NİSA 29 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ آمَنُواْ
لاَ
تَأْكُلُواْ
أَمْوَالَكُمْ
بَيْنَكُمْ
بِالْبَاطِلِ
إِلاَّ أَن تَكُونَ
تِجَارَةً
عَن تَرَاضٍ
مِّنكُمْ
وَلاَ
تَقْتُلُواْ
أَنفُسَكُمْ إِنَّ
اللّهَ
كَانَ
بِكُمْ
رَحِيماً |
29. Ey iman edenler!
Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Aranızda karşılıklı bir rıza ile gerçekleştirdiğiniz
bir ticaret olması müstesna. Kendinizi öldürmeyin. Şüphe yok ki Allah, size çok
merhamet edendir.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:
1- Batıl Alış- Veriş Türlerinden: Urban
(kaparolu) Alış-Veriş:
2- Karşılıklı Rızaya Dayalı Ticaret:
3- Kur'an-ı Kerime Göre Ticaretin
Mahiyeti:
4- İvazlı ve İvazsız Akidler:
5- Satın Alınmak İstenen Malın Tadına
Bakmak:
6- Ticarette Gabn:
7- Alış Verişte Rızanın Mahiyeti ve
Buna Dair Hükümler:
8- Doğru Sözlü Tacir:
9- Cahil Sufilerin Yanlış Kanaati:
10- Can Öldürmek
1- Batıl Alış- Veriş
Türlerinden: Urban (kaparolu) Alış-Veriş:
Yüce Allah'ın:
"Batıl yollarla" buyruğundan kasıt, hak olmayan yollarla demektir.
Bunun şekilleri ise, önceden de açıkladığımız gibi, pek çoktur. Bu buyruğun ne
anlama geldiğini daha önce Bakara Süresi'nde (188. ayet, 3. başlıkta) açıklamış
bulunuyoruz.
Batıl yollarla malı yeme
türlerinden birisi de, urban satışı diye bilinen satış çeşididir Bu şöyle olur:
Bir kişi senden mal alır, yahut senden bineğini kiralar. Buna karşılık, bir
dirhem veya daha fazla bir para teslim eder. Eğer o malı satın alır yahut
bineğe binerse, teslim ettiği bu para malın bedelinden, yahut bineğin
kirasından düşülür. Şayet malı satın almaktan vazgeçer, yahut bineği
kiralamazsa, daha önce vermiş olduğu para da senin olur Bu, Hicazlı velraklı
bölge fukahaları topluluğuna göre, uygun değildir ve caiz de değildir Çünkü bir
çeşit kumar, ğarar ve muhataralı alış-veriştir Karşılıklı bir ivaz veya hibe
sözkonusu olmaksızın, malın batıl bir yolla yenilmesidir. Böyle bir yolla mal
yemek ise icma ile batıldır. Urban satışı, eğer bu şekilde meydana gelirse,
kabzdan önce de, sonra da fesh edilen bir satıştır. Şayet mal, mevcut ise, geri
verilir. Eğer tüketilmiş ise, o malın kabzedildiği günkü kıymetini geri iade
eder.
Aralarında İbn Sir'in,
Mücahid, Nafi' b. Abdülharis ve Zeyd b. Eslem'in de bulunduğu bir topluluktan,
belirttiğimiz şekildeki bir urban satışını caiz gördükleri rivayet edilmiştir.
Zeyd b. Eslem de şöyle dermiş: Resulullah (s.a.v.) bu alış-verişi caiz kabul
ediyordu. Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr) ise der ki: Böyle bir şeyi, Peygamber
(s.a.v.)'ın caiz gördüğü sahih bir yolla bilinmemektedir. Şu kadar varki,
Abdurrezzak bunu, el-Eslemi'den, o da Zeyd b. Eslem'den mürsel olarak
zikretmiştir. Bu ve benzeri bir rivayet ise delil olamaz. Caiz olan urban
satışının, Malik'in ve onunla birlikte diğer fakihlerin açıkladıkları şekilde
olma ihtimali vardır. O da şöyle olur: Önce ona peşin bir urbun (kapara) verir,
sonra ödemiş olduğu bu miktar, satışın tamamını tercih edecek olursa, ödiyeceği
bedelden hesap edilir. Malik'ten ve diğerlerinden gelen rivayete göre bu tür
alış-verişin caiz olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. Malik'in
Muvatta'ında, kendisince sika kabul edilen raviden şöyle bir rivayet
kaydedilmektedir: Amr b. Şuayb, babasından, onun, dedesinden rivayetine göre
Rasülullah (s.a.v.) urban satışını yasaklamıştır.
(İbn Abdi'l-Berr) Ebu
Ömer der ki: İnsanlar burada kendisince sika kabul edilen ravi hakkında
tenkitte bulunmuşlardır. Bu konuda söylenen doğruya en yakın olma ihtimali
bulunan görüşe göre, o, bu hadisi İbn Lehia, yahut da İbn Vehb'den, o İbn Lehia
yoluyla almıştır. Çünkü İbn Lehia bunu Amr b. Şuayb'dan işitmiş ve ondan
rivayet etmiştir. İbn Lehia'dan da bu hadisi, İbn Vehb ve başkaları
nakletmişlerdir. İbn Lehia ise, ilim adamlarından birisi olmakla birlikte
denildiğine göre onun kitapları yanmıştır. O bakımdan bu tarihten itibaren
ezberinden hadis naklettiği takdirde, hata yapardı. İbnü'l-Mübarek ve İbn Vehb'in
ondan rivayetine gelince, bazılarına göre bu sahihtir. Kimisi de, İbn Lehia'nın
rivayet ettiği bütün hadisleri zayıf kabul eder. OLdukça geniş bilgisi vardı,
bildiği hadisler de pek çoktu. Şu kadar var ki, hadis alimlerine göre, onun
durumu bizim belirttiğimiz gibidir.
2- Karşılıklı Rızaya
Dayalı Ticaret:
Yüce Allah'ın:
"Aranızda karşılıklı bir rıza ile gerçekleştirdiğiniz bir ticaret olması
müstesna" buyruğu munkati' bir istisnadır. Yani, ama karşılıklı rıza ile
yapılan ticaret yoluyla yiyebilirsiniz. Ticaret ise, alış-veriştir. Bu buyruk,
Yüce Allah'ın -önceden de geçtiği gibi-: "Allah, alış-verişi helal, faizi
haram kılmıştır" (el-Bakara, 285) buyruğunu andırmaktadır.
"Ticaret"
kelimesi merfu' olarak da okunmuştur. Yani ortada bir ticaret olması hali
müstesna, demek olur. Sibeveyh de buna uygun olarak, şu beyiti zikretmektedir:
"Zühl b, Şeybanoğullarına feda olsun şu devem Yıldızı bol ve aydınlık bir
gün (gece) olursa,"
Buradaki -ve benzeri
cümlelerdeki- (...)'ye "kane et-taamme" denir.
Çünkü bu, faili ile
birlikte tam bir anlam ifade etmekte, ayrıca mefule ihtiyacı kalmamaktadır.
"Ticaret"
kelimesi, nasb olarak da okunmuştur, o takdirde "kane" nakısa olur.
Çünkü habersiz, sadece ismi ile tamam olmamaktadır. Bu okuyuşa göre de ismi
kendi bünyesinde müstetirdir. Dilersen bunu takdir de edebilirsin. Yani,
malların ticaret malları olması hali müstesna. Bu durumda, muzaf hazf edilmiş,
muzafun ileyh de onun yerine ikame edilmiştir. Buna dair açıklamalar önceden
geçmiştir. Yüce Allah'ın: "Eğer ödeme zorluğu çeken birisi ise ... "
(el-Bakara, 280) buyruğu da bu kabildendir.
3- Kur'an-ı Kerime
Göre Ticaretin Mahiyeti:
Yüce Allah'ın
buyruğundaki "ticaret" kelimesi, sözlükte karşılıklı ivazlaşmadan
ibarettir. Şanı Yüce Allah'ın kuluna yaptığı işlerin bir bölümü olan salih
amellere karşılık olarak verdiği ivaza, ecir denilmesi bundan ötürüdür. Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Ey iman edenler, size, sizi can yakıcı bir
azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi?" (Saf, 10); "Onlar asla
durgunluk bulmayacak bir ticaret umarlar" (Fatır, 29); "Muhakkak
Allah, kendilerine cenneti vermek karşılığında, mü'minlerden canlarını ve
mallarını satın almıştır." (et-Tevbe, 111)
Böylelikle Yüce Allah,
bütün bunlara mecazi olarak alım ve satım adını vermiştir. Bu da kendisi
vasıtasıyla maksatlara ulaşılan alım ve satım akidlerine benzetilerek
yapılmıştır. Bu da iki yolla gerçekleşir:
Birincisi, herhangi bir
taşıma ve yolculuk olmaksızın, yalnızca mukim halde iken meydana gelen değişikliklerdir.
Bu da fiyatların yükselmesini beklemek ve ihtikardır. Değerli kimseler, bundan
yüz çevirmiş, buna rağbet göstermemiştir. Kendini bilenler de buna iltifat
etmemişlerdir.
İkincisi ise, mal ile
birlikte yolculuklar yapmak ve onu bir beldeden bir beldeye taşımakla olur. Bu,
insanlık sahibi kimselere daha bir yakışır, daha faydalı ve faydası da daha
kapsamlıdır. Şu kadar var ki, böyle bir ticaretin tehlikesi daha büyük, aldanma
ihtimali daha fazladır. Peygamber (s.a.v.)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir:
"Muhakkak malıyla beraber yolculuk yapan kişi, Allah'ın korudukları
müstesna, tehlike ile, helak olmakla karşı karşıyadır." Rivayete göre,
Tevrat'ta şöyle denilmiştir: Ey Ademoğlu, sen yeniden bir yolculuk yap, Ben de
sana yeniden bir rızık vereyim. Taberi der ki: Bu ayetikerime ... diyenlerin
sözlerinin yanlış olduğunun en açık bir delilidir.
4- İvazlı ve İvazsız
Akidler:
Şunu bilki, ivazlı her
türlü akid, ivaz hangi şekilde olursa olsun bir ticarettir. Şu kadar var ki,
Yüce Allah'ın: "Batıl yollarla" buyruğu, Şer'an caiz olmıyan, faiz
yahut ivazın bilinememesi veya şarap, domuz ve buna benzer fasid bir ivaz
tesbit etmek gibi caiz olmayan her türlü ivazı kapsamın dışında tutmuştur.
Yine bu ifade ile,
karşılığında ivaz bulunmayan her türlü akid de kapsamın dışına çıkarılmıştır.
Karz, sadaka ve -sevap hibesi (karşılığında bir bedel verme şartı koşularak
yapılan hibe) olmaması şartıyla- hibe ve teberru akidleri ise, ilgili
yerlerinde sözkonusu edilmiş başka delillerle caizdir. Bunlar, ittifakla kabul
edilmiş akidlerin iki ayrı bölümünü teşkil etmektedir. Yine bir kardeşinin,
seni yemeğe davet etmesi de bu kapsamın dışındadır.
Ebü Davüd, İbn
Abbas'tan, Yüce Allah'ın: "Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin.
Aranızda karşılıklı bir rıza ile gerçekleştirdiğiniz bir ticaret olması
müstesna" buyruğu hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir. Bu ayet-i
kerimenin nüzulünden sonra, herhangi bir kimse, başka bir kimsenin yanında
yemek yemekten çekinirdi.
Bu, Nur Süresi'nde yer
alan diğer ayet-i kerimede nesh edildi.
Yüce Allah: "Ama'ya
vebal yoktur, topala vebal yoktur, hastaya vebal yoktur ve size de evlerinizden
yemeniz dolayısıyla vebal yoktur ... sizin için topluca veya ayrı ayrı
yemenizde bir vebal yoktur" (Nur, 61) diye buyurunca, bu sefer zengin
kişi, yakınlarından bir başkasını yemeğine davet eder ve şöyle derdi:
Ben bu yemeği yemekten
çekiniyorum, der ve şöyle devam ederdi: Yoksul bir kimse buna benden daha bir
hak sahibidir. İşte bu gibi tutumları dolayısıyla, Yüce Allah onlara, üzerinde
Allah'ın adının anılmış olduğu şeylerden yemek ile, Kitab ehlinin yiyeceklerini
helal kıldı
5- Satın Alınmak
İstenen Malın Tadına Bakmak:
Çarşıdan bir şey satın
almak isterken, o malın sahibi satın almadan önce sana: Ye helal olsun, diyecek
olsa dahi sen ondan yeme. Çünkü sana ondan yemek için izin vermesi, satın
alasın diyedir. Belki bu alış veriş aranızda gerçekleşmez, O takdirde senin
yediğin o şeyde (helal oluşu açısından) bir şüphe olur. Fakat sana, o şeyin
niteliğini anlatsa, sen de ona binaen satın alıp da, o niteliklere sahip
olmadığını görürsen, alıp almamakta muhayyersin.
6- Ticarette Gabn:
Cumhur, ticarette
ğabn'ın caiz olduğunu kabul etmektedir. Mesela, bir kişi, yüz dirhem
değerindeki bir yakutu, bir dirheme satacak olsa, bu caizdir. Bu yolla o yakutu
satın alan kişinin mülkiyeti sahihtir. Kişinin çokça malını değersiz ve az
miktardaki bir şeye satması caizdir. Bu, ğabnın miktarı bilindiği takdirde,
ilim adamları arasında görüş ayrılığı bulunmayan bir husustur. Nitekim, bağışta
bulunacak olursa, hibe caizdir. Ancak bu miktarın bilinmemesi halinde ulemanın
farklı görüşleri vardır. Kimisi şöyle demiştir: Gabn miktarını ister bilsin,
ister bilmesin, akidde bulunan şahıs reşid, hür ve baliğ olduğu takdirde
caizdir.
Bir başka kesim ise
şöyle demektedir: Gabn üçte biri aştığı takdirde merduttur. Gabn'ın mübah olan
bölümü, ticaretlerde örfen bilinen ve asıl kıymete yakın olan fiyatlarda olması
halindedir. Aşırı ve fahiş ğabn ise mübah değildir. Bunu Malik (Allah'ın
rahmeti üzerine olsun)'in arkadaşlarından İbn Vehb demiştir. Ancak birincisi
daha sahihtir. Çünkü Peygamber (s.a.v.), zina eden cariye ile ilgili hadiste
şöyle buyurmuştur: "Velev ki kıldan örülmüş bir ip karşılığında dahi olsa,
onu satsın."
Yine Hz. Peygamber'in, Hz.
Ömer'e söylediği şu sözler bunu gerektirmektedir: "Onu sana tek bir
dirheme dahi satacak olsa yine onu -atı- alma." Yine Hz. Peygamber şöyle
buyurmaktadır: "İnsanları bırakinız, Allah onların kimini kiminden
rızıklandırsın." "İkamet eden
bir kimse, dışarıdan gelen bedevi bir kimseye satmasın."
Görüldüğü gibi bütün bu
hadis-i şeriflerde, ğabn (satılan / satın alınan malın gerçek değerinden az ya
da çok miktarda satılması / alınması) miktarının üçte bir veya başka bir oranda
olması gibi, azı ya da çoğu arasında herhangi bir ayrım gözetilmemektedir.
7- Alış Verişte
Rızanın Mahiyeti ve Buna Dair Hükümler:
Yüce Allah'ın:
"Aranızda karşılıklı bir rıza ile ... " buyruğu görüldüğü gibi, (bir
işin karşılıklı yapıldığını ifade eden) müfaale kipi ile gelmiştir. Çünkü
ticaret, iki kişi tarafından yapılır.
İlim adamları karşılıklı
rızanın ne olduğu hususunda farklı kanaatlere sahiptirler. Bir kesim der ki:
Karşılıklı rızanın tamam olması ve kesinleşmesi, alış-veriş akdi yapıldıktan
sonra bedenen ayrılmadır. Veya birisinin diğerine: tercihini bildir deyip,
diğerinin de tercih ettim, demesiyle olur. Bu da yine, akidden sonra olur ve
bedenen ayrılmasalar dahi alış veriş kesinlik kazanır. Bunu ashab ve tabiinden
bir topluluk ifade etmiştir. Şafii, es-Sevri, el-Evzai, el-Leys, İbn Uyeyne,
İshak ve başkaları da böyle demiştir.
el-Evzai der ki:
Birbirlerinden ayrılmadıkları sürece her iki taraf da muhayyerdir. Bundan üç
alış veriş müstesnadır: İslam devlet yöneticisinin (veya yetkilisinin)
ganimetleri satışı, mirastaki ortaklık ve ticaretteki ortaklık. Bu üç hususta
alış veriş olduğu takdirde, artık alış veriş vacib (bağlayıcı) olur ve taraflar
için muhayyerlik sözkonusu olmaz. Yine el-Evzai der ki: Ayrılmanın sınırı ise,
taraflardan herbirisinin diğerinin gözünden kaybolmasıdır. Bu, Şamlı fakihlerin
görüşüdür. el-Leys ise der ki: Ayrılmak, onlardan birisinin yerinden
kalkmasıdır. Ahmed b. Hanbel de şöyle dermiş: Bedenleriyle biribirlerinden
ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler. İster ikisi de: Bunu tercih ettik desinler,
ister böyle bir sözü söylemesinler. Bulundukları yerden bedenleri ile
ayrılmadıkları sürece (muhayyerlikleri) devam eder. Bu görüşü yine Şafii de
ifade etmiştir.
Bu hususta varid olan
hadisler dolayısıyla bu konuda sahih olan da budur.
Aynı zamanda bu kanaat,
İbn Ömer, Ebu Berze ve bir gurup ilim adamından da rivayet edilmiştir.
Malik ve Ebü Hanife
derler ki: Alış verişin tamam olması, alış veriş akdinin dil ile yapılmasıdır.
Bununla akid kesinleşir ve muhayyerlik ortadan kalkar. Muhammed b. el-Hasan ise
der ki: Hadis-i şerifteki: "Alış veriş tarafları birbirlerinden
ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler" hadisinin anlamı şudur: Satıcı, ben
bunu sana sattım dediği takdirde, müşteri: Kabul ettim demediği sürece bu
sözünden dönebilir. Bu, Ebu Hanife'nin de görüşüdür, Maliki mezhebindeki açık
ifade de böyledir. Bunu da İbn Huveyzimendad nakletmektedir. Bu durumda
satıcının dönme hakkı olmadığı da söylenmiştir. Buna dair açıklamalar, daha
önce Bakara Suresi'nde (275. ayet, 16 ve 17. başlıklar da) geçmiş bulunmaktadır.
Birinci görüşün
sahipleri, Semura b. Cundub, Ebu Berze, İbn Ömer, Abdullah b. Amr b. el-As, Ebu
Hureyre ve Hakim b. Hizam ile başkalarının rivayetlerinden sabit olan,
Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğudur: "Satıcı tarafları birbirlerinden ayrılmadıkları
sürece, yahut onlardan birisi diğerine: Tercih et, demedikleri sürece
muhayyerdirler."
Bu hadisi, Eyyub
Nafi'den, o da İbn Ömer'den rivayet etmiştir. Hz. Peygamberin: "Yahut
birini diğerine: Tercih et" demesi, diğer rivayette yer alan:
"Muhayyerlik satışı
müstesna" demesi ile: "Onların satışlarının muhayyerlik üzere olması
müstesna" ifadelerinin ve benzerlerinin anlamını izah etmektedir. Yani,
onlardan birisi diğerine, alış verişin tamamlanmasından sonra: Haydi alış
verişin geçerliliğini yahut feshini tercih et, der. Eğer alış verişin geçerli
olduğunu tercih ederse, birbirlerinden ayrılmasalar dahi aralarında alış veriş
tamam olur. İbn Ömer, -ki bu hadisi rivayet eden odur- herhangi birisiyle alış
veriş yapar ve alış verişin geçerli olmasını isteyecek olursa, az bir şey
yürür, sonra geri dönerdi. Usul (fıkıh) kaidelerine göre, bir hadisi rivayet
eden bir kimse, onun tevilini (yorumunu) daha iyi bilir. Özellikle bu ashab
için böyledir. Çünkü onlar, söylenen sözü daha iyi bilirler ve söylenen durumu
daha iyi bellemişlerdir.
Ebu Davud ve Darakutni,
Ebu'l-Vadi'den şöyle dediğini rivayetetmektedir: Bir ordu ile birlikte bir
seferde bulunuyorduk. Beraberinde at bulunan bir adam geldi. Bizden birisi ona:
Şu atı şu köle karşılığında satar mısın? diye sordu. O da: Evet dedi. Atı
sattı, sonra da bizimle birlikte geceyi geçirdi. Sabah olunca kalkıp atının
yanına gitti. Bizden olan adam ona: Senin atla ne ilgin kaldı ki, bu atı bana
satmamış mıydın? diye sordu. O da şöyle dedi: Benim böyle bir alış verişe
ihtiyacım yok. Satın alan adam: Buna hakkın yok. Sen onu bana satmıştın
deyince, hazır bulunanlar ikisine de şöyle dedi: İşte Resulullah'ın arkadaşı
Ebu Berze buradadır. Haydi onun yanına gidiniz. O da onlara şunu sordu:
Resulullah (s.a.v.)'in hükmüne ikinizde razı mısınız? Her ikisi: Evet dediler.
Bunun üzerine Ebu Berze şöyle dedi: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Alıcı
ve satıcı birbirlerinden ayrılmadıkları sürece muhayyerdirler". Ben de
sizin birbirinizden ayrıldığınızı görmüyorum.
İşte iki tane sahabi.
Bunlar hadisin ne maksatla söylendiğini bilen kimselerdi. Ve bu hadis
muktezasınca amel ettiler. Hatta tüm ashabın uygulaması böyleydi. Salim dedi
ki: İbn Ömer dedi ki: Bizler alış veriş yaptığımız takdirde, alan ve satan
birbirlerinden ayrılmadıkları sürece (...), her birimiz muhayyer olurdu. (İbn
Ömer) dedi ki: Ben ve Osman bir alış veriş yaptık. Ona vadideki malımı arazimi
Hayberdeki arazisi karşılığında sattım. (İbn Ömer) der ki: Ona satınca, Osman
"ben kendisinden ayrılmadan (...)'' Alış verişi geri çevirir korkusuyla
geri geri gitmeye başladım. Bunu Darakutni rivayet ettikten sonra, şunları
söyler: Dilciler (...) kelimesinin şeddesiz olarak okunuşu ile (...) şeklinde
şeddeli okunuşu arasında fark gözetmişlerdir. Birincisini sözde ayrılmak (Türkçedeki
fiyat kesişmek) hakkında, ikincisini ise bedenen ayrılmak hakkında
kullanmışlardır.
Ahmed b. Yahya Sa'leb
der ki: Bana İbnü'l-A'rabı haber vererek, el-Mufaddal'dan şunu nakletti:
Şeddesiz olarak bu kelime kullanıldığında sözlerin ayrılması demektir. Şeddeli
olarak kullanılırsa, iki kişinin ayrılması anlamındadır. O bakımdan sözle
ayrılmak hakkında "iftirak" mastarının, bedenen ayrılmak hakkında da
"teferruk" mastarının kullanılacağını bildirmiş oldu.
Malikıler görüşlerine
delil olarak, daha önce Deyn ayetinde (el-Bakara, 280. ayette) açıklanan
hususları ve Yüce Allah'ın: "Akidlerinizi tamı tamına yerine
getiriniz." (el-Maide, 1) buyruğunu delil göstermişlerdir. İşte burada iki
taraf birbirleriyle akidleşmiş bulunuyorlar. Bu hadiste ise, akidlere eksiksiz
bağlı kalmak iptal edilmektedir. Devamla derler ki; Ayrılmak bazan nikah akdi
ve Yüce Allah'ın firak (ayrılık) adını verdiği talak'ın vukuu akidlerde olduğu
gibi, sözle de olabilir. Nitekim Yüce Allah (talak hakkında) şöyle
buyurmaktadır: "Eğer birbirlerinden ayrılırlarsa, Allah her birini geniş
lütfundan zengin kılar." (en-Nisa, 130) Bir başka yerde de şöyle
buyurmaktadır; ''Ayrılığa düşenler gibi olmayın." (Al-i İmran, 105) Hz.
Peygamber de:
"Ümmetim ...
fırkaya ayrılacaktır" diye buyurmuş ve burada bedenleriyle
ayrılacaklarından söz edilmemiştir. Darakutni ve başkaları Amr b. Şuayb'dan
şöyle dediğini rivayet etmektedirler: Amr dedi ki: Şuayb'ı şöyle derken
dinledim: Ben, Abdullah b. Amr'ı şöyle derken dinledim: Ben Peygamber (s.a.v.)'ı
şöyle buyururken dinledim: "Herhangi bir kimse, bir başkasından bir şey
satın alacak olursa, yerlerinden ayrılıncaya kadar onların her birisi
muhayyerdir. Ancak onların bu alış verişlerinin muhayyerlik alış verişi olması
hali müstesnadır. O takdirde onlardan herhangi birisinin, karşı taraf alış
verişini geri çevirir korkusuyla arkadaşından ayrılması helal olmaz."
İşte Maliki mezhebi
alimleri derler ki: Bu da ayrılmadan önce alış verişin aralarında tamam
olduğunun delilidir. Çünkü, ikale (alış verişten vazgeçmek) ancak, tamamlanmış
olan alış verişlerde sahih olur. Yine derler ki: Hz. Peygamber'in: "Alış
veriş yapanlar muhayyerdirler" buyruğunun anlamı, akid yapmadıkları sürece
alış veriş hakkında konuşan ve pazarlık yapanlar muhayyerdirler, demektir. Akid
tamamlandıktan sonra artık o alış verişte muhayyerlik batıl olur.
Bu iddialara cevap:
Bunların sözlü ayrılışı gerekçe diye ileri sürmelerinden kasıt, Al-i İmran
Suresi'nde (105. ayette) açıkladığımız gibi dinlerdir. Bazı yerlerde bu
açıklama sahih olsa bile, bu konuda bu açıklama doğru değildir. Bunu şöylece
açıklayalım: Kendisiyle bir araya gelişin meydana geldiği ve alış verişin tamam
olduğu sözün ne olduğunu bize söyleyiniz. Bu, kendisiyle ayrılışın kastedildiği
bir söz müdür, yoksa başkası mıdır? Şayet: Başkasıdır, diyecek olurlarsa,
bunlar imkansız bir iddiada bulunmuş ve aklen kabul olunmayacak bir şey
söylemiş olurlar. Çünkü ortada bundan başka bir söz bulunmamaktadır. Eğer:
Bundan kasıt bizzat o sözün kendisidir diyecek olurlarsa, onlara şöyle denilir:
Tarafların kendisiyle biraraya geldikleri ve kendisi vasıtasıyla alış
verişlerinin tamam olduğu söz, nasıl ayrıldıkları sözün kendisi olabilir. Bu
imkansızın ta kendisidir ve tutarsız bir sözdür. Hz. Peygamber'in:
"Arkadaşı vazgeçer korkusu ile onlardan herhangi birisinin diğerinden
ayrılması helal değildir" buyruğunun anlamına gelince -eğer bu sahih
isemendupluk ifade eder. Buna da Hz. Peygamber'in: "Kim bir müslümanın
ikalesini (alış verişi geri çevirmek istemesini kabul ederse, Allah da onun bir
tökezlemesini bağışlar." buyruğu delildir. Yine müslümanların, hadisin
zahirinden anlaşılanın hilafına böyle bir şeyin (ayrılmanın) helal oluşu
üzerinde icma etmiş olmaları da buna delildir.
Bir başka delil de
onların, alış verişingeçerli olması ve -bizzat kendisinin istemesi hali
dışında- alış verişinden vazgeçmemesi için ayrılmasının caiz oluşu üzerinde
icma etmiş olmalarıdır. Müslümanların bu husus üzerinde böylece icma etmiş
olmaları: ''....helal değildir" rivayetini, eğer bundan kasıt mendupluk
ifade etmesi değil ise, reddetmeleridir. Bu rivayetten kasıt bu değilse, icma
ile batıldır.
Alış veriş yapan iki
kişinin, pazarlık yapan kişiler diye tevil edilmesine gelince, bu da lafzın
zahirini bırakıp başka manaların peşine yönelmektir. Çünkü bu, alış veriş
yapanlar akidlerinin tamamlanmasından sonra, meclislerinde bulundukları sürece
muhayyerdirler, anlamındadır. Taraflardan birisinin diğerine: Haydi tercihini
yap deyip, onun da tercihini bildirmiş olması hali bundan müstesnadır.
Birbirlerinden ayrılmayacak olsalar dahi artık alış veriş (yapılmış veya
yapılmamış olsun) kesinlik kazanmış olur Buna göre ortada bir muhayyerlik kabul
edilecek olursa, kabul edilen bu muhayyerliğin, muhayyerlik şartı ile alış
veriş yapılması demektir. Böyle bir muhayyerlik, bedeni ayrılıktan sonra da
devam eder. Bu bölüme dair tamamlayıcı bilgiler, hilaf (mezhepler arası görüş
ayrılıklarını ele alan) kitaplardadır.
Amr b. Şuayb'ın:
"Babamı şöyle derken dinledim" demesi de onun rivayet ettiği hadisin
sıhhatine bir delildir. Çünkü Darakutni şöyle demektedir:
Bize Ebu Bekir
en-Neysaburi anlattı, bize Muhammed b. Ali el-Verrak anlattı dedi ki: Ben Ahmed
b. Hanbel'e şöyle dedim: Şuayb babasından herhangi birşey dinledi mi? O şöyle
dedi: (Şuayb), Babam bana nakletti der. Ben şöyle dedim: Peki, babası Abdullah
b. Amr'dan (hadis) dinledi mi? o: Evet, görüşüme göre ondan hadis dinlemiştir.
Darakutni dedi ki: Ben Ebu Bekr en-Neysaburı'yi şöyle derken dinledim: O, Amr
b. Şuayb b. Muhammed b. Abdullah b. Amr b. el-As'dır. Amr b. Şuayb'ın babasının
Şuayb'dan hadis dinlemesi, Şuayb'ın da dedesi Abdullah b. Amr'dan hadis
dinlemesi sahih olarak sabit olmuştur.
8- Doğru Sözlü Tacir:
Darakutni, İbn Ömer'den
şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Doğru
sözlü, güvenilir ve müslüman tacir, Kıyamet gününde peygamberlerle, sıddıklarla
ve şehidlerle birlikte olacaktır."
Tacirin malının
propagandasını yapmak ve onu güzel göstermek için yemin etmesi, yahut da malını
sunarken Peygamber (s.a.v.)'e Sallallahu ala Muhammed, bu ne kadar güzeldir!
diyerek salavat getirmesi mekruhtur. Ticaretle uğraşanın, ticaretinin kendisini
farzları eda etmekten alıkoymaması müstehaptır.
Namaz vakti geldiği
takdirde, şu ayet-i kerimenin sözünü ettiği kimselerden olabilmesi için ticaretini
bırakması gerekir: "Onlar öyle erlerdir ki, ne ticaret, ne de karlı bir
alış veriş kendilerini Allah'ı anmaktan ... alıkoymaz." (en-Nur, 37)
İleride gelecektir.
9- Cahil Sufilerin
Yanlış Kanaati:
Bu ayet-i kerime ile
naklettiğimiz hadis-i şeriflerde, ticaret ve sanayi ile geçimini talep etmeyi
kabul etmeyen cahil sufilerin görüşleri reddedilmektedir. Çünkü Yüce Allah,
malların batıl yollarla yenilmesini haram kılmış, ticaret ile helal kılmıştır.
Bu da gayet açık bir gerçektir.
10- Can Öldürmek
Yüce Allah'ın:
"Kendinizi öldürmeyin" buyruğunda yer alan" (...)
öldürmeyin" kelimesini el-Hasen, çokluk ifade eden: (...) diye okumuştur.
Tefsir alimleri, bu
ayet-i kerimeden maksadın, insanların birbirlerini öldürmelerini nehyetmek
olduğunu icma ile kabul etmişlerdir. Diğer taraftan ayet-i kerimenin lafzı, bir
kimsenin dünyaya olan hırsı ve mal isteği uğrunda maksatlı olarak kendisini
öldürmesi yasağını da kapsamaktadır. Bu ise, kişinin kendisini telef olmaya
götürecek aldatıcı işlere itmesi suretiyle olur. Yüce Allah'ın: "Kendinizi
öldürmeyin" buyruğunun kızgınlık veya ötke halinde öldürmeyin, anlamına
geldiği de söylenebilir. Ama yasak, bütün bunları kapsamaktadır. Amr b. el-As,
Zatüsselasil gazvesinde; telef olurum korkusuyla cünüp olduğu vakit suyla gusletmeyi
kabul etmediğinde, bu ayeti kerimeyi delil göstermişti. Peygamber (s.a.v.) da
onun bu şekilde delil göstermesine karşı çıkmayıp, birşey söylemeksizin bundan
dolayı gülmüştü. Bu hadisi Ebu Davud ve başkaları rivayet etmiştir. ileride
gelecektir.
DEVAM NİTELİĞİNDEKİ AYET İÇİN AŞAĞIDAKİ
LİNK’E TIKLAYIN