ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

102

وَإِذَا كُنتَ فِيهِمْ فَأَقَمْتَ لَهُمُ الصَّلاَةَ فَلْتَقُمْ طَآئِفَةٌ مِّنْهُم مَّعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ أَسْلِحَتَهُمْ فَإِذَا سَجَدُواْ فَلْيَكُونُواْ مِن وَرَآئِكُمْ وَلْتَأْتِ طَآئِفَةٌ أُخْرَى لَمْ يُصَلُّواْ

فَلْيُصَلُّواْ مَعَكَ وَلْيَأْخُذُواْ حِذْرَهُمْ وَأَسْلِحَتَهُمْ وَدَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ لَوْ تَغْفُلُونَ عَنْ أَسْلِحَتِكُمْ وَأَمْتِعَتِكُمْ فَيَمِيلُونَ عَلَيْكُم مَّيْلَةً وَاحِدَةً وَلاَ جُنَاحَ عَلَيْكُمْ إِن كَانَ بِكُمْ

أَذًى مِّن مَّطَرٍ أَوْ كُنتُم مَّرْضَى أَن تَضَعُواْ أَسْلِحَتَكُمْ وَخُذُواْ حِذْرَكُمْ إِنَّ اللّهَ أَعَدَّ لِلْكَافِرِينَ عَذَاباً مُّهِيناً

 

102. Sen de aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında, onların bir kısmı seninle birlikte namaza dursun ve silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğerleri arkanızda bulunsunlar. Namaz kılmamış olan diğer bir kısım gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar. Hem tedbirli bulunsunlar, hem de silahlarını alsınlar. Kafirler, siz silahlarınızdan ve eşyanızdan keşke gafil olsanız da size ansızın bir baskın yapsalar, diye arzu ederler. Eğer size yağmurdan dolayı bir zarar gelir yahut hasta bulunursanız, silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Ama son derece tedbirli bulunun. Şüphesiz Allah, kafirlere küçültücü bir azap hazırlamıştır.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:

 

1- Ayet-i Kerimenin Nüzulü:

2- Korku (Havf) Namazının Kılınış Keyfiyeti, Bu Konudaki Farklı Rivayetler ve Görüşler:

3- Hz. Peygamberin Kıldığı Korku Namazları:

4- Akşam Namazının Korku Halinde Kılınış Keyfiyeti:

5- Göğüs Göğüse Çarpışma Halinde Namazın Vaktinin Çıkacağından da Korkulursa, Korku Namazının Kılınış Keyfiyeti:

6- Takib Eden ve Edilenin Namazı:

7- Düşman Göründü Zannederek, Korku Namazı Kıldıktan Sonra Görünenin Düşman Olmadığının Anlaşılması:

8- Korku Namazı Esnasında Gerekli Tedbirleri Elden Bırakmamak:

9- Namaza "Secde" Adının Verilmesi:

10- Korku Namazının Hikmeti:

11- Silahı Almama Ruhsatı ve Bu Ruhsatın Nüzul Sebebi:

 

1- Ayet-i Kerimenin Nüzulü:

 

Yüce Allah'ın: "Sen de aralarında bulunupda onlara namaz kıldırdığında ... " buyruğu ile ilgili olarak, Darakutni, Ebü Ayyaş ez-Zuraki'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) ile Usfan'da bulunuyorduk. Müşrikler başlarında Halid b. el-Velid olduğu halde karşımıza çıktılar. Müşrikler bizimle kıble arasında bulunuyorlardı. Peygamber (s.a.v.) bizlere öğle namazını kıldırdı. Şöyle dediler: Bunlar öyle bir halde bulunuyorlardı ki, keşke onların bu gafil anlarını değerlendirebilseydik. (Ebü Ayyaş) dedi ki: Sonra şöyle dediler: Şimdi de üzerlerine çocuklarından ve canlarından daha çok sevdikleri bir namaz vakti gelecektir. Bunun üzerine Cebrail (a.s) öğle ile ilkindi arasında şu: "Sen de aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında ... " ayetini indirdi. Ve hadisin geri kalan kısmını zikretti.

 

İleride Yüce Allah'ın izniyle tamamı gelecektir.

 

İşte bu Halid (r.a)'ın da İslam'a girişinin sebebi olmuştu. Bu ayet-i kerime daha önce sözü edilen cihad ile de böylelikle ilişkili olmaktadır. Şanı Yüce ve mübarek olan Rabbimiz de, namazın ne yolculuk mazeretiyle, ne cihad mazeretiyle, ne de düşmanla savaşmak mazeretiyle sakıt olmayacağını beyan etmektedir. Ama el-Bakara Süresi'nde (209. ayetin tefsirinde) geçtiği üzere ve -bu sürede ilim adamlarının konu ile ilgili açıklanan farklı görüşlerinde belirtildiği şekilde- bu hususlarda bir takım ruhsatlar vardır.

 

Bu ayet-i kerime, Peygamber (s.a.v.)'a bir hitaptır. Bu hitap, ondan sonra da kıyamet gününe kadar gelecek bütün müslüman emir ve kumandanları kapsamına almaktadır. Yüce Allah'ın: "Onların mallarından bir sadaka al... " (Tevbe, 103) buyruğu da böyledir. Bütün ilim adamlarının görüşü budur.

 

Ancak Ebü Yusuf ile İsmail b. Umeyye, istisna olarak şöyle demişlerdir: Peygamber (s.a.v.)'dan sonra biz korku namazı kılamayız. Çünkü hitap, Yüce Allah'ın: "Sen de aralarında bulunup" buyruğu dolayısı ile ona has bir hitaptı. Bizzat kendisi aralarında bulunmadığı takdirde, onların böyle bir namaz kılma hakları yoktur. Çünkü Peygamber (s.a.v.), bu hususta başkası gibi değildir. Bütün müslümanlar, onun kendilerine imam olmasını ve arkasında namaz kılmayı arzu ediyordu. Ondan sonra fazilet babında onun yerini tutabilecek hiçbir kimse olamaz. Ondan sonra insanların halleri ise birbirine yakın veya birbirine eşittir. Bundan dolayı imam, önce bir kesime namaz kıldırır, daha sonra da diğer kesime namaz kıldıracak birisini tayin eder. Her iki kesimin aynı imam arkasında namaz kılmaları ise olmaz.

 

Cumhur ise şöyle demektedir: Bizler, birden çok ayet ve birden çok hadis-i şerifte ona tabi olmakla, onu örnek edinmekle emrolunmuşuz. O bakımdan Yüce Allah: "Onun emrine muhalefet edenler kendilerine bir mihnetin gelip çatmasından sakınsınlar ... " (et-Tevbe, 63) diye buyurmaktadır. Peygamber (s.a.v.) de: "Benim nasıl namaz kıldığı mı gördüyseniz siz de öylece namaz kılınız" diye buyurmuştur. O bakımdan herhangi bir hükmün Hz. Peygambere has olduğuna dair açık bir delil bulunmadıkça, kayıtsız ve şartsız (mutlak, olarak) ona tabi olmak icabeder.

 

Şayet sözünü ettikleri gerekçeler Hz. Peygamberin bu konudaki hususiyetine delil olsaydı, o takdirde bütün hitapların yönelik olduğu kimselere hasredilmeleri gerekirdi. O takdirde de şeriatın, ona muhatap alınan kimseye münhasır kalması gerekirdi.

 

Diğer taraftan ashab-ı kiram (Allah hepsinden razı olsun) bu namaz hususunda Hz. Peygamberin hususiliği vehmini bir kenara atmışlar ve bunun Peygamber (s.a.v.) dışında kimseler hakkında da geçerli olduğunu ortaya koymuşlardır. Onlar, söylenen sözü daha iyi bilir, durumu daha iyi değerlendiren kimselerdi.

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Ayetlerimize dalanları gördüğün zaman, başka bir söze dalıncaya kadar kendilerinden yüz çevir." (el-En'am, 68) Bu görüldüğü gibi Hz. Peygambere yönelik bir hitaptır. ümmeti de bu hitabın kapsamına girmektedir. Bunun benzeri pek çoktur. Yine Yüce Allah: "Onların mallarından bir sadaka al" (et-Tevbe, 103) diye buyurmaktadır. Bu ise yalnızca bu emrin ona münhasır olmasını gerektirmez. Ondan sonra gelenler de hiç şüphesiz bu hususta onun makamındadırlar.

 

İşte Yüce Allah'ın: "Sen de aralarında bulunup da ... " buyruğu da böyledir. Nitekim Ebu Bekir es-Sıddik, ashabdan bir topluluk ile birlikte (Allah onlardan razı olsun) sizin korku namazına dair yaptığınız bu te'vile benzer te'vili zekat hakkında yapanlara karşı savaşmışlardır.

 

Ebu Ömer der ki: Peygamber (s.a.v.) ile ondan sonra gelen halifelerin zekatı almaları bakımından birbirlerine eşit olmaları ile, Peygamber (s.a.v.)'ın arkasında namaz kılanın namazı ile ondan başkasının arkasında namaz kılanın namazı arasındaki benzerlik gibi bir benzerlik yoktur. Çünkü zekatın faydası yoksullara ulaştırılmasıdır. Ve zekatta arkasında namaz kılanın fazileti gibi, kendisine zekat verilenin bir fazileti sözkonusu değildir.

 

2- Korku (Havf) Namazının Kılınış Keyfiyeti, Bu Konudaki Farklı Rivayetler ve Görüşler:

 

Yüce Allah'ın: "Onların bir kısmı seninle birlikte namaza dursun" yani, onlardan bir topLuluk (cemaat) namazda seninle beraber namaza dursun, "ve" Seninle beraber namaz kılacak olanlar silahlarını da alsınlar. Burada "silahlarını da alsınlar" buyruğunda kast edilenlerin -ileride açıklanacağı üzere- düşmanın karşısında bulunanlar olduğu da söylenmiştir.

 

Yüce Allah, bu ayet-i kerimede her bir kesim için yalnızca bir rekat namazdan sözetmektedir. Fakat, hadis-i şeriflerde -ileride geleceği üzere- buna bir rekat daha kattıkları rivayet edilmiştir.

 

Yüce Allah'ın "Namaza dursun" buyruğu ile "Bulunsunlar" buyruğunda esrenin (lam) harfinden hazf edilmesi, ağırlığı dolayısıyladır. el-Ahfeş, el-Ferra ve el-Kisai, "emir lam"ı, "key lam"ı, "cuhud lam"ının fethalı okunduğunu nakletmektedir. Sibeveyh ise, gerektirici bir sebep halinde bunun böyle okunmasını kabul etmez. İşte, cer edatı olan "lam" ile "te'kid lam"ı arasındaki fark da budur.

 

Buradaki emirden maksat ikiye bölünmeleridir. Yani (bir kısmı arkasında namaz kılarken) diğerleri düşmanın hamle yapması ihtimaline karşılık te dbir olmak üzere düşmana karşı düşmanla yüzyüze duracaklardır.

 

Korku namazının şekli ile ilgili rivayetler farklı farklıdır. Bu rivayetlerin farklılığı dolayısıyla ilim adamları da farklı şekiller tarif etmişlerdir. İbnü'l-Kassar'ın naklettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) korku namazını on yerde kılmıştır. İbnü'l-Arabi ise der ki: Peygamber (s.a.v.)'dan korku namazını yirmi dört defa kıldığı rivayet edilmiştir. Hadis ehlinin imamı, hadis naklindeki illetleri bilmekte önde bir kimse olan İmam Ahmed b. Hanbel ise şöyle der: Korku namazı hakkında sabit olmayan bir hadis rivayet edildiğini bilmiyorum. Bütün bu hadislerin hepsi sahih ve sabittir. O bakımdan namaz kılan bir kimse hangi hadise bina en korku namazını kılacak olursa, Yüce Allah'ın izniyle bu onun için yeterli olur. Ebu Cafer et-Taberi de böyle demiştir.

 

Malik ve -Eşheb dışındaki- diğer arkadaşları ise, korku namazı hususunda Sehl b. Ebi Hasme'nin hadisindeki şekle meyletmişlerdir. Bu da Malik'in Muvatta'ında, Yahya b. Said'den, o, el-Kasım b. Muhammed'den, o, Salih b. Havvat el-Ensarı yoluyla rivayet ettiğine göre, Sehl b. Hasme kendisine (Salih'e) anlattığına göre, korku namazı şöyle kılınır: İmam, beraberinde arkadaşlarından bir kesim alır, diğer bir kesim ise düşmana karşı durur. İmam beraberindekilerle birlikte bir rekatin rüku'unu yapar ve secdeye varır, sonra ayağa kalkar. Ayağa kalkıp doğrulduktan sonra olduğu gibi yerinde durur. (Beraberindekiler) kendi kendilerine kalan rekati bitirirler ve çekip giderler. İmam ise ayakta kalmaya devam eder. Onunla beraber kılanlar düşmana karşı yer alırlar. Daha sonra namaz kılmamış diğerleri gelip imamın arkasında tekbir alırlar. O da onlarla rükua ve secdeye varır, sonra selam verir. Ona gelip uyanlar ise, kalkarlar ve kendi başlarına kalan rekatı kılarlar, sonra da selam verirler.

 

Malik'in arkadaşı İbnü'l-Kasım der ki: Malik'e göre uygulama, el-Kasım b.

Muhammed'in Salih b. Havvat'dan rivayet ettiği hadise göredir. İbnü'l-Kasım der ki: Önceleri Yezid b. Ruman yoluyla gelen hadisi gereğince amel ediyor idiyse de daha sonra buna dönmüştür.

 

Ebu Ömer der ki: el-Kasım 'ın rivayet ettiği hadisde, Yezid b. Ruman'ın rivayet ettiği hadis de, Salih b. Havvab'dan gelmektedir. Şu kadar varki aralarında selam hususunda bir farklılık vardır. el-Kasım yoluyla gelen hadise göre imam, ikinci kesim ile selam verip sonra bunlar kalkarlar, kendi kendilerine bir rekatın kazasını yaparlar. Yezid b. Ruman hadisinde imam, ikinci kesimin de rekatini bitirmesini bekler ve onlarla birlikte selam verir denilmektedir. Şafii de böyle demiştir ve bu görüşü benimsemiştir.

 

Şafii der ki: Yezid b. Rüman Salih b. Havvab'dan rivayet ettiği bu hadis, Yüce Allah'ın Kitabında korku namazına dair buyrukların zahirine en yakın olanıdır ve ben buna göre görüşümü belirtiyorum.

 

Malik'in, el-Kasım yoluyla gelen hadisi tercih etmekteki delillerinden birisi de, diğer namazlara korku namazını kıyas etmesidir. Diğer namazlarda imamın, namazın herhangi bir bölümünde kendisinden öne geçtiği herhangi bir kimseyi bekleme yetkisi yoktur. İttifak ile kabul olunan sünnet ise, imama uyanların, imamın selam vermesinden sonra yetişemediklerini kaza etmeleridir. Ebu Sevr'in bu hususta ki görüşü de Malik'in görüşü gibidir. Ahmed ise, Şafii'nin tercihe değer kabul ettiği görüş gibi görüşünü ifade ediyordu. Bununla birlikte korku namazına dair rivayet edilen şekillerden herhangi birisini uygulayanı da ayıplamazdı. Malik'in arkadaşlarından Eşheb de İbn Ömer'in hadisini kabule meyletmektedir.

 

İbn Ömer dedi ki: Resulullah (s.a.v.) korku namazını, iki kesimden birisi ile bir rekat kıldırmak suretiyle kıldı. Diğer kesim ise düşmana karşı idi. Daha sonra bir rekat kılanlar yerlerinden ayrılıp, diğer arkadaşlarının yerinde düşmana karşı durdular. Öbürleri geldikten sonra Peygamber (s.a.v.) onlara bir rekat kıldırdıktan sonra selam verdi. Daha sonra bu kesim de öbür kesim de birer rekati kaza etti. İbn Ömer der ki: Şayet bundan daha ileri derecede bir korku olursa, binek sırtında veya ayakta olduğu halde imada bulunarak namazlarını kılar. Bu hadisi de Buhari, Müslim, Malik ve başkaları rivayet etmişlerdir.

Evzai, bu şekildeki korku namazını kabule şayan görmüştür. Ebu Ömer b.

Abdi'l-Berr'in beğendiği şekil de budur. Ebu Ömer der ki: Çünkü rivayetler arasında senedi en sahih olanları budur. Ayrıca bu Medinelilerin nakli ile varid olmuştur, onların nakli ise kendilerine muhalefet edenlere karşı bir delildir. Diğer taraftan konu ile ilgili asli delillere daha çok benzemektedir. Zira, birinci ve ikinci kesim, ikinci rekatlerini ancak Peygamber (s.a.v.)'ın namazdan çıkışından sonra kaza etmektedirler. Diğer namazlarda ittifakla kabul edilen ve rivayet olunan sünnetinden bilinen şekil de budur.

 

Küfelilere, yani Ebu Hanife ve -Kadı Ebu Yusuf, Yakup müstesna- arkadaşlarına gelince, bunlar Abdullah b. Mes'ud'un rivayet ettiği hadisi kabule değer görmüşlerdir.

 

Bu hadisi ise Ebu Davud ve Darakutni rivayet etmiştir. İbn Mes'ud dediki: Resulullah (s.a.v.) korku namazı kıldırdı. Beraberindekiler iki saf halinde ayakta durdular. Saff'ın birisi Peygamber (s.a.v.)'in arkasında, diğeri ise düşmana yüzü dönük vaziyette durdu.

 

Peygamber (s.a.v.) (arkasındakilerle birlikte) bir rekat kıldı. Daha sonra diğerleri gelip onların yerlerini aldılar. Ötekileri ise düşmana döndü. Resulullah (s.a.v.) bunlara da bir rekat namaz kıldırdıktan sonra selam verdi. Bu sefer kendi kendilerine bir rekat kıldıktan sonra bunlar da selam verdiler. Sonra ilk yerlerine gittiler ve diğerlerinin (ilk rekatı kılan saffın) yerine yüzleri düşmana dönük olarak durdular. İlk saf da önceki durdukları yere geri döndüler, kendi kendilerine bir rekat namaz kıldıktan sonra selam verdiler. Bu şekil ve nitelikleriyle korku namazı İbn Ömer hadisinde sözü geçen namazın kendisidir. Ancak aralarında şöyle bir fark vardır. İbn Ömer'in hadisinde, diğerlerinin kaza ettikleri bir rekat görüldüğü kadarıyla aynı halde (Yani, eski yerlerine gelmeksizin kaza etmişlerdir). Ve imam da tek başına bekçi gibi durur. Burada ise, tarafların birer rekat kaza etmeleri önceki namazları şeklinde ayrı ayrı olmuştur ..

 

Kimisi de İbn Ömer'in rivayet ettiği hadisi, İbn Mes'ud'un rivayetinde belirtilenlere göre açıklamış ve yorumlamıştır. İbn Mes'ud'un hadisinde belirtilen şekli kabul edenler arasında -kendisinden gelmiş üç rivayetten birisine göre- es-Sevri ile Ebu'l-Hasan el-Lahmı'nin kendisinden yaptığı rivayete göre Eşheb b. Abdülaziz de vardır. es-Sevrı'nin bu görüşünü, Ebu Ömer, İbn Yunus ve İbn Habib nakletmişlerdir.

 

Ebu Davud da, Huzeyfe, Ebu Hureyre ve İbn Ömer yoluyla, Hz. Peygamberin her bir kesime birer rekat kıldırdığı ve ikinci rekati kaza etmediklerini rivayet etmiştir. Bu, İbn Abbas'ın "korku namazı ise bir rekattir" şeklindeki hadisinin muktezasıdır. İshak'ın da görüşü budur. el-Bakara Suresi'nde (239. ayetin tefsirinde) buna işaret edilmiştir. Hiç şüphesiz namaz, ihtiyat ile yerine getirilmesi gereken amellerin en önemlisidir. İbn Abbas'ın hadisi ise, delil olmaya elverişli değildir. Huzeyfe ve diğerlerinin hadislerinde belirtilen "ve ikinci rekati kaza etmediler" ifadesi, bunu rivayet edenin bilgisini yansıtmaktadır. Zira, onların bizzat bu namazda bir rekat kaza ettikleri rivayeti de gelmiştir. Bu gibi durumlarda rivayetinde bir fazlalık bulunanın şahidliği ise önce gelir.

 

Diğer taraftan "kaza etmediklerinden" kastın güven buldukları sırada kaza etmemeleri de olabilir. Böyle bir açıklamanın faydası da şudur: Korku halinde bulunan bir kimse, korkunun geçip güvenliğe kavuştuktan sonra o vaziyette, yani korku halinde iken kıldığı namazları kaza etmez. Bütün bu açıklamaları Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) yapmıştır.

 

Müslim'in Sahih'inde Cabir (b. Abdullah)'dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber önce bir kesime iki rekat kıldırdı, sonra bunlar geri çekildiler. Sonra ikinci kesime de iki rekat kıldırdı. (Cabir) devamla dedi ki: Bu durumda Resulullah (s.a.v.) dört rekat, diğerlerinin kıldıkları ise iki rekat oldu. Bunu, Ebu Davud ve Darakutni de el-Hasen b. Ebi Bekre'den rivayet etmişlerdir. Ayrıca burada Hz. Peygamberin her iki rekatte selam verdiğini de zikretmektedirler. 

 

Yine Darakutni bu hadisi, el-Hasen'den, o, Cabir'den diye rivayet etmiş ve Resulullah (s.a.v.)'ın birinci kesime iki rekat kıldırdıktan sonra selam verdiğini, sonra diğer kesime de iki rekat kıldırdıktan sonra selam verdiğini belirtmektedir. (Darakutni, II, 61)  Ebu Davud dedi ki: el-Hasen de bu şekilde fetva verirdi.

 

Bu görüş Şafii'den de rivayet edilmiştir. Namazda imamın niyeti ile ona uyanın niyetinin farklı olmasını caiz kabul edenler de bunu delil gösterirler. Şafii, Evzai, İbn Uleyye, Ahmed b. Hanbel ve Davud ez-Zahiri'nin de görüşü budur. Onlar bunu, Hz. Cabir yoluyla rivayet edilen hadisle de desteklerler. Buna göre Muaz, Peygamber (s.a.v.) ile beraber yatsı namazını kılar, sonra da gider kendi kavmine aynı şekilde yatsı namazını kıldırırdı... 

 

Tahavi der ki: Bu, İslamın ilk dönemlerinde böyle idi. Çünkü o sırada farz bir namazın iki defa kılınması caizdi. Daha sonra bu nesh olundu. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

İşte korku namazına dair ilim adamlarının görüşleri bunlardır.

 

3- Hz. Peygamberin Kıldığı Korku Namazları:

 

Kur'an-ı Kerimde sözü geçen bu namaza, müslümanların sırtları kıbleye dönük, düşmanın ise yüzlerinin kıbleye dönük olduğu hallerde ihtiyaç duyulur. Böyle bir durum, Zatürrika gazvesinde olmuştu. Usfan ile bir başka yerde ise, müslümanların yüzü kıbleye dönüktü. Halid b. el-Velid olayında nüzul sebebi olarak belirttiğimiz husus ise, müslümanların iki kesime ayrılmalarına uygun düşmektedir. Çünkü, ilgili hadiste, Yüce Allah'ın: "Onlara namaz kıldırdığında" buyruğundan sonra (ravi Ayyaş ez-Zuraki) şöyle demektedir: Namaz vakti gelince Peygamber (s.a.v.) beraberindekilere silahlarını almalarını emretti ve bizi arkasında iki saf halinde dizdi. Sonra Hz. Peygamber rükua vardı, hep birlikte rükua vardık. Sonra rüku'dan başını kaldırdı, hep birlikte kalktık. Sonra Peygamber (s.a.v.) hemen arkasındaki saf ile birlikte secdeye vardı. Diğerleri ise ayakta durup onları bekledi. Secde edip kalkmalarından sonr'a bu sefer diğerleri oturdu ve oldukları yerde secdeye vardılar.

 

Daha sonra öndekiler arkadakilerin saffına, arkadakiler de öndekilerin saffına geçtiler. Sonra Hz. Peygamber rükua vardı, hep birlikte rükua vardılar. Sonra Hz. Peygamber başını rüku'dan kaldırdı, hep birlikte de rüku'dan kalktılar. Sonra Peygamber (s.a.v.) hemen arkasındaki saf ile birlikte secdeye vardı. Diğerleri ise ayakta durup onları korudular. Ön saftakiler (teşehhüde) oturunca, diğerleri secdeye vardılar, sonra da Hz. Peygamber selam verdi. (Ayyaş ez-Züraki) dedi ki: Resulullah (s.a.v.) bu namazı bu şekliyle iki defa kıldırdı.

Bir seferinde Usfan'da, bir defa da Süleymoğulları topraklarında.

 

Bu hadisi, ayrıca Ebu Davud Ebu Ayyaş ez-Zürakı yoluyla rivayet ettikten sonra şöyle demektedir: Aynı zamanda bu, es-Sevrı'nin de görüşüdür, en ihtiyatlıları da budur.

Bunu, Ebu İsa et-Tirmizı de Ebu Hureyre yoluyla rivayet etmiştir. Buna göre Resulullah (s.a.v.) Dacanan ile Usfan arasında karargah kurdu ... Bu hadiste belirtildiğine göre, Peygamber (s.a.v.), ashab-ı kiramı iki guruba ayırmış, onlardan her birisi ile bir rekat kılmıştır. Böylelikle her bir gurup birer rekat kılmış olduğu halde Peygamber (s.a.v.) iki rekat kılmış oldu.

 

Tirmizı der ki: Bu hadis, (bu rivayet şekliyle) hasen, sahih, ğarip bir hadistir. Bu hususta Abdullah b. Mesud, Zeyd b. Sabit, İbn Abbas, Cabir, Ebu Ayyaş ez-Zürakı -ki, asıl adı Zeyd b. es-Samit'tir- İbn Ömer, Huzeyfe, Ebu Bekr (Tirmizı de: Ebu Bekre) ve Sehl b. Ebi Hasme'den de rivayetler gelmiştir.

 

Derim ki: Bu rivayetler arasında herhangi bir tearuz sözkonusu değildir. Çünkü, Ebu Ayyaş hadisinde belirtildiği gibi, Hz. Peygamberin onlarla hep birlikte bir namaz kıldığı (kıldırdığı) muhtemel olduğu gibi, Ebu Hureyre'nin hadisinde belirtildiği gibi, bir başka defasında ayrı ayrı onlarla (birer rekat) kılmış olması da muhtemeldir. O takdirde bu hadisde korku namazı bir rekattir diyenlerin lehine delil vardır, demek olur.

 

el-Hattabi der ki: Korku namazı birkaç çeşittir. Peygamber (s.a.v.) bu namazı değişik zamanlarda ve farklı şekillerde kılmıştır. Kıldığı bütün bu namazlarda, namaz için daha ihtiyatlı ve gerekli korunma tedbirlerinde daha ileri derecede olanı araştırır ve ona göre namazını kılardı.

 

4- Akşam Namazının Korku Halinde Kılınış Keyfiyeti:

 

İlim adamları akşam namazının korku halinde kılınış keyfiyeti hususunda farklı görüşlere sahiptirler.

 

Darakutni, el-Hasen'den, o, Ebu Bekre'den rivayet ettiğine göre Peygamber (s.a.v.) beraberindekilerle akşam namazını üç rekat kıldıktan sonra onlar ayrılıp gittiler. Daha sonra diğerleri geldi, onlarla birlikte de üç rekat namaz kıldı. Böylelikle Peygamber (s.a.v.) altı rekat, diğerleri de üçer rekat kılmış oldular. el-Hasen de böyle demiştir.

 

Ancak akşam namazı hususunda cumhurun görüşü bundan farklıdır. O da şu şekilde olur: Birinci kesime iki rekat kıldırır. İkinci kesime de tek rekat kıldırır. Ve konu ile ilgili görüş ayrılıkları esasına göre kalan rekatlerini kaza ederler. Bu kaza, imamın selam vermesinden önce midir, sonra mıdır hususundaki ihtilafa göre bu kaza şekli değişir. Malik ve Ebu Hanife'nin görüşü budur. Çünkü, namazın şeklini bu daha bir koruyucu özelliktedır.

 

Şafii ise der ki: Birinci kesime tek rekat kıldım, çünkü Ali (r.a) el-Herir gecesinde (Sıffin gecelerinden birisinin adıdır), bu şekilde kılmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

5- Göğüs Göğüse Çarpışma Halinde Namazın Vaktinin Çıkacağından da Korkulursa, Korku Namazının Kılınış Keyfiyeti:

 

Orduların biribirlerine girip, savaşın kızıştığı ve vaktin de çıkacağından korkulduğu takdirde, korku namazının nasıl kılınacağı hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Malik, es-Sevrı, Evzai, Şafii ve genel olarak ilim adamları şöyle demişlerdir: Nasıl mümkün olursa öylece namazını kılar. Çünkü İbn Ömer şöyle demiştir: Şayet korku bundan daha ileri derecede olursa, binek sırtında, yahut ayakta iken ımada bulunarak namazını kılar.

 

Muvatta'da da şöyle denilmektedir: İster kıbleye dönmüş olsun, ister dönmemiş olsun. 

el-Bakara Suresi'nde (239. ayetin tefsirinde), ed-Dahhak ile İshak'ın görüşleri de geçmiş bulunmaktadır. el-Evzai de der ki: Eğer zafer yakınlaşır ve namaz kılmaya imkanları olmazsa, herkes kendi başına ıma ile namazını kılarlar. Şayet ıma ile de kılacak gücü bulamayacak olurlarsa, çarpışmaların dineceği ve güven altında olacakları bir vakte kadar namazlarını tehir ederler. Ve o vakit de iki rekat olarak namazlarını kılarlar. İki rekat kılacak gücü bulamayacak olurlarsa, bu sefer bir rüku ile iki secde yaparlar. (Yani tek rekat kılarlar). Eğer buna da güç yetiremiyecek olurlarsa yalnızca tekbir getirmeleri yeterli olur ve namazlarını güven duyacakları vakte kadar tehir ederler. Mekhul de böyle demiştir. 

 

Derim ki: el-Kiya et-Taberi bunu, Ahkamu'l-Kur'an adlı eserinde Ebü Hanife ve arkadaşlarından da nakletmektedir. el-Kiya der ki: Şayet korku bundan daha ileri derecede olur, ordular birbirlerine girmiş oldukları halde çarpışmalar devam ediyorsa, müslümanlar kıbleye ister yüzlerini ister arkalarını dönmüş olsunlar, mümkün olduğu şekilde namazlarını kılarlar.

 

Ebü Hanife ve üç arkadaşı da bu durumda namazlarını kılmayacaklarını ve farzı tehir edeceklerini ittifakla belirtirler. Şayet namaz esnasında çarpışacak olurlarsa namaz bozulur, derler. Şafii'den de, mızrağını dünmeyi, kılıcını vurmayı peşpeşe yapacak olursa, namazının fasid olacağını söylediği nakledilmiştir.

 

Derim ki: İşte bu görüş, Enes'in şu sözünün sıhhatine delalet etmektedir: Tüster kalesine tan yerinin aydınlandığı sırada yapılan hücumda hazır bulunmuştum. çarpışmalar oldukça alevlendi. Sabah namazını ancak güneşin yükselmesinden sonra kılma imkanını bulduk. Biz de Ebu Musa ile birlikte olduğumuz halde sabah namazını kıldık ve bizim için fetih müyesser oldu. Enes der ki: O namaz karşılığında dünya ve dünyadaki herşeyi elde etmek bile beni memnun etmezdi. Bunu, Buhari nakletmektedir.

 

Ebu'l-Hucce namıyla maruf hocamız, üstad Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed b. Muhammed el-Kaysı el-Kurtubı de bu görüştedir. Görüldüğü kadarıyla Buhari'nin tercihi de budur. Çünkü o, bunun akabinde hemen Cabir (b. Abdullah) yoluyla gelen hadisi zikretmektedir. Der ki: Ömer, Hendek günü Kureyş kafirlerine sövmeye ve şöyle demeye koyuldu: Ey Allah'ın Resulü, ikindi namazını ancak güneş batmaya yüz tuttuğu vakit kılabildim. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki: "Ben de Allah'a andolsun ki, kılamadım". Sonra, Hz. Peygamber Buthana indi, abdest aldı ve ikindi namazını güneşin batımından sonra kıldı, sonra da arkasından akşam namazını kıldı.

 

6- Takib Eden ve Edilenin Namazı:

 

İlim adamları, takib eden ve edilenin nasıl namaz kılacağı hususunda farklı görüşlere sahiptirler. Malik ile arkadaşlarından bir topluluğa göre; her ikisinin de kılacağı namaz aynıdır. Her birisi, bineği üzerinde namazını kılar.

 

Evzai, Şafii ve hadisçilerin fukahası ile İbn Abdilhakem şöyle derler: Başkasını takib eden kişi, namazını ancak yerde kılabilir. Sahih olan görüş de budur. Çünkütakib bir tatavvudur. Farz namazın ise, mümkün olduğu takdirde yerde kılınması farzdır. Aşırı derecede korkan kimse dışında binek sırtında namazını kılmaz. Başkasını takip etmek durumunda olan ise böyle değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

7- Düşman Göründü Zannederek, Korku Namazı Kıldıktan Sonra Görünenin Düşman Olmadığının Anlaşılması:

 

İlim adamları aynı şekilde askerler bir karartı görüp onu düşman zannederek korku namazı kılacak olup sonra da o gördükleri karaltının birşey olmadığını anlayacak olurlarsa, bu hususta bizim (Maliki mezhebinin) ilim adamlarının iki rivayeti vardır.

 

Birinci rivayete göre namazlarını iade ederler, Ebu Hanife de bu görüştedir. İkinci rivayete göre ise namazlarını iade etmezler. Şafii'nin konu ile ilgili iki görüşünden daha kuvvetli olanı da budur.

 

Birinci görüşün izahı şöyle yapılır: Asker sonradan yanıldıklarını anlamıştır.  O bakımdan hakimin hüküm vermesi halinde olduğu gibi doğru olana rücu etmiş olurlar. İkinci görüşün açıklaması da şöyledir: Bunlar ictihatlarına göre amel etmişlerdir. O bakımdan tıpkı ictihad edip kıbleyi tesbit ettikten sonra yanıldıklarını anlamaları halinde oluduğu gibi caizdir. Bu görüş daha uygundur. Çünkü onlar emrolunduklarını yapmışlardır. Vakit içerisinde namazlarını iade ederler, vakit çıktıktan sonra iade etmelerine gerek yoktur, da denilebilir. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

8- Korku Namazı Esnasında Gerekli Tedbirleri Elden Bırakmamak:

 

Yüce Allah: "Silahlarını da alsınlar" diye buyurduğu gibi: "Hem tedbirli bulunsunlar, hem de silahlarını alsınlar" diye buyurmaktadır. İşte bu, düşmanın emeline nail olmaması, istediği fırsatı elde edememesi için gerekli tedbirleri ve silahı almaya yönelik bir tavsiye (emir) dir. Silah, kişinin savaş esnasında kendisiyle kendisini savunduğu şeydir. Antere der ki: "Cad'a, Beni Eban'ın Ca'dına kuşandırdım Daha önce çıplakken ve rüsvayken silahımı."

 

Demek istiyor ki, önceleri silahsız iken, kendisini koruması için ona silahı mı ariyet olarak verdim.

 

İbn Abbas der ki: "Silahlarını da alsınlar" buyruğu, düşmana dönük olan kesim silahlarını alsınlar, demektir. Çünkü namaz kılan kesim savaşmaz.

 

Başkaları ise, burada silahlarını almalarını istenenlerin namaz kılan kesim olduğunusöylemişlerdir. Yani, önce namaz kılanlar silahlarını alsınlar, demektir. Bunu ez-Zeccac nakletmektedir. Der ki: Namazda bulunan kesime, namaz esnasında silah taşıma emrinin verilmiş olması muhtemeldir. Yani, onlardan bir kesim seninle birlikte namaz kılsın ve bunlar silahlarını beraberlerine alsınlar. Çünkü böylesi düşmanı daha bir korkutucudur.

 

en-Nehhas der ki: Bunun her iki kesim hakkında olması da mümkündür.

Çünkü böylesi düşmanları daha da korkutur. Bununla birlikte bu emrin özel olarak yüzleri düşmana dönük olan kesim hakkında olması da muhtemeldir.

 

Ebu Ömer (b. Abdi'l-Berr) der ki: İlim adamlarının çoğunluğu, namaz kılanın korku namazı kıldığı takdirde silahını almasını müstehab görmüşlerdir. Yüce Allah'ın: "Silahlarını da alsınlar" buyruğundaki emrin mendupluk ifade ettiğini kabul ederler. Çünkü bu öyle bir şeydir ki, eğer korku olmasaydı, silahı almak vacib olmazdı. O halde, bu silahı alma emri mendupluk ifade etmektedir. Zahir ehli (Zahiri mezhebi alimleri) ise şöyle demişlerdir: Korku namazı halinde silahı almak, Yüce Allah'ın bu husustaki emri dolayısıyla vacibdir / farzdır. Yağmurdan dolayı rahatsız olmak durumunda olanlar bundan müstesnadır. Şayet böyle bir şey sözkonusu olursa, namaz kılanın silahını bırakması caiz olur.

 

İbnü'l-Arabi der ki: Namaz kıldıkları takdirde, korku esnasında silahlarını beraber alırlar. Şafii de böyle demiştir, Kur'an'ın nassı da bu şekildedir. Ebu Hanife ise şöyle demektedir: Silahlarını beraberlerinde almazlar. Çünkü eğer silahlarını beraberlerinde almaları vacib olsaydı, silahlarını almayı terk etmeleri dolayısıyla namazlarının da batıl olması icabederdi.

 

Deriz ki: Bu silahları almak namaz dolayısıyla vacib bir şey değildir. Bu, onların güçlerini ve heybetlerini korumaları için vacibtir.

 

9- Namaza "Secde" Adının Verilmesi:

 

Yüce Allah'ın: "Secdeye vardıklarında" buyruğundaki zamir, namaz kılan kesime aittir. Bunlar, imamla namazlarını kıldıktan sonra ayrılıp gitsinler, demektir. Bu, konu ile ilgili rivayet edilen korku namazı şekillerinden birisine göre böyle açıklanır. Bunun; bunlar, kaza ettikleri rekatin secdesini yaptıkları (yani, bu rekatı kılıp bitirdikleri) takdirde ... anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da Sehl b. Ebi Hasme'nin hadisinde rivayet ettiği şekle göre yapılan bir açıklamadır.

 

Bu ayet-i kerime, sücud tabirinin bazen namazın tümünü ifade etmek için kullanılabileceğinin delilidir. Peygamber (s.a.v.)'ın: "Sizden herhangi biriniz, mescide girdi mi, hemen iki secde (iki rekat) ediversin" hadisi de bu kabildendir. Yani, iki rekat kılsın. Bu ifade ise, sünneti seniyyede (hadis-i şerifte) böyle kullanılmıştır.

 

Yüce Allah'ın: "Arkanızda bulunsunlar" buyruğundaki zamirin ise, secde edenlere ait olması muhtemel oluduğu gibi, önce düşmanın karşısında duran kesime ait olması da muhtemeldir.

 

10- Korku Namazının Hikmeti:

 

Yüce Allah'ın: "Kafirler ... diye arzu ederler" buyruğu kafirler, kendi maksatlarını gerçekleştirebilmek için sizin silahınızdan gafil olmanızı temenni ve arzu ettiler, demektir. Bununla şanı Yüce Allah, silahı alma emrindeki hikmeti açıklamaktadır. İkinci kesimin gerekli tedbirlerini almasının sözkonusu edilip, birincisi hakkında bunun sözkonusu edilmeyiş sebebi ise, onların gerekli tedbir almalarının daha evla oluşundan dolayıdır. Çünkü düşman, artık bundan sonra maksadını gerçekleştirme isteğini ertelemez. Zira, artık namazın sonuna gelinmiş olacaktır. Aynı şekilde düşman şöyle düşünecektir: Silah, bunları oldukça yormuş ve artık bunlar bitkin düşmüşlerdir.

 

Bu ayet-i kerimede sebepleri yerine getirmeye, akıl sahiplerini kurtarıp esenliğe kavuşturan şeref yurduna ulaştıran her şeyi yapmaya dair en açık bir delil bulunmaktadır.

"Size ansızın bir baskın yapsalar" buyruğunun anlamı ise, bir mübalağadır. İkinci bir baskına gerek bırakmayacak bir şekilde sizi kökten imha edecek bir baskın yapmayı arzu ve temenni ederler, demektir.

 

11- Silahı Almama Ruhsatı ve Bu Ruhsatın Nüzul Sebebi:

 

Yüce Allah'ın: "Eğer size yağmurdan dolayı bir zarar gelir ... " buyruğu ile ilgili olarak ilim adamlarının korku namazı esnasında silah taşımanın vücubu hakkında, daha önce işaret ettiğimiz açıklamaları sözkonusudur. Eğer silah taşımak vacib değilse, ihtiyat dolayısıyla müstehabtır. Daha sonra yağmur halinde silahı taşımama ruhsatı verilmiştir. Çünkü, yağmur esnasında kılıflar ıslanır, ağırlaşır ve demir de paslanır.

 

Denildiğine göre, bu ayet-i kerime Peygamber (s.a.v.) hakkında müşriklerin bozguna uğrayıp, müslümanların ganimet aldıkları Batnı Nahle gününde nazil olmuştur. Sözkonusu bu gün oldukça yağmurlu bir gündü. Peygamber (s.a.v.) da silahını bir kenara bırakarak def'i hacet için çıktı. Kafirler onun arkadaşlarından ayrı kaldığını görünce Gavres b. el-Haris, üzerine gitti. Ve dağdan aşağı kılıcını sıyırmış olarak üzerine yürüdü ve: Bu gün seni benden kim koruyacak, dedi. Hz. Peygamber: "Allah" diye buyurdu. Daha sonra da:

"Allah'ım sen dilediğin şekilde beni Gavres'in şerrinden koru" diye buyurdu. Kılıcı ile Peygamber (s.a.v.)'e vurmak üzere hamle yapınca ayağı kaydı ve yüz üstü kapaklanıp düştü.

 

el-Vakidı'nin naklettiğine göre, Cebrail (a.s), ileride el-Maide Suresi'nde (67. ayet, 2. başlıkta) de geleceği üzere onun göğsüne bir darbe indirip itmiş ve kılıcı elinden düşmüştü. Peygamber (s.a.v.) kılıcı alıp dedi ki: "Peki, ey Gavres, şimdi benden seni kim koruyabilir?" Gavres: Hiç kimse dedi. Hz. Peygamber: "Peki, benim hak ile gönderildiğime şahidlik eder misin? O zaman ben de sana kılıcını geri veririm." Adam: Hayır, dedi. Fakat bundan sonra asla seninle çarpışmayacağıma, sana karşı hiçbir düşmana yardımcı olmayacağıma şahidlik ederim, dedi. Hz. Peygamber de ona kılıcını geri verdi.

 

Bu ayet-i kerime yağmur esnasında silahı bırakma hususunda ruhsat vermek üzere nazil oldu. Abdurrahman b. Avf, Buharı'nin Sahih'inde belirtildiği gibi, aldığı yaradan dolayı hastalanmış olduğundan Yüce Allah onlara, yağmur mazereti dolayısıyla silahı ve düşman için gerekli hazırlıklar yapmayı terk etme ruhsatını vererek: "Ama, son derece tedbirli bulunun" diye uyarıda bulundu. (1) Yani, gayet uyanık olmalısınız. Silahlarınızı ister bırakmış olun, ister bırakmamış olun.

 

İşte bu, durum ne olursa olsun, bütün hallerde düşmana karşı gerekli hazırlıkları yapıp gereken tedbirleri almayı ve teslimiyeti terk etmeyi te'kid etmektedir. Çünkü bir ordunun başına ne kadar musibet gelmişse, mutlaka gerekli tedbirlerini almaktaki kusurlarından dolayı gelmiştir.

 

ed-Dahhak da Yüce Allah'ın: "Ama son derece tedbirli bulunun" buyruğu hakkında şöyle demektedir: Yani, kılıçlarınızı kuşanın, çünkü gaza yapıp savaşanların görünümü ve şekli budur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 103-104

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR