AL-İ İMRAN 151 |
سَنُلْقِي فِي
قُلُوبِ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
الرُّعْبَ
بِمَا
أَشْرَكُواْ
بِاللّهِ مَا لَمْ
يُنَزِّلْ
بِهِ
سُلْطَاناً
وَمَأْوَاهُمُ
النَّارُ
وَبِئْسَ مَثْوَى
الظَّالِمِينَ |
151. Kafirlerin
kalplerine korku salacağız. Hakkında hiçbir sultan (delil) indirmediği şeyi
Allah'a eş koştuklarından dolayı. Onların varacağı yer ateştir. Ne kötüdür o
zalimlerin varacağı yer!
Bu buyruğun bir benzeri
de Yüce Allah'ın: "Ve kalplerine korku saldı "(Ahzab, 26; el-Haşr, 2)
buyruklarıdır. İbn Amir, el-Kisai "Korku" kelimesini "ayn"
harfini ötreli olarak da okumuştur ki, bunlar iki ayrı söyleyiştir. "Ayn"
harfi sakin olarak "korku" anlamındadır. Bununla birlikte
"ayn" harfi sakin iken mastar, ötreli okunuşunun da isim olması da
mümkündür. Bu kelimenin asıl anlamı, doldurmak demek olan (...) dan
gelmektedir. Mesela (...) ifadesi, vadiyi dolduran sel, demektir. (...) ise,
havuzu doldurdu, manasınadır. Ayet-i kerimenin anlamı şudur: Biz, müşriklerin
kalplerini korku ve dehşetle dolduracağız.
es-Sahtiyanı; (...):
Salacaktır, anlamında "ye" ile okurken, diğerleri ise, ilahi azamete
işaret eden "nun-i azamet" ile "salacağız" diye okumuşlardır.
es-Süddı ve başkaları
derler ki: Uhud günü, Ebu Süfyan ile müşrikler Mekke'ye doğru yola
koyulduklarında, yollarının bir bölümünde dönüşlerine pişman olup: Çok kötü bir
iş yaptık, dediler. Biz onları öldürdük. Nihayet onlardan ancak kaçanlar geri
kalmışken o kaçanları da terkedip geldik. Haydi geri dönün ve onları toptan
imha edin. Ancak onlar, bunu kararlaştırınca Yüce Allah da kalplerine korkuyu
saldı ve sonunda verdikleri bu kararlarından vaz geçtiler. Salmak (ilkaa) ise,
hakikat anlamıyla cisimler, maddi şeyler hakkında kullanılır. Yüce Allah:
"Ve O, levhaları ilkaa etti (bıraktı)" (el-A'raf, 150); "Derken
iplerini ve asalarını bıraktılar (elkav)" (eş-Şuara, 44); "Bunun
üzerine Musa da asasını bıraktı (elkaa)" (el-A'raf, 107) diye
buyurmaktadır. Şair de şöyle demektedir: "Ve o, asasını bıraktı ve orada
ikamet etti."
Bu ayet-i kerimede ve:
"Ve sana nezdimden bir sevgi bıraktım (ilkaa ettim)" (Ta-Ha, 39)
ayeti ile; sana bir mesele ilkaa (arz) edeyim; ifadesinde olduğu gibi mecaz
anlamında da kullanılmıştır.
"Allah'a eş
koştuklarından dolayı" buyruğu, kalplerine bırakılan bu korkunun sebebini
açıklamaktadır. Yani, onların kalplerine salınan bu korkunun sebebi şirk
koşmalarıdır. Birisine şirk koşmak ise, ona ortak (şerik) kılmak kastıyla
başkasını ona denk tutmak demektir. "Hakkında hiçbir sultan" yani,
belge ve açıklama, gerekçe, mazeret ve burhan "indirmediği şeyi Allah'a eş
koştuklarından dolayı." "Sultan" kelimesinin bu anlamları
dolayısıyla valiye de sultan denilmiştir. Çünkü o, yer yüzünde Allah'ın
hüccetidir. Bu kelimenin kandilde yakılan ve aydınlık veren susam yağının adı
olan "es-Selit'den alındığı da söylenmektedir. İmruu'l-Kays der ki:
"İyice bükülmüş fitillerle o susam yağını meylettirdi."
Sultan vasıtası ile de
hakkın açığa çıkması, batılın da ortadan kaldırılması hususunda aydınlanılır.
Selit'ın demir manasına geldiği, silata'nın da keskinlik anlamına geldiği
söylenmiştir. Silata da "kahretmek" anlamına gelen
"et-Teslit"den gelmektedir. Sultan da buradan gelmektedir. Sonundaki
"nun" zaiddir. "Sultan", asıl anlamı itibariyle güç ve
kuvvet demektir. sultan vasıtasıyla başkaları kahr edildiği, yenik düşürüldüğü
gibi, güç ve kuvvetle de kahredilip yenik düşürülür. "Selita" ise,
bağırıp çağıran kadın demektir. Selit da fasih konuşan erkek manasına gelir.
Buna göre buyruğun
anlamı şöyle olur: Putlara ibadet hiçbir dinde sabit ve lehine delil
getirilebilen bir şey değildir. Akıl da böyle bir şeyin kabul edilebileceğine
delalet etmemektedir.
Daha sonra Yüce Allah, onların
sonlarını, dönüp varacakları yeri haber vererek: "Onların varacağı yer
ateştir" diye buyurmakta, sonra da bu yeri de: "Ne kötüdür o
zalimlerin varacağı yer!" diye yermektedir.
Varılacak yer
anlamındaki "el-Mesva" ise, kendisinde kalınan, ikamet olunan yer
demektir. 'Ye 'va "ise, gece yahut gündüz herhangi bir şeyin kendisine
döndüğü her mekan demektir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN