ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA 196 /

Buyruğun: "Fakat kim bulamazsa hac günlerinde üç, döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutar. Bu, aile ikametgahı Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah cezası cidden çetin olandır" bölümüne dair açıklamalarımızı da on başlık halinde sunacağız:

 

1- Kurban Kesme imkanı Bulamayan Kimse:

2- Teşrik (veya Mina) Günlerinde Oruç Tutmak:

3- Temettu' Haccı Yapan Kurban Bulduğu Takdirde Oruç Tutabilir mi?

4- Diğer Yedi Gün ..

5- "Döndüğünüz Vakit" Buyruğundan Maksat:

6- "Tam On Gün"

7- Aile ikametgahı Mescid-i Haramda Olanlar ve Olmayanlar:

8- Aile ikametgahı Mescid-i Haram'da Olmayanların Yükümlülüğü, Kurban Kesmeleri ve Oruç Tutmaları:

9- Aile ikametgahının Mescid-i Haram'da Olmayışı Ne Demektir?

10- O Allah'tan Korkun:

 

1- Kurban Kesme imkanı Bulamayan Kimse:

 

Yüce Allah'ın: "Fakat kim bulamazsa .. " buyruğundan kasıt, kurban bulamayandır. Ya parasını bulamadığından ya da kesecek hayvanı bulamadığından dolayı kurban bulamayan kimse hacda üç gün, beldesine döndüğünde de yedi gün oruç tutar.. Hac günlerinde tutulması gereken üç günün sonuncusu Arefe günüdür. Tavus'un görüşü budur. Bu görüş eş-Şa'bi, Ata, Mücahid, Hasan-ı Basri, en-Nehai, Said b. Cübeyr, Alkame, Amr b. Dinar ve re'y ashabından da rivayet edilmiştir. Bunu İbnu'l-Münzir nakletmektedir.

 

Ebu Sevr, Ebu Hanife'den bu üç günü umre için girmiş olduğu ihramı süresince tutması gerektiğini nakletmektedir. Çünkü umre ihramı temettu' haccı için girilen iki ihramdan birisidir. Dolayısıyla bu üç gün hac için girmiş olduğu ihramda tutabileceği gibi bu umre günlerinde de tutması caiz olur. Yine Ebu Hanife ve arkadaşları da şöyle der: Terviye gününden bir gün öncesini (Zülhiccenin yedinci günü), terviye gününü ve Arefe gününü oruçlu geçirir.

 

İbn Abbas ve Malik b. Enes der ki: Hac için ihrama girdiği andan itibaren kurban bayramı birinci gününe kadar olmak üzere bu üç günü tutabilir. Çünkü Yüce Allah: "Hac günlerinde üç gün oruç tutar" diye buyurmaktadır. Bu üç günü umre için girdiği ihram içerisinde tutacak olursa orucu vaktinden önce tutmuş olur ve bu onun için yeterli olmaz.

 

Şafii ve Ahmed b. Hanbel de şöyle der: O bu üç günü hac için ihrama girdiği vakit ile Arefe günü arasında tutar. Aynı zamanda bu İbn Ömer ve Hz. Aişe'nin de görüşüdür. Bu görüş İmam Malik'ten de rivayet edilmiştir. Muvatta adlı eserindeki sözlerinin gereği de budur. Böylelikle Arafe gününde oruçsuz olur. Bu şekilde oruç tutması sünnete uymak bakımından daha uygundur, ibadet yapması açısından da daha bir güç sahibi olmasına sebeptir. Buna dair açıklamalar da gelecektir.

 

Yine Ahmed'den gelen rivayete göre bu üç günü ihrama girmeden önce tutması caizdir.

es-Sevri ve el-Evzai der ki: Bu üç günü on günün (Zülhiccenin on gününün) başından itibaren tutabilir. Ata da bu görüştedir. Urve de der ki: Mina günlerinde Mekke'de olduğu sürece tutar. Aynı zamanda bu Malik'in ve Medine halkından da bir grubun görüşüdür.

Mina günleri ise kurban bayramının birinci gününden sonra gelen üç teşrik günüdür. Malik'in Muvatta'daki rivayetine göre mü'minlerin annesi Hz. Aişe şöyle dermiş: "Hacca kadar umreden faydalanan kimsenin eğer kesecek kurban bulması mümkün olmazsa, hac için ihrama girdiği gün ile Arafe günü arasında (üç gün) oruç tutar.. Eğer bu günlerde oruç tutmazsa Mina günlerini oruçlu geçirir."

 

Bu ifade temettu' haccı yapan kimsenin ihrama girdiği vakitten Arafe gününe kadar oruç tutmasının sahih olmasını ve bunun başlangıç vaktinin bu olmasını gerektirmektedir. Ya bu günlerin bu üç günün eda vakti olmasından, ondan sonraki Mina günlerinin ise -Şafii'nin arkadaşlarının dediğine göre-, kazanın yapılacağı vakit olmasından dolayıdır ya da kurban bayramının birinci günü (yevmu'n-nahr)den önce orucu tutmanın kişiyi borçtan kurtardığından dolayıdır; emrolunan da budur. Mezhepte daha zahir (güçlü) olan görüş, daha önce oruç tutmak daha faziletli olsa bile bu günlerde (Mina günlerinde) oruç tutmanın eda yoluyla olacağı şeklindedir. Tıpkı namazın eda edilmesi için genişçe bir vakti bulunan namaz vaktinin baş taraflarının sonrasından daha faziletli olduğu gibi. Sahih olan budur ve bu Mina günlerinde tutulan oruç kaza değil eda orucudur. Çünkü Yüce Allah'ın: "Hac günlerinde" diye buyurması hem haccın yapıldığı yeri kastetmesi hem de hac günlerini kastetmesi ihtimal dahilindedir. Eğer kastedilen hac günleri ise bu görüş sahihtir. Çünkü haccın son günü nahr (kurbanın birinci günü)dür. Bununla birlikte haccın son günlerinin taş atma günleri olma ihtimali de vardır. Çünkü taş atma haccın rükünlerinden olmamakla birlikte katıksız olarak hac işlerindendir.

 

Eğer "hac günleri"nden kasıt haccın yeri ise, Mina günlerinde Mekke'de kaldığı sürece bu orucu tutabilir. Urve'nin dediği gibi. Bu görüş oldukça da kuvvetlidir.

 

Bazıları da şöyle demiştir: Böyle bir kimse ta baştan beri bu üç günün orucunu teşrik günlerine kadar te'hir edebilir. Çünkü onun oruç tutmasının vacip olması, ancak kurban bayramı birinci günü kesecek kurban bulamaması halinde sözkonusu olur.

 

2- Teşrik (veya Mina) Günlerinde Oruç Tutmak:

 

Eğer: Medinelilerden bir grup, yeni görüşünde Şafii ve mezhebine mensup alimlerin çoğunluğunun kabul ettiği görüşe göre; Peygamber (s.a.v.) Mina günlerinde oruç tutmayı yasakladığından dolayı teşrik günlerinde oruç tutmak caiz değildir; denilecek olursa; böyle diyene şu şekilde cevap verilir:

 

Eğer bu konuda bir yasak sabit ise bu umumi bir yasaktır. Bu yasaktan Buhari'de sabit olan, Hz. Aişe'nin bu günlerde oruç tuttuğuna dair rivayetiyle temettu' haccı yapan kimsenin oruç tutmasıyla tahsis edilir. İbn Ömer ile Hz. Aişe'den de şöyle dedikleri rivayet edilmektedir: Kesecek kurban bulamayan kimse dışında teşrik günlerinde oruç tutmak için ruhsat verilmez. Darakutni der ki: Bu hadisin isnadı sahihtir. Ayrıca bunu merfu olarak İbn Ömer'den, Hz. Aişe'den ve üç ayrı yoldan da rivayet etmiş, bununla birlikte bunların zayıf olduklarını da belirtmiştir. (Darakutni, II, 186)

 

Bu günlerde oruç tutma ruhsatının verilmesi ise ancak oruç tutması gereken günler sayısınca hac günlerinden geriye kalmış olması dolayısıyladır. (O zamana kadar) kesilecek kurban bulunamadığından dolayı orucun tutulması vücubu da ancak bununla tahakkuk eder.

 

İbnu'l-Münzir der ki: Biz Ali b. Ebi Talib'den şöyle dediğini rivayet etmekteyiz: Oruç tutamayacak olursa teşrik günlerinden sonra oruç tutar. Bunu elHasen ve Ata da söylemiştir. İbnu'l-Münzir der ki: Biz de böyle diyoruz.

 

Bir diğer kesim de şöyle demektedir: Eğer (Zülhiccenin) ilk onunda oruç tutamayacak olursa kurban kesmekten başka bir çaresi yoktur. Bu, İbn Abbas, Said b. Cübeyr, Tavus ve Mücahid'den rivayet edilmiştir. Ayrıca Ebu Ömer (İbn Abdi'l-Berr) bunu Ebu Hanife'den ve arkadaşları da ondan nakletmiş bulunuyorlar. Bu konu üzerinde dikkatle düşünmek gerekir

 

3- Temettu' Haccı Yapan Kurban Bulduğu Takdirde Oruç Tutabilir mi?

 

İlim adamları temettu' haccı yapan kimsenin kesecek kurban bulduğu takdirde oruç tutamayacağı üzerinde icma etmişlerdir.

 

Ancak önceleri kesecek kurban bulamadığından dolayı oruç tutsa daha sonra orucunu bitirmeden kurban bulduğu takdirde ne yapacağı hususunda farklı görüşler vardır. İbn Vehb'in zikrettiğine göre Malik şöyle der: Oruca başlayıp daha sonra kesecek kurban bulsa kurban kesmeyi daha çok severim. Yapmadığı takdirde de oruç tutması onun için yeterlidir.

Şafii der ki: Bu durumda kişi orucuna devam eder: Onun için de farz olan odur. Ebu Sevr de böyle demiştir. Hasen ve Katade'nin de görüşü bu olup İbnu'I-Münzir de bunu tercih etmiştir.

 

Ebu Hanife der ki: Orucunun üçüncü gününde kurban kesecek imkanı bulduğu takdirde orucu batıl olur ve kurban kesmesi vacip olur. Şayet hac günlerinde üç gün oruç tutuktan sonra kurban kesecek imkanı bulur ise, o takdirde geri kalan yedi günü tutup kurban kesme yoluna gitmeyebilir. es-Sevri, İbn Ebi Necih ve Hammad da bu görüştedir.

 

4- Diğer Yedi Gün ..

 

Yüce Allah'ın: "Yedi gün" kelimesi cumhur tarafından "üç" kelimesi üzerine atıf ile iki esreli okunmuştur. Zeyd b. Ali ise "yedi gün daha oruç tutunuz" anlamına gelecek şekilde iki üstün ile okumuştur.

 

5- "Döndüğünüz Vakit" Buyruğundan Maksat:

 

Yüce Allah'ın: "Döndüğünüz vakit" buyruğu ile kastedilen, dönüş yeri ülkeniz, beldelerinizdir. İbn Ömer, Katade, er-Rabi, Mücahid ve Ata bu görüştedir. Malik de "Muhammed'in kitabı"nda böyle demiştir. Şafii de bu görüştedir

 

Katade ve er-Rabi' derler ki: Bu Yüce Allah tarafından verilmiş bir ruhsattır. Kendi vatanına dönmedikçe hiçbir kimseye o yedi gün orucu tutmak -Ramazan ayında yolculukta oruç tutan kimsenin yaptığı gibi, işi oldukça sıkı tutan kişi olması müstesna- icabetmez.

Ahmed ve İshak da der ki: Yolda oruç tutması da caizdir. Bu görüş Mücahid ve Ata'dan da rivayet edilmiştir.

 

Mücahid der ki: Dilediği takdirde bu yedi günü yolda tutabilir. Bu bir ruhsattır. İkrime ve el-Hasen de böyle demiştir.

 

Bazı dil bilginlerine göre ise ifadenin takdiri şöyledir: Hacdan döndüğünüz takdirde .. yedi gün oruç tutunuz. Yani ihramdan önce ihramdan çıkıp eski halinize döndüğünüz takdirde (yedi gün oruç tutunuz), demektir. Malik "el-Kitab"da der ki: Mina'dan döndükten sonra orucunu tutmasında mahzur yoktur.

 

İbnu'l-Arabi de der ki: "Eğer bu bir hafifletme ve bir ruhsat ise ruhsatların öne alınması ve bu konuda kolayı terkedip azimete yönelmek icma ile caizdir. Eğer bu buyruktan kasıt (yedi günlük orucun tutulması için) bir vakit tayini ise, bu hususta haccedenlerin ülkelerinin kast edildiğini ortaya koyan açık bir nas da yoktur, zahir bir ifade de yoktur. Çoğunlukla kastedilen ve bu hususta daha zahir olan, hac olduğu şeklindedir.''

 

Derim ki: Hatta bu hususta adeta nassa yaklaşan zahir bir ifade vardır. Bunu Müslim'in İbn Ömer'den şöyle dediğine dair rivayeti beyan etmektedir:

 

Resulullah (s.a.v.) Veda haccında umreden hacca kadar (ihramdan çıkarak) temettu' yaptı ve hediye kurbanı kesti. Zülhuleyfe'den beraberinde hediye kurbanlarını alıp götürdü. Rasülullah (s.a.v.) önce umre için telbiye getirip ihrama girdi, sonra da hac için telbiye getirip ihrama girdi. İnsanlar da Rasülullah (s.a.v.) ile birlikte hacca kadar umreyle faydalandı (Temettu' etti). Ve insanlardan kimisi beraberinde kurban götürmüş ve kurbanlarını kesmişti, kimisi de kurban götürmemişti. Rasülullah (s.a.v.) Mekke'ye gelince insanlara şöyle dedi: "Sizden hediye kurbanı getiren kimse varsa, bu kişi ihram dolayısıyla kendisine haram olan herhangi bir şeyi haccını bitirinceye kadar helal bilmesin. (ihramdan çıkmasın). Ve sizden her kim hediye kurbanı getirmediyse Beyt'i tavaf etsin, Safa ile Merve arasında sa'y etsin, saçlarını kısaltsın ve ihramdan çıksın. Daha sonra da hac için ihrama girip telbiye getirsin ve hediye kurbanını kessin. Kesecek kurban bulamayan kimse hacda üç gün ve aile halkının yanına döndüğü takdirde de yedi gün oruç tutsun."

 

Bu hadis yedi gün orucu kişinin ancak aile halkına ve beldesine döndüğü vakit tutmasının caiz olacağı hususunda adeta açık bir nas gibidir. Bununla birlikte doğruyu en iyi bilen Allah'tır.

 

Buhari'de de İbn Abbas'tan gelen hadiste şöyle denilmektedir: "Sonra bize terviye günü akşamı hac için ihrama girmemiz emrolundu. Haccın menasikini bitirdikten sonra gelip Beyt'i tavaf ettik, Safa ile Merve arasında sa'y ettik. Haccımız bitmiş ve üzerimize kurban kesmek vacip olmuş oldu. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kolayınagelen bir hediye kurbanı (kesmelidir). Fakat kim bulamazsa hac günlerinde üç -beldelerinize- döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutar. " İleride (yedinci başlıkta) de bu hadis gelecektir.

 

en-Nehhas der ki: Bu daha önceleri bir icma idi,

 

6- "Tam On Gün"

 

Yüce Allah'ın: "Tam on gün oruç tutar" buyruğundaki "tam on gün"ün anlamı hakkında ilim adamları farklı görüşler ileri sürmüştür. Çünkü bunların (üç ile yedinin) toplamının on olduğu bilinen bir husustur. Bununla ilgili olarak ez-Zeccac şöyle der: Herhangi bir kimsenin hacda üç gün veya onun yerine geçmek üzere döndüğü takdirde yedi günden birisini seçmekte muhayyer olduğunu zannedebilir. Çünkü burada "bir yedi gün daha" denilmediğinden dolayı böyle bir kanaate varılabilir. İşte Allah: Önce "on gün" sonra da "tam" diye buyurarak böyle bir yanlış anlama ihtimalini ortadan kaldırmıştır.

 

el-Hasen der ki: "Tam" buyruğu sevap itibariyle kurban kesen gibi olur, anlamındadır. "Tam"ın kurbandan bedel olduğu da söylenmiştir. Yani on günün tamamı kurban kesmekten bedeldir.

 

Bir diğer görüşe göre "tam" sevap itibariyle temettu' yapmayan kimsenin sevabı gibidir, anlamındadır Yine bir başka görüşe göre ise: Burada buyruğun lafzı haber vermek şeklinde ise de anlamı emirdir. Yani siz bu günleri (ona) tamamlayınız. İşte bunların farzı budur.

el-Müberred der ki: "On" ifadesi sayının bununla sona ereceğine delalettir. Ta ki herhangi bir kimse artık yedi günde zikredildikten sonra başka günlerin de sayılarının belirtilebileceğini sanmasın. Bunun te'kid için olduğu da söylenmiştir. Mesela: Elimle yazı yazdım, demek gibi. Şairin şu sözleri de bu kabildendir: "üç ve iki daha, bunlar beştir Altıncıları ise burnuma yaklaşıyor."

 

Burada "beş" ifadesi te'kiddir. Bir başka şairin şu beyitleri de bu kabildendir: "Sabahleyin üç tane bana bu kadarı yeter Altı tane ise akşamı ettiğim zaman

İşte bir günde benim dokuz defa su içmem bunlardır Kişinin suya kandıktan sonra içmesi ise bir hastalıktır."

 

Yüce Allah'ın: "Tam" buyruğu bir diğer te'kiddir. Bu buyrukta bu on günün oruçlarının tutulması fazlasıyla tavsiye edilmekte ve daha aşağı sayıda tutulmaması istenmektedir. Bir kimseye önemli bir işi emrederken: Bu konuda herhangi bir kusur yapmaktan Allah'tan kork! Allah'tan! demen gibi.

 

7- Aile ikametgahı Mescid-i Haramda Olanlar ve Olmayanlar:

 

Yüce Allah'ın: "Bu, aile ikametgahı Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir" buyruğunun anlamı şudur: Temettu' haccı kurbanı Mescid-i Haram'da hazır bulunmayan yabancılar için vaciptir.

 

Buhari'nin rivayetine göre İbn Abbas'a haccına dair soru sorulmuş o da şöyle demiş: Muhacirler, Ensar ve Peygamber (s.a.v.)'ın hanımları Veda haccında telbiye getirip ihrama girdiler, biz de aynı şekilde telbiye getirip ihrama girdik. Mekke'ye geldiğimizde Rasülullah (s.a.v.): "Hac için ihrama girip telbiye getirmenizi umre için değiştiriniz. Hediyelik kurbanlarına gerdanlık takanlar müstesna." Biz de Beyt'i tavaf ettik, Safa ile Merve arasında sa'y yaptık, kadınlarla birlikte olduk, dikişli elbiseler giydik. Hz. Peygamber şöyle de buyurdu: "Hediyelik kurbanlara gerdanlık takanlara gelince bunlar kurbanlık yerine ulaşıncaya kadar ihramdan çıkmasınlar." Daha sonra terviye günü akşamı hacc için telbiye getirip ihrama girmemizi emretti. Hac menasikini bitirdikten sonra geldik, Beyt'i tavaf ettik, Safa ile Merve arasında sa'y ettik. Böylelikle haccımız tamamlanmış ve bu halde üzerimize bir kurban kesmek vacip olmuştu. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Kolayına gelen bir hediye kurbanı (kesmelidir). Fakat kim bulamazsa hac günlerinde üç, döndüğünüz vakit yedi gün olmak üzere tam on gün oruç tutar." İbn Abbas burada: "Vatanlarınıza döndüğünüz vakit" diye açıklamıştır. (Kurban olarak) bir koyun yeterli gelir. Böylelikle aynı yıl hac ve umre menasikini bir arada yapmış oldular. Yüce Allah bunu Kitabında inzal buyurmuş, Peygamberinin Sünnetinde beyan etmiş ve Mekke halkı dışında kalan insanlar için bunu mübah kılmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Bu, aile ikametgahı Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir." Yüce Allah'ın sözünü ettiği hac ayları ise Şevval, Zülkade ve Zülhiccedir. Her kim bu aylar içerisinde temettu' (haccı) yaparsa onun ya bir kurban kesmesi veya oruç tutması gerekir. (Bir sonraki ayette geçen) rafes cima (kadınlara yaklaşmak)tır. Fusuk (kötü söz):

 

Masiyetler, cidal (kavga) ise tartışmak demektir.

 

8- Aile ikametgahı Mescid-i Haram'da Olmayanların Yükümlülüğü, Kurban Kesmeleri ve Oruç Tutmaları:

 

Yüce Allah'ın: "Olmayanlar içindir" buyruğu olmayanlar üzerindedir, anlamındadır. Yani Mekkeli olmayan kimseler üzerine kurban vaciptir. Hz. Peygamber'in: "Onlar için vela şartını koş" hadisinde de böyledir. (Onlara karşı vela şartını koş, demektir). Yine Yüce Allah'ın: "Ve şayet kötülük ederseniz kendinize" (el-İsra, 7) yani aleyhinizedir, buyruğu da böyledir.

 

Burada temettu' ve kıran haccının Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre yabancı kimse için sözkonusu olduğuna işaret vardır. Aynı şekilde Mescid-i Haram çevresinde bulunanlar için -onlara göre- temettu' ve kıran haccı yapmak sözkonusu değildir. Bununla birlikte Mekkelilerden bu şekilde hacceden olursa bir cinayet kurbanı keser ve ondan birşey yemez. Çünkü bu bir temettu' kurbanı değildir.

 

Şafii ise der ki: Mekkeliler bu durumda temettu' ve kıran için kurban keserler. Bu buyrukta yer alan "bu ... " işareti kurban ile oruca racidir. Onlar için kurban kesmek ve oruç tutmak sözkonusu değildir.

 

Abdülmelik b. el-Macuşun ise temettu' ile kıran haccı arasında fark gözeterek -önceden de ondan nakledildiği üzere- kıran haccı yapılması halinde kurban kesilmesini vacip görürken, temettu' haccında böyle bir yükümlülüğü düşürmektedir.

 

9- Aile ikametgahının Mescid-i Haram'da Olmayışı Ne Demektir?

 

Mescid-i Haram'da hazır bulunanlar hakkında ilim adamları farklı görüşlere sahiptirler. Bununla birlikte -Mekkeliler ile oraya bitişik olanların Mekke'de hazır olanlar olduğu üzerinde icma etmişlerdir. Taberi ise "Harem ehlinin bunlardan olduğu üzerinde icma vardır" derken, İbn Atiyye:

 

"Durum onun dediği gibi değildir" demektedir. Kimi ilim adamı ise şöyle der: Cuma namazı kılması gereken orada hazır bulunandır. Bu mesafeden daha uzakta bulunan kimse ise hazır olmayan (bedevi) sayılır. Bu görüşü kabul edenler ayet-i kerimedeki "hazır olmak" kelimesini şehirlerde ikamet etmek veya çöllerde yaşamak anlamları ile almıştır.

Malik ve arkadaşları ise derler ki: Burada kasıt Mekke halkı ile sadece Mekke'ye bitişik olan beldelerin halkıdır.

 

Ebu Hanife ve arkadaşlarına göre ise bunlar Mikat sınırları içerisinde bulunanlar ile her bir taraftan Mikat'ın ötesinde bulunan kimselerdir. Mikat sınırları içerisinde kalanlar veya bunların ötesinde kalanlardan olan herkes, Mescid-i Haram'da hazır bulunanlardandır. Şafii ve arkadaşları ise şöyle der: Bunlar bulunduğu yerden Mekke'ye kadar gidecek olursa namazı kısaltması gerekmeyen kimselerdir. Bu gibi yerler ise mikat bölgelerinin (Mekke'ye) en yakın olanlarıdır, Bu ayet-i kerimenin bu buyruğu ile ilgili tevilde selefin kabul ettiği görüşler de bu doğrultudadır,

 

10- O Allah'tan Korkun:

 

Yani Allah'ın üzerinize farz kıldığı hususlarda "Allah'tankorkun .. " Bir görüşe göre burada genel olarak takva emredilmekte ve Allah'ın cezasının çetin oluşundan sakınmaları istenmektedir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

 

 

Bakara 196 giriş sayfasına dön

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR