BAKARA 226 / 227 |
لِّلَّذِينَ
يُؤْلُونَ
مِن
نِّسَآئِهِمْ
تَرَبُّصُ أَرْبَعَةِ
أَشْهُرٍ
فَإِنْ
فَآؤُوا
فَإِنَّ
اللّهَ
غَفُورٌ
رَّحِيمٌ (226)وَإِنْ
عَزَمُواْ الطَّلاَقَ
فَإِنَّ
اللّهَ
سَمِيعٌ
عَلِيمٌ (227) |
226.
Hanımları hakkında yemin edenler (ila yapanlar) için dört ay beklemek vardır.
Şayet dönerlerse şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.
227. Eğer
boşamaya karar verirlerse şüphesiz Allah Semi'dir, Alimdir.
Bu buyruklara dair
açıklamalarımızı yirmidört başlık halinde sunacağız:
1- İla:
2- İla Kimin için Bağlayıcıdır.?
3- ila Hangi Yeminler ile Gerçekleşir?
4- İnşaallah Diyerek İla Yaparsa:
5- Karısıyla ilişki Kurmamak üzere
6- Kur'an-ı Kerim 'de Sözü Edilen
ilanın Mahiyeti:
7- Dört Aylık Süre Geçtikten Sonra
Hanımının Talebi Bulunmazsa:
8- ila Süresi Ne Zamandan Başlar?
9- Kızgınlık Hali Dışında ilanın Hükmü:
10- Yemin Etmeden Hanımına Zarar Vermek
Kastıyla Hanımına Yaklaşmayanın Durumu:
11- çocuğunu Sütten Kesinceye Kadar
Karısına Yaklaşmamak üzere Yemin Edenin Hükmü:
12- Muayyen Bir Yerde Hanımına
Yaklaşmamak üzere Yemin Eden:
13- ila Kadınlar Hakkında Yapılır:
14- Zifafa Girilmiş Olması ve Olmaması:
15- Zımmi Erkeğin ila Yapması:
16- İla'da Bekleme Süresi:
17- İla'dan Dönüş:
18- İla'da Dönüşün Mahiyeti:
19- İla'dan Dönüşün Keffareti:
20- Yemin Keffareti İla'yı Kaldırır:
21- Muhammed b. el-Hasan 'a Göre
Yeminin Keffareti:
22- ''Kararlaştırma (azm)'nın ve
Talak'ın Anlamı:
23- iki'den Sonra Boşama Kararı:
24- Cariye'ye ila Yapılır mı?
1- İla:
Yüce Allah'ın:
"Hanımları hakkında yemin edenler (ila yapanlar) için .. " buyruğunda
geçen "ila yapanlar" ın anlamı yemin edenlerdir. Bu kelimenin
masdarı: "ila, eliyya, elve ve ilve" diye gelir. Ubey ile İbn Abbas
(aynı anlamda olmak üzere): (...) diye okurlar. Bilindiği gibi bu kelime
"ila yapanlar"ın tefsiridir. Yine aynı anlamda olmak üzere: (...)
şeklinde de okunmuştur. Bu kökten: "Ala, yu'li, ilaen ve teella,
teelliyen, i'tela, i'tilaen" denilir. Yüce Allah'ın: "Sizden fazilet
ve bolluk sahibi kimseler yakınIara ... yemin etmesinler (ye'teli) "(Nur,
22) buyruğundaki "ye'tell" de bu köktendir. Şair de şöyle demiştir:
"Yemin ettim mutlaka bir kaside terennüm edeceğim, Sen ve o, bu kaside
(sebebi) ile benden sonra bir örnek olacaksınız."
Bir başka şair de şöyle
demektedir: "Yeminleri az ve yeminini korur Eğer yemin edecek olsa dahi
onu yerine getirir."
İbn Dureyd de şöyle
demektedir: "O gayretli ve çalışkan develere dair bir yemin (ettim); Onlar
(o develer) ile geniş çöllerin ortasına dalınır."
Abdullah b. Abbas der
ki: Cahiliyye döneminde ila bir sene, iki sene ve bundan fazla olurdu. Onlar ki
kötülük yapmak istediklerinde bu yolla kadına eziyet etmeye çalışıyorlardı.
Onların bu şekildeki llaları dört aya indirildi, bundan daha aşağı süre kim
yemin ederse o hükmı bir ila değildir.
Derim ki: Peygamber (s.a.v.)
de ila yapmış ve boşamıştır. Ila yapmasının sebebi ise hanımlarının ondan
karşılayamayacağı kadar masraf istemeleridir. Müslim'in Sahih'inde de böyledir.
Bunun sebebinin Hz. Zeyneb'in, Hz. Peygamber'in hediyesini geri çevirmesi ve
buna kızarak onlara ila yapması olduğu da söylenmiştir. Bunu da İbn Mace
zikretmektedir.
2- İla Kimin için
Bağlayıcıdır.?
Talakın bağlayıcı olduğu
herkes için lla da bağlayıcıdır. Hür, köle ve sarhoş için ila bağlayıcıdır.
Aynı şekilde sefih ve velayet altında bulunan kişi de baliğ ve deli olmadığı
takdirde böyledir. Hayaları burulmuş kimsenin -eğer zekeri kesilmemiş ise-
durumu da böyledir. Yaşlı bir kimsenin de -bir hayat belirtisi ve güç kalmış
ise- durumu da böyledir.
Mecbub (zekeri kesilmiş)
olanın ila yapması hakkında Şafii'nin farklı görüşleri vardır. Bir görüşe göre
böyle bir kimsenin ila hakkı yoktur. Bir diğer görüşe göre ila yapması
sahihtir. Birinci görüş daha sahihtir, Kitap ve Sünnete daha yakındır.
Geriye dönmek yemini
kaldırır. Söz ile geri dönmek ise ilayı kaldırmaz.
Yeminde yasaklanan şeyi
yerine getirmeyi engelleyen yemin kaldığı sürece ilanın hükmü de kalır.
Dilsizin ilası
kendisinden anlaşılacak anlaşılır bir yazı veya işaret ile olursa onun için
bağlayıcıdır. Arapça konuşamayan kimsenin de kadınlarından ila yapması aynı
şeydir.
3- ila Hangi Yeminler
ile Gerçekleşir?
İlim adamları ilanın
hangi yeminlerle gerçekleşeceği hususunda farklı görüşlere sahiptir. Kimileri
ila yalnızca Allah'ın adı ile yemin edilmesi halinde gerçekleşir, demişlerdir.
Çünkü Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: "Kim yemin edecekse ya Allah
adına yemin etsin ya da sussun." Şafii de yeni (cedid) görüşünde böyle
demiştir.
İbn Abbas da der ki;
Karısıyla cima etmeyi engelleyen her yemin iladır.
Şa'bi, Nehai, Malik, Hicazlılar,
Süfyan-ı Sevri, Iraklılar, bir diğer kavlinde Şafii, Ebu Sevr, Ebu Ubeyd,
İbnu'l-Münzir, Kadı Ebu Bekr b. el-Arabi hep bu görüştedir.
İbn Abdi'l-Berr der ki:
Kendisi sebebiyle yeminini bozmadıkça karısıyla cima yapamayacağı her bir
yemini yapan kişi bu yemin ile ila yapmış olur. Şu şartla ki yaptığı bu yemin
dört ay süreden fazla olmalıdır. Kim Allah adına yahut O'nun sıfatlarından bir
sıfata veya Allah adına kasem ederim yahut Allah'ı şahit tutarım veya Allah'ın
ahdi, keffareti, misakı, zimmeti üzerime olsun diyecek olursa, o kimse ila
yapmış olur, ilanın hükmüne bağlı kalmalıdır.
Şayet Allah'ın adını
anmaksızın, kasem ederim veya azmederim diyecek olursa bir görüşe göre; Yüce
Allah'ın adını murad etmiş veya niyet etmiş olması hali dışında o kimse
hakkında ila sözkonusu olmaz denilmiştir. Bunu yemin kabul eden kimselerin
görüşüne göre böyle demek ila olur. İleride buna dair açıklamalar da Yüce
Allah'ın izniyle Maide Süresi'nde (89. ayet 8. başlık) gelecektir.
Eğer oruç adına hanımı
ile ilişki kurmamak üzere yemin etse ve; Seninle ilişki kursam bir ay yahut bir
sene oruç tutmak borcum olsun, diyecek olsa bu kimse de ila yapmış olur. Aynı
şekilde hac, talak, köle azad etmek, namaz veya sadaka türünden yerine
getirmesi lazım gelen herşey de böyledir.
Bütün bunlarda asl olan
Yüce Allah'ın: "HanımIarına yemin edenler ... " buyruğu olup arada
herhangi bir fark sözkonusu etmemesidir. Sadaka veya muayyen bir köleyi azad
etmek ya da muayyen olmayan bir köleyi azad etmek ile ila yapan bir kimsenin bu
ilası da onun için bağlayıcı (lazım)dır.
4- İnşaallah Diyerek
İla Yaparsa:
Allah adı ile ilişkide
bulunmamak üzere yemin etse ve istisnada bulunup inşaallah diyecek olsa, o
kimse ila yapmış olur. Eğer hanımı ile ilişkide bulunacak olursa İbnu'l-Kasım'ın
Malik'ten rivayetine göre ona keffaret düşmez. İbnu'l-Macuşün el-Mebsuth ise
böyle bir kimse ila yapmış değildir, der. Bu daha sahihtir. Çünkü istisna
yemini çözer ve yemin eden kimseyi adeta yemin etmemiş duruma getirir.
Çeşitli bölgelerdeki
fukahanın görüşü de budur Çünkü o, o fiili yapmakta kararlı olmadığını istisna
da bulunarak beyan etmiştir. İbnu'l-Kasım'ın yaptığı rivayetin açıklaması ise
istisnanın yemini çözmediği esasına dayanır. Fakat istisna keffaretin sakıt
olmasında etkili olur. Nitekim ileride Maide Süresi'nde (yukarıda belirtilen
yerlerde) gelecektir. Onun yemini baki ve akdolmuş olduğuna göre; ilanın
hükmünü yerine getirmek de onun için lazım olur. Ona keffaret düşmese dahi.
5- Karısıyla ilişki
Kurmamak üzere
Peygamber, Melekler veya
Ka'be Adına Yemin Ederse:
Şayet karısıyla ilişki
kurmamak üzere Peygamber, melekler veya Ka'be adına yemin etse veya onunla
ilişki kurarsam yahudi olayım, hıristiyan olayım ya da zinakar olayım derse, bu
kimse ila yapmış olmaz. Bunu Malik ve başkaları söylemiştir.
el-Baci ise der ki:
Bence bunun anlamı şudur: O kimse bunu kasem (yemin) olmayan bir şekilde irad
etmiştir. Eğer bunu bu söyledikleriyle birlikte ila yapmak üzere veya başka
sözlerle ila yapmak üzere irad etmesine gelince; el-Mebsut'taki ifadeye göre
İbnu'l-Kasım'a şöyle sorulmuştur: Karısına: Sana merhaba olmasın, deyip bununla
ila yapmayı kastederse ila yapmış olur mu? İbnu'l-Kasım şu cevabı vermiştir:
Malik dedi ki: Talaka niyet ettiği her bir söz bir talaktır. Bunun ile talak
arasında ise hiçbir fark yoktur.
6- Kur'an-ı Kerim 'de
Sözü Edilen ilanın Mahiyeti:
İlim adamları Kur'an-ı
Kerim'de sözü geçen ilanın mahiyeti hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbn
Abbas der ki: Ebediyyen ona dokunmamak üzere yemin etmedik çe ila yapmış olmaz.
Bir kesim ise şöyle demektedir: Bir gün, bir günden az veya daha fazla hanımına
yaklaşmamaya yemin etse sonra da dört ay süreyle onunla ilişki kurmasa ila ile
karısı ondan bain olmuş olur. Bu görüş İbn Mes'ud'dan, Nehai'den İbn Ebi Leyla,
el-Hakem, Hammad b. Ebi Süleyman ve Katade'den rivayet edilmiştir. İshak da bu
görüştedir.
İbnu'I-Münzir der ki:
Pek çok ilim adamı bu görüşü reddetmiştir. Cumhur der ki: ila karısıyla dört
aydan fazla ilişki kurmamak üzere yemin etmesidir. Eğer dört ay ve daha
aşağısına yemin ederse ila yapmış olmaz. Onlara göre bu katıksız bir yemin
olur. Bu süre zarfında hanımıyla ilişki kurarsa ona birşey düşmez. (Ancak) sair
yeminlerde olduğu gibi (keffarette bulunur). Bu, Malik, Şafii, Ahmed ve Ebu
Sevr'in görüşüdür.
es-Sevri ve Kufeliler
ise şöyle derler: ila dört ay ve daha fazlasına yemin etmektir. Aynı zamanda bu
Ata'nın da görüşüdür. Kufeliler der ki: Allah, ilada beklemeyi dört ay süreyle
tayin etmiştir. Nitekim vefat dolayısıyla iddet beklemeyi de dört ay on gün
kılmıştır. Normal iddette ise üç kur' (ki Hanefilere göre ay hali olmak
demektir) beklenir. Bundan sonra bekleme sözkonusu olmaz. Devamla derler ki: O
halde bu süreden sonra ilanın sakıt olması icabeder. ilanın sakıt olması ise
ancak dönüş (fey) ile gerçekleşir ki, bu da müddet içerisinde cimadır. Dört
ayın bitiminden sonra ise (dört ay içerisinde dönüş olmadığı takdirde) boşanma
sözkonusu olur.
Malik ve Şafii,
görüşlerine şöyle delil getirirler: Allah, ila yapan kimselere dört ay mühlet
vermiştir. O bu süreyi eksiksiz olarak kullanabilir. Bu süre zarfında hanımının
ona itiraz yetkisi yoktur. Tıpkı vadesi belli borçta olduğu gibi. O borcun
alacaklısı bu vade tamamlanmadan önce alacağını istemek hakkına sahip değildir.
İshak'ın -az sürede dahi
yemin eden kişi ilişki kurmadığı takdirde ila yapmış olur- şeklindeki görüşünün
açıklaması ise; dört aydan fazla yemin edenin ila yapmış olmasına kıyasendir.
Çünkü bundan kasıt yemin ile zarar vermektir. Bu mana ise kısa sürede de
vardır.
7- Dört Aylık Süre Geçtikten
Sonra Hanımının Talebi Bulunmazsa:
Hanımı ile dört aydan
fazla süre ilişki kurmamak üzere yemin edip de dört ay bitmekle birlikte hanımı
kendisinden istekte bulunmazsa ve durumu onu durdurmak kastıyla sultana (devlet
reisine) götürmezse o kişinin durumu hakkında ilim adamlarının farklı görüşleri
vardır.
Malik'e, arkadaşlarına
ve Medinelilerin çoğunluğuna göre birşey gerekmez. Kimi ilim adamımız ise şöyle
der: Dört ayın sona ermesiyle birlikte o bir ric'i talak yapmış olur. Onların dışında
kalanlardan kimisi de şöyle der:
Dört ayın bitmesiyle
birlikte bir bain talak sözkonusu olur.
Sahih olan ise Malik ve
arkadaşlarının görüşüdür. Çünkü ila yapan bir kimsenin boşamayı kullanabilmesi
için şunlar gerekir: Evvela hakim karısının talebi üzerine ona dönmesini
söyleyip (ilasını) durduracak, o da ya ilişki kurmak suretiyle hanımına dönecek
ve yemininin keffaretini ödeyecek ya da boşayacak, Hakim onu hanımına
dönmedikçe veya boşamadıkça bırakmaz.
Dönmekten (fey') kasıt
ise, kendisiyle cima yapılması mümkün olan kadın hakkında cima etmektir,
Süleyman b, Yesar der
ki: Peygamber (s.a.v.)'ın ashabından dokuz kişi ila'da durdurma yaparlardı.
Malik der ki: Bizim de kabul ettiğimiz görüş budur. Leys, Şafii, Ahmed, İshak
ve Ebu Sevr de bu görüştedir. İbnu'I-Münzir de bu görüşü tercih etmiştir.
8- ila Süresi Ne
Zamandan Başlar?
İla yapanın süresi,
yemin ettiği günden başlar. Hanımının onunla davalaşıp durumunu hakime ilettiği
günde değiL. Şayet hanımı onun hakkında dava açar ve ilişki kurmayı kabul
etmemesine razı olmazsa, hakim onun için yemin ettiği günden itibaren dört
aylık bir süre tesbit eder. Bu süre zarfında hanımıyla ilişki kurarsa
zevcesinin hakkına dönmüş olur ve yemininin keffaretini öder. Eğer dönmezse
onun adına bir ric'i talak yapar.
Malik der ki: Eğer
ric'at yaparsa iddet süresi içerisinde karısıyla ilişkide bulunmadıkça bu
ric'ati sahih olmaz. el-Ebheri der ki: Çünkü bu boşama esasen (kadına) gelecek
zararı defetmek için vaki olmuştur, Erkek ric'at yaptığı halde ilişki kurmayacak
olursa, zarar yine kalmaya devam eder. O bakımdan ilişki kurmaktan kendisini
engelleyecek bir özrü olması hali dışında ric'atin bir anlamı olmaz. Eğer bir
özrü varsa (ilişkisiz olarak) ric'ati sahih olur. Çünkü zarar ortadan kalkmış
olur, İlişki kurmaktan uzak durması ise hanımına zarar vermek istediğinden
dolayı değil, özrü sebebiyledir.
9- Kızgınlık Hali
Dışında ilanın Hükmü:
İlim adamları kızgınlık
hali dışında ilanın hükmü hakkında farklı görüşlere sahiptirler. İbn Abbas der
ki: Kızgınlık ile yapılmadıkça ila olmaz, Ali b, Ebi Talib (r.a)'dan gelen
meşhur rivayette de böyle denilmektedir. Leys, Şa'bi, Hasan ve Ata da böyle
demiştir. Hepsi der ki: İla ancak kızgınlık, aralarında çıkan bir kötülük, bir
zorluk ve tartışma esnasında, ona zarar vermek kastıyla cima etmemek üzere
yemin şeklinde olur. Bunun kapsamı içerisinde bir çocuğun durumunu düzeltmek
ister bulunsun ister bulunmasın. Eğer kızgınlıktan dolayı yapılmamış ise bu ila
olmaz,
İbn Sirin ise: Yeminin
kızgınlık halinde olması ile olmaması farketmez, o iladır. İbn Mes'ud, Sevri,
Malik, Iraklılar, Şafii, mezhebine mensup ilim adamları ve Ahmed de bu
görüştedirler. Ancak Malik şöyle der: Bir çocuğu ıslah etmeyi istemedikçe ...
İbnu'l-Münzir der ki:
Daha sahih olan budur, Çünkü ilim adamları zihar, talak ve sair yeminlerin
kızgınlık ve razılık hallerinde farkları bulunmadığı hususunda icma ettikleri
gibi, ila da böyledir.
Derim ki: Kur'an-ı
Kerim'in genel ifadesi de buna delalet etmektedir. Kızgınlık halini tahsis
edebilmek için bir delile gerek vardır. Böyle bir delil ise, kabul edilmeyi
gerektirecek bir yolla gelmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
10- Yemin Etmeden
Hanımına Zarar Vermek Kastıyla Hanımına Yaklaşmayanın Durumu:
İlim adamlarımız der ki:
Yaptığı bir yemin olmaksızın hanımına zarar vermek kastıyla hanımıyla ilişki
kurmaktan uzak durana hanımıyla ilişki kurması emredilir. Eğer kabul etmez ve
ona zarar vermek üzere ilişki kurmamayı sürdürürse, bu sefer belli bir süre
tayin edilmeksizin karısı ile arası ayrılır.
Şöyle de denilmiştir:
Ona ilanın süresi tayin edilir. Bir diğer görüşe göre ise erkeğin hanımından
uzak durması sebebiyle onun hakkında ila sözkonusu olmaz. İsterse yıllarca ona
yaklaşmaksızın dursa bile. Fakat onu hanımına zarar vermek kastıyla (nikahı
altında) tutmaması hususunda öğüt verilir, Allah'tan korkması emredilir.
11- çocuğunu Sütten
Kesinceye Kadar Karısına Yaklaşmamak üzere Yemin Edenin Hükmü:
Fukaha, çocuğu bozulmuş
süt emmesin diye çocuğunu sütten kesmedikçe karısıyla ilişki kurmamak üzere
yemin eden ve bununla ona zarar vermek maksadını gütmeyen kimse hakkında farklı
görüşlere sahiptirler.
Malik'e göre süt emzirme
süresi sona erinceye kadar karısının talepte bulunma hakkı yoktur. Çünkü burda
kasıt çocuğun durumunu ıslah etmektir. Malik der ki: Ali b. Ebi Talib'e bu
hususun sorulduğuna ve bunu ila olarak görmediğine dair rivayet bana kadar
ulaşmış bulunuyor.
Şafii de iki görüşünden
birisinde böyle demiştir. İkinci görüşünde ise ila yapmış olur, çocuğun süt
emmesine itibar edilmez, der. Ebu Hanife de bu görüştedir.
12- Muayyen Bir Yerde
Hanımına Yaklaşmamak üzere Yemin Eden:
Malik, Şafii, Ebu
Hanife, mezheplerine mensup ilim adamları, Evzai, Ahmed b. Hanbel, bir kimse
hanımı ile bu evde yahut bu odada ilişki kurmamak üzere yemin etse ila yapmış
olmaz, derler. Çünkü bu mekandan bir başka yerde onunla ilişki kurma imkanını
bulabilir.
İbn Ebi Leyla ve İshak
ise der ki: Eğer dört ay süreyle onu terkederse ila sebebi ile ondan bain olur.
Çünkü dört ay oldu mu ilasının durdurulduğunu dikkate almak gerekir.
Eğer bulunduğu şehirde
veya beldesinde onunla ilişki kurmamak üzere yemin ederse Malik'e göre ila
yapmış olur. Böyle birşey ise ancak masraf ve külfeti gerektiren bir yolculukta
olur. Bahçesinde veya yakındaki tarlasında olmaz.
13- ila Kadınlar
Hakkında Yapılır:
Yüce Allah'ın:
"Hanımlarına" buyruğunun kapsamına hür, zımm'i ve evlendikleri
takdirde cariyeler de girer. Kölenin zevcesine 'ila yapması da köle için
bağlayıcıdır. Şafii, Ahmed ve Ebu Sevr de der ki: Kölenin ilası da hür kimsenin
'ilası gibidir. Bu konudaki delilleri ise Yüce Allah'ın: "Hanımlarına
yemin edenler .. " buyruğudur. Bu buyruk bütün hanımlar hakkında
sözkonusudur.
İbnu'l-Münzir der ki:
Ben de bu görüşü benimsiyorum.
Malik, ez-Zühri, Ata b.
Ebi Rebah ve İshak ise şöyle demektedir: Kölenin 'ila süresi iki aydır.
el-Hasen ve Neha'i ise
der ki: Kölenin cariye olan eşine 'ila yapması iki ay, hür olan eşine ila
yapması dört aydır. Ebu Hanife de bu görüştedir. Şa'bi der ki: Cariyenin 'ila
süresi hür kadının 'ila süresinin yarısıdır.
14- Zifafa Girilmiş
Olması ve Olmaması:
Malik, mezhebine mensup
ilim adamları, Ebu Hanife ve arkadaşları, Evza'i, Neha'i ve başkaları der ki:
Kendisiyle gerdeğe girilmiş ile girilmemiş kadının hakkında ilanın bağlayıcılığı
açısında bir fark yoktur.
ez-Zühri, Ata ve
es-Sevri ise der ki: Duhul (zifaf) olmadıkça ila olmaz. Malik de der ki: Bulüğa
ermemiş küçük kıza 'ila olmaz. Ona 'ila yapar ve baliğ olursa baliğ olduğu
günden itibaren ila lazım olur.
15- Zımmi Erkeğin ila
Yapması:
Zımm'i erkeğin 'ilası
sahih değildir. Nitekim onun ziharı ve talakı da sahih değildir. Çünkü
müşriklerin nikahı bize göre sahih bir nikah değildir. Onlar hakkında sadece
hanımlarını ellerinde bulundurma şüphesi sözkonusudur. Diğer taraftan onlar
şer''i hükümlerle mükellef değildirler ki, yeminlerin keffaretlerinin onlar
için bağlayıcılığı sözkonusu olsun. İla hükmü ile ilgili olarak mahkemelerimize
gelecek olurlarsa, bizim mahkemelerimizin hakimlerinin aralarında hüküm
vermeleri gerekmez, bu konuda kendi hakimlerine giderler. Eğer bu, aralarında
haksızlıkta bulunmak seviyesinde görülüyor ise, o zaman İslam'ın hükmü ile
aralarında hükmedilir. Tıpkı müslüman bir kimsenin yemin olmaksızın hanımına
zarar vermek kastıyla ilişkide bulunmayı terketmesi halinde olduğu gibi.
16- İla'da Bekleme
Süresi:
Yüce Allah'ın:
"Dört ay beklemek vardır" buyruğunda geçen (ve beklemek anlamına
gelen:) Terabbus kelimesi teenni, geri kalmak anlamlarına gelir. (Tahammül ve
katlanmak anlamına gelen) tesabbür kelimesinin maklub (yani baştaki
"te" harfinin yeri değiştirilmeksizin tersinden okunan) şeklidir.
Şair der ki: "Zamanın başına getireceği işleri bekle (terabbes); olur ki
Bir gün ona talak verilir veya helali (kocası) ölür."
Dört ay süre tesbitinin
faydasına gelince; İbn Abbas'ın az önce geçtiği üzere cahiliyye halkı ile
ilgili söz ettiği durumu önlemektir. Yüce Allah, bunu engelledi ve uzak durmak
suretiyle karısını te'dib etmek hususunda kocaya dört aylık bir süre tanıdı.
Çünkü Yüce Allah: ''Serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince ...
kendilerini yataklarda yalnız bırakın" (en-Nisa, 34) diye buyurmaktadır.
Peygamber (s.a.v.) da te'dib etmek üzere hanımlarına bir ay süreyle 11a
yapmıştır.
Şöyle de denilmiştir:
Burada sözü geçen dört ay, bir kadının kocasız daha fazla tahammül edemeyeceği
bir süredir. Ömer b, el-Hattab (r.a)'dan rivayet edildiğine göre; bir gece
Medine'de dolaşırken bir kadının aşağıdaki beyitleri okuduğunu işitir:
"Ah! Bu gece uzayıp
gidiyor; her taraf karardı Oynaşacağım bir sevgili yok, diye gözüme uyku
girmiyor.
Kendisinden başka hiçbir
ilah olmayan Allah olmasaydı; Allah'a yemin ederim; Bu karyolanın dört bir yanı
sarsılırdı; Rabbimden korku ve haya beni alıkoyuyor; Bir de kocamın şerefine
leke sürülmesini istemeyişim."
Ertesi gün Hz. Ömer o
kadını çağırtır ve: Kocan nerededir? diye sorar. Kadın: Onu Irak'a gönderdin,
der. Bunun üzerine Hz. Ömer birtakım kadınlar çağırır ve onlara bir kadının
kocasız ne kadar süreyle kalabileceğini sorar. Şu cevabı verirler: İki ay
sabreder, üç ayda sabrı azalır, dört ayda ise sabrı tükenir. Bunun üzerine Hz.
Ömer bir erkeğin gazaya gidiş süresini dört ay ile tahdid etti. Dört ay geçti
mi o gazilerin geri gelmesini ister, başkalarını gönderirdi.
Bu, -Allahu a'lem- ila
süresinin dört ay ile tahsis edilmesini kuvvetlendiren bir durumdur.
17- İla'dan Dönüş:
Yüce Allah'ın:
"Şayet dönerlerse" (fey' ederlerse) yani llayı bırakırlarsa demektir.
Yüce Allah'ın şu buyruğunda da aynı kelime (fey') kullanılmıştır:
"Allah'ın emrine dönünceye
kadar ... "(el-Hucurat, 9) Zevalden sonraki gölgeye fey' denilmesi de bu
kökten gelmektedir. Çünkü gölge artık batı tarafından doğu tarafına dönüş
yapmış olur. "Fey' etmesi hızlı kişi" hızlı dönüş yapan kişi,
demektir. Şair der ki: "Geri döndü ve kendisi için geldiği işi görmedi
İnsanın kimi ihtiyacı vardır ki, onu göremez."
18- İla'da Dönüşün
Mahiyeti:
İbnu'l-Münzir der ki:
Kendisinden ilim bellenen herkes, iladan dönüşün, mazareti olmayan kimse
hakkında cima ile gerçekleşeceği hususunda icma etmiştir. Şayet hastalık, hapis
veya buna benzer bir mazereti varsa, o takdirde onun (başka yolla) yapacağı
ric'at yani dönüş sahihtir ve o kadın onun hanımıdır. Eğer yolculuğundan
gelmesi yahut hastalığından iyileşmesi veya hapisten çıkması gibi bir yolla
özrü ortadan kalkar ve bu sefer karısı ile cima yapmayı kabul etmezse; şayet
dört aylık süre bitmiş ise birbirlerinden ayrılırlar. Bunu Malik el-Müdevvene
ve el-Mebsuth belirtmiştir.
Abdülmelik de der ki:
Sürenin bittiği günü kadın ondan bain olur. Eğer geri dönüşü mümkün olması
halinde dönmek suretiyle mazeretli olduğunu tasdik ederse geçmiş dönemde de
onun doğruluğuna hükmedilir. Şayet gücü yetmesi halinde uzak durmak suretiyle
(mazeretinden ötürü) dönüş yapmadığı iddiasını yalanlayacak olursa, o takdirde
onun bu durumunun yalan ve husumet olduğuna yorumlanır. Bunun üzerine de o
vakitte uygulanması gereken hükümler ne ise, aynen uygulamaya konulur.
Bir kesim de şöyle
demiştir: Özürlü olduğu durumda dönüş yaptığına dair herhangi bir beyyinenin
tanıklığı bulunursa, bu onun için yeterlidir. Bu görüşü el-Hasen, İkrime ve
en-Nehai belirtmiş, el-Evzai de bu doğrultuda görüş beyan etmiştir. Yine
en-Nehai der ki: Yalnızca söz ve şahit tutmak ile fey (dönüş) sahihtir ve
ilanın hükmü böylece de düşer.
Ya ilişki kurmak için
organı sertleşmezse böyle bir kimse hakkında ne denir? İbn Atiyye der ki: Bu
sözün yine ifade ettiği anlam şudur: Eğer hanımıyla cima etmezse bu ona zarar
vermek kabilinden olur.
Ahmed b. Hanbel der ki;
Eğer istenen anlamda dönüş yapmak hususunda mazareti var ise, kalbiyle dönüş
yapar. Ebu Kilabe de bu görüştedir.
Ebu Hanife der ki: Eğer
cimaya gücü yetmiyor ise; ben ona döndüm, der. el-Kiya et-Tab eri der ki; Ebu
Hanife hasta iken ila yapıp da koca ile hanım arasında da dört aylık bir süre
yol varsa, bu kadının da durumu cimaya engel ise veya kocanın organı kesik ise
böyle bir kimse dili ile karısına dönüş yapıp müddet geçmekle birlikte mazeret
hala devam ediyor ise bu dönüşü sahih bir dönüş olur.
Şafii ise bu konudaki
iki görüşünden birisinde ona muhalefet eder.
Bir diğer kesim ise
şöyle demektedir: Mazeret halinde de dışında da dönüş ancak cima ile olur,
başka türlü olmaz. Said b. Cübeyr de böyle demiştir. Said b. Cübeyr devamla der
ki: Yolculukta veya hapiste ise de yine durum böyledir.
19- İla'dan Dönüşün
Keffareti:
Malik, Şafii, Ebu
Hanife, mezheplerine bağlı ilim adamları vesair ilim adamlarının cumhuru, ila
yapan kimse hanımıyla cima etmek suretiyle dönüş yaptığı takdirde keffareti
vacip görmüşlerdir.
el-Hasen ise ona keffaret
düşmez, der. Nehai de bu görüştedir. Nehai der ki: Dönüş yaptığı takdirde ona
keffaret düşmez, diyorlardı. İshak der ki: Kimi tefsir alimleri Yüce Allah'ın:
"Şayet dönerlerse" buyruğunda kastın, bozdukları yemine dönüş
yaparlarsa demek olduğunu söylemişlerdir. Bu bir iyilik; bir takva veya hayır
türünden herhangi bir işi yapmamak üzere yemin eden bir kimse hakkında;
tabiinden bazılarının bu tür yeminler ile ilgili olarak; o yapmamayı yemin
ettiği şeyi yapar ve ona keffaret düşmez, şeklindeki görüşlerinin de
ifadesidir. Bu görüşe delil Yüce Allah'ın; "Şayet dönerlerse şüphesiz
Allah Gafurdur, Rahimdir" buyruğudur. Burada herhangi bir keffaretten söz
edilmemektedir. Aynı şekilde bu şuna da dayanmaktadır; Lağiv yemini masiyet
üzere yapılan yemindir. Eşi ile cimaı terketmek ise bir masiyettir.
Derim ki; Bu görüşün
lehine sünnet-i seniyyeden Amr b. Şuayb'ın babasından onun da dedesinden
rivayet ettiği, Peygamber (s.a.v.)'ın şu buyruğu da delil gösterilebilir;
"Her kim bir şey hakkında yemin ederse ondan başkasının ondan hayırlı
olduğunu görürse yeminini terketsin. Onu terketmek o yeminin
keffaretidir." Bu hadisi İbn Mace Sünen'inde rivayet etmektedir. Bu hususa
dair daha geniş açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle yeminlere dair ayet-i
kerimede (el-Maide, 89. ayette) gelecektir.
Cumhurun bu konudaki
delili ise Hz. Peygamber'in: "Her kim birşeye dair yemin ederse ondan
başkasının ondan hayırlı olduğunu görürse hayırlı olanı yapsın ve yemininin
keffaretini ödesin" hadis-i şerifidir.
20- Yemin Keffareti İla'yı
Kaldırır:
Yemininin keffaretini
yerine getirdiği takdirde ila da kalkar. Bunu mezhebimize mensup ilim adamları
söylemiştir. Bu, mezhebimizdeki keffaretin yemini bozmadan önce yerine
getirileceğine dair görüşe delil de vardır. Bu ise ila meselesinde icmadır.
Ayrıca yeminler hususunda Ebu Hanife aleyhine de bir delildir. Çünkü Ebu Hanife
keffaretin yeminin bozulmasından önce yerine getirilmesini de caiz kabul etmez.
Bu açıklamaları İbnu'l-Arabı yapmıştır.
21- Muhammed b.
el-Hasan 'a Göre Yeminin Keffareti:
Derim ki: Muhammed b.
el-Hasan bu ayet-i kerimeyi keffaretin yemini bozmaktan önce yapılmasının caiz
olmadığına delil gösterir ve şöyle der: Yüce Allah, ila yapan kimsenin hakkında
dönüş veya talakı kararlaştırmak hükümlerinden birisi ile hükmetmektedir. Eğer
yemini bozmadan önce keffareti yapmak caiz olsaydı, dönüş olmaksızın ya da
talakı kararlaştırmaksızın ila'nın batıl olması gerekirdi. Çünkü yeminini
bozduğu takdirde bu bozması sebebiyle ona birşey gerekmez. Yeminini bozmak
dolayısıyla bozan kimseye birşey lazım olmadığı takdirde o kimse de ila yapmış
olmaz Keffaretin öne alınmasının caiz kabul edilmesi halinde, Yüce Allah'ın
zikrettiğinden başkası ile ila hükmünün düşürülmesi sözkonusudur. Böyle birşey
ise Kitaba muhaliftir.
22- ''Kararlaştırma
(azm)'nın ve Talak'ın Anlamı:
Yüce Allah: "Eğer
boşamaya karar verirlerse şüphesiz Allah Semi'dir, Alimdir" buyruğunda
geçen (ve kararlaştırmak anlamına gelen) Azimet: Bir şeye verilen kat'ı kararı
tamamlamak demektir. Sana mutlaka bu işi yapmanı azmediyorum, denildiği zaman;
sana and veriyorum, demektir. Şemir der ki: Azimet ve azim mutlaka yapacağına
dair içinde birşeye dair karar vermen demektir. Talak ise boşama demektir.
Boşanan kadına talik ve talika denilir. Şair el-A'şa der ki: "Ey komşu (hanımını
kastediyor), benden uzak dur; çünkü sen boşsun."
Talak, nikah düğümünün
çözülmesi demektir. Bunun aslı (bir yerden ayrılıp gitmek anlamına gelen):
intilak'dır. Bırakılmış kadınlara mutallakat denilir. Talak aynı zamanda
boşaltmak, tahliye etmek anlamına da gelir. Merada serbest bırakılmış,
bağlanmamış, başında çobanı bulunmayan koyun ve develer hakkında da talak
tabiri kullanılır. Bağlı olmayan deveye de "tuluk" denilir. Çoğulu:
"atlak" diye gelir. Hapiste zincire vurulmaksızın tutuklanan kimseye
de yine "tuluk" denilir. Çobanın tek başına serbest bıraktığı ve su
kenarında sütünü sağmadığı develere de "talik" adı verilir. İşte
bundan dolayı serbest bırakılan kadına; yine serbest bırakılan koyun yahut dişi
devenin adı (talk) verilmiştir. Bunun atın engelsiz bir şekilde bir tur atması
anlamına gelen "talak"dan alınmış olduğu da söylenmiştir. Bundan
dolayı serbest bırakılan kadına "talik" denilir. Çünkü (nikah
dolayısıyla) başkasına yasak iken artık nikah ile yasak olması kalkmış olur.
23- iki'den Sonra
Boşama Kararı:
Yüce Allah'ın:
"Eğer boşamaya karar verirlerse" buyruğunda dört aylık sürenin
geçmesi ile bu süreden sonra boşama ifadesi kullanılmadıkça kadının boş
olmayacağına delil vardır. Nitekim İmam Malik böyle demiştir. Yine o şöyle der:
"Semi'dir" yani müddetin geçtiğinden sonra Allah tarafında işitilecek
birşeyin söylenmesini gerektirir.
Ebu Hanife ise şöyle
der: Allah onun yaptığı ilayı işiten "Semi'dir" dört aylık sürenin
delalet ettiği kararını bilen "Alimdir."
Süheyl b. Ebi Salih
babasından şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ben Resulullah (s.a.v.)'ın
ashabından oniki kişiye hanımına ila yapan adam hakkında soru sordum, hepsi
şöyle dediler: Dört aylık süre üzerinden geçmedikçe hiçbir şeyona düşmez. O
süre geçtikten sonra durdurulur. Şayet hanımına dönüş yaparsa mesele yoktur,
değilse boşar.
Kadı İbnu'l-Arabi der
ki: Mesele ile ilgili tahkikin sonucu şudur: Bize göre ayet-i kerimenin takdiri
şöyledir: "Hanımları hakkında yemin edenler (ila yapanlar) için dört ay
beklemek vardır. Eğer" bu dört ayın bitişinden sonra "dönerlerse
şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir. Eğer boşamaya karar verirlerse şüphesiz
Allah Semi'dir, Alimdir."
Öbür görüşü kabul
edenlere göre ise ayetin takdiri şöyledir: "Hanımları hakkında yemin
edenler (ila yapanlar) için dört ay beklemek vardır. Şayet" bu süre
içerisinde ''dönerlerse şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir. Eğer" bu süre
zarfında -yani bekleme süresi içerisinde- dönüşü terketmek suretiyle
"boşamaya karar verirlerse şüphesiz Allah Semi'dir, Alimdir."
İbnu'l-Arabi der ki: Bu
iki anlama ihtimali de birbirine eşittir. Bu eşitliği dolayısıyla da sahabe bu
hususta herhangi bir tarafı tercih etmemiştir.
Derim ki: Eğer
ihtimaller eşit ise, aylarla ve kar'larla (ay hali olmakla) iddet bekleyenin
durumuna kıyasen Küfelilerin görüşü daha kuvvetli olur. Çünkü bunların hepsi de
Allah tarafından tayin edilen sürelerdir. Bu sürenin sona ermesiyle nikah da
sona ermiş ve ihtilafsız olarak kadın kocasından bain olmuş olur. Onun izniyle
olmadıkça kocasının onun aleyhine herhangi bir yolu olmaz. ila da böyle
olmalıdır. Hatta karısına dönüş yapmayı unutacak ve böylelikle süre de bitecek
olursa yine talak vaki olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
24- Cariye'ye ila
Yapılır mı?
Yüce Allah'ın:
"Eğer boşamaya karar verirlerse" buyruğu mülkiyet yoluyla elde
bulunan cariye hakkında ila yapılamayacağının delilidir. Çünkü cariye hakkında
talak olmaz Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN