NİSA 34 |
الرِّجَالُ
قَوَّامُونَ
عَلَى
النِّسَاء بِمَا
فَضَّلَ
اللّهُ
بَعْضَهُمْ عَلَى
بَعْضٍ
وَبِمَا
أَنفَقُواْ
مِنْ أَمْوَالِهِمْ
فَالصَّالِحَاتُ قَانِتَاتٌ
حَافِظَاتٌ
لِّلْغَيْبِ
بِمَا
حَفِظَ
اللّهُ
وَاللاَّتِي
تَخَافُونَ نُشُوزَهُنَّ
فَعِظُوهُنَّ
وَاهْجُرُوهُنَّ
فِي
الْمَضَاجِعِ وَاضْرِبُوهُنَّ
فَإِنْ
أَطَعْنَكُمْ
فَلاَ
تَبْغُواْ
عَلَيْهِنَّ
سَبِيلاً إِنَّ
اللّهَ
كَانَ
عَلِيّاً
كَبِيراً |
34. Erkekler kadınlar
üzerine yöneticidirler (kavvamdırlar). Bu, Allah'ın bazılarını bazılarına üstün
kılmış olmasından ve erkeklerin mallarından infak etmelerinden dolayı böyledir.
İyi kadınlar itaatli olan ve Allah'ın korumasıyla kendileri de gizli olanı
koruyanlardır. Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin;
kendilerini yataklarında yalnız bırakın; (nihayet) dövün. Eğer size itaat
ederlerse, artık aleyhlerine yol aramayın. Şüphe yok ki Allah, çok yücedir, çok
büyüktür.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı onbir başlık halinde sunacağız:
1- Ayetin Nüzul Sebebi:
2- Erkeklerin Hanımlarını Te'dip Hakkı
ve Sınırı:
3- Erkek Karısının Nafakasını Sağlayamazsa,
Kadının Nikahı Feshetme Hakkı Doğar mı?
4- İyi Kadınların Bazı Özellikleri:
5- Serkeşliğin ve Ondan Endişe Etmenin
Mahiyeti:
6- Öğüt Vermek:
7- Te'dip Kastıyla Kadınları
Yataklarında Yalnız Bırakmak:
8- Ve Nihayet Dövmek:
9- İtaat Edenler Aleyhine Yol Yoktur:
10- Çok Yüce ve Çok Büyük Olan Allah:
11- Kadının Serkeşliği Dolayısıyla
Kullanılabilecek Haklar:
1- Ayetin Nüzul
Sebebi:
Yüce Allah'ın:
"Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler" buyruğu mübteda ve
haberdir. Yani erkekler, kadınların nafakalarını sağlar, onları gereği gibi
korur ve himaye ederler. Aynı şekilde yöneticiler, umera ve gazaya çıkanlar da
erkekler arasından çıkar. Kadınlar hakkında bu durum sözkonusu değildir. (...):
Kavvam ve Kayyım (yönetici ve işleri çekip çeviren) ifadeleri aynı anlamda
kullanılır.
Ayeti kerime, Sa'd b.
er-Rabi' hakkında nazil olmuştur. Hanımı, Zeyd b. Harice b. Ebi Züheyr kızı
olan Habibe, ona karşı serkeşlik etmiş, o da ona bir tokat atmıştı. Babası ise
şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü, kızımı ben onun nikahı altına verdim, o da
kalktı, onu tokatladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Kocasına kısas
yapsın" diye buyurdu. Kocasına kısas yapmak üzere babasıyla geri dönüp
gidince, Hz. Peygamber: "Geri dönün. İşte Cebrail bana gelmiş bulunuyor"
dedi. Yüce Allah da bu ayet-i kerimeyi indirdi.
Hz. Peygamber şöyle
buyurdu: "Biz bir iş murad ettik, Allah da ondan başkasını murad
etti." Bir diğer rivayette ise: "Ben bir iş diledim. Allah'ın
dilediği ise, hayırlı olandır" diye buyurdu. Ve verdiği birinci hükmü
bozdu.
Şöyle de denilmiştir:
işte bu red olunan hüküm hakkında Yüce Allah'ın: "Sana o Kuran'ın vahyi
tamamen ulaştırılmazdan önce de, onu (okumakta) acele etme" (Ta-Ha, 114)
buyruğunun nazil olduğu da söylenmiştir. İsmail b. İshak şunu zikreder:
Bize Haccac b. el-Minhal
ile Alim b. el-Fadl -ki lafız el-Haccac'ındır- anlattı dedi ki: Bize Cerir b.
Hazim anlattı, dedi ki: Ben el-Hasen'i şöyle derken dinledim: Bir kadın
Peygamber (s.a.v.)'e gelip şöyle dedi: Kocam yüzüme bir tokat vurdu. Hz.
Peygamber: "O takdirde ona kısas uygulamam gerekir" diye buyurunca,
Yüce Allah: "Sana o Kuran'ın vahyi tamamen ulaştırılmazdan önce onu
(okumakta) acele etme." (Ta-Ha, 114) ayetini indirdi. Peygamber (s.a.v.)
da: "Erkekler, kadınlar üzerine yöneticidirler" ayeti nazil oluncaya
kadar hüküm vermemişti.
Ebu Ravk der ki: Bu
ayet-i kerime, Ubey kızı Cemile ile kocası olan Sabit b. Kays b. Şemmas
hakkında nazil olmuştur. El-Kelbi de der ki: Bu ayet-i kerime, Muhammed b.
Mesleme'nin kızı Amira ile onun kocası Sa'd b. er-Rabi' hakkında nazil
olmuştur. Bu ayetin nüzul sebebinin daha önce naklettiğimiz Um Seleme'nin sözü
olduğu da söylenmiştir.
Bu durumda, ayetlerin
ifade düzeni ve aralarındaki ilişki şöyle açıklanabilir: Kadınlar, miras
hususunda erkeklerin üstün kılınışından sözetmeleri üzerine: "Allahın
kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri temenni etmeyin"
(en-Nisa, 32) ayeti nazil oldu. Daha sonra Yüce Allah, erkekleri miras
hususunda kadınlara üstün kılmasının, erkeklerin mehir vermek ve kadınların
nafakasını sağlamak yükümlülükleri dolayısıyla olduğunu beyan etmektedir. Diğer
taraftan erkeklerin bu şekilde üstün kılınmalarının faydası, neticede kadınlara
racidir.
Şöyle de denilmektedir:
Erkeklerin akli olgunluk ve idarecelik bakımından bir üstünlükleri vardır. İşte
bundan dolayı kadınlar üzerinde yöneticilik hakkı erkeklere verilmiştir. Yine
denildiğine göre erkeklerin, kadınlarda bulunmayan bir şekilde ruhi bakımdan ve
karakter itibariyle bir üstünlükleri vardır.
Çünkü erkeklerin
karakterinde (tabiatında) hararet ve kuruluk baskın olduğundan dolayı, erkekte
bir kuvvet ve bir çetinlik bulunur. Kadınların karakterinde ise baskın olan,
nemlilik ve soğukluktur. O bakımdan, yumuşaklık ve zayıflık anlamındaki
hususlar karakterlerinde yer eder. Bu bakımdan, erkeklere, kadınlar üzerinde
kıyam (yöneticilik, işlerini görüp gözetme) hakkı verilmiştir. Yüce Allah'ın:
"Mallarından infak etmelerinden dolayı da böyledir" buyruğu
dolayısıyla da bu hak onlara verilmiştir.
2- Erkeklerin
Hanımlarını Te'dip Hakkı ve Sınırı:
Bu ayet-i kerime,
erkeklerin hanımlarını te'dip edebileceklerine delildir.
Kadın kocasının
haklarını koruduğu takdirde, erkeğin, hanımı ile kötü geçinmemesi gerekir.
"Kavvam"
ifadesi, fa'al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, bir şey üzerinde
durmak, onu gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek
anlamındadır. Erkeklerin kadınlar üzerinde kaim olmaları, işte bu çerçeve
içerisindedir. Erkeğin, kadının işlerini çekip çevirmesi, on.u te'dip etmesi,
evinde tutması, onu (gereksiz yere) dışarı çıkmaktan alıkoyması ile olur.
Kadının da kocasına itaat etmesi ve masiyet olmadığı sürece emrini kabul etmesi
görevidir. Buna gerekçe olacak fazilet, nafakayı karşılama yükümlülüğü, akıl,
cihad, miras, emr-i bilmaruf ve nehy-i anilmünker hususlarında daha güçlü oluşu
olarak gösterilmiştir. Bazıları sakallı oluşu da üstünlükte gözönünde
bulundurmuş ise de, bunun hiç bir kıymeti yoktur. Çünkü, bir kimsede sakal
bulunmakla, sözünü ettiğimiz hususların hiçbirisi bulunmayabilir. Bakara
Suresi'nde bu kanaati reddeden açıklamalar (228. ayet, 3. başlıkta) geçmiş
bulunmaktadır.
3- Erkek Karısının
Nafakasını Sağlayamazsa, Kadının Nikahı Feshetme Hakkı Doğar mı?
İlim adamları, Yüce
Allah"ın: "Mallarından infak etmelerinden dolayı böyledir"
buyruğundan şunu anlamışlardır: Koca, hanımının nafakasını vermekten acze
düşerse, artık onun üzerinde yönetici (kavvamı olamaz. Onun üzerinde kavvam
olamayacak olursa, o takdirde kadın, bu nikah akdini feshetmek hakkına sahip
olur. Çünkü kendisinden dolayı nikahın meşru kılındığı maksat ortadan
kalkmıştır. İşte bu bakımdan da, nafakayı ve kadının giyimini sağlamak
hususunda zorlanması halinde, nikahın feshedilmesinin sabit olduğuna açık bir
delalet vardır. Bu, Malikı ve Şafii'nin de görüşüdür.
Ebu Hanife ise, nikah
fesh olmaz demiştir. Buna sebep ise, Yüce Allah'ın:
"Eğer o darlık
içindeyse, geniş bir zamana kadar mühlet veriniz" (el-Bakara, 280)
buyruğudur Buna dair açıklamalar yine bu surede de önceden geçmiş
bulunmaktadır.
4- İyi Kadınların Bazı
Özellikleri:
Yüce Allah"ın:
"İyi kadınlar, itaatlı olan ve Allah'ın korumasıyla kendileri de gizli
olanı koruyanlardır" buyruğunda iyi kadınların durumu haber verilmektedir.
Bundan maksat ise, kocaya itaati ve malında kocasının hazır olmaması halinde,
kadının kendi nefsinde kocanın hakkını yerine getirmeyi emretmektir. Ebu Davud
et-Tayalisı'nin Müsned'inde, Ebu Hureyre (r.a)'dan şöyle dediği rivayet
edilmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kadınların
hayırlısı, kendisine baktığın zaman seni sevindiren, emir verdiğin zaman sana
itaat eden, yanında hazır olmadığın takdirde de kendi nefsinde ve senin malında
seni (haklarını) koruyan kadındır." Daha sonra şu: "Erkekler,
kadınlar üzerine yöneticidirler ... " ayetini sonuna kadar okudu.
Hz. Peygamber, Hz.
Ömer'e şöyle demiştir: "Kişinin en hayırlı hazinesinin ne olduğunu sana
bildireyim mi? O, saliha kadındır. Kocası ona baktığında onu sevindirir. Ona
emrettiğinde ona itaat eder, yanında hazır bulunmadığında da onu korur."
Bu hadisi de Ebu Davud rivayet etmiştir.
İbn Mes'ud'un mushafında
"İyi kadınlar itaatlı olan ... koruyanlardır" buyruğu "(...)
şeklindedir. Bu şekildeki bir çoğul kalıbı ise, dişilere has bir kalıptır. İbn
Cinni der ki: Cem'i teksir (yani İbn Mes'ud'un Mushafındakine uygun çoğul) mana
itibari ile daha uygun bir lafız görünmektedir. Çünkü bu çoğul şekli, çokluk
anlamını vermektedirki, burada maksat olarak gözetilen de odur.
"Allah'ın koruması
ile" buyruğundaki "ma" edatı mastar manasını veren
"ma"dır. Yüce Allah'ın kendilerini koruması sebebiyle ... demektir.
Bunun; (...): Ki o; anlamında olması da doğru bir mana olur. O takdirde,
"Allah'ın koruduğu" kelimesindeki ait zamir nasb zamiri olur. (Yani
Allah'ın kendisini koruması ile ... anlamına gelir) ..
Ebu Cafer'in kıraatinde lafzatullah
mansup olmak üzere (...): Allah'ı (onun hükümlerini) korumasıyla"
şeklindedir. en-Nehhas der ki: Ancak lafzatullahın merfu olarak okunması daha
açıktır. Yani o kadınlar, Allah'ın koruması, yardımı ve doğrultması sayesinde
kocalarının hazır olmamaları halinde, kocalarının haklarını koruyanlardır,
anlamındadır.
Bunun şu anlama geldiği
de söylenmiştir: Allah'ın onları mehirleri ve geçimleri konusunda koruması
dolayısıyla ... Yine bunun şu anlama geldiği de söylenmiştir: Allah'ın onlardan
korumalarını istediği kocalarına ait emanetleri yerine getirmeleri sebebiyle ..
Lafzatullahın üstün
olarak okunmasının anlamına gelince: Onların, Allah'ı yani O'nun emrini yahut
dinini korumaları suretiyle demektir. Bu okuyuşun takdiri ile ilgili olarak da:
"Onların, Allah'ı (emrini yahut dinini) korumaları sebebiyle"
şeklinde olduğu da söylenmiştir. Bu şekilde çoğulken daha sonra tekil olarak
gelmiştir. Nitekim şöyle denilmiştir: "Başa gelen musibetler onu helak
etti(ler)"
Bu okuyuşun anlamı:
Allah'ı (dinini) korumak suretiyle ... şeklinde olduğu da söylenmiştir.
5- Serkeşliğin ve
Ondan Endişe Etmenin Mahiyeti:
Yüce Allah'ın:
"Serkeşliklerinden endişe ettiğniz kadınlara ... " buyruğunda geçen
(...): O kadınlar, (...): O kadın, kelimesinin çoğuludur. Buna dair açıklamalar
daha önceden geçmiştir. İbn Abbas der ki: "Endişe ettiğiniz,
korktuğunuz" buyruğu burada bildiğiniz ve kat'i olarak inandığınız
anlamındadır. Bu kelimenin asıl anlamı üzere kullanıldığı da söylenmiştir.
en-Nüşuz (mealde: serkeşlik etmek) kelimesi, isyan etmek demektir. Yeryüzünün
tümsekçe yeri demek olan (...) den alınmıştır.
Bir kimse, oturur iken
kalkıp ayakta durursa; (...) denilir. Yüce Allah'ın: "Kalkın denildiğinde
de kalkıverin ki ...'' (el-Mücadele, 11) buyruğundaki "kalkmak" da
buradan gelmektedir. Yani savaşa, yahut Yüce Allah'ın emirlerinden herhangi bir
emir için kalkın, demektir. Ayet-i kerimenin anlamı ise: Allah'ın kendilerine
farz kıldığı kocaya itaat hususunda isyan etmelerinden, serkeşlik edip
kabarmalarından korktuğunuz kadınlar, demektir.
Ebu Mansur el-Lüğavı der
ki: Nüşuz, eşlerden her birisinin ötekinden hoşlanmaması demektir. Burada
"ze" harfi yerine "sad" harfi geldiği takdirde, o zaman
geçimi kötü olan kadın hakkında kullanılan bir fiil olur. İbn Faris der ki: Kadının
nüşuz etmesi, kocasına karşı sert ve zorlu bir hal alması demektir. Erkeğin
nüşuz etmesi ise, karısını dövmesi ve ona ağır davranması, ondan uzak durması
demektir.
İbn Cüreyc der ki, bu
fiilin kadın hakkında kullanılıp, son harfinin "ze" olması da
"sad" olması da aynı anlamı ifade der.
6- Öğüt Vermek:
"Öğüt verin"
buyruğundan kasıt, Allah'ın Kitabı ile onlara öğüt verin, demektir. Yani
onlara, Allah'ın kendileri için vacib kılmış olduğu güzel arkadaşlık, koca ile
güzel geçimi hatırlatın. kocasının, kendisi üzerindeki üstünlüğünü itiraf
etmesi gerektiğini hatırlatın. Öğüt verirken ayrıca der ki: Peygamber (s.a.v.)
buyurdu ki: "Herhangi bir kimseye secde etmesini emredecek olsaydım,
kadına, kocasına secde etmesini emr ederdim."; "Kadın, deve sırtında
olsa dahi, kendisini kocasından uzak tutamaz"; "Herhangi bir kadın,
kocasının yatağından ayrı olarak geceyi geçirecek olsa, sabahı edinceye kadar
melekler ona lanet eder." Bir riva yette de şöyle denilmektedir:
"Geri dönünceye ve
elini kocasının eline koyuncaya kadar ... " diye buyurmaktadır. Bu ve buna
benzer buyrukları hatırlatarak (ona öğüt verir).
7- Te'dip Kastıyla
Kadınları Yataklarında Yalnız Bırakmak:
Yüce Allah'ın:
"Kendilerini yataklarında yalnız bırakın" buyruğuna gelince,
"yataklarda" anlamına gelen (...) kelimesini İbn Mes'ud, en-Nehai ve
başkaları tekil olarak "Yatakta" diye okumuşlardır. Adeta bunu çoğul
anlamını da ifade eden cins ismi gibi kabul etmişlerdir.
Yatakta terk etmek
(hecr) ise, onunla birlikte yatıp, cima etmeksizin ona sırtını dönmesi
demektir. Bu açıklama İbn Abbas ve başkalarından nakledilmiştir. Mücahid der
ki: Onlarla yattığınız yerler arasında bir mesafe bulunsun. Bu açıklamaya göre,
ifadede hazfedilmiş bir sözün varlığı kabul edilir. Bunu da, uzaklık anlamına gelen
hecr etmekten (...) onlardan uzak durun ifadesi desteklemektedir. Onu hecr
etti, ondan uzaklaştı, ondan ırak düştü anlamındadır. Kadından uzak durmak ise,
ancak onunla, birlikte yatmayı terketmekle mümkün olur. Bu anlamdaki bir
açıklamayı, İbrahim en-Nehai, eş-Şa'bi, Katade ve Hasan-ı Basri de yapmış olup,
İbn Vehb ve İbnü'I-Kasım da bunu Malik'ten rivayet etmiştir.
İbnü'l-Arabi de bunu
tercih edip şöyle demiştir: Bunlar buradaki emri maksadı daha çok
gerçekleştirecek olan manaya hamletmişlerdir. Bu da: Allah yolunda ondan uzak
dur, deme ne benzer. İmam Malik'in kabul ettiği asıl da budur.
Derim ki: Bu güzel bir
görüştür. Koca, kadının yatağından yüz çevirecek olursa, kadın kocasını seven
birisi ise, bu ona ağır gelir ve doğru yola döner. Şayet ona buğzeden birisi
ise, böylece kadının serkeşliği açıkça ortaya çıkar. Böylelikle serkeşliğin
ondan olduğu da netlik kazanmış olur.
Buradaki (...)'in çirkin
söz demek olan "el-hucr" den geldiği de söylenmiştir: Yani onlara
sert ve kaba söyleyiniz, bununla birlikte cima ve başka maksatla onlarla
beraber yatınız. Bu anlamda açıklamayı Süfyan yapmıştır, İbn Abbas'tan da
rivayet edilmiştir.
Şöyle de denilmiştir:
Yani siz, onları evlerinde sağlamca bağlayınız. Bu da hicar diye bilinen
devenin kendisiyle bağlandığı ip olan ip ile "deveyi hecr etmek"
tabirinden alınmış bir açıklamadır. Bu, Taberi'nin tercihidir. Taberi, bu
tercihi yapmakla birlikte, diğer görüşleri de tenkid etmektedir. Ancak onun bu
açıklaması tartışılır bir açıklamadır. Nitekim, Kadı Ebu Bekir b. el-Arabi de,
Ahkamu'l-Kur'an adlı eserinde bu görüşünü reddederek şunları söylemektedir:
Kur'an ve sünnet: çok iyi bilen bir alimin nasıl bir tökezlemesidir ki bu? Onu,
böyle bir açıklamaya iten ise, İbn Vehb'in, Malik'ten rivayet ettiği garip bir
hadis-i şeriftir. Buna göre, Ebu Bekr es-Sıddik'in kızı ve ez-Zübeyr b.
el-Avvam'ın hanımı Esma, evinden dışarı çıkar gezerdi.
Nihayet bu hususta ona
serzenişlerde bulunuldu. O da, hem kendisine hem de diğer kumasına serzenişte
bulundu. Birinin saçını diğerine bağladıktan sonra onları ağır bir şekilde
dövdü. Öbür kuması kendisini daha iyi koruyorken, Esma, kendisini
korumadığından darbeler daha çok ona isabet ediyordu. Esma bu durumundan babası
Ebu Bekr (r.a)'a şikayette bulundu. Babası ona şöyle dedi: Kızcağızım sabret.
Çünkü Zübeyr salih bir insandır. Belki cennette senin eşin olur. Bana
ulaştığına göre, bir koca evlendiği ilk hanım ile cennette de evlenir. Taberi
burdan hareketle, bir taraftan lafzın bu manaya muhtemel olması, diğer taraftan
da ez-Zübeyr'in bu davranışı dolayısıyla bağlayıp düğümleme anlamına geldiği
görüşünü ortaya attı ve böyle bir açıklamada bulundu.
İlim adamlarına göre,
kadından bu şekilde uzak durmanın azami süresi bir aydır. Nitekim Peygamber
(s.a.v.) da Hz. Hafsaya bir sır söyleyip, Hz. Aişe de bunu açığa çıkarıp her
ikisi de Hz. Peygamberin aleyhine birbirine yardıma koyulunca böyle yapmıştı.
Bununla birlikte Allah'ın, ila yapan (hanımından uzak kalacağına yemin eden)
bir kimse için mazeret olarak belirlediği dört aylık süreye kadar bu işi
uzatmaz.
8- Ve Nihayet Dövmek:
Yüce Allah'ın:
"(Nihayet) onları dövün" buyruğuna gelince, Allah, kadınlara önce
öğüt vermekle işe başlanılmasını, sonra onlardan uzak durmayı emretti. Şayet bunlar
fayda vermeyecek olurlarsa, o takdirde dövmeye başvurulur. Çünkü kadını, yola
getirecek ve kocasının hakkını ödemeye itecek olan odur. Bu ayet-i kerimede
dövmek, etki ve iz bırakmayan, te'dip yollu dövmektir. Bu da, bir kemiğini
kırmayan, herhangi bir uzvunu çirkinleştirmeyen dövmedir. Dürtmek ve benzeri
şekillerdir. Çünkü bundan maksat salahtır. Başka birşey değildir. Helak olma
sonucunu verecek bir dövme hiç şüphesiz tazminatı gerektirir. Kur'an-ı Kerim
öğretmek ve te'dip etmek kastıyla, oğlunu te'dip edenin dövmesi hakkında da
bunlar söylenebilir. Müslim'in Sahih'indeki rivayete göre Hz. Peygamber
(s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz. Çünkü
sizler onları Allah'ın emaneti ile aldınız. Allah'ın adı ile onların fercleri size
helal oldu. Sizin onlar üzerindeki hakkınız, hoşlanmadığınız herhangi bir
kimseye yataklarınızı çiğnetmemeleridir. Eğer böyle birşey yapacak olurlarsa,
iz bırakmayacak şekilde onları dövünüz"
Bu hadisi Müslim, Hz.
Cabir'in hacc ile ilgili uzunca hadisi arasında nakletmiştir. Anlamı şudur:
Onlar, gerek akrabalarınızdan, gerek yabancı kadınlardan hoşlanmadığınız
herhangi bir kimseyi evlerinize almamalıdırlar. İşte Tirmizi'nin rivayet edip
sahih olduğunu belirttiği Amr b. el-Ahvas yoluyla gelen hadis de buna göre
yorumlanır. Amr b. el-Ahvas, Veda Haccında, Resulullah ile birlikte bulunmuştu.
Hz. Peygamber, Allah'a hamdu sena etti ve öğütler verip nasihatlarda
bulunduktan sonra şöyle buyurdu: "Şu hususa da dikkatinizi çekerim.
Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz. Çünkü onlar, sizin
yanınızda esir gibidirler. Siz onlar üzerinde bundan başka bir şeye sahip
değilsiniz Apaçık bir hayasızlık yapmış olmaları hali müstesna. Böyle bir şey
yapacak olurlarsa, yataklarda onlardan uzak durunuz ve onları iz bırakmayacak
şekilde dövünüz. Size itaat edecek olurlarsa, onların aleyhlerine bir yol
aramayınız. Şunu bilin ki, sizin kadınlarınız üzerinde haklarınız vardır.
Kadınlarınızın da sizin üzerinizde bir hakkı vardır. Sizin kadınlarınız
üzerindeki hakkınız: Hoşlanmadığınız kimselere yataklarınızı çiğnetmemeleri ve
evlerinizde hoşlanmadığınız kimselere izin vermemeleridir. Onların sizin
üzerinizdeki haklarına gelince: Giyimlerinde ve yiyeceklerinde onlara iyilikte
bulunmanızdır." Tirmizi dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir.
Hz. Peygamber'in:
"Apaçık bir hayasızlık" buyruğuyla anlatmak istediği:
Kocalarının hoşlanmayıp
buğz ettikleri kimseleri evlerine almamaları demektir. Yoksa bundan kasıt zina
etmeleri değildir. Çünkü zina haramdır ve bundan dolayı had gerekir.
Yine Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "Maruf olan bir hususta size itaatsizlik ederlerse
kadınları, iz bırakmayacak bir şekilde dövünüz."
Ata (b, Ebi Rebah) da
der ki: İbn Abbas'a şöyle dedim: İz bırakmayan dövmek ne demektir. O da, misvak
ve benzeri şeyle dövmektir dedi, Yine rivayet edildiğine göre, Ömer (r.a)
hanımını dövmüş, bundan dolayı kınanması üzerine şöyle demişti: Ben Resulullah
(s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Erkeğe hanımını neden dövdüğü
sorulmaz,"
9- İtaat Edenler Aleyhine
Yol Yoktur:
Yüce Allah'ın:
"Eğer size itaat ederlerse" yani serkeşlik etmekten vazgeçer,
terkederlerse "artık aleyhlerinde yol aramayın" yani, söz veya Fiille
onlara karşı cinayet işlemeyin. İşte bu, onlar üzerinde üstün oluşun
vurgulanmasından, te'dip edilmeleri için imkan verilmesinden sonra kadınlara
zulmü yasaklayan bir buyruktur. Bunun; onların sizleri sevmeleri için onları
mükellef tutmayın. Çünkü bu onların elinde olan birşey değildir anlamına
geldiği de söylenmiştir.
10- Çok Yüce ve Çok
Büyük Olan Allah:
Yüce Allah: "Şüphe
yokki Allah çok yücedir, çok büyüktür" buyruğu ile, işaret yoluyla
kocalara alçak gönüllü olmalarını, yumuşak davranmalarını emretmektedir. Yani
sizler, o kadınlara güç yetiriyor olsanız dahi, Allah'ın kudretini hatırlayınız.
Çünkü O'nun kudret eli, her kişinin gücü üzerindedir. O bakımdan herhangi bir
kimse, hanımına karşı üstünlük taslamaya kalkışmasın. Allah onu görüp
gözetmektedir. İşte bundan dolayı, burada Yüce Allah'ın, yücelik ve büyüklükle
vasfedilmesi gayet güzel düşmüştür.
11- Kadının Serkeşliği
Dolayısıyla Kullanılabilecek Haklar:
Bu husus böylece sabit
olduğuna göre, şunu bil ki: Aziz ve celil Allah, Kitab-ı Keriminde açıktan
açığa dövmeyi, yalnız burada ve bir de büyük hadleri gerektiren suçlarda
emretmiştir. Böylelikle onların, kocalarına olan masiyetleri ile büyük günahlar
işlemekle ortaya çıkan masiyeti eşit tutmuş gibidir. Bu konuda da imamlara
(İslam devletinin yetkililerine) değil de görevi ve yetkiyi kocalara vermiştir.
Yüce Allah'ın kadınları kocalara emanet olarak vermesi, bu konuda kocalara
güvenmesi sebebiyle de şahid ve beyyineye gerek kalmaksızın; hakimlere değil de
kocalara bu yetkiyi vermiştir.
el-Mühelleb der ki:
Kadınların cima hususunda kocalarından imtina etmeleri dolayısıyla kadınları dövmeyi
caiz kılmıştır. Ancak hizmette bulunmaması halinde kadının dövülmesinin vücubu
hususunda ihtilaf edilmiştir, Kıyasa göre, cima hususunda imtina etmesi halinde
dövmek caiz ise, kocanın kadın üzerindeki hakkı olan maruf ile hizmet
dolayısıyla da dövmesini vacib kılmaktadır.
İbn Huveyzimendad der
ki: Serkeşlik etmek, nafaka hakkını da evlilik dolayısıyla sahip olduğu bütün
hakları da ortadan kaldırır. Serkeşlik göstermesi halinde kocanın iz
bırakmayacak şekilde te'dip edici bir surette serkeşliği nden vazgeçinceye
kadar dövmesi, öğüt vermesi, yatağından ayrı durması caizdir. Serkeşlikten
dönecek olursa, bütün hakları da geriye döner. Aynı şekilde, te'dibin
gerektirdiği herbir davranış da böyledir. Kocanın karısını te'dibi caizdir.
Bununla birlikte üstün bir kadının te'dibi ile aşağılık birisinin te'dibinde
durum farklıdır. üstün kadının te'dibi kınamaktır. Aşağılık kadının te'dibi ise
kırbaçtır. Peygamber (s.a.v.) da şöyle buyurmuştur: "Kamçısını asıp da
aile halkını te'dip edene Allah rahmet buyursun." Yine şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz Ebu Cehm omuzundan asasını bırakmıyan bir kişidir."
Beşşar da şöyle
demektedir: "Hür olan kimse kınanır, sopa ise kölenin hakkıdır."
İbn Dureyd de şöyle
demiştir: "Hür kimseye kınamak, devamlı bir engelleyicidir. Köleyi ise
sopadan başka birşey engellemez."
İbnü'l-Münzir der ki:
İlim ehli baliğa olmaları halinde bütün hanımların nafakalarının kocalarına ait
olduğu ve bunun vücubunu ittifakla kabul etmişlerdir. Bundan tek istisna ise, kocasına
karşı serkeşlik eden ve ondan imtina eden kadındır.
Ebu Ömer (İbn.
Abdi'l-Berr) der ki: Gerdeğe girişinden sonra karısı kendisine karşı serkeşlik
eden üzerinden, hamile olması hali müstesna, karısının nafakası sakıt olur. Şu
kadar var ki, serkeşlik eden kadının nafakası hususunda İbnü'l-Kasım, fukaha
topluluğuna muhalefet ederek onun da nafakasının vacib olduğunu kabul etmiştir.
Serkeşlik eden kadın, kocasına itaatle dönecek olursa, bundan sonra o kadının
nafakası kocasına vacib olur. Serkeşlik dışında hiçbir sebep dolayısıyla,
kadının, kocası üzerindeki nafaka hakkı sakıt olmaz. Hastalık olsun, ay hali
olsun, lohusalık olsun, oruç, hac, kocasının yanında bulunmaması, sözünü
ettiğimiz hususların dışında, haklı yada haksız kocasının ondan uzak durması
gibi bütün hallerde kadının kocası üzerindeki nafakası sakıt olmaz.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN