ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

84

 

وَإِذْ أَخَذْنَا مِيثَاقَكُمْ لاَ تَسْفِكُونَ دِمَاءكُمْ وَلاَ تُخْرِجُونَ

أَنفُسَكُم مِّن دِيَارِكُمْ ثُمَّ أَقْرَرْتُمْ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ

 

84. Hani sizden: "Birbirinizin kanını dökmeyin ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" diye söz almıştık. Sonra kabul ettiniz ve siz (buna) şahitlik de ediyorsunuz.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız:

 

1- Onlardan Alınan Sözler:

2- Kişi Kendi Kanını Nasıl Döker, Kendisini Yurdundan Nasıl Çıkartır?

 

1- Onlardan Alınan Sözler:

 

"Hani sizden ... diye söz almıştık." buyruğuna dair açıklamalar daha önceden (63 ve 64. ayetlerde) geçmiş bulunuyor. "Birbirinizin kanını dökmeyin." buyruğunda kastedilenler İsrailoğullarıdır. İhtiva ettiği anlamının kapsamına onlardan sonra gelenler de girer.

 

"Dökmeyin" anlamına gelen (...) buyruğu i'rab bakımından daha önce (83. ayette) geçen: (...) kelimesi gibidir.

 

Talha b. Müsarrif ve Şu ayb b. Ebu Hamza bu kelimeyi fa harfini ötreli olarak okumuşlardır ki bu da bir şivedir. Ebü Nehik ise te harfini ötreli, fe harfini şeddeli sin harfini de üstün olarak (...) şeklinde okumuştur.

 

Sefk: Dökmek demektir. Buna dair açıklamalar daha önceden (30. ayeti kerimede) geçmiş bulunmaktadır.

 

"Ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" buyruğu bir önceki cümleye atfedilmiştir.

Ayet-i kerimede geçen: "Birbirinizi (diye meali verilen: nefislerinizi)" buyruğunda yer alan nefs: Nefaset'ten (nefislik'ten) alınmadır. Çünkü insanın nefsi ondaki en şerefli unsurdur. "Yurt" anlamına gelen "ed-Dar" ise kişinin ikamet etmek üzere yapılarının bulunduğu evidir. Göçmek üzere konakladığı yerden farklıdır. Halil der ki: Bir kavmin inip konakladığı her bir yer onların darı (yurdu) olur. İsterse orada bina bulunmasın. Dar'a bu ismin, orada sakin olanların çevresini (daire gibi) kuşattığından dolayı verildiği söylenmiştir. Nitekim hait (duvar) da içerisinde bulunanları kuşattığından dolayı (kuşatıcı anlamında) bu ismi almıştır.

 

"Sonra kabul ettiniz." Yani siz, sizden ve sizden öncekilerden alınan bu misakı, bu sözü kabul ettiniz. "Vesiz (buna) şahitlikde ediyorsunuz." Yani kalplerinizle buna tanıklık etmektesiniz. Burada sözü geçen "şahitlik"in hazır olmak anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani siz hazır bulunuyorken, kanlarınız akıtılıyor ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarıyorsunuz, demek olur.

 

2- Kişi Kendi Kanını Nasıl Döker, Kendisini Yurdundan Nasıl Çıkartır?

 

Eğer ayetin lafzi meali olan: "Kendi kanlarınızı dökmeyiniz, kendinizi yurtlarınızdan çıkarmayınız" anlamından hareketle) kişi kendi kanını nasıl döker ve kendisini yurdundan nasıl çıkartır? diye sorulacak olursa, şu cevap verilir:

 

Onlar tek bir millet olup bütün işleri bir olduğundan, geçmiş ümmetler arasında da tek bir kişi durumunda olduklarından dolayı birbirlerini öldürmeleri, birbirlerini yurtlarından çıkarmaları, bizzat kendilerini öldürmek ve kendilerini sürmek gibi değerlendirilmiştir.

Bundan kastın kısas olduğu da söylenmiştir. Yani kimse başkasını öldürmesin, o takdirde kendisi kısasen öldürülür. Bu durumda sanki kendi kanını kendisi dökmüş gibi olur. Aynı şekilde zina etmesin, irtidat da etmesin. Çünkü bu, kanının akıtılmasını mübah kılar. Fesad da çıkartmasın, o takdirde sürgün edilir. Böylelikle kendisini kendi yurdundan çıkarmış gibi olur. Bu, her ne kadar anlam itibariyle sahih ise de oldukça uzak bir te'vil şeklidir.

Mesele şu idi: Şanı Yüce Allah, Tevrat'ta İsrailoğullarından birbirlerini öldürmemelerine, birbirlerini sürmemelerine, köleleştirmemelerine, birinin ötekinin hırsızlık yapmasına fırsat vermemesine ve buna benzer birtakım emirlere itaat etmelerine dair söz almıştı.

 

Derim ki: Bütün bunlar bizim için de haram kılınmıştır. Ve bütün bunlar çeşitli fitnelerle bizim aramızda da başgöstermiş bulunmaktadır. İnna lillah ve inna ileyhi raciun, diyoruz.

Kur'an-ı Kerim'de de şöyle buyurulmaktadır: Yahut sizi birbirinize katar, birinize birinizin hıncını tattırmaya kadirdir'' (el-En'am, 65). Bu buyruk ileride gelecektir.

 

İbn Huveyzimendad der ki: Bu buyrukla ifadenin zahiri anlamı da kastedilmiş olabilir. Yani kimse bizzat kendisini öldürmesin ve kimse sefihlik ederek kendisini yurdundan çıkarmasın. Hintlilerin kendi kendilerini öldürdükleri gibi yapmasın yahut kimse isabet eden ağır bela ve musibetlerin etkisi altında kalarak nefsini öldürmesin, dinini bilmeyerek ve hafif akıllılık ederek serserice sahralara kendisini atıp evlerde barınmamazlık etmesin.

Aslında bu buyruk, bütün bu hususları kapsayan genel bir buyruktur. Rivayet edildiğine göre Osman b. Maz'ün Resulullah (s.a.v.)'in ashabından on kişi ile birlikte bey'atte bulunmuştu. Bunlar kıldan yapılmış rahip elbiselerini giymeye, sahralarda dolaşıp evlerin çatısı altında barınmamaya, et yememeye, hanımlara yaklaşmamaya karar verdiler. Bu husus Peygamber (s.a.v.)'e ulaşınca Osman b. Maz'ün'un evine geldi, orada bulunmayınca hanımına şöyle dedi: "Osman'a dair bana ulaşan sözün mahiyeti nedir?" Hanımı ise kocasının sırrını açıklamaktan hoşlanmadığı gibi Resulullah (s.a.v.)'e yalan söylemekten de hoşlanmadı ve: Ey Allah'ın Resulü dedi, sana birşey ulaştıysa sana ulaştığı gibidir. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Osman'a de ki: Benim sünnetime mi muhalefet yoksa benim dinimden başka bir din üzere mi (böyle bir karar alıyor) Şüphe yok ki ben namaz da kılıyorum, uyuyorum da, oruç da tutuyorum, yediğim günler de oluyor. Hanımlara yaklaştığım gibi evlerin çatısı altında da barınıyorum, et de yiyorum. Benim sünnetimden yüzçeviren benden değildir." Bunun üzerine Osman ve arkadaşları aldıkları bu karardan geri döndüler.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 85-96

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR