yine humsdan bir şeyler çaldı. Peygamber (s.a.v.)'ın
huzuruna getirildi, Hz. Peygamber elini kesmeyip: "Allah'ın malının bir
bölümü onun bir kısmını çaldı" diye buyurdu Cubare b. el-Muğallis, Ebu
Zur'a er-Razi'nin dediğine göre, metrük bir ravidir.
Çocuğun da, delinin de
eli kesilmez. Ancak, zımminin ve İslam yurduna eman ile girmeleri halinde
muahid ile harbinin elleri kesilir.
Çalınan malda aranan
niteliklere gelince, bunlar da dört tanedir: Bunlardan biri nisabdır, buna dair
açıklamalar daha önceden geçmiştir. Diğeri ise, mal olarak edinilen, mülkiyet
altına alınabilen ve satışı helal olan bir şey olmasıdır. Eğer mal olarak
edinilemeyen şarap ve domuz gibi satışı helal olmayan bir şeyolursa, ittifakla
bundan dolayı el kesilmez.
Bundan tek istisna,
Malik ve İbnü'l-Kasım'a göre (çalınan) küçük hür çocuktur. Bundan dolayı el
kesme sözkonusu olmadığı da söylenmiştir. Şafii ve Ebu Hanife de bu görüştedir.
Çünkü hür küçük çocuk mal değildir.
Bizim ilim adamlarımız
ise şöyle demektedir: Aksine o, en büyük bir maldır. Hırsızın muayyen bir mal
dolayısıyla eli kesilmez. Elinin kesiliş sebebi, insanoğlunun o şeye
meyletmesidir. İnsan nefsinin hür bir kimseye meyletmesi ise, köleye
meyletmesinden daha fazladır.
Şayet çalınan şey,
beslenilmesine izin verilmiş köpek ve kurbanlık etleri gibi mülk edinilmesi
caiz olmakla birlikte satışı caiz olmayan şeylerden olursa, bu hususta
İbnü'l-Kasım ve Eşheb arasında farklı görüşler vardır. İbnü'l-Kasım der ki:
Köpek çalanın eli kesilmez. Eşheb ise el kesmeme, barındırılması yasak kılınmış
köpek için sözkonusudur. Edinilmesine izin verilmiş olan köpeği çalanın ise eli
kesilir. Yine Eşheb der ki: Her kim, kurbanlık etini yahut derisini çalacak
olursa, onun bu çaldığının kıymeti yüz dirhemi bulduğu takdirde eli kesilir.
İbn Habib de der ki:
Esbağ dedi ki: Eğer kurbanlık hayvanı kesimden önce çalacak olursa eli kesilir.
Kesildikten sonra çalındığı takdirde ise eli kesillmez.
Eğer çalınan şeyaslı
itibari ile edinilmesi ve satışı caiz olan şeylerden olup, ondan kullanılması
caiz olmayan bir şey yapılırsa, -tambur, zurna, ud ve buna benzer eğlence
aletleri gibi- duruma bakılır. Şayet bunların şekilleri bozulup onlardan
gözetilen maksat elde edilemeyecek hale getirilmelerinden sonra çeyrek dinarlık
ve daha fazla kıymet taşıyan bir şey kalıyorsa, el kesilir. Kullanımı caiz
olmayıp kırılması emr olunan altın ve gümüş kaplarda da hüküm böyledir. Bunlar
arasında bulunan altın ve gümüşe işçilik eklenmeksizin kıymet biçilir. Altın ya
da gümüşten yapılmış haç da böyledir. Necis olmuş zeytinyağın, şayet necis
olmakla birlikte kıymeti nisab miktarını buluyorsa, bundan dolayı el kesilir.
(Çalınan malda aranan
üçüncü nitelik),-başkasına rehin bıraktığı veya ücretle verdiği malını çalan
kimse gibi- hırsızın çaldığı şeyde mülkiyetinin ve mülkiyet şüphesinin
sözkonusu olmaması gerekir. Bu hususta mülkiyet şüphesinin nazar-ı itibara
alınması açısından bizim mezheb ilim adamları ile diğerleri arasında görüş
ayrılığı vardır. Mesela, bir kimse, ganimetten veya beytülmalden hırsızlık
yapacak olur ise, mülkiyet şüphesi bulunan bir şeyden çalmış olur. Çünkü, o
kimse için o malda bir pay vardır. Ali (r.a)'dan rivayet olunduğuna göre, ona
Hums'dan (devletin ganimetteki beşte bir payından) bir miğfer çalmış bir kişi
getirildi. Hz. Ali, elinin kesilmeyeceği görüşünü izhar ederek: Bunun da onda
bir payı vardır, demiştir. Beytülmal hususunda da cemaatin (fukahanın büyük
çoğunluğunun) görüşü bu şekildedir. Böyle bir kimseye hırsızlık ile ilgili
ayetin lafzındaki umum ileri sürülerek el kesme cezasının uygulanacağı da
söylenmiştir.
(Çalınan malda aranan
dördüncü nitelik ise), küçük köle ile arap olmayan büyük köle gibi çalınması
sahih olan şeylerden olmasıdır. Çünkü, arapça konuşabilen köle gibi çalınması
sahih olmayan şeyler dolayısıyla el kesme cezası uygulanmaz.
Malın çalındığı yerde
aranan nitelik ise, sadece bir tanedir. O da o çalınan şeyin benzeri için o
yerin hirzi (malı koruyabilecek mekanı) özelliğinde olmasıdır.
Bu hususta söylenecek
şeylerin özeti şudur: Her bir şey için bilinen belli bir yer vardır. İşte onun
o yeri, o şeyin hirzi kabul edilir. Beraberinde koruyucu (muhafaza) bulunan her
bir şeyin de koruyucusu onun hirzidir. Evler, konaklar, dükkanlar içlerinde
bulunan şeyler için birer hirzdir. Sahipleri ister bulunsunlar, ister
bulunmasınlar.
Aynı şekilde beytülmal
de müslümanların hirzidir. Hırsız kimse ise onda herhangi bir hak sahibi
değildir. İsterse hırsızlık yapmazdan önce, imamın kendisine beytülmalden
birşeyler vermesi mümkün olan bir kimse olsun. Çünkü, her müslümanın
beytülmaldeki hakkı ona fiilen verilen atiyye ile teayyün eder. Nitekim imamı,
beytülmalın tamamını müslümanların menfeatine olan herhangi bir alanda harcayıp
insanlar arasında onu dağıtmayabilir. Veya bir beldede onu dağıtırken, bir
başka yerde dağıtmayabilir bir topluluğ::. verirken, bir başka topluluğa
vermeyebilir. Böyle bir varsayıma göre bu hırsızlık yapan kişi beytülmalde
hakkı olmayan kimselerdendir.
Ganimetler de böyledir.
Ya paylaştırmakla teayün ederler, -bu ise beytülmal hakkında yaptığımız
açıklamalar gibidir- ya da savaşta fiilen hazır bulunan kimselerin o malı
ellerine almak suretiyle sahibi teayün eder. Böyle bir durumda (teayünden önce)
çalan kişinin çaldığı miktar göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer hakettiğinden
fazlasını çalmışsa eli kesilir, aksi takdirde eli kesilmez.
14- Ev ve Dükkanların
Dışında Bulundurulan Malların Hirz Altında Olmaları:
Bineklerin sırtı,
taşıdıkları şeylerin hirzidir. Dükkanların önü, satış yerinde konulan şeyler
için bir hirzdir. İsterse ortada fiilen dükkan bulunmasın. O malla birlikte
sahipleri olsun ya da olmasın ve bu mal ister gece ister gündüz çalınmış olsun
farketmez.
Aynı şekilde pazarda koyunların
durdukları yer de, koyunlar ister bağlı bulunsun ister bulunmasın hirz
altındadırlar. Binekler de bağlandıkları yerlerde hirz altındadırlar.
Beraberlerinde sahipleri olsun ya da olmasın farketmez.
Eğer binek, mescidin
kapısında veya pazarda ise, beraberinde koruyucu bulunması hali dışında hirz
altında kabul edilmezler. Kendi avlusuna bine- ini bağlayan, ya da binekleri
için bir yeri ağıl olarak kullanan bir kimse, bu bağlaması ve o yeri ağıl
olarak kullanması binekleri için bir hirzdir.
Gemi de içinde bulunulan
şeyler için bir hirzdir. Bağlı olup olmaması arasında bir fark yoktur. Bizzat
geminin kendisi çalınacak olursa, o da binek gibi değerlendirilir. Eğer bağlı
değilse, hirz altında değil demektir. Şayet sahibi gemiyi bir yere bağlamış
yahut o yerde demirlemiş ise, gemiyi bağlaması bir hirzdir. Gemi ile birlikte
herhangi bir kimse bulunuyor ise, nerede, ne şekilde bulunursa bulunsun, aynı
şekilde gemi hirz altında demektir. Tıpkı mescidin kapısında beraberinde
koruyucusu bulunan binek gibidir. Ancak yolculuk esnasında gemileriyle bir
yerde konaklayıp gemilerini bağlayacak olurlarsa bu da o gemi için bir hirz
kabul edilir. Gemi sahibinin gemi ile birlikte olması ile olmaması arasında bir
fark yoktur.
15- Otel ve Benzeri
Umumun Kaldığı Yerlerden Hırsızlık:
Herkesin kendi bağımsız
odasında kaldığı otel gibi tek bir yerde sakin olan kimselerden herhangi birisi
arkadaşının odasından bir şey çalıp o çaldığı şeyler ile otelin açık salonuna
(avlusuna) çıkacak olursa, bu çaldığı malı kendi odasına sokmasa ve onu alıp
otelin dışına çıkmamış olsa dahi, böyle birisinin elinin kesileceği hususunda
görüş ayrılığı yoktur.
Yine burada kalanlardan
herhangi bir kimse, otelin umuma açık salonunda bir şey çalacak olursa, velev
ki o çaldığı şeyi kendi odasına sokmuş, yahut otelin dışına çıkartmış olsa bile
elinin kesilmeyeceği hususunda da görüş ayrılığı yoktur. Çünkü, umuma açık
salon, herkes için alış-verişin yapılabildiği bir yerdir. Şu kadar var ki,
bineğin bağlandığı yerinden veya onun benzeri bir eşyanın korunma altındaki
yerinden alınmış olması hali müstesnadır.
16- Yakın Akrabaların
Birbirlerinden Çalmaları:
Çocuklarının malını
çaldıklarından dolayı anne-babanın elleri kesilmez. Çünkü Hz. Peygamber:
"Sen de malın da babana aitsiniz" diye buyurmuştur.
Ancak, anne-babasından
çalan çocuğun eli kesilir. Zira, o malın kendisine ait olması hususunda
herhangi bir şüphenin varlığı sözkonusu değildir.
Elinin kesilmeyeceği de
söylenmiştir. Bu da İbn Vehb ve Eşheb'in görüşüdür. Çünkü oğul, adeten
babasının malını alabildiğine ve rahat bir şekilde kullanabilir. Nitekim köle
efendisinin malını çaldığından dolayı eli kes ilmez. Dolayısıyla oğlun
babasının malını çalmaktan dolayı elinin kesilmemesi öncelikle sözkonusudur.
Dedenin (torunundan)
çalması hususunda farklı görüşler vardır. Malik ve İbnü'l-Kasım eli kesilmez
derken, Eşheb kesilir, demektedir. Malik'in görüşü daha sahihtir. Çünkü de de
de bir nevi babadır. Malik der ki: Baba ve anne tarafından dedelere nafaka
vermek icab etmiyorsa dahi ellerinin kesilmemesi daha hoşuma gider.
İbnü'l-Kasım ve Eşheb der ki: Bu ikisi dışında (dede ve baba dışında) kalan
akrabaların (çalmaları halinde) elleri kesilir.
İbnü'l-Kasım der ki:
Kendisine isabet eden açlıktan dolayı çalan kimsenin eli kesilmez.
Ebu Hanife ise der ki:
Hala, teyze, kızkardeş ve onların dışında kalan mahremlerden herhangi bir kimse
hakkında el kesme cezası uygulanmaz. Bu, esSevri'nin de görüşüdür.
Malik, Şafii, Ahmed ve
İshak der ki: Bunlardan çalan kim olursa olsun eli kesilir. Ebu Sevr de der ki:
Kim olursa olsun, el kesmeyi gerektiren bir miktar çalacak olursa, eli kesilir.
Ancak, fukaha herhangi bir husus üzerinde icma etmiş ise, o icma dolayısıyla o
takdirde el kesme cezasından kurtulur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
17- Mushaf Çalanın ve
Yankesicinin Hükmü:
Mushaf çalanın hükmü
hususunda fukaha farklı görüşlere sahiptir. Şafii, Ebu Yusuf ve Ebu Sevr, eğer
mushafın kıymeti el kesmeyi gerektiren miktarı buluyorsa el kesilir, derler.
İbnü'l-Kasım da bu görüştedir. en-Nu'man (Ebu Hanife) ise mushaf çalan kimsenin
eli kesilmez, demektedir. İbnü'l-Münzir ise mushaf çalanın eli kesilir, der.
Kişinin yeninden
(cebinden) nafakasını çalan (tarrar) yankesici hakkında da fukaha farklı
görüşlere sahiptir. Bir kesim şöyle demektedir: İster yenin içinden ister
dışından çalsın, yankesicinin eli kesilir. Bu, Malik, Evzai, Ebu Sevr ve Yakub
(Ebu Yusuf)'un görüşüdür.
Ebu Hanife, Muhammed b.
el-Hasen ve İshak ise şöyle demektedir: Eğer çalınan dirhemler, yeninin dış
tarafında bağlı bulunup, yan kesici de bunları gizlice alıp gitmişse eli
kesilmez. Şayet yeninin iç tarafında bağlı olup o da elini içeriye sokup
paraları çalmışsa eli kesilir. el-Hasen de eli kesilir demektedir.
İbnü'l-Münzir der ki: Hangi şekilde yankesicilik yaparsa yapsın eli kesilir.
18- Seferde Elin
Kesilmesi ve Dar-ı Harpte Hadlerin Uygulanması:
Fukaha, seferde elin
kesilip, dar-ı harpte hadlerin uygulanması hususlarında farklı görüşlere
sahiptir. Malik ve el-Leys b. Sa'd der ki: Harb diyarı topraklarında hadler
uygulanır. Dar-ı harp ile dar-ı islam arasında bir fark yoktur. el-Evzai der
ki: Bir ordu kumandanı olarak savaşa çıkan bir kimse -herhangi bir bölgenin
(eyaletin) emiri olmasa dahi- el kesme cezası dışında askerleri arasında
hadleri uygular.
Ebu Hanife de der ki:
Asker, harp diyarı topraklarında gazada bulunsa ve başlarında emir varsa bu
emir askerleri arasında hadleri uygulamaz. Ancak, Mısır, Şam, Irak veya buna
benzer bir bölgenin de valisi ise, askerleri arasında hadleri uygular.
Evzai ve onun gibi görüş
beyan edenler, Cünade b. Ebi ümeyye hadisini delil göstermişlerdir. Cünade dedi
ki: Bizler, Busr b. Ertae ile denizde (gazada) bulunuyorduk. Buhti diye bilinen
uzun boylu bir dişi deve çalmış Misdar adındaki bir hırsızı ona getirdiler. O
da şöyle dedi: Ben Rasulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Gaza
esnasında el kesme cezası uygulanmaz."
Eğer bu durum olmasaydı,
şüphesiz onun elini keserdim.
Burada sözü geçen Busr,
denildiğine göre Peygamber (s.a.v.) döneminde dünyaya gelmiş ve Hz. Ali ile
onun taraftarları arasında kötü haberleri bulunan bir kimse idi. Abdullah b.
Abbas'ın iki küçük çocuğunu kesen odur. Bundan dolayı çocukların anneleri
tamamıyle aklını kaybetmiş, ne yaptığını bilmez hale gelmişti. Ali (r.a) ona,
Allah'ın ömrünü uzatması ve aklını da başından alması için beddua etmişti. Öyle
de olmuştu. Yahya b. Main der ki:
Busr b. Ertae kötü bir
adamdı.
Bu durumda el kesme
cezasının uygulanacağını söyleyen kimseler, Kur'anı Kerim'in lafzının
umumiliğini delil göstermişlerdir. Yüce Allah'ın izniyle sahih olan da budur.
Harp diyarında hadlerin ve el kesme cezasının uygulanmayacağını söyleyenlerin
ileri sürebilecekleri en uygun delil, ceza uygulanan kimsenin müşriklere
katılabileceği korkusudur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
19- El ve Ayak Nereden
Kesilir:
El ya da ayak kesilecek
olursa, nereye kadar kesilebilir? Genelde herkes elin bilekten, ayağın da eklem
yerinden kesileceğini söylemiştir. Ayak, kesildiği takdirde dağlanır. Bazıları
da elin dirsekten kesileceğini söylemiştir. Omuzdan kesileceği de söylenmiştir.
Çünkü (arapçada) el (yed) bunu kapsar. Ali (r.a) der ki: Ayak, ayağın
ortasından kesilir ve topuk kısmı bırakılır. Ahmed ve Ebu Sevr de bu
görüştedir.
İbnü'l-Münzir der ki:
Biz, Peygamber (s.a.v.)'den bir adamın elinin kesilmesini emr ettikten sonra:
"Onu dağlayınız" dediğini rivayet ediyoruz. Ancak senedi hakkında
söylenecek sözler vardır.
Aralarında Şafii, Ebu
Sevr ve başkalarının da bulunduğu bir topluluk bunu müstehab görmüşlerdir. Bu
daha güzeldir, iyileşme ihtimali daha yüksektir, kişiyi telef olmaktan daha bir
koruyucudur.
20- Kesme Sırası:
Öncelikle kesilecek
olanın sağ el olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur.
İkinci bir defa çalması
halinde ise fukahanın farklı görüşleri vardır. Malik, Medine alimleri, Şafii,
Ebu Sevr ve diğerleri der ki: Sol ayağı kesilir. üçüncü defa çalarsa, sol eli
kesilir. Dördüncü defa çalacak olursa, sağ ayağı kesilir. Eğer beşinci defa
çalacak olursa, ta'zir edilir ve hapse konulur.
Bizim (mezhebimiz) alimlerimizden
Ebu Mus'ab der ki: Dördüncü defa çaldıktan sonra öldürülür. Bunu söylerken,
Nesai'nin el-Haris b. Hatıb'dan rivayet ettiği bir hadisi delil göstermektedir.
el-Haris'in dediğine göre, Rasulullah (s.a.v.)'ın huzuruna bir hırsız
getirildi, Hz. Peygamber: "Onu öldürünüz" dedi. Yanındakiler: Ey
Allah'ın Rasulü, sadece hırsızlık yaptı deyince, Hz. Peygamber: "Onu
öldürünüz" dedi. Yine: Ey Allah'ın Rasulü sadece hırsızlık yaptı dediler.
Yine Hz. Peygamber: "Onun elini kesiniz" diye buyurdu. Daha sonra bir
daha hırsızlık yaptı, ayağı kesildi, sonra Ebu Bekr (r.a.) döneminde yine
hırsızlık yaptı, el ve ayakları tamamen kesildi. Sonra beşinci bir defa daha
hırsızlık yaptı, bu sefer Ebu Bekr (r.a.) şöyle buyurdu:
Rasulullah (s.a.v.)
"Onu öldürünüz" diye buyururken bunları daha iyi biliyordu. Daha
sonra Ebu Bekr o adamı, öldürsünler diye Kureyş'in gençlerine teslim etti.
Abdullah b. ezZübeyr de onlardan birisi idi. Abdullah başkan olmayı seven
birisiydi. O bakımdan: Beni başınıza emir tayin ediniz, dedi. Onlar da onu
başlarına emir tayin ettiler. Abdullah bir darbe vurdu mu, diğer gençler de o
hırsıza bir darbe indiriyorlardı. Nihayet onu öldürdüler. Beşinci defa çalması
halinde hırsızın öldürüleceğini kabul edenler, ayrıca Hz. Cabir'in rivayet
ettiği hadisi de delil gösterirler. Buna göre Peygamber (s.a.v.) beşinci defa
hırsızlık yapan bir kimse hakkında: "Onu öldürünüz" diye emir
vermiştir. Hz. Cabir der ki: Biz de onu alıp götürdük ve sonra öldürdük. Sonra
da onu sürükleyip bir kuyuya attık, üzerine de taş attık. Bunu Ebu Davud
rivayet etmiştir. Nesai de bunu rivayet eder ve şöyle der: Bu, münker bir
hadistir, ravilerinden birisi olan Mus'ab b. Sabit pek kuvvetli bir ravi
değildir. Ben, bu konuda sahih bir hadis bilmiyorum.
İbnü'l-Münzir der ki:
Ebu Bekir ve Ömer (r. a.)'ın bir elden sonra öbür eli ve bir ayaktan sonra da
öbür ayağı kestikleri sabittir.
Şöyle de denilmiştir:
İkinci defa hırsızlık yaptığı takdirde sol ayağı kesilir, bundan başka
hırsızlık yaptığı takdirde ise kesme cezası yoktur. Tekrar hırsızlık yapacak
olursa ta'zir edilir ve haps edilir. Bu görüş Ali b. Ebi Talib (r.a.)'dan
rivayet edilmiştir. ez-Zührı, Hammad b. Ebi Süleyman ve Ahmed b. Hanbel de bu
görüştedir. ez-Zührı der ki: Sünnette, bize bir el ve bir ayak dışında kesme
cezası uygulanacağına dair bir haber ulaşmış değildir.
Ata da der ki: Sadece
sağ eli kesilir, bundan sonra da ona kesme cezası uygulanmaz. Ata'nın bu sözünü
İbnü'l-Arabı zikreder ve der ki: Ata'nın bu görüşüne gelince, sahabe-i kiram
ondan önce buna muhalif kanaatlerini belirtmişlerdir.
21- Sağ Eli Kesilmesi
Gerekirken, Yanlışlıkla Sol Eli Kesmenin Hükmü:
Hakim hırsızın sağ
elinin kesilmesini emretmekle birlikte, sol elinin kesilmesi halinde durumun ne
olacağı hususunda fukahanın farklı görüşleri vardır. Katade der ki: Buna had
uygulanmış oldu. Ona fazla birşey yapılmaz. Malik de, el kesen yanılıp (sağ
yerine) solunu kesecek olursa aynı görüştedir. Rey ashabı da istihsanen bu
görüşü kabul etmişlerdir.
Ebu Sevr der ki: El
kesme cezası uygulayana diyet ödemek düşer. Çünkü o, yanlışlık yapmıştır. Diğer
taraftan hırsızın da sağ eli kesilir. Ancak bu konuda kesilmeyeceğine dair
icmaın tesbit edilmesi hali müstesnadır.
İbnü'l-Münzir ise der
ki: Hırsızın sol elinin kesilmesi iki şekilden birisiyle olur. Ya elini kesen
bunu kasten yapmıştır. O takdirde ona kısas uygulanır. Yahut da bunu hata
yoluyla yapmıştır. O taktirde kesenin akilesine onun diyetini ödemek icabeder.
Diğer taraftan hırsızın sağ elinin kesilmesi de vacibtir. Yüce Allah'ın farz
kıldığı bir şeyin, herhangi bir kimsenin haksızca tasarrufu veya hata edenin
hatası dolayısıyla ortadan kaldırılması caiz olamaz.
es-Sevri de sağ eline
kısas uygulanması gerekirken, sol elini uzatıp kesilen kimse hakkında sağ eli
de kesilir demiştir. İbnü'l-Münzir der ki: Bu doğrudur.
Bir kesim de şöyle
demektedir: İyileştiği takdirde sağ eli kesilir. Çünkü, bizzat kendisi sol
elini telef ettirmiştir. Rey ashabının görüşüne göre, kesene birşey düşmez.
Şafii'nin görüşüne
kıyasen sol eli iyileştiği takdirde sağ eli de kesilir. Katade ve Şa'bi der ki:
Bu durumda kesene birşey düşmez ve eli kesilenin sol eli ile yetinilir.
22- Hırsızın Elinin
Boynuna Asılması:
Hırsızın eli boynuna
asılır. Abdullah b. Muhayriz der ki: Ben, Fedale'ye, hırsızın elinin boynuna
asılması sünnetten midir? diye sordum, şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.)'e bir
hırsız getirildi, eli kesildi. Daha sonra emir vererek eli boynuna asıldı. Bu
hadisi Tirmizi rivayet etmiş olup, hadis, hasen ve gariptir, demiştir. Bunu Ebu
Davud ve Nesai de rivayet etmişlerdir.
23- Hırsıza El Kesme
Cezası Uygulanmadan Önce Birisini Öldürürse:
Hırsızlık cezasının
uygulanması gereken bir halde hırsız birisini öldürecek olursa, Malik der ki:
Sadece öldürülür, el kesme cezası da onun kapsamına girer. Şafii ise der ki:
Önce eli kesilir sonra da öldürülür. Çünkü bunlar, iki hak sahibine ait iki
haktır. Dolayısıyla onlardan herbirisinin hakkını alması icabeder. Yüce
Allah'ın izniyle sahih olan da budur. ibnü'I-Arabi'nin tercih ettiği görüş de
budur.
24- Nahvi Bir Mesele:
Yüce Allah'ın:
"İkisinin ellerini ... " diye buyurup bunun yerine (...): ikisinin
(birerden) iki elini, diye buyurmaması dolayısıyla, bu hususta dil bilginleri
bazı açıklamalarda bulunmuşlardır. ibnü'I-Arabi der ki: Fukaha da bu dil
bilginleri hakkında hüsn-ü zan besledikleri için onların yaptıkları
açıklamalarda izlerini takip etmişlerdir.
Halil b. Ahmed ve
el-Ferra der ki: insanın hılkatinde bulunan o şey iki kişiye izafe edilecek
olursa çoğul yapılır. Buna göre; "Onların başlarını yardım, karınlarını doyurdum;
denilir." Nitekim Yüce Allah da: "Eğer her ikiniz Allah'a tevbe
ederseniz (ne ala). Çünkü kalpleriniz meyletmiş bulunuyor' (et-Tahrim, 4) diye
buyurmaktadır. işte bundan dolayı burada da Yüce Allah ikisinin (birerden) iki
elini kesiniz diye buyurmayıp: "(ikisinin) ellerini kesiniz" diye
buyurmuştur. Maksat ise bunun (erkeğin de) sağ elini, berikinin (hırsızlık
yapan kadının) da sağ elini kesinizdir. Dilde bu kullanılabilir. Ancak; (...):
ikisinin (birerden) iki elini kesiniz, söyleyişi asıl olandır. Şair ise, bu iki
türlü söyleyişi bir arada şu beyitinde zikretmektedir: "Oldukça uzak, suyu
da bulunmayan korku verici iki kurak yerin ikisinin de tümsek yerleri iki
kalkanın sırt tarafı (tümsekçe olan ve rakibe karşı görünen bir bölümü)
gibidir."
Bu hususta bir yanlış
anlama sözkonusu olmayacağından dolayı bir bir ifade kullanıldığı da
söylenilmiştir. Sibeveyh de der ki: Eğer bu organ tek bir tane ise, sen onunla
tesniye kastedecek olursan, cemi'de yapılabilir. Araplar'da (...): Her ikisi de
yüklerini indirdiler, ifadesini kullandıkları nakledilmiştir. Bununla, her biri
kendi bineğinin sırtındaki yükü indirdiği kastedilmektedir.
ibnü'I-Arabi der ki:
işte bu, tek başına sağ elin kesileceği görüşüne binaen doğrudur. Ancak durum
böyle değildir. Aksine eller ve ayaklar kesilebilir. Bu durumda Yüce Allah'ın
"ellerini" buyruğu, dörde raci olur. Dört ise her iki kişide bulunan
ellerin toplamıdır. Burada da eller tesniye olarak zikredilmiştir. O bakımdan
ifade fasih olarak varid olmuştur. Eğer: Onların ellerini kesiniz demiş
olsaydı, yine de bu sahih bir ifade olurdu. Çünkü hırsız erkek ile hırsız kadın
ifadelerinden özel olarak sadece iki şahıs kast edilmemiştir. Aksine bunlar,
sayılamayacak kadar çok kişiyi kapsayan bir cins ismidir.
25- Allah, Hükmüne
Karşı Konulamayandır:
Yüce Allah'ın:
"Kazandıklarına bir karşılık ... olmak üzere" buyruğu mef'ulün
leh'dir. Bu, mastar (mef'ulü mutlak) olarak da kabul edilebilir. "Allah
tarafından ibret verici bir ceza olmak üzere" buyruğu da böyledir.
Bir kimseye, yaptığı bir
işten vazgeçip yüz çevirmesini gerektirecek bir iş yapmayı ifade etmek üzere;
"Onu tenkid ettim" denilir.
"Allah
Azizdir." Yani, yenik düşürülemeyen, mağlub edilemeyendir.
"Hakimdir" Yaptıkları hikmetli ve sapasağlam olandır. Bu güzel
isimlere dair açıklamalar daha önceden de geçmiş bulunmaktadır.
26- Hırsızın Tevbe
Edip Halini Düzeltmesi:
Yüce Allah'ın:
"Fakat kim, zulmettikten sonra tevbe eder ve (kendisini) düzeltirse"
buyruğu şarttır. Cevabı da: "Şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul
eder" buyruğudur.
"Zulmettikten
sonra" buyruğu hırsızlıktan sonra demektir. Allah, tevbe ettiği takdirde
onu affeder. Fakat tevbe ile el kesme cezası kalkmaz. Ata ve bir topluluk şöyle
demiştir: Hırsızın ele geçirilmesinden önce el kesme cezası, tevbe ile kalkar.
Bunu bazı Şafiiler ileri sürmüş ve Şafii'nin bir görüşü olarak ifade
etmişlerdir. Yüce Allah'ın: "Yalnız, kendilerine gücünüz yetmeden önce
tevbe edenler müstesnadır" (el-Maide, 34) buyruğuna yapışmışlardır. İşte
bu, uygulanması icabeden cezadan bir istisnadır. Dolayısıyla bütün hadlerin
buna göre ele alınması gerekmektedir. Bizim ilim adamlarımız da şöyle derler:
Bizzat aynı buyruk bizim de delilimizdir. Çünkü şanı Yüce Allah, yol kesicinin
cezasını zikrettikten sonra: "Yalnız kendilerine gücünüz yetmeden önce
tevbe edenler müstesnadırlar" diye buyurmakta, daha sonra hırsıza
uygulanacak cezayı buna atfettikten sonra hırsız hakkında da: "Fakat kim,
zulmettikten sonra tevbe eder ve düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini
kabul eder" diye buyurmaktadır. Eğer, hüküm itibariyle hırsız da yol
kesici gibi olsaydı, haklarında farklı hükümleri zikretmezdi.
İbnü'l-Arabi der ki: Ey
Şafiiler topluluğu, nerede meselelerin kapalı taraflarından istinbat ettiğiniz
şer'i hikmetler ve fıkhi incelikler? Şuna dikkat etmez misiniz? Yol kesen
(muharib), bizzat kendisi istibdada yönelmekte, silahı ile saldırılarda
bulunmaktadır. İmam (İslam devlet başkanı) ona karşı koymak için atları ve
bineklileri üzerlerine sürmek ihtiyacını hisseder. Yüce Allah, burada tevbe
dolayısıyla böyle bir durumdan vazgeçsin diye cezasını kaldırmıştır. Nitekim
onu İslam'a ısındırmak kastıyla, kafirin geçmişte bütün yaptıklarının mağfirete
mazhar olacağını da ifade ettiği gibi. Hırsız ve zina edene gelince, bunların
ikisi de müslümanların avucu içinde, imamın hükmü altındadırlar. Onlara
uygulanması icabeden hükmü üzerlerinden kaldıran ne olabilir ki? Yahut, bunlar
da muharibe kıyas edilir, demek nasıl mümkün olabilir? Oysa hikmet de durumları
da bunların birbirlerinden ayrı olduklarını ortaya koymaktadır. Böyle bir
yaklaşım, -ey muhakkikler topluluğu- sizin gibilere yakışmaz. Haddin tevbe ile
sakıt olmayacağı sabit olduğuna göre, tevbe Allah tarafından makbuldür, el
kesme cezası da o kimsenin günahı için bir keffaret olur.
"Ve
düzeltirse" yani, nasıl hırsızlıktan tevbe ettiyse, her günahtan da öylece
tevbe ederse demektir. "Ve düzeltirse"nin, yani o masiyeti tamamiyle
terkederse anlamında olduğu da söylenmiştir. Zinaya yöneldiği için hırsızlığı
terkeden, hıristiyanlığa girdiği için yahudiliği terkedene gelince, böyle
birisinin bu yaptığı tevbe değildir. Allah'ın, kulunun tevbesini kabul etmesi
ise, kulunu gerçekten tevbe etmeye muvaffak kılmasıdır. Ondan tevbesinin kabul
edilmesi demektir, diye de açıklanmıştır.
27- Bu Ayette, Erkek
Hırsızın Daha Önce, Zina ile ilgili Ayette de Zina Eden Kadının Daha Önce
Zikredilişinin Hikmeti:
Şöyle denilmektedir:
Şanı Yüce Allah, bu ayet-i kerimede hırsız kadından önce hırsız erkekten
sözetmektedir. Zina ile ilgili ayette de zina eden kadını zina eden erkekten önce
zikretmiştir. Bundaki hikmet nedir? Buna şöyle cevap verilir: Mal sevgisi
erkeklerde daha baskın, cinsel şehvet ise kadınlarda daha baskın olduğundan
dolayı her yerde onlardan uygun olanı zikrederek başlanmıştır. Bu ise, ileride
Nur suresinde (2. ayet, 5. başlıkta) zina eden kadının zina eden erkekten önce
zikredilmesinin hikmetine dair gelecek açıklamalarda da -inşaallah- görüleceği
gibi, kadının öncelikle anılması ile ilgili açıklamalardan bir tanesidir.
Diğer taraftan Yüce
Allah, hırsızlığın cezasını malı alan el olduğu için el kesmek olarak tesbit
etmiştir. Zinanın cezasını ise, fuhşu işleyen uzuv oluduğu halde, o uzvun
kesilmesi olarak tesbit etmemiştir.
Bunun üç sebebi vardır:
Hırsızın kesilen eli gibi bir başka eli daha vardır.
Eğer eli kesildiği için
vazgeçecek olursa, onun yerine kalan ikinci elini kullanabilir. Zina edenin
ise, eğer organı kesilecek olursa ve kesilmesi dolayısıyla da bu işten
vazgeçecek olursa, onun yerine geçecek başka bir organı yoktur.
İkinci husus; had,
kendisine had uygulanana da başkasına da bir azardır ve bu işten vazgeçirmek
içindir. Hırsızlıkta elin kesilmesi açıkça ortada görülür. Zinada organın
kesilmesi ise görülmez. (Dolayısıyla ibret hasıl olmaz).
Üçüncü husus; erkeklik
organının kesilmesi sonucunda nesil kesilir. Elin kesilmesinde ise neslin
kesilmesi sözkonusu değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN