ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

191

/

192

وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُم مِّنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنَ الْقَتْلِ وَلاَ تُقَاتِلُوهُمْ عِندَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِن قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاء الْكَافِرِينَ

 

فَإِنِ انتَهَوْاْ فَإِنَّ اللّهَ غَفُورٌ رَّحِيمٌ

 

191. Onları nerede bulursanız öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne katl'den beterdir. Onlar orada sizinle savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'ın yanında onlarla savaşmayınız. Eğer onlar sizinle savaşırlarsa siz de onları öldürün. İşte kafirlerin cezası böyledir.

192. Bununla beraber eğer vazgeçerlerse şüphesiz Allah Gafurdur, Rahimdir.

 

Bu buyruğa dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

 

1- Onları Nerede Bulursanız ..

2- Din Dolayısıyla Baskı Ölümden Beterdir:

3- Mescid-i Haram Civarında Savaş:

4- imama Karşı Ayaklanan ile Kafir Arasındaki Fark:

5- Vazgeçerlerse:

 

1- Onları Nerede Bulursanız ..

 

"Onları nerede bulursanız .. " sağlam bir şekilde ele geçirip yakalarsanız, demektir. Bu buyrukta esirin öldürüleceğine dair delil vardır. İleride buna dair açıklamalar Yüce Allah'ın izniyle Enfal Süresi'nde (57. ayette) gelecektir.

 

"Sizi çıkardıkları yerden" yani Mekke'den "siz de onları çıkarın." Taberi der ki: Burada hitap muhacirleredir, onları zamiri ise Kureyş kafirlerine aittir.

 

2- Din Dolayısıyla Baskı Ölümden Beterdir:

 

"Fitne katl'den beterdir." Yani onların sizi zorladıkları ve böylelikle küfre dönmenizi arzuladıkları fitne, öldürmekten daha ağırdır.

 

Mücahid der ki: Yani mü'min için öldürülmek, (fitneden) daha kolaydır.

 

Öldürülmek onun için fitneden daha hafif gelir.

 

Başkaları ise şöyle demektedir: Yani kafirlerin Allah'a ortak koşmaları, O'nu inkar etmeleri, onların sizleri kendisi sebebiyle ayıpladıkları öldürmekten daha büyük ve daha ağır bir suçtur.

 

Bu açıklama, ayet-i kerimenin haram aylardan olan Receb'in son gününde Vakid b. Abdullah et-Temimi tarafından öldürülen Amr b. el-Hadrami hakkında nazil olduğunu göstermektedir. Bu husus Abdullah b. Cahş seriyyesinde sözkonusu edilmektedir ki buna dair açıklamalar da ileride (2/217. ayette) gelecektir. Bu açıklamayı Taberi ve başkaları yapmıştır.

 

3- Mescid-i Haram Civarında Savaş:

 

"Onlar orada sizinle savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'da onlarla savaşmayınız" buyruğu hakkında ilim adamlarının iki ayrı görüşü vardır. Birinci görüşe göre bu ayet, neshedilmiştir, ikinci görüşe göre bu ayet muhkem bir ayettir. Mücahid der ki: Ayet muhkemdir. Bizzat kendisi savaşmaya başlamadıkça Mescid-i Haram yakınlarında hiçbir kimseyle savaşmak caiz değildir. Tavus da bu görüştedir. Ayetin nassı da bunu gerektirmektedir. Konu ile ilgili iki görüşten sahih olanı da budur. Ebu Hanife ve arkadaşlarının görüşü de budur.

 

İbn Abbas'tan gelen sahih rivayette Rasülullah (s.a.v.) Mekke'nin fethedildiği günde şöyle buyurmuştur: "Şüphe yok ki bu şehri Allah gökleri ve yeri yarattığı gün haram kılmıştır. O bakımdan bu şehir Yüce Allah'ın haram kılmasıyla kıyamet gününe kadar haram bir şehirdir. Bu şehirde benden önce hiçbir kimseye savaşmak helal kılınmamıştır. Bana da ancak bir günün kısacık bir anında helal kılınmıştır. Artık orası Allah'ın haram kılması ile Kıyamet gününe kadar haramdır."

 

Katade ise; bu ayet-i kerime Yüce Allah'ın şu buyruğu ile neshedilmiştir, demektedir: "Haram aylar çıktı mı, artık o müşrikleri nerede bulursanız öldürün. "(et-Tevbe, 5)

Mukatil de der ki: Bunu Yüce Allah'ın: "Onları nerede bulursanız öldürünüz" (el-Bakara, 191; en-Nisa, 91) buyruğu neshetmiştir. Daha sonra bu Yüce Allah'ın: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (Tevbe, 5) buyruğu ile neshedilmiştir. Buna göre Harem bölgesi içerisinde savaşa önce başlamak caizdir.

 

Bu görüşü savunanların gösterdikleri delillerden birisi de Tevbe Süresi'nin Bakara Süresi'nden iki yıl sonra nazil olması ve Peygamber (s.a.v.)'ın başında miğferi bulunduğu halde Mekke'ye girmesi de vardır. Ona: İbn Hatal Ka'be'nin örtülerine yapışmıştır, denildiği halde "Onu öldürünüz" diye emir buyurmuştur.

 

İbn Huveyzimendad der ki: "Mescid-i Haram'ın yanında onlarla savaşmayınız" buyruğu neshedilmiştir. Çünkü icma ile şu hüküm kabul edilmiştir: Bir düşman Mekke'yi istila edip; ben sizinle savaşacağım, hac etmenizi engelleyeceğim ve Mekke'den de ayrılmayacağım, diyecek olursa isterse savaşa başlayan taraf o olmasın, onunla savaşmak farz olur. Bu bakımdan Mekke ile başka beldeler arasında hiçbir fark yoktur. Onun hakkında söylenen şudur: Orayı ta'zim etmek üzere Mekke haram bir bölgedir. Resulullah (s.a.v.)'in Mekke'nin fethedildiği gün Halid b. Velid'i gönderip ona: "Safa'da benimle karşılaşıncaya kadar kılıçla onları iyice biç" dediğine dikkat edilmez mi? Nihayet (amcası) Hz. Abbas gelip: Ey Allah'ın Rasülü, dedi. Kureyş yokolup gitti, artık bu günden sonra Kureyş kalmayacaktır. Diğer taraftan Hz. Peygamber'in Mekke'nin ta'zimi ile ilgili olarak şöyle dediğine bakmak gerek: "Oranın lukatası (yitiği)ni, ilan ederek sahibini arayacak kimse dışında alamaz." Halbuki Mekke'de olsun başka yerde olsun lukatanın alınması hüküm itibariyle farklı değildir. Diğer taraftan bu ayet-i kerimenin Yüce Allah'ın: "Fitne kalmayıncaya kadar onlarla savaşınız" (el-Bakara, 193) buyruğu ile neshedilmiş olması da mümkündür.

 

İbnu'l-Arabı der ki: "Beytü'l Makdis'te -Allah onu ak pak etsin- Ebu Ukbe el-Hanefı'nin medresesinde bulunuyordum. Kadı ez-Zincanı cuma gününde bize ders veriyordu. Bizler bu vaziyette iken yanımıza görünüşü güzel fakat sırtında eski püskü elbiseler bulunan birisi giriverdi. İlim adamlarına yakışır bir şekilde selam verdi, meclisin üst tarafında adeta çobanların cübbelerine benzer cübbesiyle oturuverdi. Kadı ez-Zincanı: Bu muhterem kimdir diye sorunca şu cevabı verdi: Dün soyguncular tarafından malı talan edilmiş birisi. Bu Harem-i Mukaddes'e gelmek istiyordum. Ben Saganlı ilim talebesi olan birisiyim. Kadı hemen -ilim adamlarına soru sormak suretiyle ikramda bulunmak adetine uygun olarak-: Ona bir soru sorunuz, dedi. Kur'a sonucu: Kafir Harem'e sığındığı takdirde öldürülür mü öldürülmez mi mes'elesi soruldu. Öldürülmeyeceğine dair fetva verdi. Ona: Delilin nedir? diye sorulunca Yüce Allah'ın: "Onlar orada sizinle savaşıncaya kadar siz de Mescid-i Haram'ın yanında onlarla savaşmayınız" buyruğudur. Bu buyruk hem "onları öldürmeyiniz hem de onlarla savaşmayınız" anlamına gelecek şekilde okunmuştur. Eğer "onları öldürmeyiniz" şeklindeki okuyuşu esas alırsak mes'elede açık nass vardır, demektir. Şayet onlarla savaşmayınız diye okursak konu ile ilgili olarak dikkat çekilmektedir demektir. Çünkü öldürmenin sebebi olan savaş yasaklandığına göre bu, öldürmenin yasaklandığının açık bir delili demektir. Kadı görüşlerini kabul etmemekle birlikte Şafii ve Malikı mezhebinin görüşlerini desteklemek üzere -adet olduğu gibi- bu ayet-i kerime Yüce Allah'ın: "Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz" (etTevbe, 5) buyruğuyla neshedilmiştir, deyince Sağanlı misafir ona şöyle dedi: Bu sayın kadı'nın işgal ettiği makama ve ilmine yakışmaz. Bize karşı itiraz diye ileri sürdüğünüz ayet-i kerime bütün yerlere dair umumı bir ayet-i kerimedir. Benim delil diye ileri sürdüğüm ayet-i kerime ise hastır (bu özel durumla ilgilidir), hiçbir kimse umum ifade eden hüküm husus ifade eden hükmü nesheder diyemez. Kadı ez-Zincanı bu cevap karşısında şaşırdı. İşte bu da gerçekten çok harika sözlerden birisidir"

 

İbnu'l-Arabı der ki: "Kafir Mescid-i Haram'a sığınacak olursa ona ilişmeye yol bulunamaz, çünkü bu konuda hem ayetin nassı vardır, hem de orada savaşmayı yasaklayan sabit bir sünnet. Zina eden ve katile gelince; ona haddin uygulanması kaçınılmaz birşeydir. Şu kadar var ki kafir (Mescid-i Haram'da olmakla birlikte) önce o savaşa başlayacak olursa Kur'an nassı gereğince öldürülür.

 

Derim ki: İbn Hatal'ın ve benzerlerinin öldürülmesini delil diye gösterenlere gelince bunun delil olacak bir tarafı yoktur. Çünkü bu Mekke'nin darı harb ve dar-ı küfür olduğu bir vakitte Hz. Peygamber'e helal kılındığı bir zamanda olmuştur. Bu dönemde Hz. Peygamber, kendisine savaşın helal kılındığı o saatte Mekke halkından dilediği kimsenin kanını dökebilirdi. Böylelikle birinci görüşün daha sahih olduğu açıkça ortaya çıkmış ve sabit olmuş olur. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

4- imama Karşı Ayaklanan ile Kafir Arasındaki Fark:

 

Kimi ilim adamı şöyle demiştir: Bu ayet-i kerimede imama (İslam devlet başkanına) karşı ayaklananın kafirden farklı olduğuna dair bir delil vardır. Kafir savaşa giriştiği takdirde her durumda öldürülür. Ayaklanan kimse (baği) ise, savaştığı takdirde savunma niyetiyle ona karşı savaşılır. Geri kaçan takip edilmez, yaralıların işi bitirilmez. Nitekim ileride bağilere dair hükümler -yüce Allah'ın izniyle- Hucurat Süresi'nde (10. ayette) gelecektir.

 

5- Vazgeçerlerse:

 

"Bununla beraber eğer" iman etmek suretiyle sizinle savaşmaktan "vazgeçerlerse şüphesiz Allah" bütün geçmiş günahlarını bağışlayan "Gafurdur"; herkesin işlediklerini affedip merhamet gösteren "Rahimdir." Yüce Allah'ın şu buyruğu da buna benzemektedir: "Sen o kafirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse geçmiş (günah)ları mağliret olunur" (el-Enfal, 38). Bu buyruğa dair açıklamalar ileride gelecektir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 193

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR