ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

51

 

وَإِذْ وَاعَدْنَا مُوسَى أَرْبَعِينَ لَيْلَةً ثُمَّ اتَّخَذْتُمُ الْعِجْلَ مِن بَعْدِهِ وَأَنتُمْ ظَالِمُونَ

 

51. Hani Biz, Musa'ya kırk gece va'detmiştik. Sonradan siz onun ardından -zalimler olarak- buzağıyı (ilah) edindiniz.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı altı başlık halinde sunacağız:

 

1- "Va'detmek" Kelimesinin Kıraat Farkı ve Açıklaması:

2- Musa Kelimesinin Anlamı:

3- Vadedilen Kırk Gece:

4- Neden Kırk Gündüz Değil de Kırk Gece:

5- Hz. Musa Bu Kırk Gün Boyunca Oruç Tuttu mu?

6- Buzağıyı ilah Edinen Zalimler:

 

1- "Va'detmek" Kelimesinin Kıraat Farkı ve Açıklaması:

 

Yüce Allah'ın: "Hani Biz, Musa'ya kırk gece va'detmiştik" buyruğunda yer alan ve "va'detmiştik" (...) kelimesini Ebu Amr elif'siz olarak (...) şeklinde okumuştur. Bu okuyuşu Ebu Ubeyd seçip tercih etmiş ve elif'li okuyuşu kabul etmeyerek şöyle demiştir: Çünkü elif'li kullanım (karşılıklı va'dleşmeyi ifade ettiğinden dolayı) insanlar tarafından yapılan bir iştir. Yüce Allah tek başına va'deder ve vaidde bulunur (tehdid eder.) Kur'an-ı Kerim'de bu kelimenin Allah hakkında bu şekilde kullanıldığını görüyoruz. Yüce Allah'ın bütün buyruklarında bu böyledir: "O, size hak va'dinde bulunmuştur." (İbrahim, 22); "Allah sizden iman edip salih amel işleyenleri mutlaka halife yapmayı va'detti. "(en-Nur, 55); "Hani o vakit, Allah size o iki taifeden birinin sizin olacağını va'detmişti." (el-Enfal, 7)

 

Mekki der ki: Aynı şekilde lafzın zahirinden Yüce Allah tarafından Hz. Müsa'ya bir va'dde bulunulduğu anlaşılmaktadır. Hz. Müsa'nın buna karşılık herhangi bir va'dinin olduğu ifadesi yoktur. Dolayısıyla bu (iki taraftan va'd ifade eden) kelimenin tek bir kişi tarafından va'dedildiği şeklinde anlaşılması gerekir. Nassın zahirinden anlaşıldığına göre fiil yalnızca Yüce Allah'a izafe edilmektedir. Bu ise el-Hasen'in, Ebü Reca, Ebü Cafer, Şeybe ve İsa b. Ömer'in de kıraatidir. Ayrıca Katade ile İbn Ebi İshak da böyle okumuştur.

 

Ebü Hatim der ki: Bize göre okuyuş genel olarak elif'sizdir Çünkü elif'li okuyuş (muva'ada; vaidleşme) çoğunlukla birbirine denk iki insan arasında olur. Onların her birisi karşı tarafa bir vaadde bulunur.

 

el-Cevheri der ki: Miad: Karşılıklı vaidleşmek, sözleşilen vakit ve sözleşilen yer demektir Yine Mekki der ki: Muvaade aslında karşılıklı olarak yapılır Ancak kimi zaman bu kip (mufaale) Arap dilinde tek kişi tarafından yapılan işi ifade etmek üzere de kullanılır. Aynı ve zinde Araplar: Ayakkabıyı çekiçle döğdüm, hastayı tedavi ettim, hırsızı cezalandırdım derler. (Kullandıkları kip karşılıklı olarak iki kişinin yaptığı işi ifade etmek için öngörülmüş olmakla birlikte) bütün bunlarda yapılan fiil tek bir kişinin yaptığı bir fiildir. Buna göre (karşılıklı vadetmeyi ifade eden) muvaade lafzı, sadece Allah tarafından Hz. Müsa'ya verilen va'di ifade eder. Buna göre bu iki okuyuşun anlamı bir demektir.

 

Uygun görülüp tercih edilen görüş, bu kelimenin elif'li olarak (vaedna) şeklinde okunmasıdır. Çünkü bu kelimenin ihtiva ettiği iki anlamdan birisi "va'dettik" anlamındadır Diğer taraftan Hz. Müsa'nın da ya vaid vermiş olması veya vaid vermesinin yerini tutan kendisine verilen va'di kabul etmesi şekillerinden birisi kaçınılmazdır O takdirde bu şekildeki (elif'li) kullanım sahih olur.

 

en-Nehhas der ki: Bu kelimeyi elif'li olarak (...) şeklinde okumak daha iyi ve daha güzeldir. Bu Mucahid, el-A'rec, İbn Kesir, Nafi, el-A'meş, Hamza ve Kisai'nin de okuyuşudur. Yüce Allah'ın: "Allah iman edip salih amel ler işleyenlere vadetti ki .. "(en-Nur, 55) buyruğunun bununla herhangi bir ilgisi yoktur. Çünkü: "Müsa'ya vadetmiştik .. " buyruğu verilen va'din yerine getirilmesi ile alakalıdır. Yoksa burada vadetmenin ve tehditte bulunmanın herhangi bir ilgisi yoktur. Bu, kişinin: "Sana va'dettiğim gün Cum'a günüdür, sana vadettiğim yer şurasıdır" demesine benzer. Bu gibi kullanımlarda ise elif'li olarak: "O'na va'dettim" demek fasih ve uygun olan söyleyiştir.

 

Ebü İshak ez-Zeccac der ki: Burada bu kelimenin elif'li olarak kullanılması güzel ve yerindedir. Çünkü kabul edip itaatte bulunmak muvaade: Vaidleşmek ayarındadır. Çünkü Yüce Allah tarafından vaadde bulunulmakta Hz. Müsa da bu vaadi kabul edip uymakta, bu ise tarafların biribirlerine va'detmesi ayarındadır. İbn Atiyye der ki: Ebü Ubeyde'nin elif'siz okuyuşu tercih etmesi doğru değildir. Çünkü Müsa'nın Yüce Allah'ın va'dini kabul edip ona bağlanması ve bunu gözetlemesi muvaadeyi (karşılıklı olarak vaadde bulunmayı, vaadleşmeyi) andırır.

 

2- Musa Kelimesinin Anlamı:

 

Müsa, Arapça olmayan bir kelimedir. Arapça olmadığı (ucme) ve marife (özel isim) olduğundan dolayı munsarif değildir. Rivayete göre Kıptiler suya "mü", ağaca da "şa" derler. Hz. Musa nehire atıldığı sandıkta su ve ağacın yakınında bir yerde bulunduğundan dolayı "Muşa, Müsa" adı verilmiştir. es-Süddi der ki: Annesi oğlunun öldürüleceğinden korkunca -yüce Allah'ın kendisine vahyettiği şekilde- Hz. Müsa'yı tabuta (sandığa) koydu ve suya bıraktı. Hz. Müsa'yı Firavun'un evi yakınlarında ağaçlar arasında suya attı. Firavun'un hanımı, Asiyenin cariyeleri suda yıkanmaya koyulduklarında onu buldular. O bakımdan Hz. Müsa'ya onu buldukları yerin adını verdiler. en-Nekkaş ve başkalarının naklettiklerine göre, onu denizden alan cariyenin adı Sabus idi.

 

İbn İshak der ki: Hz. Müsa'nın nesebi şöyledir: Müsa, babası İmran, onun babası Yashur, onun babası Kahes, onun babası Lani, onun babası Ya'kub İsrail, onun babası İshak, onun da babası İbrahim (aleyhimusselam)dir.

 

3- Vadedilen Kırk Gece:

 

Yüce Allah'ın: "kırk gece va'detmiştik" buyruğunda hazfedilmiş bazı kelimeler vardır. el-Ahfeş der ki: Bu ifadenin takdiri şöyledir: Hani biz Müsa'ya kırk gecenin bitimi akabinde vadetmiştik. Nitekim Yüce Allah: "O kasabaya sor" (Yusuf, 82) buyruğunda da ifade böyledir. Kasaba halkına sor, demektir. Bu kırk gecenin tümü vadedilen zaman kapsamı içerisine girmektedir.

 

Müfessirlerin çoğunluğunun görüşüne göre "kırk gece" zü'l-kade ayı ile zilhicce ayının on günüdür. Bu, Hz. Müsa'nın denizi geçip kavminin ondan Allah'tan kendilerine bir kitap vermesini istemelerinden sonra olmuştur. Bunun üzerine Hz. Müsa, İsrailoğullarının hayırlıları arasından yetmiş kişi ile birlikte Tur'a çıkmıştır. Onlar da o dağa çıkmışlardı. Kırk gecenin sona ereceği zamana kadar onlarla sözleşmiş idi. Müfessirlerin açıkladıklarına göre bunlar yirmi gündüz ve yirmi gece saydılar, akabinde Allah bize verdiği sözünde durmadı, dediler. Bunun üzerine buzağıyı ilah edindiler. Samir! bunlara: Bu sizin de Müsa'nın da ilahıdır, dedi. Onun bu sözünü de kabul ettiler. Hz. Harün ise onları böyle bir işten alıkoymak isteyip şöyle dedi: "Ey kavmim, siz bunun ıle ancak imtihan oldunuz. Muhakkak sizin Rabbiniz rahman olandır. O halde bana uyun ve emrime itaat edin. Onlar ise: 'Musa bize dönünceye kadar biz buzağıya ibadete mutlaka devam edeceğiz.'' dediler. " (Ta-Ha, 90-91) Hz. Harün'a -konu ile ilgili rivayet edilen habere göre- on iki bin kişi dışında buzağıya tapmayı terketmek hususunda itaat eden olmadı. Geri kalanlar ise akılsızca o buzağıya ibadet ettiler. İbadet edenler ise, iki milyondan fazla kişi idi. Hz. Müsa döndüğünde onların bu durumunu görünce elinde bulunan Tevrat'ın yazılı olduğu levhaları bıraktı ve Tevrat'taki altı bölüm kaldırıldı, geriye sadece helal-haram ve gerek duyacakları şeyleri ihtiva eden tek bir bölüm kaldı. Hz. Müsa buzağıyı yaktı ve onun külünü denize savurdu. Buzağıya olan sevgilerinden dolayı o denizin suyundan içtiler. Dudaklarında bir sarılık peyda oldu, karınları şişti. Tevbe ettilerse de onların tevbeleri kendilerini öldürmedikçe kabul olunmadı. İşte Yüce Allah'ın: "Sizi yaratana tevbe edin, nefislerinizi öldürün. "(el-Bakara, 54) buyruğunda anlatılan budur. Bu emir üzerine İsrailoğulları ellerine hançerleri-kılıçları alıp güneşin doğduğundan kuşluk vakti güneş yükselinceye kadar birbirlerine saldırdılar, biri diğerini öldürdü. Baba oğlunu, oğul babasını sormuyor idi. Kardeş kardeşini, kimse kimseyi araştırmıyor idi. Herkes önüne geleni kılıçla vuruyor, öteki de aynı şekilde ona vuruyordu. Nihayet, Hz. Müsa feryad ederek Yüce Allah'a: Rabbim, İsrailoğulları yok oluyor, dedi. Bunun üzerine Allah onlara merhamet buyurdu, lütfuyla onlara cömertçe ihsanlarda bulunarak geriye kalanların tevbesini kabul etti, öldürülenleri de şehitler arasına kattı. -Nitekim ileride açıklanacaktır-

 

4- Neden Kırk Gündüz Değil de Kırk Gece:

 

Burada Yüce Allah'ın gündüzlerden değil de geceden söz ediş sebebi nedir, diye sorulacak olursa, sorana şu cevap verilir: Çünkü gece gündüzden öncedir. O bakımdan konum itibariyle ondan önceliklidir. Bundan dolayı tarih verme de gece ile olur. Çünkü geceler ayların başlangıcıdır, gündüzler ise gecelere tabiidir.

 

5- Hz. Musa Bu Kırk Gün Boyunca Oruç Tuttu mu?

 

en-Nekkaş der ki: Bu ayet-i kerimede Hz. Müsa'nın orucunu kesintisiz sürdürdüğüne (geceleyin if tar etmeksizin visal orucu tuttuğuna) işaret vardır. Çünkü şanı Yüce Allah eğer "gündüz"lerden söz etmiş olsaydı, onun geceleyin oruç açtığına inanmak mümkün olurdu. Yüce Allah burada "geceler"i zikrettiğine göre sözün ifade şekli, Hz. Müsa'nın geceli gündüzlü kırk gün süreyle kesintisiz oruç tuttuğunu ifade eder.

 

İbn Atiyye der ki: Babamı şöyle derken dinledim: Şeyh Zahid İmam Vaiz Ebu'l-Fadl el-Cevheri (Allah'ın rahmeti üzerine olsun)yi insanlara namaz ve benzeri ibadetler esnasında Allah ile başbaşa olmak ve O'na yakın olmak hususunda vaazda bulunuyorken dinledim. Böyle bir halvetin (başbaşa kalmanın) insanlar hatırına yemeyi içmeyi getirmediğini zikrediyordu. Ve şöyle diyordu: Hz. Müsa'nın seksen gün aralıksız oruç tutup Allah'a yakın olduğu hal ile Hz. Hızır ile karşılaşmak üzere yola koyulduğunda bir günün bir bölümünün akabinde: "Şu kuşluk yemeğimizi getir (de yiyelim)" (el-Kehf, 62) demesi arasındaki fark ne kadar da büyüktür.

 

Derim ki: İşte tasavvuf alimleri bununla visal orucunu delillendirmek ve onun en faziletlisinin kırk gün olduğunu açıklamak istemişlerdir. Yüce Allah'ın izniyle bu surede oruçtan söz eden ayet-i kerimeleri açıklarken visal orucuna dair açıklamalarımız da gelecektir. (Ve orada visalin meşruiyyetinin kaldırıldığı belirtilecektir.) el-A'raf suresinde de Yüce Allah'ın: ''Biz, Musa ya otuz gece va'detmiştik." (el-A'raf, 142) buyruğuna dair açıklamalarımız esnasında bu hususta başka hükümler de sözkonusu edilecektir. Yine o ayeti açıklarken ve Ta-Ha süresinde de -inşaallah- buzağının keyfiyeti ve onun böğürmesi ile ilgili diğer açıklamalar da yer alacaktır.

 

6- Buzağıyı ilah Edinen Zalimler:

 

Yüce Allah: "Sonradan ise siz onun ardından -zalimler olarak- buzağıyı (ilah) edindiniz." Hz. Musa'nın gidişinden sonra siz onu ilah edindiniz. "Zalimler olarak" buyruğu hal ifade eden bir cümledir. Zulmün anlamına dair açıklamalar daha önceden geçmiştir Hamd Allah'adır.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 52

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR