BAKARA 264 |
يَا
أَيُّهَا
الَّذِينَ
آمَنُواْ
لاَ تُبْطِلُواْ صَدَقَاتِكُم
بِالْمَنِّ
وَالأذَى
كَالَّذِي
يُنفِقُ
مَالَهُ رِئَاء
النَّاسِ وَلاَ
يُؤْمِنُ
بِاللّهِ
وَالْيَوْمِ
الآخِرِ
فَمَثَلُهُ
كَمَثَلِ
صَفْوَانٍ
عَلَيْهِ تُرَابٌ
فَأَصَابَهُ
وَابِلٌ
فَتَرَكَهُ صَلْداً
لاَّ
يَقْدِرُونَ
عَلَى شَيْءٍ
مِّمَّا
كَسَبُواْ وَاللّهُ
لاَ يَهْدِي
الْقَوْمَ
الْكَافِرِينَ |
264. Ey iman edenler!
Sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmekle boşa çıkarmayın. Malını insanlara
gösteriş olsun diye infak eden, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan bir kimse
gibi (olmayın). Onun hali üzerindeki azıcık toprağı sağnak halinde yağan bir yağmurla
sıyrılıp da dümdüz bir taş kesilen kaypak bir kayaya benzer. Onlar kazandıkları
hiçbir şeyi ele geçiremezler. Allah kafirler topluluğuna hidayet vermez.
Bu buyruğa dair
açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:
1- Sevaptan Mahrum Edilmenin Sebebi:
2- Adil Yönetici Olmayınca Zekatların
Tevzii:
3- Sadakalarını Boşa Çıkaranlara Bir
Misal:
1- Sevaptan Mahrum
Edilmenin Sebebi:
Yüce Allah'ın: "Ey
iman edenler ... başa kakmak ve eziyet etmekle .. " buyruğundaki
"başa kakmanın ve eziyet etmenin" anlamına dair açıklamalar önceden
geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah burada sadakayı kabul etmemeyi ve bunu boşa
çıkarılmak suretiyle sevaptan mahrum edilmeyi dile getirmektedir. Bundan kasıt
ise başa kakılan ve kendisi sebebiyle eziyette bulunulan sadakadır. Başkası
değildir. Bir akide ilkesi olarak günahlar hasenatı iptal etmez ve onları boşa
çıkarmaz. Buna göre herhangi bir sadaka esnasında yapılan başa kakma ve eziyet,
bir başka sadakayı boşa çıkarmaz.
ilim adamlarının çoğunluğu
bu ayet-i kerime hakkında şöyle demektedir:
Şanı Yüce Allah verenin
kendisi sebebiyle minnet ettiği yahut eziyette bulunduğunu bildiği sadaka kabul
olunmaz. Şöyle de denilmiştir: Hayır, Yüce Allah o sadaka üzerinde meleğe bir
emare gösterir, o melek de onu yazmaz. Bu da güzel bir açıklamadır.
Araplar, minnet ile ve
başa kakılarak verilen şeye "yedün sevda: kara bir el" tabirini
kullanırlar. istekte bulunulmadan verilen şey hakkında da "yedün beyda (ak
el)" tabirini kullanırlar. istenerek verilen şey hakkında da "yedun
hadra (yeşil el)" derler.
Beliğ söz söyleyenlerden
kimisi şöyle demiştir: Yaptığı iyiliği başa kakan kimsenin mükafatı ortadan
kalkar. Amelini beğenen kimsenin ise ecri ortadan kalkar. Şairin birisi de
şöyle demiştir: "Ve bir arkadaş ki bir zamanlar bana iyilikte bulunmuştu,
Fakat benim ona mükafatta bulunmam gecikince bana düşmanlık etti. Zamanın bana
karşı savaş açtığına inanınca
Daha önce yaptığı
iyiliklerden dolayı pişmanlığını açığa vurdu."
Bir başka şair de şöyle
der: "Yaptığı iyilikleri başa kakmakla berbat ettin. Şerefli bir kimse
iyilik yaptı mı başa kakmaz."
Ebu Bekr el-Verrak da
çok güzel söylemiş: "Bütün güzelliklerden daha da güzel Her vakit ve her
zamanda Her türlü minnetten uzak, Bir iyilik sahibinin yaptığı iyiliktir."
ibn Sirin birisinin
diğerine ben sana şunları şunları yaptım dediğini işitince ona sus demiş.
Sayılıp döküldüğü zaman yapılan iyilikte hayır kalmaz.
Peygamber (s.a.v.)'ın da
şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sakın yaptığınız iyilikleri başa
kakmayın. Çünkü bu, o iyiliklerin mükafatını iptal eder, ecrini de boşa
çıkartır." Daha sonra Hz. Peygamber: "Sadakaiarınızı başa kakmak ve
eziyet etmekle boşa çıkarmayın ... " ayetini okudu.
2- Adil Yönetici
Olmayınca Zekatların Tevzii:
ilim adamlarımız
-Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun- der ki: Bu ayet-i kerime sebebiyle Malik,
kişinin farz sadakasını (zekatını) akrabalarına vermesini mekruh görmüştür. Ta
ki buna karşılık onlardan övgü almasın, o da başlarına bu iyiliğini kakmasın,
bu sadakasına karşılık ona mükafat vermesinler ve böylelikle sadakasının sırf
Allah rızası için ihlasla verilmiş olmasına halel gelmesin. Bunun yerine
zekatını yabancılara vermesini müstehap görmüşlerdir. Yine eğer imam (İslam
devlet başkanı) adaletli değil ise, zekatını dağıtma görevini başkasına vermeyi
müstehap kabul etmiştir. Ta ki o sadakanın ecri, başa kakmak ve eziyet ile,
kendilerine verilen kimseler tarafından teşekkür, övgü ve hizmet ile
mükafatlandırmak suretiyle boşa çıkmasın. Bu ise gizlice verilen nafile sadakadan
farklıdır. Çünkü nafile sadakanın sevabı boşa çıksa tehditten kurtulur ve
hiçbir şey yapmamış kimse durumuna düşer. Farz olanın sevabı boşa çıkarıldığı
vakit ise, o işi hiç yapmamış kimse hükmünde olacağından dolayı, hakkında
tehdit sözkonusudur.
3- Sadakalarını Boşa
Çıkaranlara Bir Misal:
Yüce Allah'ın:
"Malını insanlara gösteriş olsun diye infak eden .. kimse gibi
(olmayın)." Buyruğunda yer alan "kef (gibi)" nasb mahallindedir.
Yani "kimse"nin boşa çıkarması "gibi" demektir ki, bu
hazfedilmiş masdarın sıfatıdır. Hal mevkiinde olması da caizdir.
Şanı Yüce Allah,
sadakasını başa kakan ve ondan dolayı eziyet veren kimseyi, Allah rızası için
değil de insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak edene ve cömerttir
denilsin, çeşitli şekillerde övülsün diye infakta bulunan kafire
benzetmektedir.
Daha sonra bu infak eden
kimseyi yine üzerinde toprak bulunan bir kayaya benzetmektedir. Kişi burayı iyi
ve verimli bir arazi zanneder. Ancak ona sağnak bir yağmur isabet edince bu
toprağı alır gider ve geriye dümdüz bir kaya kalır. İşte riyakar kimsenin hali
de böyledir.
Başa kakmak, eziyet ve
riyakarlık, ahirete dair niyeti de açığa çıkartan davranışlardır. Bunlar,
sadakanın ahiretteki sevabını iptal eder, boşa çıkartırlar. Tıpkı sağnak halde yağan
yağmurun kayanın üstünü açıp açığa çıkarması gibi.
Bir diğer açıklamaya
göre ayet -i kerimeyle anlatılmak istenen, sevabın değil de faziletin boşa
çıkartılmasıdır. İnfakı ile riyakarlıkta bulunan kimse, kafir gibi sevap almaz.
Çünkü sevabı hak edebilmek için şart olan, Yüce Allah'ın rızasını
gözetmemiştir. Başa kakan ve eziyette bulunan bir kimse ile Allah'ın sevabını
hak eden, Allah rızasını gözetenden farklıdır. İsterse defalarca versin. O bu
davranışıyla amelinin faziletini boşa çıkartmıştır.
Şöyle de denilmiştir:
Minnet ettiği ve eziyet verdiği zamandan itibaren sadakanın sevabı boşa çıkar.
Bundan önce ise onun için ecri yazılır ve kat kat kaydedilir. Minnet edip
eziyete başladı mı kat kat yazma sona erer. Çünkü sadaka bir dağdan daha büyük
olana kadar sahibi için besletilip büyütülür. Sahibi elinden meşru şekilde,
ihlasla çıktı mı ona kat kat ecir verilir. O sadaka sebebiyle minnet, başa
kakmak ve eziyet sözkonusu oldumu sadakanın büyümesi durdurulur ve onun için
kat kat artırma kesintiye uğrar. Birinci görüş daha güçlüdür. Doğrusunu en iyi
bilen Allah'tır.
"Safvan"
kelimesi çoğuldur. Tekili "safvane"dir. Bu açıklama el-Ahfeş'e
aittir. el-Ahfeş der ki: Kimisi de şöyle demektedir; Safvan (taş anlamına
gelen) hacer gibi tekil bir kelimedir. el-Kisai de der ki; Safvan tekildir,
çoğulu ise sifvan, sufiyy ve sifiyy gelir. el-Müberred ise bunu reddeder ve
şöyle der: Sufiyy, safa kelimesinin çoğuludur. "es-Safva" ve
"es-safa" da bu anlam ile alakalıdır. Buna dair açıklamalar önceden
geçmiştir.
Said b. el-Müseyyeb ile
ez-Zührı "fe" harfini harekeleyerek (...) şeklinde okumuşlardır ki bu
da bir şivedir. Kutrub da (...) şeklinde bir okuyuşu da nakletmektedir.
en-Nehhas der ki: Safvan ve safavan kelimesinin çoğul olması da mümkündür,
tekil olması da mümkündür. Ancak daha uygunu bunun tekil olmasıdır. Çünkü Yüce
Allah (tekil zamir ile): "üzerindeki azıcık toprağı, sağnak halinde yağan
bir yağmurla sıyrılıp .. " diye buyurmaktadır. Her ne kadar çoğulun
(zamirinin) müzekker gelmesi mümkün ise de, herhangi bir kelime asıl olması
gereken şeklinden kat'ı bir delil olmadıkça çıkarılmaz. el-Kisai'nin çoğul ile
ilgili olarak naklettiğinin ise, gerçek bir tetkik ile bakıldığında doğru
olmadığı anlaşılır. Fakat sifvan kelimesi "safan" kelimesinin
çoğuludur. "Safan" kelimesi de "safvan" anlamındadır. Bunun
benzeri tekil ve çoğullarına örnek kelimeler: Veral: Virlan (çölde yaşayan
otobur irice bir kertenkele cinsi), ahr (hardeş): İhvan, kera (erkek keklik ya
da bir çeşit toy kuşu): Kirvan. Nitekim şair (Tarafe) şöyle demiştir:
"Bir gün bizim, bir
gün toy kuşlarınındır, Uçuyor o zavallılar; bizse uçmuyoruz."
"Kirvan"ın
tekilinin "kerevan" geldiğini kabul etmek, Arapça bakımından
zayıftır.
Sufiyy ve sıfiyy ise
"safan" kelimesinin çoğuludur.
"el-vabil: (Sağnak
yağmur)" hızlıca yağan yağmur demektir.
"Gökten şiddetli
yağmur yağdı," demektir. Yağmur yağmış yerden de, (...} diye söz edilir.
el-Ahfeş der ki: Yüce Allah'ın:
"Biz onu şiddetli
bir tutuşla (vebil) yakaladık. "(el-Müzzemmil, 16) buyruğu da buradan
gelmektedir. Vebil vuruş ve vebil azab ise şiddetli vuruş, şiddetli azap
demektir.
es-SaId ise düz taş
demektir. el-Kisai der ki: Hiçbir şey bitirmeyen yere denilir. Aslad alın (yani
dazlak alın) da buradan gelmektedir. el-Esmai, Ru'b'ye ait olan şu ınısrayı
zikreder: "Alabildiğine açık, parlak ve dazlak alınlı.."
en-Nekkaş der ki:
el-Asla d, Huzeyl şivesinde çıplak ve üzerinde birşey bulunmayan demektir.
Yüce Allah'ın:
"Onlar" yani riyakar, kafir ve başa kakan kimseler "kazandıkları
hiçbir şeyi ele geçiremezler" infaklarından dolayı kazandıkları sevaptan
faydalanamazlar, demektir. Halbuki bu, ihtiyaçları vaktinde işlerine yarayacak
olan kazançlarıdır. Bundan yararlanamayışlarının sebebi ise Allah'tan başkası
için yapılmış olmasıdır. Burada infaktan "kazanç" diye söz
edilmiştir. Çünkü onlar o infaklarıyla kazanç sahibi olma maksadını
gütmüşlerdir.
Bir diğer açıklamaya
göre bu, sevabının boşa çıkartılması hususunda riyakara, faziletinin boşa
çıkartılması hususunda da başa kakıp eziyet edene verilmiş bir misaldir. Bunu
el-Maverdi zikretmiştir.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN