AL-İ İMRAN 3 / 4 |
نَزَّلَ
عَلَيْكَ
الْكِتَابَ بِالْحَقِّ
مُصَدِّقاً
لِّمَا
بَيْنَ يَدَيْهِ
وَأَنزَلَ
التَّوْرَاةَ
وَالإِنجِيلَ
{3 مِن قَبْلُ
هُدًى
لِّلنَّاسِ
وَأَنزَلَ
الْفُرْقَانَ
إِنَّ
الَّذِينَ
كَفَرُواْ
بِآيَاتِ
اللّهِ
لَهُمْ عَذَابٌ
شَدِيدٌ
وَاللّهُ
عَزِيزٌ ذُو
انتِقَامٍ {4 |
3. O
sana Kitabı, hak ile önündekileri doğrulayıcı olarak indirdi. Tevrat'ı ve
İncil'i de indirdi;
4. Bundan
önce insanlara hidayet olmak üzere. Furkan'ı da indirdi. Muhakkak ki Allah'ın
ayetlerini inkar edenlere çetin bir azap vardır. Allah Aziz'dir, intikam
alıcıdır.
"O sana
kitabı" yani Kur'an-ı Kerim'i "hakile" yani doğruluk ile
"indirdi." Burada "hak ile" buyruğunun açık ve nihai delil
ile indirdi, anlamına geldiği de söylenmiştir. Kur'an-ı Kerim peyderpey, kısım
kısım indirilmiştir. İşte bundan dolayı ardı arkasına indirmeyi ifade eden
tef'il kökünden "nezzele" diye buyurmuştur. Tevrat ve İncil ise bir
defada indirilmiştir. İşte bundan dolayı (onlar hakkında); "enzele"
diye buyurulmuştur.
"Hak ile"
buyruğundaki "be" harfi "kitab"ın halini bildirmektedir. Bu
harf, hazfedilmiş bir kelimeye taalluk eder. Bu ise; Kitap, sana hak ile
gelerek ... takdirindedir. Bu kelime (...) kelimesine taalluk etmez. Çünkü bu
kelime, bir tanesi cer harfi ile olmak üzere iki mef'ule geçiş yapmıştır,
üçüncüsüne geçiş yapamaz.
"Doğrulayıcı
olarak" kelimesi ise intikal eden (değişebilen) bir hal olmayıp te'kid
edici bir haldir. Çünkü onun başka türlü olması imkansızdır. Yani uygun
olmaması düşünülemez. Cumhurun görüşü budur. Bazıları ise bunda intikal
olduğunu da takdir etmişlerdir. Yani o hem kendisini doğrulayıcı hem başkasını
doğrulayıcı.
"Önündekileri"
buyruğu ile kastedilen daha önce indirilmiş kitaplardır.
Tevrat, aydınlık ve nur
demektir. Bu kelime çakmak taşının alevi görüldüğü vakit kullanılan (...)
kelimesinden türemiştir. Bu kelimenin aslı ise "tef'ele" vezni üzere
(...) şeklindedir. "Te" harfi zaiddir. "Te" harfi hareke
alıp ondan öncesi fetha olduğundan dolayı "elif"e kalbedilmiştir. Bu
kelimenin tef'ile vezninde olup "re" harfinin esre'den fetha'ya
intikal ile mümkündür. Nitekim (bazılehçelerde): (...) şeklinde söylendiği de
görülür. Bu iki açıklama da el-Ferra'dan nakledilmiştir.
Halil ise der ki: Bu
kelimenin aslının vezni "fev'ale" veznidir. Buna göre kelimenin aslı
da (...) şeklindedir. Birinci "vav" (...) kelimesinde olduğu gibi
"te"ye kalbedilmiştir. Halbuki bu kelimenin aslı (...) olup (...)
veznindedir ve aslı (...) şeklindedir. Harekesi ile önceki harf fethalı
olduğundan dolayı "ye" harfi "elif''e kalbedilmiştir. Arapçada
"fev'ale" binası ise tef'ale binasından daha çok kullanılır.
"Tevrat"
kelimesinin: "Tevriye"den alındığı da söylenmiştir. Bu ise birşeyi
ta'riz yoluyla (üstü kapalı) açıklarken diğer tarafını gizlemek demektir. Adeta
Tevrat'ın çoğunluğu, gereken tasrih ve açıklama verilmeksizin birtakım tariz ve
işaretlerden meydana geldiğinden dolayı bu isim verilmiş gibidir. Bu da el-Müerric'in
görüşüdür. Cumhur ise birinci görüşü kabul etmiştir. Buna sebep ise Yüce
Allah'ın şu buyruklarıdır: ''... Biz Musa ile Harun'a Furkanı ışık veren ve
takva sahiplerine bir öğüt olarak verdik" (el-Enbiya, 48) buyruğudur.
Burda "furkan"dan kasıt ise Tevrat'tır.
incil kelimesi ise
"asI" demek olan "en-neci" kelimesinden "if'il"
vezninde bir kelimedir. Çoğulu "enacil" gelir. Tevrat'ın çoğulu ise
"Tevarin" şeklindedir.
İncil, birçok ilim ve
hikmetin aslı demektir. Kişinin aslı olduklarından dolayı, anne ve babası
kastedilerek "Allah onun iki naciline de lanet etsin" denilir. İncil
kelimesinin birşeyi çıkartmak, halini anlatmak için kullanılan;
(...) dan geldiği de
söylenmiştir. Buna göre; İncil vasıtasıyla birçok ilim ve hikmet elde edildiği
için ona bu isim verilmiş olmaktadır. Çocuğa ve soy-sopa, anne-babasından
çıktığı için "neci" denilmesi bundan dolayıdır. Nitekim şair şöyle
demiştir: "Öyle bir topluluğa ki, onların ataları küçüklerine adiliği
miras bırakmamıştır Aksine her babayiğit onların çocuklarıdır."
Neci aynı zamanda
sızıntı halinde çıkan su demektir. Su bir yerden sızıntı halinde çıktığı vakit
(...) ifadeleri kullanılır. İşte bundan dolayı İncil'e bu ad verilmiştir. Zira
Yüce Allah, onun vasıtasıyla silinmiş, izleri kaybolmuş hakkı ortaya
çıkarmıştır.
İncil kelimesinin gözün
genişliğini ifade etmek üzere kullanılan (...) dan alınma olduğu da
söylenmiştir. Oldukça geniş bir mızrak yarasını ifade etmek için (...) tabiri
kullanılır. Şair der ki: "Busra arasında parlak keskin bir kılıçla
vurulmuş nice darbe ve Oldukça geniş nice mızrak yarası..."
Bu anlam göz önünde
bulundurularak, İncil'e bu isim verilmiştir. Çünkü İncil, onlar için
çıkartılan, genişletilen ve onlar için hem nur ve hem bir aydınlık olan asli
bir kaynaktır. (İncil'den gelen) Tenacul'un karşılıklı anlaşmazlık anlamında
olduğu söylenmiştir. Buna göre insanların onun hakkında anlaşmazlıkları
dolayısıyla bu kitap İncil adını almıştır. Şemir kimi lügatçilerden şunu
nakletmektedir: Satırları fazla yazılı her bir kitaba "incil"
denilir. "Necele" kelimesinin, yaptı, anlamına geldiği de
söylenmiştir. Şair der ki: "Onun, o işte yaptığı gibi ben de yapıp
gidiyorum."
Tevrat ve İncil'in
Süryanice olduğu da söylenmiştir. İncil'in Süryanice "İncilan" olduğu
da söylenmiştir. Bunu es-Sa'lebi nakleder.
el-Cevheri de der ki:
İncil, Hz. İsa'ya verilen kitabın adıdır. Bu kelime hem müzekker, hem müennes
olur. Bunu müennes olarak zikreden, sahifeyi kasteder, müzekker olarak kabul
eden de kitabı kasteder.
Başkaları ise şöyle
demektedir: Kur'an-ı Kerim'e de aynı şekilde İncil adı verilmiştir. Nitekim Hz.
Musa'nın münacaat kıssasında şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Rabbim,
ben Levhalarda, İncilleri kalplerinde olan bir kavmin geleceğini görüyorum.
Onları ümmetim kıl!" Ancak Yüce Allah ona şöyle buyurdu: "O ümmet
Ahmed ümmetidir." Salat ve selam ona. İşte burada "İnciller" ile
Kur'an kastedilmektedir.
el-Hasen
"el-Encil" şeklinde okurken, diğerleri "iklil" gibi esreli
olarak "İncil" okumuşlardır. Bu da iki ayrı söyleyiştir.
Eğer bu kelime
Araplardan işitilmiş ise Arapların arapçalaştırdığı, Arapça olmayan isimlerden
olması ve Arap dilinde benzeri bir kelime olmaması da mümkündür.
Yüce Allah'ın:
"Bundan önce" Kur'an'dan önce "insanlara hidayet olmak
üzere" buyruğu hakkında İbn Fürek der ki: İfadenin takdiri, takva sahibi
olan insanlara hidayettir, şeklindedir. Bunun delili ise Bakara Süresi'nde:
"Takva sahipleri için bir hidayettir " (el-Bakara, 2) buyruğudur,
Böylelikle o, buradaki umumi ifadeyi Bakara Süresi'ndeki özel ifadeye göre
açıklamış bulunmaktadır. "Hidayet olmak üzere" buyruğu hal olmak
üzere nasb mahallindedir. "Furkan" kelimesi ise Kur'an demektir. Buna
dair açıklamalar daha önceden yapılmıştır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN