ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

BAKARA

100

 

أَوَكُلَّمَا عَاهَدُواْ عَهْداً نَّبَذَهُ فَرِيقٌ مِّنْهُم بَلْ أَكْثَرُهُمْ لاَ يُؤْمِنُونَ

 

100. Onlar ne zaman bir ahidle bağlandılarsa içlerinden bir grup onu bozup atıvermedi mi? Hayır, onların çoğu iman etmezler.

 

"Onlar, ne zaman bir ahidle bağlandılarsa ... mi?" buyruğunda yer alan "vav" harfi atıf edatıdır. Onun başına ise soru edatı olan "hemze" gelmiştir. Nitekim Yüce Allah'ın şu buyruklarında da bu hemze "fe" harfinden önce gelmiştir: ''Onlar hala cahiliye hükmünü mü ... '' (el-Maide, 50); "Sen sağırlara mı işittireceksin?" (ez-Zuhruf, 40); ''Onu ve zürriyyetini mi edinirsiniz?" (el-Kehf, 50) Yüce Allah'ın: ''Sonra vukua geldi mi" (Yunus, 51) buyruğunda da "Sonra" kelimesinin başına da gelmiştir. Bu Sibeveyh'in görüşüdür.

el-Ahfeş'e göre ise bu ayet-i kerimedeki (ve benzerlerindeki) vav zaiddir. el-Kisai'nin görüşüne göre ise bu vav'ın aslı "ev"dir. Kolaylık (teshi!) olsun diye "vav" hareke almıştır. Kimisi de sakin olarak "ev" şeklinde okumuştur. O vakit de bu (...): Bilakis, hayır anlamına gelir. Nitekim birisi ötekine: Seni mutlaka döveceğim der, buna karşılık o da Veya Allah bana yeter, diye cevap verir. 

 

İbn Atiyye der ki: Bütün bu açıklamalarda bir zorlama vardır. Doğrusu ise Sibeveyh'in görüşüdür. "Ne zaman" kelimesi zarf olarak mensubdur.

 

Bu ayet-i kerimede kastedilen şahıs Malik b. es-Sayf'dir. Bunun adının Malik b. ed-Dayf olduğu da söylenmiştir. O şöyle demişti: Allah'a yemin ederim, bizim Kitabımızda bizden ne Muhammed'e iman etmek diye bir söz alınmıştır, ne de başka her hangi bir söz. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu.

 

Şöyle de denilmiştir: Yahudiler şöyle söz vermişlerdi: Eğer Muhammed peygamber olarak gönderilirse mutlaka ona iman edeceğiz ve Arap müşriklere karşı onun yanında, onunla birlikte olacağız. Fakat Hz. Peygamber, peygamber olarak gönderilince onu inkar ettiler, kafir oldular.

 

Ata da der ki: Burada sözü geçen "ahid," Peygamber (s.a.v.) ile yahudiler arasında kurulan ve yahudiler tarafından bozulan ahidlerdir. Kurayza ve Nadiroğullarının yaptıkları gibi. Bunun delili de Yüce Allah'ın şu buyruğudur: ''Onlar öyle kimselerdir ki kendilerinden birtakım kimselerle ahidleştikten sonra her seferinde ahidlerini bozarlar ve onlar sakınmazlar da. '' (el-Enfal, 56)

 

"İçlerinden bir grup bozup atıvermedi mi?" buyruğunda geçen: ''Nebz'': Atmak, fırlatıvermek demektir.

 

Nebiz ve menbuz da burdan gelmektedir. Ebu'I-Esved şöyle demiştir: "Gönderdiğin kişi bana haber verdi ki: Sen Sol elinle, yüzçevirerek mektubumu almışsın."

 

Onun başına bir bakıp bir kenara atmışsın (nebz) Eskiyen ayakkabılarından birisini attığın (nebz) gibi."

 

Bir başka şair de şöyle demiştir: "Senin kendilerine adaletli olmalarını emrettiğin kimseler Mektubunu bir kenara attılar (nebz) ve haram olanı helal bildiler."

 

Bu (bir şeyi atıp fırlatmak), herhangi bir şeyi hafife alıp da gereğince amel etmeyen bir kimse hakkında bir misal olarak verilir. Araplar: Bunu sırtının arkasına koy, arkana at, ayağının altına al, gibi ta'birler kullanırlar. Yani onu terket ve ondan yüzçevir demek isterler. Şanı Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:

 

''Onu arkanıza atılmış (değersiz) birşeyedindiniz.'' (Hud, 92) el-Ferra da şu beyiti nakletmiştir: "Ey Zeydoğlu Temim, benim sana arzettiğim ihtiyacım Arkasına atılmış ve benim için cevabını almak zorlaşmış bir hale düşmesin."

 

"Hayır onların çoğu" buyruğu mübtedadır, "iman etmezler" buyruğu da

haber mahallinde ve geleceği de kapsayan (geniş zamanlı) bir fiildir.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Bakara 101

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR