NİSA 60 / 61 |
أَلَمْ
تَرَ إِلَى
الَّذِينَ
يَزْعُمُونَ
أَنَّهُمْ
آمَنُواْ
بِمَا
أُنزِلَ
إِلَيْكَ وَمَا
أُنزِلَ مِن
قَبْلِكَ
يُرِيدُونَ
أَن
يَتَحَاكَمُواْ
إِلَى
الطَّاغُوتِ وَقَدْ
أُمِرُواْ
أَن
يَكْفُرُواْ
بِهِ وَيُرِيدُ
الشَّيْطَانُ
أَن
يُضِلَّهُمْ ضَلاَلاً
بَعِيداً {60} وَإِذَا
قِيلَ
لَهُمْ
تَعَالَوْاْ
إِلَى مَا
أَنزَلَ اللّهُ
وَإِلَى
الرَّسُولِ
رَأَيْتَ
الْمُنَافِقِينَ
يَصُدُّونَ
عَنكَ صُدُوداً
{61} |
60. Sana
indirilene ve senden önce indirilmiş olanlara iman ettiklerini iddia edenleri
görmez misin? Kendisini inkar etmekle emrolundukları halde, tağut'un hükmüne
başvurmak istiyorlar. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla büsbütün saptırmak
ister.
61.
Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere gelin" denilince,
münafıkların senden alabildiğine yüz çevirdiklerini görürsün.
Yezid b. Zurey', Davud
b. Ebi Hind'den, o, eş-Şa'bi'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Münafıklardan bir kişi ile yahudi bir kişi arasında bir anlaşmazlık vardı.
Yahudi, münafık olanı Peygamber (s.a.v.)'a gitmeye çağırdı. Çünkü o, Hz.
Peygamberin rüşvet almayacağını biliyordu. Münafık ise, yahudiyi kendi
hakimlerinden birisine gitmeye davet etti. Çünkü o da, yahudi hakimlerin
hükümlerinde rüşvet kabul ettiklerini biliyordu. Bu hususta anlaşmazlığa
düşmeleri sonucunda, nihayet Cüheyye kabilesine mensup bir kahin'in hükmüne
başvurmak üzere anlaştılar. İşte bu hususta, Yüce Allah: "Sana
indirilene" münafık olanı kastediyor "ve senden önce indirilmiş
olanlara" yahudiyi kastediyor "iman ettiklerini iddia edenleri görmez
misin? Kendisini inkar etmekle emrolundukları halde tağutun hükmüne başvurmak
istiyorlar" buyruğundan itibaren " ... tam bir teslimiyetle teslim
olmadıkça iman etmiş olmazlar" (en-Nisa, 65) buyruklarını indirdi.
ed-Dahhak da der ki:
Yahudi olan, münafık olanı Peygamber (s.a.v.)'ın hakemliğine başvurmaya davet
ettiği halde, münafık olan da, Ka'b b. el-Eşref'in hakemliğine başvurmaya davet
etti. İşte burada sözü geçen "tağut" odur. Ayrıca bunu, Ebu Salih,
İbn Abbas'tan rivayet etmiştir.
İbn Abbas dedi ki: Bişr
diye anılan münafıklardan bir kimse ile yahudi birisi arasında bir anlaşmazlık
vardı. Yahudi: Haydi gel seninle Muhammed'e gidelim dediği halde, münafık olan
da: Hayır, Ka'b b. el-Eşref'e gidelim, dedi. -İşte Yüce Allah'ın
"tağut" yani, tuğyan eden kimse adını verdiği kişi budur- Ancak
yahudi, Resulullah (s.a.v.)'dan başkasının hükmüne başvurmayı kabul etmedi.
Münafık durumu görünce, onunla beraber Resulullah (s.a.v.)'ın yanına vardı. Hz.
Peygamber de yahudinin lehine hüküm verdi. Hz. Peygamberin yanından çıktıkları
vakit münafık: Ben bu hükme razı değilim, dedi. Haydi seninle Ebu Bekr'e gidelim.
Hz. Ebu Bekir de yahudi lehine hüküm verdi. Yine münafık buna razı gelmedi.
Bunu da ez-Zeccac zikretmiştir. Bu sefer dedi ki: Haydi seninle Ömer'e gidelim.
Bunun üzerine Ömer'e gittiler. Yahudi dedi ki: Biz önce Resulullah (s.a.v.)'a
gittik, sonra Ebu Bekir'e gittik. Fakat bu bir türlü razı olmadı. Hz. Ömer,
münafık olana: Bu durum dediği gibi midir diye sordu. Münafık: Evet deyince,
Hz. Ömer: Ben yanınıza çıkıp gelinceye kadar burada durunuz, dedi. İçeri girdi,
kılıcını alıp çıktıktan sonra ölünceye kadar kılıcıyla münafığı vurmaya devam
etti ve dedi ki: İşte ben Allah'ın ve Resulünün hükmüne razı olmayan kimsenin
aleyhine bu şekilde hüküm veririm. Yahudi ise kaçıp gitti ve bu ayet-i kerime
nazil oldu. Resulullah (s.a.v.) da: "Sen, el-Faruk'sun" dedi. Hz.
Cebrail de Hz. Peygambere nazil olup şöyle dedi: Şüphe yok ki Ömer hakk ile
batılın arasını farketti (birbirinden ayırdı). İşte bundan dolayı ona el-Faruk
adı verildi. İşte: " ... tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş
olmazlar" buyruğuna kadar olan bütün ayetler bunun hakkında nazil
olmuştur.
''Delal / Sapıklık"
kelimesi, manayı tekid için nasb edilmiştir. İyiden iyiye, alabildiğine büyük
bir sapıklıkla saptırmak ... demektir.
Yüce Allah'ın: "Ve
Allah sizi yerden bitki gibi bitirmiştir. "(Nuh, 17) Buyruğu da bunun
gibidir. Bu anlama dair geniş ve yeterli açıklamalar daha önceden (Al-i-İmran,
37. ayet-i kerimede) geçmiş bulunmaktadır.
"Sudud /
Alabildiğine yüz çevirmek" buyruğu, el-Halil'e göre mastar'dan isimdir.
Mastar ise, (...)'dır. Küfeliler ise bu iki kelimenin (dalal ve sudud
kelimelerinin, yada sadd ve sudud kelimelerinin) her ikisi de birer mastardır,
derler.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN