ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

21

 

يَا أَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُواْ رَبَّكُمُ الَّذِي خَلَقَكُمْ وَالَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ

 

21. Ey insanlar, sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin. Ta ki sakınasınız.

 

Ey İnsanlar İbadet Edin:

 

"Ey insanlar, sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibadet edin." Alkame ve Mücahid dedi ki: ''Ey insanlar" diye başlayan her bir ayet, Mekke'de inmiştir. ''Ey iman edenler" diye başlayan her bir ayet de Medine'de inmiştir.

 

Ancak bu görüşü reddeden birtakım hususlar vardır: Bu sure ve Nisa suresi, Medenidir yani Medine'de inmiştir ve bunlarda da "Ey insanlar" hitabı yer almaktadır. ''Ey iman edenler" ile ilgili görüşleri ise doğrudur. Urve b. ez-Zubeyr der ki: Herhangi bir had (belli bir suçun cezası) yahut bir farz belirten buyruklar Medine'de inmiştir. Geçmiş ümmetlerden ve azaptan söz eden buyruklar ise Mekke'de inmiştir. Bu da açıktır.

 

Burada ''insanlar" ile kimlerin kastedildikleri hususunda iki farklı görüş vardır:

Birincigörüş: Bunlar Yüce Allah'a ibadet etmeyen kafirlerdir. Buna da Yüce Allah'ın bundan sonra gelecek: ''Eğer kulumuza ... indirdiğimizden şüphe içinde iseniz." (el-Bakara, 23) buyruğu delalet etmektedir.

 

ikinci görüş: Bu bütün insanlara yönelik genel bir hitaptır. Buna göre, müminlere yönelik olan tarafıyla ibadetin devamı, kafirlere yönelik olan kısmıyla da ibadet etmeye başlamaları şeklinde bir hitap olur. Bu da güzel bir açıklamadır.

 

"İbadet edin" buyruğu ona ibadet etmek emrini vermektedir. Burada ibadet onu tevhid etmek ve dininin şer'i hükümlerine bağlanmaktan ibarettir. ibadet asıl itibariyle boyun eğmek ve önünde zilleti arzetmektir. Eğer bir yol ayaklar ile çiğnenip oradan gidip geliniyor ise, o yola (...) denilir.

 

Tarafe der ki: "Ön ayağını attığı yere arka ayağını attı, peş peşe gidip gelinen bir yol üstünde."

 

İbadet itaat, taabbud de kendini ibadete vermek ve ibadet için çekilmek, birisini abd edinmek de onu köle edinmek, demektir.

 

"Sizi de ... yaratan" Şanı Yüce Allah, diğer sıfatları arasından onları yaratmış olduğunu özellikle zikretmektedir. Çünkü Araplar Yüce Allah'ın kendilerini yarattığını kabul ediyorlardı. Bunu onlara karşı bir delil olmak ve ibadet etmemelerine karşılık da onları azarlamak için zikretmiştir. Bununla üzerlerindeki nimetini hatırlatmak istediği de söylenmiştir.

 

Asıl itibariyle "yaratmak (halk)" iki şekilde olur: Birincisi; takdir etmektir. Mesela: Eğer bir hayvan derisini kesip parçalamadan önce, gerekli şekilde ölçüp tasarlanmış ise, kişi:"Deriyi su kırbası olmak üzere halkettim" der. Şair der ki:

 

"Sen takdir ettin mi hemen onu yaparsın Kimisi ise, takdir eder daha sonra hiç yapmaz."

el-Haccac da şöyle demiştir: Ben neyi takdir ettimse, (halaktu) mutlaka onu kesinlikle sonuca ulaştırdım. Neye söz verdimse de mutlaka onu yerine getirdim.

 

İkincisi: varetmek, meydana getirmek, icad etmek ve yoktan varetmek.

Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır: "Ve yalan halkediyorsunuz. (Olmayan birşeyi uyduruyorsunuz)" (el-Ankebut, 17)

 

" ... Sizden öncekileri de.." Kendilerinin Allah tarafından yaratıldıklarını kabul ettiklerine göre, başkalarının da o Allah tarafından yaratıldığını kabul ediyorlar demektir. (O halde bunu da ayrıca söylemenin anlamı nedir?) diye bir soru sorulursa, şu şekilde cevap verilir: Böyle bir ifade verilen öğüdün daha beliğ ve etkileyici olması için dikkat çekmek ve hatırlatmak içindir. Yüce Allah, onlara kendilerinden öncekileri hatırlattı. Böylelikle kendilerinden öncekilerini öldürenin aynı şekilde Allah olduğunu bilsinler ve kendilerini de yarattığı gibi öldüreceğini arılasınlar. Kendilerinden önce geçip gidenlerin ne şekilde oldukları ve helak olanların ne sebeplerden dolayı helak edildikleri üzerinde düşünsünler, onların da imtihan edildikleri gibi kendilerinin de imtihan edilmekte olduklarını bilsinler. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Ta ki sakınasınız." Yüce Allah'ın burada yer alan "Ta ki, olur ki" edatı ''İbadet edin" ile alakalıdır. Yoksa 'Yaratan" buyruğu ile alakalı değildir. çünkü Allah'ın cehennem için yaratmış olduğu kimseler, Allah'tan sakınsınlar diye yaratılmış değildir. Bu ve buna benzer Yüce Allah'ın buyrukları arasında yer alan (ve aynı edatın kullanıldığı): "Ta ki akıl edesiniz, ta ki şükredesiniz, ta ki öğüt alasınız, ta ki hidayet bulasınız" buyrukları ile ilgili üç ayrı açıklama şekli yapılmıştır:

 

1. Bu (...) kelimesi, asıl kullanılış amacına uygun olarak, umut ve beklenti ifade eder. Umut ve beklenti insanlardandır. Onlara şöyle denilmiş gibidir: Sizler bunu yapınız. çünkü sizden beklenen ve umulan aklınızı kullanmanız, öğüt almanız ve takva sahibi olmanızdır. Sibeveyh'in ve dil alimlerinin ileri gelenlerinin görüşü budur. Sibeveyh Yüce Allah'ın: "ikiniz de Firavn'a gidin, çünkü o azmıştır. Firavn'a yumuşak söz söyleyin. Olur ki öğüt alır yahut korkar" (Ta-ha, 43-44) buyruğu hakkında şöyle demektedir. Bunun anlamı şudur: Sizler Fir'avn'ın öğüt alacağını umarak ve bekleyerek ona gidiniz. Ebu'l-Meali de bu görüşü tercih etmiştir.

 

2. Araplar bu edatı, (...) edatının anlamını ifade eden "lam" (ile ve için) anlamında ve tereddütten uzak bir manada kullanmışlardır. O vakit bu gibi buyrukların anlamı: Aklınızı kullanmanız için, öğüt almanız için, takva sahibi olmanız için .. şeklinde olur Şairin şu sözü bunun delilidir: "Bize dediniz ki: Bizİm savaşı bırakmamız için siz de savaşları bırakın Ve bu konuda her türlü teminatı verdiniz Fakat biz savaşı bırakınca sizİn verdiğiniz sözler Çölde parlayıp kaybolan bir serabın parıltısını andırırdı."

 

Burada bu edat dolayısıyla: Bizim savaştan vazgeçmemiz için siz de savaşları kesiniz, anlamındadır. Şayet burada (...) eğer şüphe ve tereddüt ifade etseydi, onlara her türlü teminatı vermeleri sözkonusu olmazdı. Bu görüş Kutrub ve Taberi'den nakledilmiştir.

 

3- Bu edat, bir şeye maruz kalmak anlamında kullanılır. Şöyle denilmiş gibidir: Akıl etmek, yahut öğüt almak veya takva sahibi olmak ile, karşı karşıya kalmak üzere, (için) bunu yapınız. Buna göre Yüce Allah'ın: "Ta ki sakınasınız" buyruğu şu anlama gelir: Belki sizler Allah'ın size emrettiklerini kabul etmek suretiyle bunu kendiniz ile cehennem arasında bir koruyucu haline getirirsiniz. Bu da bir kişiye hemen hakkını ödeyerek karşılık verdiği takdirde: "Hakkı ile ondan korundu" denilmesi kabilindendir. Sanki o kişinin karşılaştığı bu kişiye hakkını ödemesi suretiyle o karşılaştığı kişinin hakkını ondan istemesine karşı kendisini korumuş gibi olur. Hz. Ali'nin şu sözleri de bu türdendir: "Yani, savaş kızıştığında biz Peygamber ile korunurduk. Düşmana karşı biz onunla kendimizi korurduk," demektir. Şair Antere de şöyle demiştir:

 

"Göğsünden kan aka aka, atımı sürüp durdum Nihayet at(lı)lar iki keskin (kılıç) ile benden korundu."

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 22

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR