ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

NİSA

31

إِن تَجْتَنِبُواْ كَبَآئِرَ مَا تُنْهَوْنَ عَنْهُ نُكَفِّرْ

عَنكُمْ سَيِّئَاتِكُمْ وَنُدْخِلْكُم مُّدْخَلاً كَرِيماً

 

31. Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, (diğer) günahlarınızı mağfiret ederiz ve sizi şerefli bir mekana koyarız.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Büyük Günahların Mahiyeti ve Buna Dair Görüşler:

2- Günahtan Kaçınmanın Mükafatı:

 

1- Büyük Günahların Mahiyeti ve Buna Dair Görüşler:

 

Yüce Allah bu surede, büyük günahları yasakladığından dolayı bunlardan sakınmaya karşılık, küçük günahların yükünü hafifleteceği vaadinde bulunmaktadır. Bu ise günahların, büyük ve küçük günahlar olmak üzere iki kısma ayrıldığının delilidir. Tevil ehli (müfessirler) ile fukaha bu görüştedir.

 

Yine onların görüşlerine göre, büyük günahlardan sakınmak şartıyla dokunmak ve bakmak, bu onun için vacib olduğundan dolayı değil- Yüce Allah'ın doğru vaadi ve gerçek sözü gereğince - kat'i olarak örtülür, affedilir. Bu hususta yapılacak açıklamaların bir benzeri, daha önce Yüce Allah'ın: "Allah'ın tevbelerini kabul edeceği kimseler ... " (en-Nisa, 17) buyruğunu açıklarken yaptığımız açıklamalara benzemektedir. Şanı Yüce Allah, büyük günahlardan kaçınmak suretiyle küçük günahları bağışlar.

 

Şu kadar var ki, büyük günahlardan kaçınmaya bir hususun daha eklenmesi gerekir. O da farzların yerine getirilmesidir Müslim, Ebu Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Beş vakit namaz, cumadan cumaya (kılınan cuma namazı) ile ramazandan ramazana (tutulan oruç) kulun büyük günahlardan kaçınması şartıyla, aradaki küçük günahların bağışlanmasına sebep teşkil eder."

 

Ebu Hatim el-Busti de Sahih Müsned'inde Ebu Hureyre ile Ebu Said el-Hudrı'den Resulullah (s.a.v.)ın minberinin üzerine oturduktan sonra şöyle buyurduğunu nakletmektedir: -üç defa-: "Nefsim elinde olana and ederim ki" dedi, sonra sustu. HerbirimiZ başını önüne eğip, Resulullah (s.a.v.) bu yemini dolayısıyla üzüntüyle ağlamaya koyuldu. Sonra şöyle buyurdu: "Beş vakit namazı eda eden, Ramazan! oruç tutan, yedi büyük günahtan uzak duran her bir kula, mutlaka Kıyamet gününde cennetin sekiz kapısı açılır. Hatta o sevincinden yerinde dahi duramaz". Sonra Hz. Peygamber: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, (diğer) günahlarınızı mağfiret ederiz" ayetini okudu.

 

Kitab-ı Kerimin buyrukları ile, sahih sünnetteki rivayetlerde yer alan, harama bakmak ve buna benzer küçük günahların, (bu suretle) kesin olarak bağışlanacaklarını ifade eden buyrukları birbirini desteklemektedir. Sünnet-i seniyye de "kaçınmak"dan maksadın, bütün günahlardan bütünüyle kaçınmak olmadığını da açıklamıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allahtır.

 

Usulu'd-Din - Tevhid, Akaid, Kelam- alimleri ise şöyle demişlerdir: Büyük günahlardan kaçınmaktan dolayı küçük günahların bağışlanması kat'i olarak vacib değildir. Bunun, zann-ı galible, kuvvetli bir umut ile böyle olacağı şeklinde yorumlanır. İlahi meşietin bu konuda dilediğini yapacağı da sabittir. Buna da delil şudur; Eğer bizler, büyük günahlardan kaçınıp, farzları yerine getiren kimseye kesin olarak küçük günahlarının bağışlanacağını, affedileceğini söyleyecek olursak, şüphesiz ki bu, hiç bir sorumluluğun kesinlikle sözkonusu olmadığı mübah hükmünde olur. Bu ise, şeriatın kulplarını sökmek demektir. Bize göre küçük günah diye birşey yoktur. el-Kuşeyri Abdurrahim der ki: Sahih olan şu ki (bütün günahlar) büyüktür. Fakat, onlardan kimisi, kiminden daha büyük ve daha ağırdır. Bunlar arasında herhangi bir ayrıma gitmemekteki hikmet ise, kulun bütün masiyetlerden kaçınmasını sağlamaktır.

 

Derim ki: Yine bazılarının dediği: Sen günahın küçüklüğüne bakma, kime karşı gelip isyan ettiğine bak; sözünde olduğu gibi, bizzat emre muhalif hareket etmeye bakanlara göre bu bakımdan bütün günahlar büyük olur. İşte kadı Ebu Bekr b. et-Tayyib'ın sözü de Ebu İshak el-İsferayini, Ebu'l-Meali (el-Cuveynl), Ebu'n-Nasr Abdurrahim el-Kuşeyri ve benzerlerinin söyledikleri şu sözleri de bu şekilde açıklanıp anlaşılmalıdır: Kimi günaha küçük günah denilmesinin sebebi, ondan daha büyük olan günaha nisbetledir. Mesela, küfre nisbetle zinaya küçük günah demek gibi. Zinaya nisbetle de, öpülmesi haram olan birisini öpmeye küçük günah demek gibi. Bize göre, başka bir günahtan kaçınıldığı için bağışlanılması sözkonusu olan bir günah yoktur. Aksine, bütün bunlar büyük günahtır ve bu günahları işleyenin -küfür müstesna- işi Allah'ın meşiyetine kalmıştır. Çünkü Yüce Allah: "Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını da dilediğine bağışlar" (en-Nisa, 48) diye buyurmaktadır.

 

Bunlar, Yüce Allah'ın bu buyruğunu, büyük günahlarını tekil olarak şu: "Size yasaklanan büyük günahtan kaçınırsanız" diye okuyanların kıraatini de delil göstermişlerdir. Büyük günah ise, şirktir. Devamla derler ki: "Günahlar şeklindeki çoğul kıraate göre ise maksat, küfrün çeşitli türleridir. İşte bu konudaki hükme kayıt getiren bu ayet-i kerimeye bu alanda mutlak olarak varid olmuş bütün buyruklar red olunur. (Onun ışığında anlaşılır). Işte Yüce Allah'ın: "Ondan başkasını dilediğine bağışlar" buyruğu bu kaydı getirmektedir. Bunlar Müslim'in ve diğerlerinin Ebu Umame'den rivayet edilen Resulullah'ın şu buyruğunu delil gösterirler: "Her kim, sağ eliyle müslüman bir şahsın hakkını kesip alırsa, Allah, cehennemi ona vacib kılar ve cenneti ona haram kılar". Bir adam ona şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü, ya basit bir şey olsa dahi mil Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "İsterse erak (misvak) ağacından bir çubuk olsun."

 

Görüldüğü gibi, çokça günah hakkında ağır tehditler sözkonusu olduğu gibi, basit ve önemsiz görülen şeyler hakkında da tehditler varid olmuştur. İbn Abbas der ki: Büyük günah, Yüce Allah'ın (Kur'an-ı Kerim'in) sonunda cehennem azabı, yahut gazap, lanet veya azap ile sona erdirdiği her günahtır. İbn Mes'ud da der ki: Büyük günahlar, Yüce Allah'ın, bu surede 33 ayeti kerimenin sonuna kadar yasakladığı günahlardır. Bunu doğrulayan, Yüce Allah'ın: "Size. yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız ... " buyruğudur.

 

Tavus der ki: İbn Abbas'a büyük günahlar yedi tane midir? diye sorulmuş, o: Hayır yetmiş olma ihtimali daha yakındır. Said b. Cübeyr de der ki: Bir adam İbn Abbas'a: Büyük günahlar yedi tane midir? diye sormuş, o da: Hayır, yediyüz olması yedi olmasından daha yakın bir ihtimaldır. Şu kadar var ki, istiğfar ile beraber büyük günah (ın günahı) kalmaz, ısrar ile küçük günah (küçük günah olarak) kalmaz.

 

İbn Mes'ud'dan da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Büyük günahlar dört tanedir: Allah'ın lütuf ve inayetinden ümit kesmek, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, Allah'ın mekrinden emin olmak ve Allah'a şirk koşmak. Bunların büyüklüğüne de Kur-an'ı Kerimin buyrukları delildir.

 

İbn Ömer'den de bunların şu dokuz günah oldukları rivayet edilmiştir:

Haksız yere canı öldürmek, faiz yemek, yetim malını yemek, suçsuz iffetli kadına zina iftirasında bulunmak, yalan şahitlik yapmak, anne-baba haklarına riayet etmemek, savaştan kaçmak, büyücülük yapmak ve Beyt-i Haram'da ilhad (zulüm) yapmak.

İlim adamlarına göre şunlar da büyük günahlar arasında sayılır: Kumar, hırsızlık, içki içmek, selef-i sali ha sövmek, hakimlerin haktan uzaklaşıp hevaya tabi olmaları, yalan yere yemin etmek, Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, kişinin kendi anne-babasına -birisine sövmesi üzerine onun da anne-babasına sövmesi suretiyle- sövmesi, yeryüzünde fesad çıkarmak uğrunda koşuşmak ve buna benzer Kur-an'ı Kerimde ve hadis imamlarının rivayet ettikleri hadis-i şeriflerde beyan edildiğine göre, sayıp dökülmesi pek çok olan günahlar. Müslim'de "Kitabü'l-İman" adını verdiği bölümde, bu büyük günahlardan pek çoğunu zikreder.

 

Bu husustaki rivayetlerin farklılığı dolayısıyla, ilim adamları bunların sayıp dökümü hususunda farklı görüşlere sahiptir. Konu ile ilgili benim görüşüm de şudur: Bu hususta münhasıran bu kadardır, demek maksadı güdülmemiş, pek çok sahih ve hasen hadis gelmiştir. Fakat, zararının çokluğuna nisbetle elbetteki, bunların kimisi kimisinden daha büyüktür. Şirk bütün bu günahların en büyüğüdür. Yüce Allah'ın bu husustaki açık nassı dolayısıyla şirk bağışlanmaz.

 

Bundan sonra ise Allah'ın rahmetinden ümit kesmek gelir. Çünkü Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, Kur-an'ı Kerimi yalanlamaktır. Zira sözü hakkın ta kendisi olan Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rahmetim, herşeyi kuşatmıştır.'' (el-Araf, 156) Allah'ın rahmetinden ümit kesen ise, kendisine mağfiret olunmayacağını söylemekle, geniş olan bir şeyi daraltmış olur. Tabii bu, onun böyle olacağına inanması halinde sözkonusu olur.

 

İşte bundan dolayı Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez.'' (Yusuf, 87) Bundan sonra, Allah'ın rahmet edeceğinden yana ümit kesmek: (el-Kunut) gelir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Rabbimin rahmetinden sapıklardan başka kim ümit kesebilir ki'' (el-Hicr, 56).

 

Bundan sonra Allahın mekrinden yana kendisini emin görüp, masiyetlerde dizginden boşalıp aşırıya gitmesi ve amelsiz olarak Allah'ın rahmetine bel bağlaması gelir. Yüce Allah, bu konuda da şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın mekrinden, hüsranda olan topluluktan başkası emin olamaz'' (el-Araf, 99). Bir başka yerde de şöyle buyurulmaktadır: "İşte sizin Rabbiniz hakkındaki bu zannınızdır sizi helake götüren. Bunun sonunda siz, hüsrana uğrayanlardan oldunuz.'' (Fussilet, 23)

 

Daha sonra haksızca adam öldürmek günahı gelir. Çünkü, bununla can-

lar yok edilir, varlık imha edilir.

 

Lut kavminin ilişkisinde ise, neslin kesilmesi sözkonusudur. Zina ile suların karışması dolayısıyla nesebler karışır.

 

İçki içmekle, teklifin temel sebebi olan aklın giderilmesi sözkonusudur. Namaz ve ezanın terkedilmesiyle, İslam şeairinin açığa çıkarılması terkedilmiş olur.

 

Yalan şahidlikte ise, başkalarının haram olan kanları, namusları, malları helal kılınmış olur.

Ve buna benzer zararları açıkça ortada olan diğer günahlar ... İşte şeriatın ağır ceza tehdidinde bulunduğu yahut da sözünü ettiğimiz şekilde varlık aleminde zararının büyük olduğunu ifade ettiği her bir günah, büyük bir günahtır. Bunun dışında kalanlar ise küçük günahlardır. İşte bu açıklama bu hususta sağlam bir ölçü ve bir kıstas ortaya koymaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

2- Günahtan Kaçınmanın Mükafatı:

 

Yüce Allah'ın: "Ve sizi şerefli bir mekana koyarız" buyruğunda "mekan" anlamına gelen (...) kelimesini Ebu Amr ve Kufelilerin çoğunluğu "mim" harfini ötreli olarak; (...) diye okumuşlardır. Bunun mastar olma ihtimali vardır. Sizleri şerefli bir girdirişle girdiririz demek olur. Mef'ul de mahzuf olur. Sizleri cennete şerefli bir girdirişle girdiririz, anlamına gelir. Bu kelimenin mekan ismi olması da muhtemeldir. O takdirde bu kelime mef'ül olur. (Mealde de böyle yapılmıştır).

 

Medineliler ise, bu kelimeyi "mim" harfini üstün olarak okumuşlardır. Bu durumda bunun, mastar olup, takdir! bir fiil ile nasb edilmiş olması da caizdir. Takdir! de şöyledir: Biz sizi girdiririz, siz de şerefli bir girişle girersiniz. Bu takdire ifade delalet etmektedir. Bu kelimenin ismi mekan olması da mümkündür. O takdirde mefulün bih olduğu için mansubtur. Yani, biz sizleri şerefli bir yere girdiririz, o da cennettir.

 

Ebu Said b. el-Arabı der ki: Ben, Ebu Davud es-Sicistanı'yi şöyle derken dinledim : Ebu Abdullah Ahmed b. Hanbel'i şöyle derken dinledim: Bütün müslümanlar cennette olacaktır. Ona: Nasıl diye sordu, dedi ki: Aziz ve celil olan Allah: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız, (diğer) günahlarınızı mağfiret ederiz ve sizi şerefli bir mekana koyarız" diye buyurmaktadır. Bu "şerefli mekan"dan kasıt, cennettir.

 

Peygamber (s.a.v.) de şöyle buyurmuştur: "Ben şefaatimi, ümmetimden büyük günah sahibi olan kimselere sakladım." Aziz ve celil olan Allah, büyük günahların dışında olanları mağfiret ettiğine göre, Peygamber (s.a.v.) de büyük günahkarlara şefaatçi olacağına göre, geriye müslümanların üzerinde hangi günah kalır ki?

 

İlim adamlarımız derler ki: Ehli sünnete göre büyük günahlar, önceden de geçtiği üzere -ölümden önce- o günahları işlemekten vazgeçenlere mağfiret olunur. Müslüman olup da o günahları işlemeye devam edenlere de, bu günahlar mağfiret olunabilir.

 

Nitekim, Yüce Allah: "Bunun dışında kalanı da dilediğine bağışlar" diye buyurmaktadır. Bundan maksat ise, o günahları işlemeye devam ederken ölen kimselerdir. Şayet maksat ölümden önce tevbe edenler olsaydı, şirk ile diğer günahlar arasında ayırım gözetmenin bir anlamı olmazdı. Çünkü şirkten dahi (ölümden önce) tevbe eden kimse mağfiret olunur.

İbn Mesud'dan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Nisa Suresi'nde beş ayet-i kerime vardır ki onlar, benim için bütün dünyadan daha sevimli (ve değerli! dir. Bunlar da Yüce Allah'ın: "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız" buyruğu; "Şüphesiz Allah kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez" (en-Nisa, 48) buyruğu; "Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de ... " (en-Nisa, 110) buyruğu; "Şayet (yapılan) bir iyilik olursa onu kat kat artırır" (en-Nisa, 40) buyruğu ile: "Allah'a ve peygamberlerine iman edip ... " (en-Nisa, 152) buyruğudur.

 

İbn Abbas da der ki: Nisa Suresi'nde sekiz ayet-i kerime var. Bunlar, bu ümmet için güneşin üzerine doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır: "Allah size açıkça bildirmek ... ister" (Nisa, 26); "Allah tevbelerinizi kabul etmek ister" (en-Nisa, 27); "Allah sizden hafifletmek ister" (en-Nisa, 28); "Size yasaklanan büyük günahlardan kaçınırsanız (diğer) günahlarınızı mağfiret ederiz"; "Şüphesiz Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez ... " (en-Nisa, 48); "Allah şüphesiz zerre ağırlığı kadar dahi zulmetmez" (en-Nisa, 40); "Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse ... " (Nisa, 110); "Eğer şükredip iman ederseniz, Allah size azabı neylesin?" (en-Nisa, 147)

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Nisa 32

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR