ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

88

فَمَا لَكُمْ فِي الْمُنَافِقِينَ فِئَتَيْنِ وَاللّهُ أَرْكَسَهُم بِمَا كَسَبُواْ أَتُرِيدُونَ أَن تَهْدُواْ مَنْ أَضَلَّ اللّهُ وَمَن يُضْلِلِ اللّهُ فَلَن تَجِدَ لَهُ سَبِيلاً

 

88. Allah, onları kazandıkları yüzünden baş aşağı yıkıvermişken, münafıklar hakkında ne diye iki guruba ayrıldınız? Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah'ın saptırdığına asla doğru bir yol bulamazsınız.

 

Ayetin Nuzul Sebebi:

 

"Münafıklar hakkında ne diye iki guruba ayrıldınız." Ne diye birbirinden farklı iki guruba, iki fırkaya bölündünüz. Müslim'de, Zeyd b. Sabit'ten gelen rivayete göre, Peygamber (s.a.v.) Uhud'a çıktığında beraberinde olanlardan bir kesim geri dönmüştü. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.)'ın ashabı, onlar hakkında iki guruba bölündü. Kimisi: Onları öldürelim dedi, kimisi de:

 

Hayır öldürmeyelim, dedi. Bunun üzerine: " ... münafıklar hakkında ne diye iki guruba ayrıldınız" ayeti nazil oldu.

 

Bunu Tirmizi rivayet etmiş ve şunu eklemiştir: Peygamber buyurdu ki: "Bu Medine (Tıbe)'dir." Yine şöyle buyurdu: "Ateş nasıl ki demirin pisliğini gideriyor ise, bu şehir de pislikleri öylece dışarı çıkartır." Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.

 

 

Buhari de der ki: "Bu Tibe'dir. Ateş nasıl ki gümüşün pisliklerini (yabancı maddelerini) uzaklaştırıyor ise, bu şehir de bu şekilde pis ve murdar olanları dışarı çıkartır."

 

Burada kastedilen münafıklar, Uhud günü Rasülullah (s.a.v.)'a yardımdan vazgeçip, onunla birlikte çıkmışken askerlerini de geri alıp çekilen Abdullah b. Ubeyy ve arkadaşlarıdır.

Nitekim buna dair açıklamalar, Al-i İmran Süresi'nde (153. ve sonraki ayetlerin tefsiri) geçmiş bulunmaktadır.

 

İbn Abbas ise der ki: Bunlar Mekke'de iman edip hicreti terkeden bir topluluktur. ed-Dahhak der ki: Ayrıca bunlar şöyle derlerdi: Eğer Muhammed (s.a.v.) galip gelirse, onun peygamber olduğunu bilmiş oluruz. Şayet bizim kavmimiz galip gelirse biz bunu daha çok severiz. Bunun üzerine müslümanlar, bunlar hakkında iki guruba ayrıldılar. Bir kesim onları dost ediniyor, bir kesim de onlardan uzak kalıyordu. Bunun üzerine aziz ve celil olan Allah da:

 

"Münafıklar hakkında ne diye iki guruba ayrıldınız?" diye buyurdu.

Ebu Seleme b. Abdurrahman ise, babasından (Abdurrahman b. Avf'tan) naklettiğine göre, bu ayet-i kerime, Medine'ye gelen ve müslüman olduklarını açıklayan bir topluluk hakkında nazil olmuştur. Bunlar Medine'nin sıtmasına ve ateşli hastalığına yakalandılar. Bunun üzerine baş aşağı döndürülüp, Medine'den çıkıp gittiler.

 

Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından bir gurup onlarla karşılaşınca: Ne diye geri dönüyorsunuz? diye sordular, şu cevabı verdiler: Medine'nin sıcağından rahatsızlandık. O bakımdan orada kalmak işimize gelmedi. Bu sefer karşılarına çıkanlar şöyle dediler: Bu hususta Rasülullah (s.a.v.) sizin için uyulacak bir örnek olmuyor mu? Ashabın bir bölümü: Bunlar münafıklık ettiler derken, bir bölümü de: Münafıklık etmediler, müslümandırlar dediler.

 

Bunun üzerine Yüce Allah da: "Allah onları kazandıkları yüzünden baş aşağı yıkıvermişken, münafıklar hakkında ne diye iki guruba ayrıldınız" ayetini indirdi.

 

Nihayet Medine'ye geldiler ve kendilerinin muhacir olduklarını iddia ettiler. Bundan sonra da irtidat ettiler. Resulullah (s.a.v.)'dan, ticaret yapmak üzere kendilerine ait bir takım malları getirmek üzere Mekke'ye gitmek için izin istediler. Mü'minler de onlar hakkında anlaşmazlığa düştü. Kimisi bunlar münafıktırlar derken, kimisi de: Hayır mü'mindirler, dedi.

Yüce Allah böylelikle onların münafık olduklarını açıkladı ve bu ayet-i kerimeyi indirerek onları öldürmeyi emretti.

 

Derim ki: Bu konudaki (son) iki görüşü, bu ayetten sonra gelen: 'Allah yolunda hicret edinceye kadar .. ," buyruğu desteklemektedir. Birincisi ise nakil itibariyle daha sahihtir.

 

Buharı, Müslim ve Tirmizi'nin tercih ettiği de odur. "İki gurup" anlamına gelen: (...) kelimesi hal olarak nasb olmuştur. Nitekim (...): Ne diye ayaktasın dediğimizde, "ayaktasın" anlamındaki kelime hal'dir. Bu açıklama el-Ahfeş'den nakledilmiştir. Kufeliler der ki: Bu, "Ne diye....nız"ın haberidir.

 

Nitekim, (...) kelimelerinin haberi gibidir. Haberin başına da elif lam'ın gelmesini de caiz kabul ederler.

 

el-Ferra ise "Onları baş aşağı etti" buyruğu, onları küfre döndürdü ve baş aşağı çevirdi demektir, der. en-Nadr b. Şumeyl ve el-Kisai de böyle demiştir.

 

(...): Bir şeyi baş aşağı çevirmek veya onun başını sonuna döndürmek demektir. (...) ile aynı anlamda olmak üzere, baş aşağı döndürülmüş, demektir. Abdullah ile Ubey (Allah ikisinden de razı olsun)'in kıraatinde ise, -hemzesiz olarak-: (...) şeklindedir

Abdullah b. Revaha der ki:

 

"Kapkaranlık bir fitneye başaşağı döndürüldüler Gecenin karanlığını andıran, arkasından fitneler gelen."

 

Bir kişinin daha önceden kurtulmuş olduğu bir işe tekrar döndürülmesini ifade etmek için de: (...) denilir. (Bu kökten gelen) er-Rukusiyye ise, hristiyanlarla Sabiiler arasında bir inanca sahip olan bir kavimdirler.

 

Ekin dövüldüğü esnada öküzün harmanın ortasında durup, diğer öküzlerin de etrafında durması halinde, duran öküze: (...) denilir.

 

"Allah'ın saptırdığını doğru yola getirmek mi istiyorsunuz?" Yani onlar hakkında mü'minler gibi hüküm verilmek suretiyle onları sevaba, ecre mi yöneltmek istiyorsunuz?

"Allah'ın saptırdığına asla doğru bir yol bulamazsın." Yani, böyle birisini hidayete, doğruluğa ve doğruyu istemesine sebep olacak bir yola iletemezsin. Bu ise, hidayetlerini kendilerinin yarattıklarını söyleyen Kaderiyye ve aynı kanaati savunan diğer fırkaların kanaatlerini reddetmektedir .

 

Nitekim, buna dair açıklamalar daha önceden (el-Fatiha Suresi, 31. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 89-90

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR