BAKARA 221 |
وَلاَ
تَنكِحُواْ
الْمُشْرِكَاتِ
حَتَّى يُؤْمِنَّ
وَلأَمَةٌ
مُّؤْمِنَةٌ
خَيْرٌ مِّن
مُّشْرِكَةٍ
وَلَوْ
أَعْجَبَتْكُمْ
وَلاَ
تُنكِحُواْ
الْمُشِرِكِينَ
حَتَّى يُؤْمِنُواْ
وَلَعَبْدٌ
مُّؤْمِنٌ
خَيْرٌ مِّن
مُّشْرِكٍ
وَلَوْ
أَعْجَبَكُمْ
أُوْلَـئِكَ يَدْعُونَ
إِلَى
النَّارِ
وَاللّهُ
يَدْعُوَ
إِلَى
الْجَنَّةِ
وَالْمَغْفِرَةِ
بِإِذْنِهِ وَيُبَيِّنُ
آيَاتِهِ
لِلنَّاسِ
لَعَلَّهُمْ
يَتَذَكَّرُونَ |
221. Müşrik kadınları
iman edinceye kadar nikahlamayın. Mü'min bir cariye, hoşunuza gitse bile müşrik
bir kadından elbette daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de iman edinceye kadar nikahlamayın.
Mü'min bir köle, hoşunuza gitse bile elbette müşrik bir erkekden daha
hayırlıdır. Onlar ateşe davet ederler. Allah ise izniyle cennete ve mağfirete
davet eder ve ayetlerini insanlara öğüt alsınlar diye apaçık bildirir.
Bu ayet-i kerimenin:
"Müşrik kadınları iman edinceye kadar nikahlamayın. Mü'min bir cariye
hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından elbette daha hayırlıdır" bölümüne
dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız:
1- Müşrik Kadını Nikah Altına Almak:
2- Ayetin Nüzul Sebebi:
3- Bu Ayet-i Kerimenin Anlaşılması ile
ilgili Görüşler:
4- Harbi Olan Kitap Ehli Kadınlarla
Evlenmek:
5- Mü'min Bir Cariye Müşrik Bir
Kadından Daha Hayırlıdır:
6- Kitap Ehli Cariyelerinin
Nikahlanması:
7- Mecusi Kadınlarla Evlenmek:
"Müşrik erkeklere de iman edinceye
kadar nikahlamayın. Mü'min bir köle hoşunuza gitse bile elbette müşrik bir
erkekten daha hayırlıdır"
1- Müslüman Kadın Müşrikle
Evlendirilemez:
2- Velisiz Nikahın Durumu:
3- Kimler Velidir?
4- Velisiz Yapılan Nikahı Velinin Sonradan
Uygun Görmesi:
5- Velilerin Sıralanışı: .
6- Sıra itibariyle Daha Uzak Olan
Velinin Kadını Evlendirmesi:
7- Daha Yakın Olan Veli Velayetinin
Gereğini Yapamıyor ise:
8- Yakınlıkta Birbirine Eşit Olan
Velilerden Birisi Hazır Olmazsa:
9- Nikahta Şahit Bulundurmak:
10- Mü'min Bir Köle Hoşa Giden
Müşrikten Hayırlıdır:
11- Müşriklerin Daveti ve Allah'ın
Daveti:
1- Müşrik Kadını Nikah
Altına Almak:
Yüce Allah'ın:
"Nikahlamayın" buyruğunu cumhur "te" harfini üstün olarak
okumuştur. Şaz bir kıraatte ötreli olarak okunmuştur. Sanki bundan: Adeta
onunla evlenecek olan erkek, o kadının nikahı altına girecek, gibi bir mana
çıkar.
"Nikah"
kelimesinin asıl anlamı cimadır. Kelimenin evlilik hakkında kullanılması,
anlama verilen bir genişlik dolayısıyladır. İleride Yüce Allah'ın izniyle buna
dair açıklamalar gelecektir.
2- Ayetin Nüzul
Sebebi:
Şanı Yüce Allah
yetimlerle birlikte yaşamaya ve nikah dolayısıyla bir arada olmaya izin
verdiğini beyan ettikten sonra, müşriklerle nikahlanmanın, evlenmenin sahih
olmayacağını beyan etmektedir.
Mukatil der ki: Bu
ayet-i kerime Ebu Mersed el-Ganevi hakkında nazil olmuştur. Bunun adının Mersed
b. Ebi Mersed olduğu da söylenmiştir. Asıl adı ise Kennaz b. Husayn
el-Canevi'dir. Rasülullah (s.a.v.) onu Mekke'ye, ashabından bir adamı çıkartıp
getirmek üzere gizlice göndermişti Mekke'de cahiliyye döneminde iken sevdiği
Anak adında bir kadını vardı. Bu kadın ona geldi. Kadına: İslam cahiliyye
döneminde olanı haram kılmıştır, deyince kadın:
O halde benimle evlen,
dedi. Bu sefer: Rasülullah (s.a.v.)'dan izin almadıkça yapamam dedi. Peygamber
(s.a.v.)'ın yanına geldi. Ondan izin istedi. Hz. Peygamber onunla evlenmeyi
yasakladı. Çünkü kendisi müslüman, o kadın ise müşrik idi.
Buna dair açıklamalar
Yüce Allah'ın izniyle Nur Süresi'nde (3. ayet 2. başlıkta) gelecektir.
3- Bu Ayet-i Kerimenin
Anlaşılması ile ilgili Görüşler:
İlim adamları bu ayet-i
kerimenin te'vili hakkında farklı görüşlere sahiptir. Bir kesim şöyle
demektedir: Yüce Allah, Bakara Süresi'nde müşrik kadınları nikahlamayı haram
kıldıktan sonra, bunların genelinden kitap ehlinin kadınlarını neshetti ve
Maide Süresi'nde (5. ayette) onlarla nikahlanmayı helal kıldı.
Bu görüş İbn Abbas'tan
da rivayet edilmiştir. Malik b. Enes, Süfyan b. Said es-Sevri, Abdurrahman b.
Amr el-Evzai de bu görüşü beyan etmişlerdir.
Katade ve Said b. Cübeyr
ise şöyle derler: Bu ayet-i kerimenin lafzı, her kafir kadın hakkında geneldir.
Ancak bununla kastedilen, özellikle kitap ehli kadınlarıdır. Ancak Maide
Süresi'ndeki ayet-i kerime bu hususi hükmü beyan etmiş olup buradaki umum ifade
hiçbir şekilde kitap ehli kadınlarını kapsamamaktadır. Bu, aynı zamanda
Şafii'nin iki görüşünden biridir. Birinci görüşe göre umum onları kapsar; daha
sonra Maide Süresi bu umumun bir kısmını neshetmiştir. Malik'in görüşü de
budur. Bunu İbn Habib zikretmiş ve şöyle demiştir: Yahudi ve hıristiyan kadın
ile nikahlanmayı her ne kadar Yüce Allah helal kılmış ise de, bu istiskal
edilen ve yerilen birşeydir.
İshak b. İbrahim
el-Harbi der ki: Bazıları Bakara Süresi'ndeki bu ayet-i kerimeyi neshedici,
Maide Süresi'ndeki ayeti de mensuh olarak kabul etmişler ve böylelikle Kitap
ehli olsun veya olmasın, müşrik olan her kadın ile nikahlanmayı haram kabul
etmişlerdir.
en-Nehhas der ki: Bu
görüşü ileri sürenlerin lehine delil olarak gösterilebileceklerden birisi de
sahih sened ile naklettiğimiz Muhammed b. Reyyan'ın bize anlattığıdır. O dedi
ki: Bize Muhammed b. Rumh anlattı dedi ki: Bize elLeys, Nafi'den anlattı. Buna
göre Abdullah b. Ömer'e bir erkeğin hıristiyan yahut yahudi bir kadın ile
nikahlanmasına dair soru sorulduğunda şöyle dermiş: Allah, müşrik kadınları
mü'minlere haram kılmıştır ve ben bir kadının rabbinin İsa olduğunu yahut
Allah'ın kullarından bir kulun onun rabbi olduğunu söylemesinden daha büyük bir
şirk bilmiyorum.
en-Nehhas der ki: Ancak
bu, sözleri delil kabul edilen cemaatin ileri sürdüğü görüşün dışında kalan bir
görüştür. Çünkü sahabe ve tabiinden bir topluluk, kitap ehli kadınlarını
nikahlamanın helal olduğunu belirtmiştir ki, Osman, Talha, İbn Abbas, Cabir ve
Huzeyfe (r. anhum) bu ashab arasındadır. Tabiinden de Said b. el-Müseyyeb, Said
b. Cübeyr, el-Hasen, Mücahid, Tavus, İkrime, eş-Şa'bi: ve ed-Dahhak da vardır.
Değişik bölgelerdeki fukaha da bu görüştedir. Aynı şekilde Bakara Suresi'nden
olan bu ayet-i kerimenin, Maide Suresi'nde yer alan ayeti neshedici olması
imkansızdır. Çünkü Bakara Suresi Medine'de ilk olarak nazil olan surelerden,
Maide ise son nazil olan surelerdendir ve ancak sonra gelen önce geleni
neshedebilir.
İbn Ömer'in sözüne
gelince; bunda delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü İbn Ömer (r.a) naslara
bağlı (mütevakkif) bir kimse idi. Ayetlerden birisinde helal kılındığını
öbüründe haram kılma hükmünü işitince ve bu konuda ona neshe dair bir haber
ulaşmayınca tevakkuf etti (naslara bağlılığından dolayı durdu, görüş beyan
etmedi.) Neshe dair ondan bir görüş nakledilmiş değildir. Onun adına başkaları
tarafından te'vil de bulunulmuştur. Nasih ve mensuh ile ilgili açıklamalar ise
te'vil ile alınıp öğrenilmez.
İbn Atiyye de şunu
zikreder: İbn Abbas, ondan nakledilen kimi rivayetlerde şöyle demektedir: Bu
ayet-i kerime putperest, mecusi ve kitap ehli olan kadınlar hakkında geneldir.
Aynı şekilde İslam dininden başka bir din üzere olanların hepsi haramdır. Bu
görüşe göre bu ayet-i kerime Maide Suresi'ndeki ayet-i kerimeyi neshedicidir.
Bunun bir benzeri de Muvatta'da yer alan İbn Ömer'e ait şu sözdür: Bir kadının
rabbinin İsa olduğunu söylemesinden daha büyük bir şirk bilmiyorum.
Hz. Ömer'den rivayet
edildiğine göre o, Talha b. Ubeydullah ile Huzeyfe b. el-Yeman'ın evlendikleri
kitap ehli kadınları birbirinden ayırmış ve bunun üzerine onlar: Ey mü'minlerin
emiri, gerekirse onları boşarız, sen kızma! demeleri üzerine o, şöyle demiştir:
Onları boşamak caiz olsa nikahlamak da caiz olur. Fakat ben bir küçüklük ve bir
zillet olduğundan dolayı birbirinizden ayırıyorum.
İbn Atiyye der ki: Ancak
bunun pek iyi bir senedi yoktur, Senedi bundan daha iyi bir rivayet şudur: Hz.
Ömer bunları birbirinden ayırmak istemiş, Huzeyfe ona: Onun bana haram olduğunu
mu söylüyorsun? O takdirde ey mü'minlerin emiri, ben onu bırakırım, yoluna
gitsin. Bunun üzerine Hz. Ömer: Hayır ben onun haram olduğunu söylemiyorum,
fakat bunların mazbut olmayanları ile evlenebileceğinizden korkuyorum, demişti.
İbn Abbas'tan da buna
yakın bir rivayet gelmiştir. İbnu'I-Münzir ise kitap ehli kadınları
nikahlamanın caiz olduğunu, Ömer b. el-Hattab'dan ve en-Nehhas'ın ashab-ı kiram
ile tabiinden sözünü ettiği kimselerden, caiz olduğunu nakletmektedir. Bu
konuya dair açıklamaların sonunda da şunları söyler: Öncekilerden herhangi bir
kimsenin bunu haram kıldığına dair sahih hiçbir rivayet yoktur.
Kimi ilim adamı da şöyle
demektedir: Bu iki ayet-i kerime arasında herhangi bir tearuz (zıtlık ve
çatışma) yoktur. Çünkü lafzın zahiri olan şirk kitap ehlini kapsamaz. Zira Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Ehl-i kitaptan olsun, müşrikler olsun bütün
kafirler Rabbinizden üzerinize hiçbir hayrın indirilmesini istemezler.''
(Bakara, 105) Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: "Kitap ehlinden ve
müşriklerden olan kafirler kendilerine apaçık delil gelinceye kadar
ayrılmayacaklardır.'' (Beyyine, 1)
Bu buyruğunda Yüce Allah
lafız itibariyle onlar arasında ayırım gözetmektedir. Atfın zahirı anlamı ise,
kendisine atfeden ile atfedilenin birbirinden ayrı olmasını gerektirir. Aynı
şekilde "şirk" adı umumi bir lafızdır, nas değildir. Yüce Allah'ın:
"Kendilerine kitap verilenlerden namuslu ve ıffetli (muhsana) kadınlar''
(el-Maide, 5) buyruğunun: "Mü'minlerden namuslu ve iffetli olan kadınlar''
buyruğundan sonra gelmesi bir nastır. Dolayısıyla muhtemel bir mana ifade eden
buyruk ile muhtemel mana ifade etmeyen buyruk arasında tearuz sözkonusu
değildir. Şayet: "Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu ve
iffetli kadınlar'' (el-Maide, 5) ayeti ile sizden önce kendilerine kitap
verilip de İslam'a girenler kastedilmektedir. Tıpkı: "Muhakkak ki kitap
ehlinden Allah'a iman edenler vardır.'' (Al-i İmran, 199) buyruğu ile:
"Kitap ehlinden öyle bir topluluk vardır ki onlar ayakta dururlar ..''
(Al-i İmran, 113) buyruklarını andırmaktadır; denilecek olursa şöyle denilir:
Bu, Yüce Allah'ın:
"Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden namuslu ve iffetli olanlar''
buyruğundaki nassa ve cumhurun söylediklerine muhaliftir. Çünkü İslam'a girip
de müslümanlardan bir fert olanlar ile evlenmenin caiz olduğu, herhangi 'bir
kimse için içinden çıkılamaz bir mesele değildir.
Şayet: Yüce Allah (bu
ayette): "Onlar ateşe davet ederler" diye buyurmakta ve böylelikle
onların nikahlanmalarının haram kılınış illetini ateşe davet etmeleri olarak
tesbit etmektedir, denilirse bunun cevabı da şudur: Bu, Yüce Allah'ın:
"Mü'min bir cariye hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından elbette ki daha
hayırlıdır" buyruğunun illetidir. Çünkü müşrik cehenneme davet eder.
Ayrıca bu, bütün kafirler hakkında geçerli bir illettir. Müslüman kayıtsız ve
şartsız olarak kafirden daha hayırlıdır ve bu, apaçıktır.
4- Harbi Olan Kitap
Ehli Kadınlarla Evlenmek:
Harbi oldukları takdirde
kitap ehli kadınlarla evlenmek, helal değildir. İbn Abbas'a bu hususta soru
sorulmuş, o da helal olmaz demiş ve Yüce Allah'ın:
"Kendilerine kitap
verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen ... lerle savaşınız ..
''(et-Tevbe, 29) ayetini sonuna kadar okumuştur. Bu hadisi nakleden muhaddis
der ki: Ben bunu İbrahim en-Nehai'ye naklettim, o da bunu oldukça beğendi
Malik, harbi kadınlarla
evlenmeyi mekruh görmüştür. Buna sebebse çocuğun dar-ı harb'te terkedilmesi,
kadının domuzda tasarrufta bulunmasıdır.
5- Mü'min Bir Cariye
Müşrik Bir Kadından Daha Hayırlıdır:
Yüce Allah'ın:
"Mü'min bir cariye hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından elbette daha
hayırlıdır" buyruğu başkasının mülkiyeti altındaki mü'min bir cariyenin,
makam ve servet sahibi olsa dahi müşrik bir kadından daha hayırlı olduğunu
haber vermektedir. İsterse müşrik kadın güzellik ve diğer hususlar itibariyle
hoşlanılan bir durumda olsun. Taberi ve başkalarının görüşü budur.
Bu buyruk, Huzeyfe b.
el-Yeman'a ait Hansa adında siyah bir cariye hakkında nazil olmuştur. Huzeyfe
ona: Ey Hansa, sen siyahlığın ve çirkinliğin ile birlikte mele-i ala'da anıldın
ve Yüce Allah Kitab-ı Kerim'inde senden söz etti, dedi ve onu azad ettikten
sonra da onunla evlendi.
es-Süddi de dedi ki: Bu
buyruk Abdullah b. Revaha hakkında nazil olmuştur. Onun siyah bir cariyesi
vardı. Kızdığı bir sırada ona tokat attı, daha sonra da pişman oldu. Peygamber
(s.a.v.)'ın yanına geldi ve durumu ona bildirdi. Hz. Peygamber ona: "Ey
Abdullah, bu cariye nasıl birşeydir?" diye sorunca şöyle cevap verdi: Oruç
tutuyor, namaz kılıyor, güzelce abdest alıyor ve iki şehadeti getiriyor. Bunun
üzerine Rasülullah: "Bu mü'min bir cariyedir" deyince İbn Revaha:
Andolsun onu azad edeceğim ve onunla evleneceğim, dedi ve dediğini yaptı.
Müslüman bazı kimseler bundan dolayı onu tenkid etmeye koyuldular ve: Bir
cariye ile evlendi, dediler. Halbuki onlar müşriklere kız nikahlamayı uygun
görüyorlar ve soylarına rağbet dolayısıyla onlara kız verdikleri oluyordu.
Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.
Doğrusunu en iyi bilen
Allah'tır.
6- Kitap Ehli
Cariyelerinin Nikahlanması:
İlim adamları, kitap
ehli cariyelerle evlenme hakkında farklı görüşlere sahiptirler. Malik der ki:
Kitap ehli bir cariye ile evlenmek caiz değildir. Eşheb ise Muhammed'in
Kitabında İslam'a girip de nikahı altında kitap ehlinden bir cariye bulunan
kimse hakkında şöyle demiştir: Bunlar birbirlerinden ayrılmazlar.
Ebu Hanife ve
arkadaşları ise kitap ehli cariyelerinin nikahlanması caizdir, demiştir.
İbnu'l-Arabi der ki; Ebu Hanife'nin mezhebine mensub ilim adamları, kitap ehli
olan cariyenin nikahlanmasının caiz olduğuna Yüce Allah'ın: "Mü'min bir
cariye hoşunuza gitse bile müşrik bir kadından daha hayırlıdır" buyruğunu
delil gösterirler. Ayet-i kerimenin delil olma yönü şöyledir; Şanı Yüce Allah,
mü'min bir cariye ile müşrikenin nikahlanması arasında hangisinin hayırlı
olduğunu ifade etmiştir. Şayet müşrik bir cariyenin nikahlanması caiz olmasaydı
Yüce Allah bunlar arasında hayır bakımından bir mukayese yapmazdı. Çünkü böyle
bir mukayese caiz olan iki şeyarasında sözkonusu olur. Caiz ve caiz olmayan
arasında ve birbirine zıt iki şey arasında olmaz. Cevap şudur: Zıt iki
şeyarasında hayır bakımından bir mukayese, hem dilde hem de Kur'an-ı Kerim'de caizdir.
Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: ''O günde cennet ehlinin karar
kılacakları yer de daha hayırlı gün ortası istirahatleri de daha
güzeldir." (el-Furkan, 24) Hz. Ömer de Ebu Musa'ya yazdığı mektubunda
şöyle demiştir: "Hakka dönmek, batılda kalmaktan daha hayırlıdır."
Bir diğer cevap: Yüce
Allah'ın: "Bir cariye" buyruğu ile mülkiyet altındaki kölelik
kastedilmemektedir. Bundan kasıt insanlık yönüdür. Bütün Ademoğulları ve
Ademkızları hep birlikte Allah'ın köleleri ve cariyeleridir. Bunu Basra kadısı
Ebu'l Abbas el-Cürcani söylemiştir.
7- Mecusi Kadınlarla
Evlenmek:
Mecusi (ateşe tapan)
kadınlarla evlenme hakkında fukahanın farklı görüşleri vardır. Malik, Şafii,
Ebu Hanife, Evzai ve İshak bunun yasak olduğunu belirtmişlerdir. İbn Hanbel de:
Böyle birşey hoşuma gitmez, demiştir. Huzeyfe b. el-Yeman'ın mecusi bir kadınla
evlendiği ve Hz. Ömer'in ona: O'nu boşa, dediği de rivayet edilmektedir.
İbnu'l-Kassar der ki: Mezhebimize mensub kimi ilim adamları şöyle demiştir: İki
görüşten birisine göre onların kitabı vardır. Dolayısıyla onlarla nikahlanmak
caiz olmalıdır.
İbn Vehb ise Malik'ten
şunu rivayet etmektedir: Mecusi cariyeyle ona malik olmak dolayısıyla ilişki
kurmak caiz değildir. Aynı şekilde putperest ve diğer kafir cariyelerin durumu
da budur. İlim adamları cemaati bu görüştedir. Ancak Yahya b. Eyyub'un İbn
Cüreyc'den, onun Ata ve Amr b. Dinar'dan şu rivayeti müstesnadır. Buna göre Ata
ve Amr b. Dinar'a mecusi cariyelerin nikahlanması hakkında soru sorulmuş,
bunlar da; Bunda bir mahzur yoktur demiş ve Yüce Allah'ın şu: "Müşrik
kadınları ... nikahlamayın" buyruğunu böylece te'vil etmişlerdir. Bu,
onlara göre nikah akdi hakkındadır. Mülk edinmek üzere satın alınan cariye
hakkında değildir. Ayrıca Evtaslılardan alınan esirleri de buna delil gösterirler.
Ashab-ı kiram onlara malik oldukları için onların cariyeleri ile birlikte
olmuşlardı. en-Nehhas der ki: Bu şaz bir görüştür. Evtaslıların esirlerine
gelince bu cariyelerin İslam'a girmiş olmaları mümkündür. Böylelikle onların
nikahlanmaları da caiz olmuştur. Yüce Allah'ın: "Müşrik kadınları iman
edinceye kadar nikahlamayın" buyruğunu delil göstermek ise yanlıştır.
Çünkü onlar burada "nikah" kelimesini bildiğimiz akit anlamında
anlamışlardır. Sözlükte "nikah" kelimesi hem bilinen nikah akdi hakkında,
hem de cinsı ilişki anlamında kullanılır. Yüce Allah: "Müşrik kadınları ..
nikahlamayın" demek suretiyle, ister nikah olsun, ister ilişki kabilinden
olsun, müşrik kadınlar için sözkonusu olan nikahın her türlüsünü haram kılmış
oluyor.
Ebu Ömer İbn Abdi'l-Berr
de der ki: el-Evzai dedi ki: Ben ez-Zührı'ye, mecusi bir cariyeyi satın alan
bir kişinin onunla ilişki kurup kuramayacağını sordum. O da şöyle dedi:
Allah'tan başka bir ilah olmadığına şahitlik ederse onunla ilişki kurabilir.
Yunus'tan gelen rivayete
göre o İbn Şihab'ın şöyle dediğini nakletmektedir: Müslüman olmadıkça onunla
ilişki kurması ona helal olmaz. Ebu Ömer der ki: İbn Şihab'ın İslam'a
girmedikçe onunla ilişki kurması ona helal olmaz, şeklindeki sözü -ki o Meğazı
ve Siyer'i insanlar arasında en iyi bilendir- Evtaslılardan alınan cariyelerle
İslam'a girmeksizin ilişki kurulduğunu ileri sürenlerin görüşlerinin
tutarsızlığına bir delildir. Bu, aralarında Ata ve Amr b. Dinar'ın da bulunduğu
bir kesimden rivayet edilmiştir. Onlar mecusi cariye ile ilişki kurmakta mahzur
yoktur, demişlerdir. Ancak böyle bir görüşe İslam aleminin çeşitli bölgelerinde
bulunan fukahadan herhangi bir kimse iltifat etmiş değildir.
Hasan-ı Basri'den -ki
kendisinin de bölgesinde yaşayanların da gazaları hep Farslara onların ötesinde
bulunan Horasanlılara karşıdır ve bunların hiçbirisi kitap ehli değildir- esir
alındıkları takdirde mecusi kadınlar hakkında ne şekilde uygulama yapıldığını
açıklayan rivayetler gelmiş bulunmaktadır. İşte bu konuda Hasan-ı Basri'nin şöyle
dediği nakledilmektedir: Bize Abdullah b. Muhammed b. Esed anlattı, dedi ki:
Bize İbrahim b. Ahmed b. Firas anlattı, dedi ki: Bize Ali b. Abdülaziz anlattı
dedi ki: Bize Ebu Ubeyd anlattı dedi ki: Bize Hişam, Yunus'tan, o el-Hasen'den
anlatarak dedi ki: Bir adam ona (Hasan-ı Basri'ye): Ey Ebu Said, o kadınları
esir aldığınız vakit onlara nasıl bir uygulama yapıyordunuz? diye sordu, şu
cevabı verdi: Onu kıbleye döndürür, İslam'a girmesini, Allah'tan başka ilah
olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet etmesini emrederdik,
sonra gusletmesini emrederdik. Sahibi onunla ilişki kurmak istediği takdirde de
onu istibra etmedikçe onunla ilişki kurmazdı.
Buna göre ilim adamları,
topluluğunun Yüce Allah'ın: "Müşrik kadınları iman edinceye kadar nikahlamayın"
buyruğunu putperest ve mecüsi kadınlar diye anlamış olmaktadırlar. Çünkü Yüce
Allah, kitap ehli olan kadınları: "Sizden önce kendilerine kitap
verilenlerden muhsan olan kadınlar ... " buyruğu ile helal kılınmış
bulunmaktadır. Burada sözü geçen "muhsan kadınlar"dan kasıt iffetli,
namuslu kadınlar ve zina ettikleri bilinmeyen müslüman kadınlardır.
Fukaha arasında mecüsi
olan cariyenin nikahlanmasını ve ona malik olmak sebebiyle onunla ilişki
kurmayı, tevbe etmedikçe mekruh görenler vardır. Çünkü böyle yapıldığı takdirde
nesebin ifsad edilmesi sözkonusudur.
[ - ]
Buyruğun: "Müşrik
erkeklere de iman edinceye kadar nikahlamayın.
Mü'min bir köle hoşunuza
gitse bile elbette müşrik bir erkekten daha hayırlıdır" bölümüne dair
açıklamalarımızı da onbir başlık halinde sunacağız:
1- Müslüman Kadın
Müşrikle Evlendirilemez:
Yüce Allah'ın:
"Nikahlamayın" buyruğu, müslüman kadını müşrikle evlendirmeyin,
demektir. ümmet, müşrik bir kimsenin herhangi bir şekilde mü'min bir kadınla
ilişki kuramayacağı üzerinde icma etmişlerdir. Çünkü bu, İslam aleyhine
küçüklük ifade eder. Kurra "Nikahlamayın" buyruğundaki "te"
harfini ötreli olarak okumuşlardır.
2- Velisiz Nikahın
Durumu:
Bu ayet-i kerimede veli
olmadıkça nikah olmayacağına nas ile delil vardır. Muhammed b. Ali b. el-Huseyn
der ki: Veli ile nikah Allah'ın Kitabındadır. Böyle dedikten sonra da:
"Müşrik erkeklere de .. nikahlamayın" ayetini okumuştur.
İbnu'l-Münzir der ki:
Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğu sabittir: "Velisiz nikah
olmaz." İlim ehli velisiz nikah hakkında farklı görüşlere sahiptir. İlim
ehlinin pek çoğu velisiz nikah olmaz, demişlerdir. Bu hadis Ömer b. el-Hattab,
Ali b. Ebi Talib, İbn Abbas, İbn Mes'ud ve Ebu Hureyre (r.anhum)dan rivayet
edilmiştir. Said b. el-Müseyyeb, Hasan-ı Basri, Ömer b. Abdülaziz, Cabir b.
Zeyd, Süfyan es-Sevri, İbn Ebi Leyla, İbn Şubrume, İbnu'l-Mübarek, Şafii,
Ubeydullah b. el-Hasen, Ahmed, İshak ve Ebu Ubeyd de hep bu görüştedir
Derim ki: Bu aynı
zamanda Malik'in de görüşüdür. Allah, onların hepsinden razı olsun. Ebu Sevr ve
Taberi de bu görüştedir. Ebu Ömer der ki: Velisiz nikah olmaz, diyenlerin
delili şudur: Rasülullah (s.a.v.)'dan: "Velisiz nikah olmaz" dediği
sabit olmuştur. Bu hadis-i şerifi Şu'be ve es-Sevri, Ebu İshak'tan o Ebu
Burde'den o Peygamber (s.a.v.)'den mürsel olarak rivayet etmiştir. Mürsel
hadisleri kabul edenlerin bu hadisi de kabul etmeleri gerekir Mürsel hadisi
kabul etmeyenlerin de bu hadisi kabul etmeleri gerekir. Çünkü bu hadisi
muttasıl senedle rivayet edenler, hadis hafızı ve sika olan kimselerdir Bu
hadisi mevsul olarak rivayet edenler arasında İsrail ve Ebu Avane de vardır.
Her ikisi bunu Ebu İshak'tan o Ebu Burde'den, o Ebu Musa'dan o da Peygamber
(s.a.v.)'dan rivayet etmişlerdir İsrail ve ona tabi olan diğer raviler hafız
ravilerdir. Hafızın yaptığı fazlalık ise kabul edilir Ayrıca bu fazlalığı pek
çok asıl da desteklemektedir Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Artık
kocalarına varmalarına engel olmayınız ... " (el-Bakara, 232) Bu ayet -i
kerime kızkardeşini kocasına geri dönmekten engellemek isteyen Makil b. Yesar
hakkında nazil olmuştur. Buhari'de böyle demiştir.
Şayet velinin
nikahlamakta bir hakkı olmasaydı ona böyle bir engellemeye kalkışması
yasaklanmazdı.
Derim ki: Yüce Allah'ın
Kitabında yine buna delil olan buyruklardan birisi de şudur: "O halde
onları yakınlarının izniyle nikahlayın" (en-Nisa, 25); "Sizden evli
olmayanları nikahlayın. "(en-Nur, 32) Burada Yüce Allah nikahlamak
hususunda erkeklerden başkalarına hitap etmemektedir. Eğer kadınların bu konuda
bir yetkileri olsaydı mutlaka onları sözkonusu ederdi. Buna dair açıklamalar
Nur Süresi'nde (32. ayette) gelecektir
Şanı Yüce Allah Hz.
Şuayb'den naklederek: "isterim ki bu iki kızımdan birini sana
nikahlayayım''(el-Kasas, 27) diye buyurmaktadır. Nitekim buna dair açıklamalar
Kasas Süresi'nde (işaret edilen ayette) gelecektir. Bir başka yerde de Yüce
Allah şöyle buyurmaktadır: "Erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler. ''
(en-Nisa, 34) Böylelikle hem Kitapda hem Sünnetde velisiz nikah olmayacağına
dair birbirini destekleyici buyruklar yer almaktadır:
Taberi der ki: Hz.
Hafsa'nın dul kalması üzerine Hz. Ömer'in onu nikahlayıp bizzat kendisinin bu
nikahı yapmamasında; "baliğ ve hür kadın kendisini evlendirebilir ve
velisi olmaksızın nikahını akdedebilir" diyenlerin görüşünü iptal eden bir
nokta vardır Eğer bu Hz. Hafsa'ya ait bir yetki olsaydı, babasından daha çok
yetkisini elinde bulundurabilseydi, Rasülullah (s.a.v.) Hz. Hafsa'ya bizzat
kendisine talip olmayı bırakmaz ve onu evlendirmek ve onun adına akid yapmak
yetkisini elinde bulundurmayan birisinden (yani babasından) ona talip olmazdı.
Ayrıca bu, Hz. Peygamber'in: "Dul kadın, velisinden daha çok kendisi
üzerinde hak sahibidir" hadisini de beyan etmektedir. Bunun anlamı şudur:
Dul kadın, kendisi üzerinde onun rızası olmaksızın nikah akdi yapılamayacağını
ifade eder, yoksa velisi olmaksızın kendisini nikah akdi ile bağlamak hususunda
kendisi üzerinde daha çok hak sahibidir, anlamında değildir.
Darakutni, Ebu
Hureyre'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki:
"Kadın kadını evlendirmez, kadın kendisini evlendirmez. Çünkü kendi
kendisini evlendiren zaniyedir." (Darakutni:) dedi ki: Bu sahih bir
hadistir. (Darakutni, III, 227-228)
Ebu Davüd da Süfyan'dan,
o ez-Zührı'den, o Urve'den o da Hz. Aişe'den şöyle dediğini rivayet etmektedir:
Rasülullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Velisinin izni olmaksızın nikahlanan
herhangi bir kadının nikahı batıldır. -(Bu sözü) üç defa tekrarladı.- Şayet
onunla zifafa girerse ondan elde ettiği karşılığında onun için mehir vardır.
Eğer aralarında anlaşmazlık çıkarsa sultan (yönetici) velisi olmayanın
velisidir." Bu hadis sahihtir.
İbn Uleyye'nin İbn
Cüreyc'den naklettiği şu sözüne itibar edilmez: Ben bunu ez-Zühri'ye sordum, o
bunu bilmediğini belirtti. Ancak böyle bir sözü İbn Uleyye dışında İbn
Cüreyc'den nakletmiş kimse yoktur. Bunu (bu hadisi) ez-Zühri'den bir grup
rivayet ettiği halde böyle birşeyden söz etmezler. ez-Zühri'den böyle bir söz
söylediği sabit olsa bile bu, delil olmaz. Çünkü bu hadisi ondan sika kimseler
rivayet etmişlerdir ki Süleyman b. Musa bunlar arasındadır. Süleyman b. Musa
ise sika ve imam bir kimsedir. Ca'fer b. Rabia da ondan rivayet etmiştir. Eğer
ez-Zühri bunu unutmuş ise onun unutması da buna zarar vermez. Çünkü Ademoğlu
unutmaktan yana korunmuş değildir. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Adem unuttu, bunun için onun zürriyeti de unutur." Peygamber
(s.a.v.) da unuturdu. Onun dışındakilerin unutması daha da sözkonusudur.
Hıfzeden de unutana karşı bir delildir. Bir haberi güvenilir (sika) bir ravi
rivayet ederse, onu unutanların unutmasının o habere zararı olmaz. Bununla
birlikte eğer İbn Uleyye'nin İbn Cüreyc'den naklettiği sahih olsa idi, peki
nasıl ilim ehli olan kimseler bunu reddetmiş ve ona herhangi bir şekilde
iltifat etmemişlerdir? Bu nasıl izah edilebilir?
Derim ki: Bu hadisi Ebu
Hatim Muhammed b. Hibban et-Temimı el-Büsti "et-Tekasim vel-Enva"
üzerine topladığı sahih Müsnedinde senedinde herhangi bir kopukluk ve onu
nakledenler hakkında herhangi bir cerhin sübütu olmaksızın Hafs b. Gıyas'tan, o
İbn Cüreyc'den, o Süleyman b. Musa'dan, o ez-Zührı'den, o Urve'den, o Hz.
Aişe'den, Rasülullah (s.a.v.)'ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir: "Veli
ve adaletli iki şahit olmaksızın nikah olmaz. Bundan başka türlü olan herhangi
bir nikah batıldır. Eğer bunlar aralarında anlaşmazlık çıkarsa sultan velisi
olmayanın velisidir."
Ebu Hatim dedi ki: İbn
Cüreyc'in Süleyman b. Musa'dan onun ez-Zühri'den naklettiği haberinde:
"Adaletli iki şahit" ifadesini yalnız şu üç kişi söylemiştir: Suveyd
b. Yahya el-Umevı, Hafs b. Gıyas'tan; ikincisi Abdullah b. Abdulvehhab
el-Cumahı; Halid b. el-Haris'ten; üçüncüsü ise Abdurrahman b. Yunus er-Rakkı;
İsa b. Yunus'tan yoluyla rivayet edilmiştir. İki şahit ile ilgili olarak bu
haberin dışında sahih başka bir haber yoktur. Bu haber sabit olduğu takdirde,
artık Kitap ve Sünnet velisiz nikahın olmayacağını açıkça ifade ediyor
demektir. Dolayısıyla bunlara muhalif olanların herhangi bir anlamı yoktur.
ez-Zühri ve eş-Şa'bı
şöyle dermiş: Kadın kendisini denk (küfüv) birisiyle iki şahitle evlendirdiği
takdirde bu caiz bir nikah olur. Ebu Hanife de böyle diyordu: Kadın kendisini
iki şahit huzurunda denk birisiyle evlendirdiği takdirde bu caiz bir nikahtır.
Bu aynı zamanda Züfer'in de görüşdür. Şayet kendisini denk olmayan birisiyle
evlendirecek olursa nikah caiz olmakla birlikte, velilerin onları
birbirlerinden ayırdetme yetkileri vardır.
İbnu'I-Münzir der ki:
en-Numan'ın (Ebu Hanife'nin) söylediği sünnete muhaliftir. İlim ehlinin
çoğunluğunun sözlerinin dışındadır. Bizler ise Rasülullah (s.a.v.)'dan gelen
haberin gereği ne ise onu kabul ediyoruz. Ebu Yusuf da der ki: Veli olmadıkça
nikah caiz olmaz. Şayet veli teslim ederse (yani kadının kendisini velisiz
nikahlamasını kabul ederse) caiz olur. Teslim etmeyecek olursa ve koca da onun
dengi ise hakim bunu caiz kabul eder. Onun bu görüşüne göre nikah hakimin onu
caiz kılması ile tamam olur. Bu aynı zamanda
Muhammed b. el-Hasan'ın
da görüşüdür. Muhammed b. el-Hasan şöyle derdi: Hakim veliye nikahı caiz kabul
etmesini emreder. Bunu kabul etmezse kendisi yeni bir akid yapar. Velisi kadına
izin verip de o da bizzat kendisini nikah akdiyle evlendirirse bunun caiz
olacağı hususunda Ebu Hanife ile arkadaşları arasında görüş ayrılığı yoktur.
el-Evzai der ki: Kadın
kendisini evlendirme yetkisini bir erkeğe verse, o da onu denk birisiyle
evlendirse bu nikah caizdir. Velinin onları birbirinden ayırma yetkisi yoktur.
Ancak kadın Arap olup da mevalıden birisiyle evlenmesi hali müstesna. Bu da
ileride geleceği üzere Malik'in mezhebine yakındır.
Zühri, Ebu Hanife ve
eş-Şa'bı'nin görüşünü kabul edenler, Hz. Peygamber'in: "Velisiz nikah
olmaz" hadisini vücuba değil, kemale yorumlamışlardır. Peygamber
efendimizin: "Mescide komşu olanın mescidin dışında namazı olmaz"
(Darakutni, Sün, I, 420) ile "Namazı terkeden kimsenin İslam'da bir payı
yoktur" buyruğunda olduğu gibi.
Onlar buna Yüce Allah'ın
şu buyruklarını da delil gösterirler: ''Artık kocalarına varmalarına engel
olmayın.'' (el-Bakara, 232) ''Artık onların kendileri hakkında maruf ile
yaptıklarından dolayı size bir günah yoktur. '' (el-Bakara, 234)
Ayrıca Darakutni'nin
Simak b. Harb'den yaptığı rivayeti de delil gösterirler. Simak dedi ki: Bir
adam Ali (r.a)'ın yanına gelip şöyle dedi: Velisi olduğum bir kadın benim iznim
olmaksızın evlendi. Hz. Ali şöyle dedi: Onun ne yaptığına bakılır. Eğer denk
birisiyle evlendi ise biz onun için bunu kabul ederiz. Şayet kendisiyle denk
olmayan birisiyle evlendi ise o zaman bunun hakkında hüküm vermeyi sana
bırakırız. (Darakutni, III, 237)
Muvatta'daki rivayete
göre Aişe (r.anha) kardeşi Abdurrahman'ın kızını (kardeşi) hazır olmadığı halde
evlendirmiştir.
Bunu İbn Cüreyc,
Abdurrahman b. Kasım b. Muhammed b. Ebibekr'den, o babasından o Hz. Aişe'den
şöyle rivayet etmiştir: Hz. Aişe el-Münzir b. ezZübeyr adındaki adama
kardeşinin çocuklarından birisinin kızını nikahlamıştır. Aralarına bir perde
germişti. Sonra konuştu; nihayet geriye akdin yapılmasından başka birşey
kalmayınca bir erkeğe emir verdi; o da nikahı kıydı. Daha sonra şöyle dedi:
Kadınların nikahlama yetkileri yoktur.
Buna göre Malik'in
naklettiği bu hadisin açıklaması şöyle olur: Hz. Aişe mehri ve nikahın diğer
durumlarını tesbit edip kararlaştırdı, nikahlama işini onun asabelerinden
birisi üstlendi. Nikahın Hz. Aişe'ye nisbet edilmesi ise bunun geçerliliğini
kabul etme yetkisi ona ait olduğundan dolayıdır.
3- Kimler Velidir?
İbn Huveyzimendad'ın
belirttiğine göre velilerin kim olduklarına dair İmam Malik'ten farklı
rivayetler gelmiştir. Bir seferinde: Kadını güzel bir makamda tutan herkes onun
velisidir. İster asabeden olsun, ister zevilerhamdan olsun, ister yabancı bir
kimse olsun, ister imam, isterse de vasi olsun, demiştir. Bir seferinde de
şöyle demiştir: Veliler asabeden olur. Asabe arasından kim onu güzel bir
konumda tutarsa o velidir.
Ebu Ömer ise der ki:
Malik, İbnu'l-Kasım'ın ondan naklettiğine göre şöyle demiştir: Kadını velisi
olmayan bir kimse izniyle evlendirdiği takdirde, eğer şerefli insanlar arasında
belli bir yeri varsa onun velisi nikahı feshedip etmemekte muhayyerdir. Eğer
azad edilmiş, köle, ahlaksız veya sonradan müslüman olmuş gibi aşağı bir
konumda ve belli bir durumu olmayanlardan ise, nikahı caiz olur, velisinin bu
konuda bir muhayyerliği yoktur. Çünkü bu durumda herkes ona denk (küfv) olur.
Yine Malik'ten rivayet
edildiğine göre şerefli olsun olmasın, kadını ancak velisi veya sultan
evlendirebilir. İbnu'l-Münzir de bu görüşü tercih etmiştir. O şöyle der:
Malik'in yoksul bir kimse ile belli bir mevkii olan kimse arasında fark
gözetmesi caiz değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) öldürme ve daha aşağı
cinayetlerde müslümanlar arasındaki hükümlerde eşitlik olduğunu belirtmiş ve:
"Müslümanların kanları birbirlerine denktir." diye buyurmuştur. Kanları birbirine eşit
olduğuna göre bunun dışındaki hususlarda da onlar aynı şeydirler.
İsmail b. İshak da şöyle
der: Şanı Yüce Allah, nikahı emredince mü'minlerin birbirlerinin velisi
olduğunu tesbit edip şöyle buyurmaktadır: "Mü 'min erkekler de mü'min
kadınlar da birbirlerinin velisidirler. "(et- Tevbe, 71) Mü'minler genel
olarak böyledir, biri ötekine mirasçı olur. Bir erkek ölse ve onun mirasçısı
bulunmasa mirası müslüman cemaate ait olur. Eğer bir cinayet işleyecek olursa
müslümanlar onun adına diyete katılırlar. Diğer taraftan bir velilik bir diğer
velilikten daha yakın, bir akrabalık ötekinden daha yakın olabilir. Eğer kadın
sultanı bulunmayan (İslam adına devlet yetkilisi olmayan) bir yerde bulunursa
velisi de yoksa, o takdirde o kadın işini komşularından güvenilen bir kimseye
havale eder, o da onu evlendirir ve bu durumda o kişi o kadının velisi olur.
Çünkü insanlar için evlilik kaçınılmaz bir iştir. Bu konuda da mümkün olan en
güzel ne ise ona göre amel ederler. İşte Malik de durumu zayıf olan kadın
hakkında buna göre şöyle demiştir: Böyle bir kadını kadının işini kendisine
havale edeceği kişi evlendirebilir. Çünkü kadın kendisine hakim olmak açısından
zayıftır, o bakımdan yakınında sultan bulunmayan kimseye benzer. Böylelikle
genelde kadın, bütün müslümanların onun velisi olduğu konumdadır. Eğer kadın
işini bir erkeğe havale eder ve velilerini terkedecek olursa, o takdirde o
uygun olmayan bir iş yapmış; hakimin de müslümanların da tepkiyle karşılayıp
reddedecekleri bir davranışta bulunmuş olur. O bakımdan hakikatinin haram olup
olmadığı bilinmeksizin, yaptığı bu nikah fesholunur. Buna sebep ise bizim
belirttiğimiz şekilde mü'minlerin birbirlerinin velisi oluşu ve bu konudaki
ihtilaftır. Ancak bu nikahının feshedilmesi sadece işin uygun olmayan bir yolla
olduğundan ve böylesi iffetleri, namusları korumak için daha ihtiyatlı ve daha
sağlam bir yol olduğundan dolayıdır. Şayet gerdeğe girilmiş, aradaki zaman
uzayıp gitmiş ve çocuklar doğmuş, yapılan bu iş de doğru ise artık fesih caiz
olmaz. Çünkü yapılan işler üzerinden uzun bir süre geçtiği takdirde, bunlardan
ancak hakkında şüphe bulunmayan haramlar reddolunur. Ve bu, üzerinden zaman
geçen hakimin hükmüne benzer. Eğer hakim bir hüküm verecek olursa hatalı
olduğunda şüphe bulunmayanlar dışında o hüküm fesholunmaz.
Şafii ve mezhebine
mensup alimlere göre; velisiz nikah duhulden önce de sonra da feshedilir.
Onlardan birisi öldüğü takdirde birbirlerinden miras almazlar. Onlara göre veli
nikahın farzlarındandır. Çünkü onlara göre bu konuda Kitap ve Sünnette delil
vardır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Sizden evli olmayanları
nikahlayın. "(en-Nur, 32) Nitekim bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır:
"Onlarıyakınlarının izniyle nikahlayın. "(en-Nur, 25) Velilere
hitaben de şöyle buyurmaktadır: "Kocalarına varmalarına engel olmayınız.
"(el-Bakara, 232) Hz. Peygamber de: "Velisiz nikah olmaz" diye
buyurmuştur. Şafiiler bu konuda şerefli olan ile daha alt tabakada olan
arasında bir fark gözetmezler. Çünkü ilim adamları kanlar hususunda aralarında
fark bulunmadığında icma etmişlerdir. Zira Peygamber (s.a.v.):
"Müslümanların kanları birbirine denktir" diye buyurmaktadır. üst
konumlarda bulunan kimse ile daha aşağı konumlarda olanlar arasında Kitapta da
Sünnette de herhangi bir fark yoktur.
4- Velisiz Yapılan
Nikahı Velinin Sonradan Uygun Görmesi:
Velisiz yapılıp daha
sonra gerdeğe girilmeden önce velinin uygun gördüğü nikah hakkında fukahanın
farklı görüşleri vardır.
Malik ve -Abdülmelik
dışında kalan- arkadaşları der ki: Böyle bir nikah eğer velinin onu uygun
görmesi yakın bir zamanda gerçekleşmiş ise caizdir. Bu, nikahı veliden
başkasının akdetmesi ve kadının bizzat akdetmemesi halinde böyledir. Şayet
müslümanlardan uzak ya da yakın bir veli olmaksızın kadın kendisini evlendirir
nikahı bizzat akdedecek olursa, böyle bir nikah hiçbir şekilde kabul edilmez.
İsterse aradan uzun bir zaman geçmiş olsun ve çocuk doğurmuş olsun. Şu kadar
var ki gerdeğe girildiği takdirde çocuğun nesebi babasına ilhak edilir ve had
sakıt olur; durum ne olursa olsun böyle bir nikahın feshedilmesi kaçınılmaz
olur. İbn Nafi' ise Malik'ten naklen şöyle demektedir: Böyle bir durumda nikah,
talak sözkonusu olmaksızın feshedilir.
5- Velilerin
Sıralanışı: .
İlim adamları velilerin
dereceleri ve sıralanışları hususunda farklı görüşlere sahiptirler.
Malik şöyle dermiş:
Onların başında gelenler aşağı doğru inseler dahi oğullardır. Sonra babalar
gelir, sonra baba anne bir kardeşler, sonra baba bir kardeşler. Daha sonra baba
anne bir kardeş çocukları, sonra baba bir kardeş çocukları, daha sonra baba
tarafından ne kadar yukarı giderlerse gitsinler dedeler, sonra kardeşlik
sıralamasına uygun olarak amcalar, sonra kardeş çocukları sırasına uygun olarak
ne kadar aşağı inerlerse insinler onların oğulları, ondan sonra mevla (onu azad
eden efendisi) sonra sultan (İslam devlet başkanı) veya onun tayin ettiği
hakim. Vasi kimse yetimleri nikahlamakta velilerden önce gelir. Vasi babanın
halifesi ve vekilidir. O bakımdan onun durumu hayatta iken babanınkine benzer.
Şafii de der ki: Baba
ile birlikte velayet sözkonusu değildir. Baba öldüğü takdirde dede, sonra
dedenin babasının babası gelir. Çünkü hepsi babadırlar. Dededen sonra velilik
kardeşlere, sonra daha yakın olana geçer. elMüzeni der ki: (Şafii) cedid
görüşünde şöyle demektedir: Her kim annesiyle tek başına kalırsa, mirasta
olduğu gibi onu evlendirmeye daha evladır. Kadim görüşünde ise aralarında fark
yoktur, der.
Derim ki: Medineliler
Şafii'nin sözüne benzer bir rivayeti ve babanın oğuldan önce geldiğini rivayet
etmişlerdir. Bu Ebu Hanife'nin iki görüşünden de birisidir. Bunu el-Baci
nakletmektedir. el-Muğire'den de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Dede
kardeşlerden önce gelir. Ancak Maliki mezhebinele meşhur olan daha önce
naklettiğimizdir. Ahmed der ki: Kadını evlendirme hakkına en çok sahip olan
kişi onun babasıdır. Sonra onun oğlu, sonra kardeşi sonra kardeşinin oğlu sonra
da amcadır.
İshak der ki: Oğul
babadan önce gelir. Malik'in dediği gibi. Bunu İbnu'l-Münzir de tercih
etmiştir. Çünkü Umm Seleme'nin oğlu Ömer, annesi Umm Seleme'yi annesinin
izniyle Resulullah (s.a.v.) ile evlendirmiştir.
Derim ki: Nesai bunu Umm
Seleme'den rivayet etmiş ve bu hadisin başına: "Oğlun Annesini
Evlendirmesi" başlığını koymuştur.
Derim ki: İlim
adamlarımız bunu çokça delil gösterirler; ama bu birşey ifade etmez. Bunun
delili ise sahih kaynaklarda da sabit olan Ebu Seleme'nin oğlu Ömer'in şu
sözüdür: Ben Rasülullah (s.a.v.)'ın himayesinde küçük bir çocuk idim. Elim
yemek kabında gelişigüzel dolaşırdı. Bana: "Ey oğul, Allah'ın adını an,
sağ elinle ye ve önünden ye" dedi.
Ebu Ömer (İbn
Abdi'l-Berr) de el-istiab adlı eserinde şöyle demektedir:
Ebu Seleme'nin oğlu
Ömer'in künyesi Ebu Hafs'tır. Hicretin ikinci yılında Habeşistan'da dünyaya
gelmiştir. Denildiğine göre Rasülullah (s.a.v.) vefat ettiği gün daha dokuz
yaşında idi.
Derim ki: Yaşı bu olan
bir kimsenin veli olması uygun düşemez. Fakat Ebu Ömer'in zikrettiğine göre Ebu
Seleme'nin Umm Seleme'den Seleme adında bir başka oğlu daha varmış. İşte
Rasülullah (s.a.v.)'a annesi Umm Seleme'yi nikahlayan budur. Seleme kardeşi Ebu
Seleme'nin oğlu Ömer'den daha büyük idi.
Onun Peygamber
(s.a.v.)'dan gelmiş herhangi bir rivayetini bilmiyorum. Fakat onun kardeşi olan
Ömer, ondan (Hz. Peygamber'den) rivayette bulunmuştur.
6- Sıra itibariyle
Daha Uzak Olan Velinin Kadını Evlendirmesi:
Velilerden daha uzak
olan bir erkeğin kadını evlendirmesi hakkında (fukahanın) farklı görüşleri
vardır. -İbare bu şekildedir ancak daha uygun bir ifade şöyle demektir: Daha
yakın veli hazır bulunuyor iken daha uzak velinin evlendirdiği kadının durumu
hakkında farklı görüşler vardır.- Şafii, böyle bir nikah batıldır, der. Malik
ise bu nikah caizdir, der.
İbn Abdi'l-Berr ise der
ki: Eğer daha yakın olan veli birşeye tepki göstermez ve bunu reddetmezse o
nikah geçerli olur. Şayet bunu reddeder ve evlendirilen kadın da dul veya
bakire olmakla birlikte baliğa ve yetim ise vasisi de yoksa Maliki ilim
adamlarının ve Medinelilerden bir grup ilim adamının konu ile ilgili farklı
görüşleri vardır. Onlardan kimisi şöyle der: Böyle birşey geri çevrilmez ve
geçerli olur. Çünkü bu aşiretten ve boydan bir velinin izniyle akdolmuş bir
nikahtır. Onlardan böyle bir nikah geçerli olmaz, diyenler şöyle der: Veliler
ile ilgili sıralanış daha faziletli ve daha evla olana göre yapılmıştır. Bu ise
müstehabtır, vacip değildir. Maliki mezhebine mensup ilim adamlarının
çoğunluğuna göre hülasası budur. İsmail b. İshak ve ona uyanlar da bunu tercih
etmişlerdir.
Şöyle de denilmiştir: Bu
hususa sultan (devlet yetkilisi) bakar ve daha yakın olan veliye neyi
reddettiğini sorar. Ondan sonra kendisi geçerli görmeyi uygun görürse geçerli
kabul eder, reddetmeyi uygun görürse reddeder.
Bir diğer görüşe göre
ise daha yakın olan durum ne olursa olsun o nikahı reddedebilir. Çünkü bu onun
için bir haktır.
Şöyle de denilmiştir:
Aradan uzun zaman geçmeyip çocukları olmadığı sürece o nikahı red de edebilir
kabul de edebilir. Evet, bütün bunlar Medinelilerin konu ile ilgili
görüşleridir.
7- Daha Yakın Olan
Veli Velayetinin Gereğini Yapamıyor ise:
Şayet daha yakın olan
veli hapiste veya bunak (sefih) ise sıra itibariyle ondan sonra gelen veli
kadını evlendirir ve öbür veliler arasında ölmüş gibi kabul edilir. Aynı
şekilde velileri arasından daha yakın olan kişi uzakça bir yerde veya çabucak
dönmesi umulmayan bir şekilde gaib olursa, sıra itibariyle ondan sonra gelen
velisi onu evlendirir. Şöyle de denilmiştir: Yakın olan velisi gaib olduğu
takdirde, ondan sonra gelen velisi onu evlendiremez, hakim onu evlendirir.
Ancak birincisi Malik'in görüşüdür.
8- Yakınlıkta
Birbirine Eşit Olan Velilerden Birisi Hazır Olmazsa:
İki veli, büyük dededen
yakınlık itibariyle eşit olurlarsa, bunlardan birisi gaib bulunursa, kadın da
nikah akdini onlardan hazır olanına havale ederse, gaib olan geldiği takdirde
bunu reddedemez, Her ikisi de hazır bulundukları halde nikahlama yetkisini
onlardan birisine havale edecek olursa, diğerinin de izni olmadıkça o kadını
evlendiremez, Aralarında ayrılık çıkarsa mes'eleye hakim bakar ve onun için
daha iyi olanını, onun hakkında caiz (geçerli) kabul eder. Bunu İbn Vehb,
Malik'ten rivayet etmektedir.
9- Nikahta Şahit
Bulundurmak:
Malik ve mezhebine
mensup ilim adamlarına göre nikahta şahit bulundurmak rükün değildir. Bunun
yayılması ve ilan edilmesi yeterlidir. Böylelikle bu nikah gizli bir nikah
(fuhuş) olmaktan çıkmış olur, İbnu'l-Kasım İmam Malik'ten naklen der ki: Bir
beyyine (şahitler huzurunda) ile evlense ve kendilerine bunu gizlemelerini
emretse bu nikah caiz olmaz, çünkü bu gizli nikahtır. Beyyinesiz olarak fakat
gizlemeksizin evlendiği takdirde ise bu caizdir. Daha sonra ise nikahlarına
şahit tutarlar.
İbn Vehb, İmam Malik'ten
iki erkeğin şahitliğiyle bir kadın ile evlenip de o şahitlerden durumlarını
gizlemelerini isteyen kimse hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir: Bir
talak ile birbirlerinden ayrılırlar ve nikah caiz olmaz, Eğer onunla zifafa
girmiş ise mehrini almaya hak kazanır, fakat iki şahit de cezalandırılmaz.
Ebu Hanife, Şafii ve
arkadaşları derler ki: İki şahit ile kadınla evlenir ve şahitlere bunu gizlemelerini
söylese, nikah caizdir.
Ebu Ömer der ki: Bu,
bizim arkadaşımız Endülüslü Yahya b. Yahya el-Leysı'nin de görüşüdür. O der ki:
İki erkeğin şahitlik ettiği bütün nikahlar artık gizli olma sınırının dışına
çıkmıştır. Zannederim o bunu Leys b. Sa'd'dan nakletmiştir. Şafii ve
Küfelilerle onlara tabi olanlara göre gizli nikah, iki ve daha fazla erkeğin
şahitlik etmediği bütün nikahlardır, durum ne olursa olsun (bu tür nikahlar)
feshedilir.
Derim ki: Zikrettiğimiz
hadis-i şerif dolayısıyla Şafii'nin görüşü daha sahihtir. Ayrıca İbn Abbas'tan
da şöyle dediği rivayet edilmiştir: Adaletli iki şahit ve reşid bir veli
olmadıkça nikah olmaz. Bildiğim kadarıyla ashab-ı kiramdan bu konuda ona
muhalefet eden yoktur. Malik de mezhebinin lehine şunu delil göstermiştir: Akid
esnasında haklarında şahit bulundurmanın Yüce Allah'ın sözkonusu ettiği
satışlar ile ilgili delalet, bunun satışın farzlarından olmadığını ortaya
koymaktadır. Şanı Yüce Allah'ın kendisine dair şahit tutmayı sözkonusu etmediği
nikahta, şahit tutmanın nikahın şartlarından ve farzlarından olmaması öncelikle
sözkonusudur. Nikahtan maksat, neseblerin muhafaza edilmesi için ilandır ve
açıklıktır. Şahit tutmak ise, gerektiğinde nikahın tarafları arasında yapılan
akid ile ilgili olarak anlaşmazlıklara dair ve karşılıklı davalar için akidden
sonra da yapılabilir. Peygamber (s.a.v.)'ın da: "Nikahı ilan ediniz"
buyurduğu rivayet edilmiştir.
Malik'in bu görüşü aynı
zamanda İbn Şihab'ın ve Medinelilerin çoğunun da görüşüdür.
10- Mü'min Bir Köle
Hoşa Giden Müşrikten Hayırlıdır:
"Mü'min bir
köle" mevki ve malı itibariyle "hoşunuza gitse bile elbette"
yüksek mevkili "müşrik bir erkekten daha hayırlıdır." Az önce geçtiği
gibi.
Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir:
Burada mu'min köleden kasıt, mü'min erkektir. Nitekim mü'min cariyeden kasıt da
mü'min kadındır. Önceden de açıklamıştık. Peygamber (s.a.v.) da şöyle
buyurmuştur: "Bütün erkekleriniz Allah'ın kullarıdır, bütün kadınlarınız
da Allah'ın cariyeleridir." Yine Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
"Allah'ın cariyelerini Allah'ın mescidlerine gitmekten
alıkoymayınız." Yüce Allah da şöyle buyurmuştur: ''O ne iyi kuldu! Çünkü o
(Rabbine) dönücü idi. "(Sad, 30 ve 44) Bu, bu ayeti kerime ile ilgili
yapılmış en güzel açıklamadır. Bu açıklamaya göre anlaşmazlıklar ortadan
kalkar, ayrılıklar son bulur. Başarıya ulaştıran Allah'tır.
11- Müşriklerin Daveti
ve Allah'ın Daveti:
Yüce Allah'ın:
"Onlar" buyruğu müşrik erkeklerle müşrik kadınlara işarettir. "Ateşe
davet ederler." Yani onlar ateşi gerektirici işleri işlemeye çağırırlar.
Onlarla arkadaşlık yapmak, onlarla oturup kalkmak, pek çok noktada onların
hevaları seviyesine düşmeyi gerektirir, üstelik onlar yetişecek olan nesli de
terbiye etmiş olacaklar.
"Allah ise
izniyle" ez-Zeccac'ın açıklamasına göre emriyle "cennete" yani
cennet ehlinin ameliyle amel etmeye "davet eder. Ve ayetlerini insanlara
öğüt alsınlar diye apaçık bildirir."
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN