ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

145

وَلَئِنْ أَتَيْتَ الَّذِينَ أُوْتُواْ الْكِتَابَ بِكُلِّ آيَةٍ مَّا تَبِعُواْ قِبْلَتَكَ

وَمَا أَنتَ بِتَابِعٍ قِبْلَتَهُمْ وَمَا بَعْضُهُم بِتَابِعٍ قِبْلَةَ بَعْضٍ وَلَئِنِ اتَّبَعْتَ

أَهْوَاءهُم مِّن بَعْدِ مَا جَاءكَ مِنَ الْعِلْمِ إِنَّكَ إِذَاً لَّمِنَ الظَّالِمِينَ

 

145. Andolsun ki sen kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlar da biri diğerinin kıblesine uymazlar. Andolsun ki sana gelen bunca ilimden sonra onların hevaIarına uyarsan, o zaman muhakkak zulmedenlerden olursun.

 

"Andolsun ki sen kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen onlar yine senin kıblene uymazlar." Çünkü hak kendileri için apaçık belli olduktan sonra kafir olmuşlardır ve ayetler yani alametler ve belgeler onlara fayda vermez.

 

"Kıble"nin teksir (kırık) çoğulu: "Kıbelun" şeklinde, salim müennes olarak "kibilatun" şeklinde gelir. Kabilatun şeklinde de olur, "kıblatun" şeklinde de olur.

 

Burada "Andolsun ki ... sen" edatının cevabı "(-lev-): Eğer" edatına cevap şekilde gelmiştir. Halbuki bunun cevabının geniş ve meydana gelen bir işle olması gerekir. Birincisinin cevabı ise gelecek ifade eden şekilde gelir. Buna dair el-Ferra ile el-Ahfeş şu açıklamayı yapmışlardır: (-lev-) edatı için uygun gelen ifadelerle cevap verilmesi anlamının "getirsen" şeklinde olduğundandır. (...) Edatına ise geçmişte olan bir kiple cevapverilebilir. Biri ötekinin yerine kullanılabilir. Mesela: "Sen iyilik yaparsan sana da iyilik yapılır" demek mümkündür. Yüce Allah'ın şu buyruğunda olduğu gibi: "Eğer (...) Biz bir rüzgar göndersek onlar da arkasından onu (ekini) sararmış görürler ... " (er-Rum, 51) Bunun anlamı ise: Eğer ( -lev-) bir rüzgar gönderse idik. . şeklindedir.

 

Ancak Sibeveyh onlardan farklı olarak şöyle demektedir: (...) kelimesinin anlamı (-lev-}'in anlamından farklıdır. Dolayısıyla biri ötekinin yerine geçmez. Bu ayet-i kerimedeki bu bölümün anlamı: "Sen kendilerine kitap verilenlere her ayeti getirsen dahi onlar yine senin kıblene uymazlar" şeklindedir. Sibeveyh der ki: "Eğer Biz bir rüzgar göndersek onlar da arkasından onu sararmış görürlerse, bundan sonra da muhakkak kafir olurlar. "(er-Rum, 51) yani kafir olmaya devam eder giderler, şeklindedir.

 

"Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin." Bir haber olmakla birlikte emir anlamını ihtiva etmektedir. Sakın böyle bir şeye yanaşma, demektir.

 

Bundan sonra yahudilerin hıristiyanların kıblelerine, hıristiyanların da yahudilerin kıblelerine uymayacaklarını haber vermektedir. es-Süddi ve İbn Zeyd böyle demişlerdir. Bu, onların kendi aralarındaki ayrılıkları, birbirlerine sırt çevirdikleri ve sapık olduklarını bildirmektedir.

 

Bazıları da şöyle demiştir: Bunun anlamı şöyledir: Onlardan İslam'a girip de sana tabi olan, hiçbir zaman İslam'a girmeyecek olanın kıblesine uyacak değildir. İslam'a girmeyen de müslüman olanın kıblesine uyacak değildir. Ancak birinci açıklama şekli daha doğru görülmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

 

"Andolsun ki sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyarsan o zaman muhakkak zulmedenlerden olursun." Burda hitap Peygamber (s.a.v.)'e olmakla birlikte asıl maksat hevasına uyması ve hevasına uyduğu için zalim olması mümkün olan ümmetine mensup kimselerdir. Çünkü Peygamber (s.a.v.)'ın zalim olmasını gerektirecek herhangi bir iş yapması mümkün değildir. O halde bu buyruk, ümmetinin kastedildiği şekilde açıklanır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) masumdur ve ondan böyle bir işin kesinlikle sadır olmayacağını biliyoruz. Peygamber (s.a.v.)'e hitap edilmesi bu işin ne kadar büyük olduğunu göstermek içindir ve bu şekilde hitap, ona indirildiğinden dolayıdır.

 

"Hevalar (ehva)" heva kelimesinin çoğuludur. Buna dair açıklamalar da "bunca ilimden sonra" buyruğuna dair açıklamalar da daha önceden (120. ayet 2. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Burada tekrarlamanın anlamı yoktur.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 146

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR