BAKARA 27 |
الَّذِينَ
يَنقُضُونَ
عَهْدَ اللَّهِ
مِن بَعْدِ
مِيثَاقِهِ
وَيَقْطَعُونَ
مَا أَمَرَ
اللَّهُ
بِهِ أَن
يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ
فِي
الأَرْضِ
أُولَـئِكَ
هُمُ
الْخَاسِرُونَ |
27. Onlar ki Allah'ın
ahdini sağlamlaştırdıktan sonra bozarlar, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği
şeyi keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar zarara uğrayanlardır.
Bu buyruğu yedi başlık halinde
açıklayacağız:
1- Ahdi Bozanlar:
2- Allah'ın Ahdini Bozanlar:
3- ''Allah’ın Ahdini Sağlamlaştırdıktan
Sonra."
4- "keserler .. "
5- Allah'ın Emrine Aykırılık:
6- Fesad Çıkaranlar:
7- Ahdi Bozmanın Hükmü:
1- Ahdi Bozanlar:
"Onlar ki" bu buyruk
bir önceki ayet-i kerimede geçen "fasıklar"ın sıfatı olarak nasb
mahallindedir. (Yani o fasıklar ki ... )Arzu edildiği takdirde mahzuf bir
mübtedanın haberi olarak merfu da kabul edilebilir. Yani: Onlar öyle
kimselerdir ki ... Buna dair açıklamalar daha önceden de yapılmıştı.
2- Allah'ın Ahdini
Bozanlar:
"Allah'ın ahdini..
bozarlar" buyruğundaki bozmak, (nakzetmek): Sağlam bir şekilde yapmış
olduğun bir binayı, yahut büktüğün bir ipi veya verdiğimiz bir ahdi ifsad
etmek, yani bozmaktır.
Kıldan yapılmış olan
kendirler, çözüldüğü zaman bunlara "en-nukada" denilir. Söylenen
sözlerde "munakaza (çelişki)" ise söylenen sözler arasında anlam
bakımından tutarsızlık ve çelişki olması demektir. Nakz etmek için söylenen
şiire de "nakıda" denilir. Nakz edilmiş (bozulmuş) şeye de
"en-Nikd" adı verilir.
İlim adamları, sözü
geçen ve sağlamlaştırıldıktan sonra bozulan bu ahdin hangisi olduğunu tesbit
etmek hususunda farklı görüşlere sahiptirler:
a- Bu, Yüce Allah'ın
ademoğullarından onları babaları Adem'in sırtından çıkardığında aldığı sözdür.
b- Yüce Allah'ın
peygamberleri aracılığıyla kitaplarında insanlara yaptığı tavsiyeler, onlara
kendisine itaat etmeleri ile ilgili vermiş olduğu emirler ile kendisine isyanı
yasaklamasıdır. Bu buyruklar gereğince amel etmeyi terketmeleri bu ahdi
bozmaları demektir.
c- Yüce Allah'ın gökleri
ve yeri yaratmasıyla diğer mahlukatındaki vahdaniyetini gösteren delilleri
koymuş olması, onlardan ahit almak konumundadır. Bu ahdi terketmeleri, bu ilahi
san'at delillerine bakıp düşünmeyi terketmektir.
d- Şanı Yüce Allah'ın
kitap ehlinden almış olduğu ahiddir. O, bunlara Peygamber (s.a.v.)'ın
peygamberliğini açıklamalarını ve bunu gizlememelerini emretmiş idi. Bu
açıklama şekline göre ayet-i kerime kitap ehli hakkındadır.
e- Ebu İshak ez-Zeccac
der ki: Yüce Allah'ın ahdi, peygamberlerden ve ona iman edenlerden son
peygamber Muhammed (s.a.v.)'ı inkar etmeyeceklerine dair almış olduğu sözdür.
Bunun delili ise Yüce Allah'ın şu buyruklarıdır: "Hani Allah,
peygamberlerden size verdiği Kitap ve hikmetten sonra beraberinizdekini
doğrulayıcı bir peygamber gelince ona mutlaka iman edecek ve yardım edeceksiniz
diye söz aldığı zaman dedi ki: Ikrar edip kabul ettiniz mi ve buyükümü alıp
yüklendiniz mi?" (Al-i İmran, 81) Burada sözü geçen 'yükümü" buyruğu
ile kastedilen "benim ahdimi" dir.
Derim ki: Ancak bu
ayet-i kerimenin öncesi ile sonrasında yer alan buyrukların zahiri, ayetin
kafirler hakkında olduğunu göstermektedir. İşte bu husus ile ilgili görüşlerin
toplamı beşi bulmuş olmaktadır. İkinci görüş bunların hepsini kapsamına alacak
özelliktedir.
3- ''Allah’ın Ahdini
Sağlamlaştırdıktan Sonra."
el-Misak: Yemin ile
pekiştirilmiş ahid demektir. Düğüm ve bağlama işinin oldukça sağlam yapıldığını
ifade etmek için kullanılır. Bu kelimenin çoğulu "el-Mevasik"
şeklinde gelir. Meyasik ve meyasik şeklinde de gelir. İbnu'lA'rabi şu beyiti
nakletmektedir; "Öyle bir bölge ki, ebediyyen konulmaz oraya iznimiz
olmadıkça Ve biz başka kavimlere sormayız söz ve ahitleri!"
Mevsik, müsak
anlamındadır, Muvasaka, muahede anlamındadır. Yüce Allah'ın şu buyruğu da
buradan gelmektedir: "Sizi kendisi ile bağladığı andınızı (ahdinizi
sözünüzü) hatırlayın.'' (el-Maide, 7)
4- "keserler ..
"
Kesmek, bilinen bir eylemin
adıdır. Akrabalık bağı ile ilgili olarak da kullanılır. İp ve benzeri şeyleri
kesmek, nehir gibi şeyleri karşıdan karşıya geçmek (katetmek) anlamında
kullanıldığı gibi, göçmen kuşlar bir ülkeden bir başka ülkeye çıkıp gittikleri
vakit de bu kelime kullanılır. Suların azalmasını, bitkin ve yorgun düşmüş bir
kimsenin durumunu ifade etmek üzere de bu kökten gelen kelime kullanılır.
5- Allah'ın Emrine
Aykırılık:
"Allah'ın
birleştirilmesini emrettiği şeyi keserler." Burada (...) Şeyi kelimesi,
"keserler" fiili dolayısıyla nasb mahallinde (nesnesi)dir, Ayetin bu
bölümünün: "Bitiştirilmemesi" şeklinde yani bitiştirilmesinden
hoşlanmadıkları şeyi keserler anlamında olması da mümkündür.
Bitiştirilmesi emredilen
şeyin ne olduğu hususunda da farklı görüşler vardır:
a- Burada bitiştirilmesi
istenen akrabalık bağlarıdır (sıla-i rahim).
b- Sözün amel ile bir
arada olmasını emretmektedir. Fakat onlar amel etmedikleri halde söyleyip
durduklarından dolayı bu iki şeyi birbirinden kopardılar.
c- Kesintisiz olarak
bütün peygamberlerin tasdik edilmesini emretmektedir. Ancak onlar
peygamberlerin bir kısmını tasdik etmek, bir kısmını yalanlamak suretiyle
bitiştirilmesi emredilen şeyi kesmiş oldular.
d- Burada Allah'ın
dinine, yeryüzünde O'na ibadet etmeye, şer'i hükümlerini uygulamaya ve koyduğu
sınırları korumaya işaret edilmektedir. Dolayısıyla bu, Yüce Allah tarafından
bitiştirilmesi emredilen herşey hakkında genel bir ifadedir. Cumhurun görüşü
budur. Akrabalık bağlarını bitiştirmek de bunun bir parçasıdır.
6- Fesad Çıkaranlar:
"Ve yeryüzünde
fesad çıkarırlar." Yani Yüce Allah'tan başkasına taparlar, yaptıkları
işlerde haksızlık ve zulüm işlerler. Çünkü onların işleri şehvet ve arzularına
göredir. Fesadın en ileri derecesi de işte budur.
"İşte onlar zarara
uğrayanlardır" anlamındaki buyruk mübteda ve haberdir. "onlar"
zaiddir. Bununla birlikte ikinci mübteda da kabul edilebilir. İkinci mübteda
ile onun haberi (bir arada), birincisinin haberidir. Önceden (benzeri
el-Bakara, 5 te) geçmiş bulunmaktadır. Kendi nefsinin felah ve kurtuluştan
payını azaltan kimseye "hasir (zarara uğrayan)" denilir. İster
terazideki, ister başka birşeydeki eksiklik ve zararın adı da
"hüsran"dır. Cerir der ki: "Şüphesiz Selit bir hüsrandadır.
Çünkü Onlar atalarından beri köle olarak yaratılmış bir topluluğun soyundan
geliyorlar." Burada hüsrandan kastı, onların şeref ve paylarının
eksikliğine sebep olan şeylerdir. el-Cevheri'nin açıklamasına göre aynı kökten
gelen: "el-hasar, elhasare ve el-haysara" kelimeleri sapıklık ve
yokolma demektir. O bakımdan helak olan kimseye "hasir (hüsrana uğrayan,
zarar eden)" denilir. Çünkü böyle bir kişi Kıyamet gününde hem kendisini
hem aile halkını kaybedecek ve cennette kendisi için ayrılmış olan yere
gidemeyecektir.
7- Ahdi Bozmanın
Hükmü:
Bu ayet-i kerime ahde
vefa gösterip ona bağlı kalmaya, aynı şekilde kişinin bağlı kalmakla kendisini
yükümlü tuttuğu caiz olan her türlü ahdi bozmanın helal olmadığına bir
delildir. Bu ahidlerin müslüman ile müslüman olmayan arasında olması farketmez.
Çünkü Yüce Allah, ahdini bozan kimseyi burada yermiştir. Ayrıca:
"Ahidlerinizi eksiksiz olarak yerine getiriniz" (Maide, 1) diye
buyurduğu gibi, Peygamberine de şu emri vermiştir: "Eğer bir kavmin
hainliğinden endişeye düşersen, adalet üzere (ahidlerini gerisin geri)
kendilerine at. "(el-Enfal, 58) diye buyurarak ahdinde durmamayı
yasaklamıştır. Ahdinde durmamak ise ancak verilen sözü bozmakla olur. Nitekim
ileride yeri gelince -inşaallah- açıklanacaktır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN