NİSA 8 |
وَإِذَا
حَضَرَ
الْقِسْمَةَ
أُوْلُواْ
الْقُرْبَى
وَالْيَتَامَى وَالْمَسَاكِينُ
فَارْزُقُوهُم
مِّنْهُ وَقُولُواْ
لَهُمْ
قَوْلاً
مَّعْرُوفاً |
8. Paylaştırma
sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa ondan kendilerini
rızıklandırın ve onlara güzel sözler söyleyin.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız:
1- Mirasın Pay Edilmesinde Hazır
Bulunanlara Birşeyler Vermek:
2- Mirasçı Tasarrufta Bulunamayacak
Kadar Küçük ise:
3- Paylaştırma:
4- Söylenecek Güzel Sözler:
1- Mirasın Pay
Edilmesinde Hazır Bulunanlara Birşeyler Vermek:
Yüce Allah, mirastan pay
hak etmemekle birlikte paylaştırılmada hazır bulunan ve mirasçı olmayan akraba
yahut yetim ve fakirlere, eğer mal çok ise ikramda bulunmayı ve onların mahrum
edilmemelerini, şayet miras akar, yahut da az birşeyler vermeye dahi imkan
vermeyecek kadar az olursa, onlara özür beyan etmeyi emir buyurmaktadır.
Bununla birlikte az miktardaki mirastan birşeyler vermenin ecri de çok
büyüktür. Çünkü bazan tek bir dirhem yüzbin (dirhem)i geride bırakabilir.
Ayet-i kerime bu görüşe
göre muhkemdir. Bu görüş de İbn Abbas'ındır.
Tabiinden de Urve b.
ez-Zübeyr ve onun dışında kalan bir gurup da bunu benimsediği gibi; Ebu Musa
el-Eşari de bunun böyle uygulanmasını emretmiştir.
İbn Abbas'tan bu ayet-i
kerimenin nesh edilmiş olduğuna dair rivayet de gelmiştir. Onu nesh eden de
Yüce Allah'ın: "Çocuklarınız hakkında Allah size şöyle emrediyor: Erkeğe
iki dişinin payı kadar (veriniz)." (en-Nisa, 11) ayetidir.
Said b. el-Müseyyeb ise,
bunu miras ve vasiyet ayeti nesh etmiştir, demektedir. Bu ayet-i kerimenin nesh
olduğunu söyleyenler arasında Ebu Malik, İkrime ve ed-Dehhak da vardır. Ancak
birinci görüş daha sahihtir. Çünkü bu ayet-i kerime mirasçıların kendi
paylarını hakettiklerini; paylaştırma esnasında yanlarında hazır bulunup ta
mirastan payalmayan kimseleri de mirasa ortak etmenin müstehap olduğunu beyan
etmektedir.
İbn Cübeyr der ki:
İnsanlar bu ayeti zayi ettiler (yani onunla amel etmez oldular). el-Hasen der
ki: Fakat insanlar cimrilik ettiler.
Buhari de İbn Abbas'dan
Yüce Allah'ın: "Paylaştırma sırasında yakınlar, yetimler ve yoksullar da
hazır bulunursa ... " ayeti hakkında bu ayet muhkemdir. Nesh edilmiş
değildir dediğini nakletmektedir. Bir rivayete göre de şöyle demiştir: Birtakım
kimseler bu ayetin nesh olduğunu iddia etmektedir. Allah'a yemin ederim ki hayır
o nesh edilmiş değildir. Fakat bu gereğince amelin ağırdan alındığı
buyruklardan birisidir.
Ayet-i kerimede iki
kesimden sözedilmektedir. Birisi mirasçıdır. İşte başkasını rızıklandıracak
olan budur. Bir diğer kesim ise miras almamaktadır. İşte maruf söz söyleyerek
sana bir şey veremiyorum, der.
İbn Abbas dedi ki: Yüce
Allah mü'minlere miraslarını paylaştırmaları sırasında akrabalık bağlarını,
yetimlerini ve yoksullarını vasiyyet yoluyla gözetmelerini emretmiştir. Şayet
ortada vasiyet yoksa o takdirde miras yoluyla onların bağları gözetilir.
en-Nehhas der ki: Bu ayet-i kerime ile ilgili olarak söylenen sözlerin en
güzeli budur. Yani mendupluk, hayır işlemenin teşviki ve Yüce Allah'a şükür
olmak üzere bu buyruğun gereğinin yerine getirilmesi sözkonusudur.
Bir kesim de der ki: Bu
şekilde az birşeyler vermek farz anlamında vacibtir. Mirasçılar bu kesimlere
gönüllerinin hoşluğu ile birşeyler verirler. Kapkacak, eskimiş elbise ve hafif
şeyler. Bu görüşü İbn Atiyye ve el-Kuşeyri nakletmektedir. Sahih olan bunun
mendupluk ifade ettiğidir. Çünkü böyle birşey farz olsaydı, terikede kazanılan
bir hak ve miras ta bir ortaklık olurdu. Taraflardan birisinin hakkı
bilinirken, diğer tarafın hakkı meçhul kalırdı. Bu ise hikmete aykırıdır,
anlaşmazlığa, güzel ilişkilerin kopmasına sebeptir.
Bir başka kesim de,
ayet-i kerimede muhatap ve kast olunanların mirasçılar değil de, vasiyet ile
mallarını paylaştıran ölümü yaklaşmış bulunan kimselerdir, der. Bu, İbn Abbas,
Said b. el-Müseyyeb ile İbn Zeyd'den rivayet edilmiştir. Hasta bir kimse
vasiyette bulunmak suretiyle malını dağıtmak ister ve o esnada mirasçı olmayan
kişi yanında hazır bulunursa, onu mahrum etmemelidir.
Bu -doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır ya- vasiyetin vacib olduğu ve henüz miras ayetinin nazil
olmadığı dönemlerde sözkonusu olabilirdi. Ancak birinci görüş daha sahihtir ve
kabul edilen, alınması gereken görüş de odur.
2- Mirasçı Tasarrufta
Bulunamayacak Kadar Küçük ise:
Şayet mirasçı malında
tasarruf edemeyecek kadar küçük ise, bir kesimin görüşüne göre, küçük
mirasçının velisi, hacri altında bulunan bu küçüğün malından uygun göreceği
miktarda birşeyler verir. Birşeyler vermez, de denilmiştir. Aksine
paylaştırmada hazır bulunanlara: Bu maldan bana ait birşey yoktur. Bu mal
yetim'e aittir. Büluğa erecek olursa ona hakkınızı öğretip bildiririm der. İşte
maruf söz de budur.
Ancak bu husus, ölenin
herhangi bir vasiyette bulunmaması halinde böyledir. Şayet vasiyette bulunmuş
ise, ona vasiyet edilen miktar ne ise verilir.
Abıde ile Muhammed b. Sırın'in
görüşüne göre ise; bu ayet-i kerimede sözü geçen rızıklandırmaktan kasıt,
onlara yiyecekleri bir yemek yapmaktır. Nitekim onlar bu şekilde davranmışlar
ve terikeden bir koyun kesmişlerdi. Abıde dedi ki:
Eğer bu ayet-i kerime
olmasaydı bu benim öz malımdan olacaktı. Katade, Yahya b. Ya'mer'den şöyle
dediğini rivayet etmektedir: İnsanların terkettikleri üç muhkem ayet-i kerime
vardır. Bu ayet isti'zan ayeti: "Ey mü'minler! Sağ ellerinizin malik
olduğu ... sizden üç defa izin istesinler ... "(Nur, 58); "Ey
insanlar! Şüphesiz Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ...
"(Hucurat, 13) ayetleridir.
3- Paylaştırma:
Yüce Allah'ın:
"Ondan" buyruğundaki zamir paylaştırma manasına aittir. Çünkü bu, mal
ve miras anlamındadır. Zira Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "O da onu
kardeşinin yükünden çıkardı. "(Yusuf, 76) Kasıt maşrapa (sikaye)'dır.
Çünkü bu manada kullanılan ve daha önce geçen "suva'" kelimesi
müzekkerdir.
Hz. Peygamber'in:
"Bir de mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onunla, (beddua ile) Allah arasında
bir perde yoktur.'' Görüldüğü gibi burada da müzekker bir zamir (manen müzekker
olan) dua manasına iade edilmiş bulunmaktadır.
Aynı şekilde Hz.
Peygamber'in Süveyd b. Tarık el-Cu'fi'ye şarap hakkında soru sorduğunda verdiği
cevap da böyledir: "Şüphesiz ki o, (şarap kelimesi manen müennes bir
kelime olmakla birlikte buradaki zamir müzekker kullanılmıştır) bir ilaç
değildir, aksine o bir hastalıktır. '' Burada da görüldüğü gibi zamir içkinin
manasına iade edilmiştir. Bunun örneği pek çoktur. Paylaştırma anlamını ifade
etmek üzere: "Onunla malı paylaştırdı, kendi aralarında paylaştılar, ikisi
onu payettiler" denilir. Bu kelimenin ismi ise müennes olmak üzere
"kısmet" şeklinde gelir. Kasm ise, bunun mastarıdır. Paylaştırma
yerine "maksim" denilir. Taksim ise, darmadağın etmek, dağıtmak
anlamındadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
4- Söylenecek Güzel
Sözler:
Yüce Allah'ın: "Ve
onlara güzel sözler söyleyin" buyruğu ile ilgili olarak Said b. Cübeyr
şöyle demektedir: Onlara: Buyurun alın, Allah size bereket ihsan etsin,
denilir. Şöyle de denilmiştir. Onlara birşeyler vermekle birlikte, keşke bundan
daha fazlasını verebilseydim, deyiniz. Yine şöyle denilmiştir:
Birşeyler vermekle
birlikte ayrıca mazeret belirtmeye ihtiyaç yoktur. Evet onlara hiçbirşey
verilmeyecek olursa en azından güzel bir söz söylemeli ve bir çeşit mazeret
beyan etmelidir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN