ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MAİDE

28

/

29

 

لَئِن بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَنِي مَا أَنَاْ بِبَاسِطٍ يَدِيَ إِلَيْكَ لَأَقْتُلَكَ إِنِّي أَخَافُ اللّهَ

رَبَّ الْعَالَمِينَ {28}

 

 إِنِّي أُرِيدُ أَن تَبُوءَ بِإِثْمِي وَإِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ أَصْحَابِ النَّارِ وَذَلِكَ جَزَاء الظَّالِمِينَ {29}

 

28- (Habil Kabil'e demişti ki): "Yemin ederim eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.

29- "Ben dilerim ki sen, kendi günahını da benim günahımı da yüklenip cehennemliklerden olasın. İşte zalimlerin cezası budur."

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Nefsi Müdafaa:

2- Zulmü Başlatmanın Cezası:

 

1- Nefsi Müdafaa:

 

"Yemin ederim eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ... " ayetinin anlamı şudur: Sen, beni öldürmek isteyecek olsan dahi, ben seni öldürmek istemem. Bu, onun bir teslimiyet gösterdiğini ifade eder. Haberde ise: "Fitne başgösterdiği takdirde Adem'in iki oğlunun hayırlıları gibi olun" denildiği rivayet edilmiştir. Ebu Davud da Sa'd b. Ebi Vakkas'dan şöyle dediğini rivayet eder: Ey Allah'ın Rasulü dedim. (Beni öldürmek kastıyla) evime girse ve beni öldürmek için elini uzatsa (ben ne yapayım)? Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Adem'in iki oğlunun daha hayırlısı olan gibi ol." Sonra da şu: "Yemin ederim, eğer sen beni öldürmek için bana elini uzatsan da ... " ayetini okudu.

 

Mücahid der ki: O dönemlerde onların üzerindeki farz hüküm, herhangi birisinin kılıç çekmemesi ve buna karşılık kendini öldürmek isteyene karşı da korunmaması ve kendisini savunmaması şeklinde idi.

 

İlim adamlarımız der ki: Bu, Allah'ın kendisine bu şekilde ibadet edilmesi isteğine dair buyruğun varid olmasının caiz olduğu hususlardandır. Şu kadar var ki, bizim şeriatimizde saldırganı defetmek icma ile caiz kabul edilmiştir. Saldırgana karşı savunmaya geçmenin vücubu hususunda ise görüş ayrılığı vardır. Daha sahih olan bunun vacib olduğudur. Çünkü böyle birşey bile münkerden sakındırmaktır. Haşviyye arasında saldırıya uğrayan kimsenin savunmaya geçmesini caiz kabul etmeyen kimseler vardır. Bunlar ise, Ebu Zer'in hadisini delil diye gösterirler.

 

İlim adamları ise bunu, -et-Tezkire adlı kitabımızda da açıkladığımız üzere- fitne zamanında çarpışmayı terk etmeye ve şüpheli hallerde kendisini başkasına el uzatmaktan alıkoymaya yorumlamışlardır.

 

Abdullah b. Amr ile insanların büyük çoğunluğu şöyle demektedir: Habil, Kabil'den daha güçlü olmakla birlikte o, günaha girmekten kaçındı.

 

İbn Atiyye der ki: Daha sahih olan da budur. İşte buradan Kabil'in kafir değil de, sadece bir isyankar olduğu kanaati güç kazanmaktadır. Çünkü, eğer Kabil kafir bir kimse olsaydı, böyle bir durumda onu öldürmekten çek inmenin açıklanır bir tarafı olmazdı. Bu gibi durumlarda çekinme, çekinen kimsenin muvahhid bir kimseyi öldürmekten kaçınması ve ahirette mükafat görmek için de zulmedilmeye razı olması şeklinde açıklanabilir. İşte Osman r.a) da böyle davranmıştır.

 

Buyruğun anlamının şöyle olduğu da söylenmiştir: Ben, seni öldürme kastını güdemem. Sadece kendimi savunma kastıyla davranabilirim. Buna binaen şöyle denilmiştir: Habil uykuda iken, Kabil gelip -ileride açıklanacağı üzere- bir taş ile kafasını ezdi.

İnsanın kendisini öldürmek isteyene karşı kendisini savunması, saldırganı öldürmek sonucunu verse dahi caizdir.

 

Yine şöyle denilmiştir: Sen, beni öldürmek için işe başlayacak olsan dahi ben, öldürmeyi başlatan olmam. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir:

 

O. bu sözleriyle şunu kastetmek istemiştir: Sen, zulmen ve haksızca bana elini uzatacak olsan dahi, andolsun ben, zulmedecek değilim. Çünkü, şüphesiz ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım.

 

2- Zulmü Başlatmanın Cezası:

 

Yüce Allah'ın: "Ben dilerim ki sen, kendi günahını da benim günahımı da yüklenip ... " buyruğunun anlamı ile ilgili olarak şöyle denilmiştir: Bunun anlamı, Peygamber (s.a.v.)'ın şu hadisinde dile getirdiği anlamın kendisidir: "İki müslüman kılıçlarıyla karşılaşacak olurlarsa, katil de maktul de cehennemdedir". Ey Allah'ın Rasulü, katili anladık, maktul ne diye (cehennemde olsun)? Şöyle buyurdu: "Çünkü o da karşısına çıkanı öldürmeye azmetmişti." Adeta Habil, bu sözleriyle şunu anlatmak istemiş gibidir: Ben seni öldürmek istemiyorum. Eğer seni öldürmeyi istiyen birisi olsaydım, bana gelecek olan günah da, beni öldürme günahı ile birlikte senin yüklenmeni istiyorum.

 

Anlamın: İşlediğim kusur ve hatalarım hususunda bana has olan günahımın da sana gelmesini istiyorum. Yani benim günahlarım, senin bana zulmetmen sebebiyle alınıp sana verilmesini ve böylelikle beni öldürmen suretiyle günahımı da yüklenmeni istiyorum. Bu yorumlamayı Hz. Peygamber'in şu hadis-i şerifi desteklemektedir: "Kıyamet gününde zalim ve mazlum getirilir. Zalimin iyiliklerinden alınarak, mazlumun iyiliklerine katılır. Ta ki, ona hakkı verilinceye kadar. Eğer (zalimin) hasenatı yoksa, (yahut kalmazsa) mazlumun günahlarından alınır, onun üzerine bırakılır." Bu hadisi Müslim bu anlamda rivayet etmiştir. Daha önce geçmiş bulunmaktadır. Bunu Yüce Allah'ın şu buyruğu da desteklemektedir: ''.Andolsun ki onlar, hem kendi (günah) yüklerini, hem de kendi yükleriyle birlikte de başka yükleri yükleneceklerdir. "(el-Ankebut, 13) Bu husus ise gayet açıktır ve bunun açıklanamayacak bir tarafı yoktur.

 

Şöyle de denilmiştir: Bunun anlamı şudur: Ben senin hem benim günahımı, hem de kendi günahını yüklenmeni istemiyorum. Yüce Allah'ın şu buyruklarında (mahzuf bir "enla" edatının varlığı kabul edildiği gibi): "O, sizi çalkalayıp sallar diye yeryüzünde sabit dağlar bıraktı. "(en-Nahl, 15) Yani, sallamasın diye demektir. Yüce Allah'ın şu buyruğunda da böyledir: "Allah size, yanılırsınız diye açıklıyor ... "(en-Nisa, 176) Yani, yanılmayasınız diye ...

 

Derim ki: Bu görüş zayıf bir görüştür. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: "Haksız yere bir kişi öldürüldü mü, mutlaka onun kanından (günahından) o kadar bir pay Adem'in (kan döken) ilk oğluna da verilir. Çünkü öldürme çığırını ilk açan odur." Böylelikle (Ademin ilk oğlunun) öldürmesinin günahının tahakkuk ettiği sabit olmaktadır. Bundan dolayı ilim adamlarının çoğunluğu şöyle demiştir: Buyruğun anlamı şudur: Ben, beni öldürme günahın ile beni öldürmeden önce işlemiş olduğun günahların ile dönmeni istiyorum. es-Sa'lebi der ki: Müfessirlerin çoğunluğunun belirttikleri görüş budur.

 

Bunun, soru anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani: Ben böyle bir şeyi ister miyim? diyerek bunu istemediğini ifade etmek istemiştir. Nitekim Yüce Allah'ın: "Ve bu nimeti sen başıma kakıyorsun" (eş-Şuara, 22) buyruğu, sen bunu nimet diye başıma mı kakıyorsun? demektir. Bunun böyle olması, öldürmek istemenin bizzat masiyet oluşundan dolayıdır. Bunu, el-Kuşeyri nakletmektedir. -Ebu'I Hasen b. Keysan'a da: Mü'min, kardeşinin günah kazanmasını ve cehenneme girmesini nasıl isteyebilir? diye sorulunca: Şu cevabı vermiş: Böyle bir istek, onu öldürmek üzere kendisine elini uzatmasından sonra gerçekleşmiştir. Buyruğun anlamı da şöyle olur: Sen beni öldürmek için bana elini uzatacak olsan, andolsun ben, sevap kazanmak isteği ile böyle bir şeyden uzak duracağım. Bu sefer ona şöyle soruldu: Peki nasıl olur da: Sen kendi günahını da benim günahımı da diye söylemiş? Öldürüldüğüne göre onun hangi günahı vardır? Dedi ki: Böyle bir soruya üç türlü cevap verilir: Bu cevapların biri şudur: Beni öldürmenin günahı ile kendisi sebebiyle kurbanının kabul olunmasını engelleyen günahın sebebiyle. Bu görüş, Mücahid'den de rivayet edilmektedir. İkincisi: Beni öldürmenin günahı ile bana saldırma günahını yüklenmeni istiyorum. Çünkü, fiilen öldürmese dahi, saldırmak dolayısıyla da günah kazanabilir. üçüncü cevap: Ona, öldürmek için elini uzatacak olsaydı günah kazanırdı Böylelikle bu işten vazgeçtiği takdirde, bu kazanacağı günahın karşı tarafa döneceği görüşüne sahip oldu. Bu ise kişinin şu sözünü andırıyor: Mal, onun ile Zeyd arasında (ortaklaşadır) Yani, her ikimizin günahını senin kazanmanı istiyorum, anlamındadır.

 

(...) Aslında eve dönmek demektir. Yüce Allah'ın: "Allah'tan birgazap ilegeri döndüler" (el-Bakara, 61) buyruğunda olduğu gibi Bakara suresinde buna dair açıklamalar (işaret edilen ayetin tefsirinde) yeterince geçmiş bulunmaktadır. Şair de der ki:

 

"(Kısas dolayısıyla) kana karşılık kana dönülmesin diye birtakım hükümdarlar bize saldırmaktan vazgeçmez, mahremlerimize dil uzatmaktan sakınmazlar."

"Cehennemliklerden olasın ... " buyruğu, o dönemlerde mükellef olduklarına ve mükafaat ve ceza va'dlerine muhatap olduklarına delildir. Habil'in kardeşi Kabil'e:

 

"Cehennemliklerden olasın" sözü, onun kafir olduğuna delil gösterilmiştir. Çünkü, cehennemliklerden ifadesi, Kur'an-ı Kerimde nerede geçmişse, kafirler hakkında varid olmuştur. Ancak, bu görüş burada daha önce ayetin tevili ile ilgili olarak ilim ehlinden naklettiğimiz görüşlerle reddolunur. Buna göre, "cehennemliklerden olasın" buyruğunun anlamı, sen orada olduğun sürece ... şeklindedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Maide 30

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR