ANA SAYFA             SURELER    KONULAR

 

MUKADDİME / İSTİAZE:

 

Bu konuya dair açıklamalar, on iki başlık halinde sunulacaktır: BAŞLIKLAR: 1- İstiaze Ne Zaman Çekilir:   2- istiaze'nin Hükmü:   3- istiaze Kur'an'dan Değildir:   4- istiazenin Lafızları:   5- istiaze Nasıl Çekilir:   6- istiazeyi Emreden Ayetin Kapsamı:   7- istiazenin Faydası:   8- istiazenin Fazileti:   9- Arapça'da istiazenin Anlamı:   10- ‘‘eş-Şeytan’’   11- "er-Racim"in Anlamı:   12- Şeytana Lanet:

 

 

1- İstiaze Ne Zaman Çekilir:

 

Yüce Allah, her Kur'an okuyuşun başında istiaze çekmeyi emir buyurmaktadır: "Kuran 'ı okuduğun zaman o kovulmuş şey tan'dan Allah'a sığın. "(en-Nahl, 98) Yani Kur'an okumak istediğin zaman ... Burada di'li geçmiş (mazi fiili) gelecek hakkında kullanmıştır. Şairin şu beyitinde olduğu gibi: "Ben size geliyorum, geçmişte kalan sevgimi anmak için Ve yarın olam (olacağı) yeniden başlatmak için."

Burada, yarın meydana gelecek olanı kastetmektedir.

 

Yüce Allah'ın istiazeyi emreden buyruğunda bir takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Mana itibariyle birbirine yakın olan her iki fiilden dilediğini önce söylemek mümkündür. Yüce Allah'ın şu buyruklarında olduğu gibi:

 

"Sonrayaklaştı ve sarktı. "(en-Necm, 8). Anlamı ise sarktı, sonra yaklaştı şeklindedir. Yüce Allah'ın: "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" (el-Kamer, 1) buyruğu da bunun gibidir. Bu türden buyruklar da çoktur.

 

 

2- istiaze'nin Hükmü:

 

Cumhurun görüşüne göre, namazın dışında kalan bütün Kur'an okumalarında bu emir, mendupluk ifade eder. Namazdaki bu emrin mahiyeti hakkında ise farklı görüşler ileri sürülmüştür. en-Nakkaş'ın Ata'dan naklettiğine göre, istiaze vaciptir. İbn Sirin ve en-Nehai ile bir grup ilim adamı namazda her bir rek'atta istiazede bulunurlardı. Ve Yüce Allah'ın buradaki istiaze emrini umum (her Kur'an okumayı kapsayan) bir emir olarak kabul edip uyguluyorlardı. Ebu Hanife ve Şafii, namazın ilk rek'atında istiaze çekmeyi kabul ederler. Onların görüşlerine göre, namazdaki bütün kıraat tek bir kıraat hükmündedir. İmam Malik ise, farz namazda istiazede bulunmayı öngörmemekle birlikte, Ramazan kıyamında (yani teravih namazında) istiaze çekmeyi öngörmektedir.

 

 

3- istiaze Kur'an'dan Değildir:

 

İstiazenin Kur'an-ı Kerim'den veya onun bir ayeti olmadığı üzerinde ilim adamları icma etmişlerdir. İstiaze ise, Kur'an-ı Kerim okuyacak olanın: "Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınırım" demesinden ibarettir. İstiazede ilim adamlarının çoğunluğunun kabul ettiği söz dizisi budur. Çünkü Yüce Allah'ın Kitabı'ndaki lafız da budur. İbn Mes'ud'un da şöyle dediği rivayet edilmektedir: Ben: "Kovulmuş olan şeytandan herşeyi işiten, herşeyi bilen Allah'a sığınırım" dedim. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.) bana şöyle dedi: "Ey Umm Abd'ın oğlu: "Kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım (de). "Cebrail Levh-i Mahfuzdan, ordan Kalemin yazdığından bana böyle okumayı öğretti."

 

 

4- istiazenin Lafızları:

 

Ebu Davud ve İbn Mace Sünen'lerinde, Cübeyr b. Mut'im'den rivayetlerine göre o, Resulullah (s.a.v.)'ı bir vakit namazını kılarken görmüş, Amr: Şu anda onun hangi namaz olduğunu bilemiyorum, dedi. Hz. Peygamber: -üç defa-: "Allahu Ekber Kebira, Allah Ekber Kebira" dedi. Daha sonra yine üç defa "Elhamdülillahi kesira, elhamdülillahi kesira" dedi, sonra da yine üç defa "Subhanellehi bükraten ve esıla" dedi, sonra yine üç defa: "Euzu billahi mineşşeytani min nefsihi ve nefhihi ve hemzihi" diye buyurdu. Amr dedi ki: Şeytanın hemzi delilik, nefsi şiir, nefhi kibir demektir. (Ebu Davud, Salat 118-119; ibn Mace, İkametu's-salat 2)

 

İbn Mace de der ki: Mu'te (hemzi) delilik, nefs kişinin ağzından tükürüp saçmaksızın üflemesi, kibir de şaşkınlık demektir.

 

Ebu Davud da Ebu Said el-Hudri'den şöyle dediğini rivayet etmektedir: Resulullah (s.a.v.) geceleyin kalktığında tekbir getirir, sonra da şöyle buyururdu: "Allah'ım, Seni hamdin ile tenzih ederim. Senin ismin ne mübarektir, şanın ne yücedir. Senden başka ilah yoktur." Daha sonra "Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur" buyruğunu üç defa tekrarladıktan sonra yine üç defa "Allah mutlak olarak en büyüktür" der ve yine üç defa: "Kovulmuş şeytandan, onun hemzinden, nefhinden ve nefsinden herşeyi işiten, herşeyi bilen Allah'a sığınırım" der sonra da okumaya başlardı. (Ebu Davud, Salat 119-120; Tirmizi, Salat 65)

 

Süleyman b. Salim'in, İbn el-Kasım (Allah'ın rahmeti üzerine olsun)den rivayetine göre istiaze: Şu şekildedir: "Kovulmuş şeytandan azim olan Allah'a sığınırım. Şüphesiz Allah, herşeyi işitendir, herşeyi bilendir. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla."

 

İbn Atiyye der ki: Fakat Kur'an okuyucuları, bu konuda Yüce Allah'ın sıfatlarında olsun, diğer bölümlerinde olsun, başka değişik kelimeler kullandılar. Mesela, onlardan birisi şöyle der: Hilekar olan şeytandan mecid olan Allah'a sığınırım ve buna benzer değişiklikler yaptılar ki ben bunların hiç birisi hakkında ne güzel bid'attir demediğim gibi, caiz değildir de demem.

 

 

5- istiaze Nasıl Çekilir:

 

el-Mehdevi der ki: Kurra, Hamza dışında Fatiha süresinin ilk okunuşunda açıktan istiaze çekilmeSi gereği üzerinde icma etmişlerdir. Ancak Hamza, bunu açıktan değil içten okur. es-Suddi'nin, Medine halkından rivayetine göre, onlar kıraate besmele ile başlarlarmış. Ebu'lLeys es-Semerkandi de bazı müfessirlerden istiaze çekmenin farz olduğunu nakletmektedir. Kur'an okuyucusu, istiaze çekmediğini Kur'an okurken hatırlayacak olursa okuyuşunu keser istiaze çeker ve baştan başlar. Bazısı da şöyle demektedir: İstiaze çeker, sonra da durduğu yerden okumaya devam eder. Birinci görüş Hicaz ve Iraklıların güvenilir ilim adamları tarafından kabul edilmiştir. İkincisi ise, Şam ve Mısırlıların ileri gelen ilim adamları tarafından kabul edilmektedir.

 

 

6- istiazeyi Emreden Ayetin Kapsamı:

 

ez-Zehravi, şunu nakletmektedir: Bu ayet-i kerime, namaz hakkındaki okuyuş ile ilgili nazil olmuştur. Namaz dışında ise istiaze çekmemiz teşvik edilmiştir (mendup), farz değildir. Başkası da şöyle demektedir: Yalnızca Peygamber (s.a.v.)'e farz idi, sonra biz de ona uyduk.

 

 

7- istiazenin Faydası:

 

Ebu Hureyre'den istiazenin Kur'an okumadan sonra yapılacağına dair rivayet vardır. Davud (ez-Zahiri) de bu görüştedir. Ebu Bekr İbnü'l-Arabi der ki: "Bazı kimseler, bu konuda doğruyu isabet ettirmekten o kadar uzak düşmüşlerdir ki Kur'an okuyan kişi okumasını bitirdiği vakit koğulmuş olan şeytandan Allah'a sığınarak istiazede bulunur demişlerdir."

Ebu Said el-Hudri Peygamber (s.a.v.)'ın namazda Kur'an okumaktan önce istiaze çektiğini rivayet etmektedir. Bu ise, bu konuda bir nasstır.

 

Eğer: Kıraat esnasında, koğulmuş şeytandan Allah'a sığınmanın faydası nedir, diye sorulacak olursa, cevabımız şu olur: Bunun faydası emre itaat etmek ve onu yerine getirmektir. Şer'i emir ve hükümlerin, ister emir olsun, ister uzak kalınması istenen bir nehiy olsun, onları yerine getirmek suretiyle onların hakkını ifa etmekten başka bir faydaları yoktur.

 

Bunun faydası, kıraat esnsında şeytanın vesvesesinden Allah'a sığınmak ve emrini yerine getirmek olduğu da söylenmiştir. Nitekim Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır: ''Senden önce ne kadar bir resul ve bir peygamber gönderdi isek, mutlaka o birşey söylemek istediği zaman şeytan onun sözüne birşeyler katmak istemiştir. "(el-Hacc, 52) İbnu'l-Arabi der ki: "Bizim bu konuda duyduğumuz en garib görüşlerden birisi de İmam Malik'in "el-Mecmua"da yer alan ve Yüce Allah'ın: ''Kur'an'ı okuduğun zaman, o koğulmuş şeytandan Allah'a sığın" (Nahl, 98) buyruğu ile ilgili olarak ileri sürdüğü şu görüşüdür: Bu Allah'a sığınma namazda Kur'an okuyan kimse için Fatihayı okuduktan sonra olur. Ancak bu görüşe dair herhangi bir rivayet varid olmamıştır. Ve rivayetlerin tedkiki esnasında da bu görüşü destekleyen bir şey bulunmaz. şayet bazı kimselerin ileri sürdükleri gibi bu, istiaze Kur'an okumaktan sonradır anlamında ise, bu iddia, namazda Fatihayı okumayı tahsis etmek demek olur ki, oldukça aşırıya kaçan bir iddia olur. Bu, İmam Malik'in kabul ettiği usule ve anlayışına uygun görünmüyor. Şanı Yüce Allah da bu rivayetin içyüzünü en iyi bilendir.

 

 

8- istiazenin Fazileti:

 

Müslim Süleyman b. Surad'ın şöyle dediğini rivayet etmektedir. İki kişi Peygamber (s.a.v.)'ın huzurunda biribirlerine sövdüler. Onlardan birisi, kızmaya, yüzü kızarmaya, damarları şişmeye başladı. Peygamber (s.a.v.) ona bakıp şöyle buyurdu: "Ben bir söz biliyorum ki onu söyleyecek olursa bu hali sona erer. (Bu söz): Euzu billahi mineşşeytanirracim (kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım) sözüdür." Peygamber (s.a.v.)'ın bu sözünü işitenlerden birisi, kalkıp şöyle dedi: Az önce Resulullah (s.a.v.)'ın ne buyurduğunu biliyor musun? O şöyle buyurdu: Ben bir söz biliyorum ki onu söyleyecek olursa, bu hali geçer gider. Bu: Kovulmuş olan şeytandan Allah'a sığınırım, sözüdür. Kızan adam bu sözü söyleyene şu cevabı verdi. Sen beni deli bir kimse mi görüyorsun? Bu hadisi Buhari de rivayet etmiştir. (Buhari, Edeb 76; Müslim, el-Birr ve's-sıla 109, 110 )

 

Yine Müslim'in rivayetine göre, Sakifli Osman b. Ebi'l-As, Peygamber (s.a.v.)'ın huzuruna varıp şöyle demiş: Ey Allah'ım şeytan benimle namazım arasına, Kur'an okumama engel oluyor ve beni şaşırtıyor. Resulullah (s.a.v.) ona şöyle dedi: "Bu kendisine (kokuşmuş et parçası anlamına gelen) hinzeb denilen bir şeytandır. Onun geldiğini hissettiğin taktirde ondan Allah'a sığın ve üç defa sol tarafına tükürür gibi yap. Osman b. Ebi'l-As der ki: Ben Hz. Peygamber'in dediğini yaptım. Yüce Allah da benim bu halimi giderdi. (Müslim, Selam 68)

 

Ebu Davud'un rivayetine göre İbn Ömer şöyle demiş: Resulullah (s.a.v.) yolculuğu esnasında gece oldu mu şöyle buyururdu:

 

Ey arz, benim de Rabbim, senin de Rabbin Allah'tır. Senin şerrinden, sende yaratılmış olanın şerrinden, senin üzerinde hareket eden arslanın şerrinden, yılanın, akrebin şerrinden, bu beldenin sakinlerinin şerrinden, doğuranın ve onun doğurduğunun şerrinden Sana sığınırım." (Ebu Davud, Cihad 75; Müsned, 2, 132, 3, 124)

 

Havle b. Hakim de şunları söylemektedir: Ben Resulullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken dinledim: "Her kim bir yere konaklar, daha sonra da:

 

Ben, bütün yarattıklarının kötülüklerinden Allah'ın eksiksiz kelimelerine sığınırım" diyecek olursa oradan ayrılıncaya kadar hiçbir şeyona zarar vermez." Bu hadisi Muvatta, Müslim ve Tirmizi rivayet etmiş olup, Tirmizi: Hasen, sahih garib bir hadistir, demiştir.(Müslim, Zikr ve Dua 54; Muvatta, isti'zan 34; Tirmizi, Deavat 40)

 

Peygamber efendimizden gelen haberlerde şerrinden Allah'a sığınılan şeyler pek çoktur. Allah'tan yardımcı olmasını dileriz.

 

 

9- Arapça'da istiazenin Anlamı:

 

Himayeye girmek, onun sayesinde hoşlanılmayan şeyden kendisini korumak anlamında birşeyin yanında yer almak demektir. Bu manada: "Filana sığındım" denilirken, filanın himayesine girdim, demek olur. O benim sığınağımdır. Benim himaye edenimdir, anlamında da: (...) denilir. (...) ifadeleri ise; başkasını onun himayesine verdim, manasına gelir. (...) ifadesi de; senden Allah'a sığınırım demektir. Nitekim recez vezninde şair şöyle demiştir: "Kenara çekilip korkuyla dedi ki: Sizden Rabbime sığınırım ve şerrinizi bertaraf etmesini dilerim" (...) hepsi aynı anlama (sığınmak) gelir. (...) kelimesinin aslı ise, (...) şeklinde olup, "vav"harfi üzerinde damme ağır geldiğinden dolayı vav'ın harekesi "ayn" harfine aktarılarak "euzu" şeklini almıştır.

 

 

10- ‘‘eş-Şeytan’’

 

"eş-Şeyatin" kelimesinin tekilidir. Bu kelime de yer alan ''nun" harfi, hayırdan uzak anlamına gelen (...) kelimesinden türediğinden dolayı kelimenin asli harflerindendir. Evinin uzak kalması anlamına da (...) kelimesi kullanılır. Şair der ki: "Suad'ı alıp senden alabildiğine uzaklaştı Ve ayrıldı senden kalbim de ona karşılık rehindir. "

 

Dibi oldukça derin kuyu anlamına da (...) denilir. (...) kelimesi de ip anlamındadır. Bu adın ona veriliş sebebi her iki tarafının birbirinden uzaklığı ve uzayıp gitmesi dolayısı iledir. Bedevi bir arap da yürümeyen bir atı: "Sanki upuzun iplere bağlı bir şeytan gibidir" diye nitelemiştir."

 

Şeytana bu adın veriliş sebebi, haktan uzaklığı ve isyankarlığıdır. Çünkü ister cinlerden ister insanlardan ister hayvanlardan olsun, itaate gelmeyen her türlü isyankar kişiye şeytan denir. Cerir der ki: "Onlarla konuşmaya olan düşkünlüğümden dolayı, beni, şeytan diye çağırdıkları günler, Ve ben şeytan Cuzak, isyankar) olduğum sıralar onlar bana aşıktılar."

 

Şeytan kelimesinin helak olmak anlamında (...) kökünden alındığı ve sonraki "nun" harfinin fazla olduğu da söylenmiştir. Birşey yandığı zaman (...) denilir. Eti pişirmeksizin ateşin dumanına bıraktığımız takdirde (...) denilir. Kişi, iyice kızıp köpürdüğü zaman da (...) tabiri kullanılır. Dişi deve iyice şişmanladığı takdirde (...) denilir. Ölüp gittiği zaman da (...) denilir. el-A'şa der ki: "Vururuz bazan yaban eşeklerini karınlarından . bacaklarına uzayan damardan ve kana boyarız. Kimi zaman kahramanlar mızraklarımızIa ölür gider."

 

Ancak bu kanaate sahip olanların görüşlerini Sibeveyh'in şu anlattıkları reddetmektedir: Sibeveyh'e göre bir kişi şeytanların fiillerini, işlerini yaptığı takdirde, araplar "Şeytanlaştı" tabirini kullanırlar. Bu da şeytanIaşmak kelimesinin "şetana" kelimesinin "tefey'ala" veznine getirilmesi olduğunu göstermektedir. Eğer bu kelime dedikleri gibi "şata" dan gelmiş olsaydı bunun yerine "teşeyyata" demeleri gerekirdi. Yine Umeyye b. Ebi's-Salt'ın şu beyiti de bu kanaati savunanların görüşlerini reddetmektedir: "Helak olacak herhangi bir kimse ona isyan etti mi demire bağlar(dı) onu Ve onu zincir ve prangalar içinde hapse atar(dı)."

 

Görüldüğü gibi buradaki (...) kelimesinin (...) kelimesinden geldiğinde şüphe yoktur.

 

 

11- "er-Racim"in Anlamı:

 

"er-racim" kelimesi de hayırdan uzaklaştırılmış, hakir düşürülmüş demektir. "Recm"in aslı taş atmaktır. Taşlanana da "racim" ile "mercum" denilir. Recm ise, öldürmek, lanetlemek, kovmak, sövmek anlamlarına gelir. Yüce Allah'ın şu buyruklarında aynı kökten gelen kelimelere de bütün bu manalar verilmiştir: "Dediler ki: Ey Nuh! Eğer vazgeçmezsen andolsun ki mutlaka taşlananlardan olacaksın." (eş-Şuara, 16) Hz. İbrahim'in babasının ona: "Andolsun eğer vazgeçmezsen seni mutlaka taşlarım" (Meryem, 46) şeklindeki sözleri de bütün bu kelimelerle açıklanmıştır. İleride (belirtilen ayetlerin tefsirinde) inşaallah gelecektir.

 

 

12- Şeytana Lanet:

 

el-A'meş, Ebu Vail'den, O Abdullah'tan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Ali b. Ebi Talib (r.a.) dedi ki: Peygamber (s.a.v.)'i Safa tepesinin yakınlarında fil suretinde birisine doğru yönelmiş ve onu lanetlediğini gördüm. Ben ona: Şu lanetlediğin kimdir ey Allah'ın Resulü? diye sordum. o: Bu şeytan-i racimdir, dedi. Ben: Ey Allah'ın düşmanı dedim. Allah'a yemin ederim seni öldüreceğim, ümmetin rahat etmesini sağlayacağım, dedim. Benim senden göreceğim karşılık bu değildir dedi. Ben: Ey Allah'ın düşmanı senin benden göreceğin ceza nedir? diye sordum. Bana şunu dedi: Allah'a yemin ederim. Sana kim ve ne kadar kişi buğzedecekse ben de mutlaka annesinin rahminde babasıyla ortak olacağım.

 

SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E TIKLAYIN

 

Besmele

 

 

 

ANA SAYFA             SURELER    KONULAR