MUKADDİME
Kur'an Surelerinin ve
Ayetlerinin Tertibi:
Kur'an'ın harekelenmesi,
noktalanması, hiziplere ayrılması, ta'şir edilmesi (onar ayet onar ayet
bölünmesi), harflerinin, cüzlerinin, kelimelerinin ve ayetlerinin sayısı.
İbnü't-Tayyib der ki:
Selef, Kur'an surelerinin sıralanışında ihtilaf etmişlerdir. Kimisi, mushafına
sureleri nüzul tarihlerine göre yazmış, Mekki'yi öne almış, Medeni sureleri
sonraya bırakmış; kimisi mushafının başına Fatiha'yı almış, kimisi başına
"İkra" suresini almış. İşte Hz. Ali'nin tertib ettiği mushaf
böyledir. İbn Mes'ud'un mushafında ise Fatiha suresi başta yer almakta, sonra
Bakara, sonra Nisa suresi daha farklı bir sıralanış ile sureler yer almaktadır.
Ubeyy b. Ka'b'ın mushafının başında ise önce Fatiha, sonra Nisa, sonra Al-i
İmran, sonra En'am, sonra A'raf, sonra Maide gelmektedir. Bu şekilde oldukça
büyük farklılıklarla mushaflar tertib edilmiştir, denilse;
Kadı Ebu Bekr b.
et-Tayyib der ki: Cevap şudur: Günümüzde mushafta yer aldığı şekliyle surelerin
sıralanışının ashab-ı kiramın ictihadı ile tesbit edilmiş olması muhtemeldir.
Bunu Mekki (Allah'ın rahmeti üzerine olsun) Tevbe suresinin tefsirinde
zikretmektedir. Ayrıca sure ve ayetlerin sıralanışını, surelerin baş
taraflarına besmelenin konulmasının Peygamber (s.a.v.)'ın emriyle
gerçekleştiğini zikretmektedir. Peygamber (s.a.v.) Tevbe suresinin baş
tarafında besmele konulmasını emretmediğinden dolayı besmele konulmamıştır. Bu
konu ile ilgili en sahih görüştür. İleride bu da gelecektir. (Bk. et-Tevbe, 1
ayet 1. başlık)
İbn Vehb
"el-Cami'" adlı eserinde şöyle demektedir: Süleyman b. Bilal'i şöyle
derken dinledim: Rabia'ya şöyle soruldu: Ne diye Bakara ve Al-i İmran sureleri
başa alındı? Halbuki bu iki sureden önce seksen küsur sure inmiştir. Ve bu iki
sure de Medine'de inmiştir. Rabia şu cevabı verir: Bu iki sure öne alındı ve
Kur'an-ı Kerim, onu bu şekli ile ortaya koyanın bilgisi üzere bu hale
gelmiştir. İlim ehli bu konuda icma halindedirler. Bizim de olduğu gibi kabul
ettiğimiz ve hakkında soru sormadığımız hususlardan birisidir.
Suneyd der ki: Bize
Mu'temir, Sellam b. Miskin'den, o Katade'den rivayetle dedi ki: İbn Mes'ud dedi
ki: Sizden bir örneğe uyacak kimse varsa, Resulullah (s.a.v.)'ın ashabını örnek
edinsin, onlara uysun. Çünkü onlar bu ümmet arasında kalpleri en iyi, ilmi en
derin, işi sun'iliğe dökmekten en uzak, yolları en doğru, halleri en güzel
kimselerdir. Allah, onları Peygamberine ashab olsunlar ve dinini dosdoğru
uygulasınlar diye seçti. Onların faziletlerini bilip kabul ediniz. İzledikleri
yollarından gidiniz. Çünkü onlar, dosdoğru hidayet üzere idiler.
İlim ehlinden bir grup der
ki: Kur'an surelerinin mushafımızdaki şekliyle sıralanışı, Peygamber
(s.a.v.)'dan tevkifi olarak (onun emir ve irşadıyla) yapılmıştır. Ubey, Ali ve
Abdullah (r. anhum)'ın mushaflarındaki farklılıklara dair gelen rivayetlere
gelince, bu farklılıklar son arzadan (Hz. Peygamber'in Cebrail huzurunda
Kur'an'ı okumasından) önce idi ve Resulullah (s.a.v.) daha önce bu işi
yapmamıştı, bu son arzadan sonra, surelerin sıralanışını onlara göstermiş idi.
Yunus'un rivayetine
göre, İbn Vehb şöyle demiştir: İmam Malik'i şöyle derken dinledim: Kur'an-ı
Kerim, Resulullah (s.a.v.)'dan onu dinledikleri şekliyle sıralanmıştır.
Ebu Bekr el-Enbari de
''Kitabu'r-Red" adlı eserinde şunları kaydetmektedir: Yüce Allah, Kur'an-ı
Kerim'i dünya semasına toptan indirdi. Daha sonra Peygamber (s.a.v.)'e yirmi
(küsur) senede kısım kısım nazil oldu. Sure ve ayet, meydana gelen bir olay
hakkında nazil olur ve böylelikle hayrı arayan ve konu hakkında soru soran
kimseye cevap teşkil ediyordu. Hz. Cebrail de Resulullah (s.a.v.)'e surenin ve
ayetin yerini öğretiyor, tesbit ediyordu. Surelerin uyumlu bir şekilde
sıralanışı da tıpkı ayet ve harflerin sıralanışı gibidir. Hepsi peygamberlerin
sonuncusu Muhammed'den, onun alemlerin Rabbinden aldığı şekildedir. Önce yer
alan bir sureyi sonraya bırakan, sonra gelen bir sureyi de öne alan bir kimse,
ayetlerin sıralanışını bozan, harflerin, kelimelerin yerini değiştiren kimse
gibidir. En'am suresi, Bakara suresinden önce nazil olduğu halde, Bakara'nın
En'am'dan önce yer alması dolayısıyla hak ehline karşı ileri sürülebilecek bir
delil yoktur. Çünkü Resulullah (s.a.v.)'dan bu sıralama şekli alınıp
öğrenilmiştir. O da: "Bu sureyi Kur'an-ı Kerim'in şu şu yerine
koyunuz" derdi. (Bk. Müsned, 57, 69; Müstedrek, 2, 330; Ebu Davud, Salat
120-121; Tirmizi, Tefsir 9)
Cebrail (a.s) da ayet
sonu olan yerde vakıf (durak) yapardı.
Bize Hasan b. el-Hubab
anlattı; bize Ebu Hişam anlattı, bize Ebu Bekr b. Ayyaş, Ebu İshak'tan o,
el-Bera'dan rivayetle dedi ki: Kur'an-ı Kerim'den son nazil olan ayet şudur:
"Senden fetva isterler, de ki: Allah size kelale (babası ve çocuğu
olmayanın mirası) hakkında hükmünü açıklamaktadır .... " (en-Nisa, 176)
Ebu Bekr b. Ayyaş dedi ki: Ebu İshak hata etmiştir. Çünkü Muhammed b.
es-Saib'in bize, Ebu Saib'den anlattığına göre Ebu Saib, İbn Abbas'tan şöyle
dediğini nakletmektedir: Kur'an-ı Kerim'in son nazil olan ayeti: "Allah'a
döndürüleceğiniz, sonra da herkese kazandığının eksiksiz olarak verileceği ve
zulm olunmayacakları ogünden korkun. "(el-Bakara, 281) buyruğudur. Cebrail
(a.s), Peygamber (s.a.v.)'e: Ya Muhammed, bunu Bakara'nın 280. ayetinin akabine
yerleştir, demiştir.
Ebu'l-Hasen b. Battal
der ki: Bu görüşü kabul eden bir kimse, namazda ve ders esnasında Kur'an
tilavetinin mushafta tevkifi olarak yapılan sıralamaya göre olması gerektiğini
söylemez. Aksine, bu sıralama, sadece mushafın yazı ve şeklinde sözkonusudur.
Bu ilim adamlarından herhangi birisinin: Böyle bir tertib namazda Kur'an-ı
Kerim okuma esnasında ve ders olarak takib edilmesi halinde farzdır. Hiçbir
kimsenin mesela, Kehf suresini Bakara suresinden önce, Hacc suresini de Kehf
suresinden önce öğrenmesi helal değildir dediği bilinmemektedir. Hz. Aişe'nin
kendisine soru soran kişiye: Bundan önce hangisini okuduysan, sana zararı
yoktur, dediğini bilmek gerekir. Peygamber (s.a.v.) da namazda bir rek'atte bir
sure okur. Diğer rek'atte ise hemen onun arkasından gelen sureden başkasını
okurdu.
İbn Mes'ud ve İbn
Ömer'den Kur'an-ı Kerim'in başaşagı edilerek okunmasını mekruh gördüklerine ve:
Böyle yapanın kalbi baş aşağı çevrilmiştir, dediklerine dair rivayete gelince,
onlar bu sözleriyle sureyi baş aşağı çevirerek sonundan başlayıp başına doğru
okuyan kimseyi kastetmişlerdir. Çünkü böyle bir okuyuş haram ve yasaktır.
İnsanlar arasında Kur'an-ı Kerim'de ve şiirde bunu, dilini böylelikle
alıştırmak ve ezberleme gücünü elde etmek için yapan kimseler vardır. Ancak
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de bu işin yapılmasını haram kılmış ve men etmiştir.
Çünkü böyle bir şekilde başaşağı okumak, Kur'an'ın surelerini ifsad etmektir ve
bu, surelerden gözetilen maksada muhaliftir.
Kur'an-ı Kerim'in
mushaflarda nüzul tarihine göre tesbit edilmesinin gerekmediğinin delillerinden
birisi de şudur: Birtakım ayet-i kerimeler, Medine'de nazil olduğu halde Mekki
surelerde konulabiliyordu. Hz. Aişe'nin şu sözüne dikkat edelim: Bakara ve Nisa
sureleri ben, Hz. Peygamber'in yanında iken nazil olmuştur. -Yani Medine'de
inmişlerdir- Mushafta ise bu iki sure Mekke'de inen Kur'an surelerinden öne
alınmıştır. Eğer ashab-ı kiram Kur'anı Kerim'i iniş tarihine göre toplamış
olsalardı, ayet ve surelerin sıralanışının tamamiyle bozulması gerekirdi.
Ebu Bekr el-Enbari der
ki: Bize Kadı İsmail b. İshak anlattı, bize Haccac b. Minhal anlattı, bize Hemmam,
Katade'den rivayetle dedi ki: Medine'de Kur'an-ı Kerim'de Bakara, Al-i İmran,
Nisa, Maide, Enfal, Berae (Tevbe) Ra'd, Nahl, Hacc, Nur, Ahzab, Muhammed, Feth,
Hucurat, Rahman, Hadid, Mücadele, Haşr, Mümtehine, Saff, Cumua, Münafikun,
Tegabun, Talak, ilk on ayetine kadar Tahrim, Zelzele ve Nasr sureleri nazil
olmuştur. İşte bu sureler Medine'de, Kur'an-ı Kerim'in geri kalan sureleri de
Mekke'de nazil olmuştur.
Ebu Bekr der ki: Bu
konudaki rivayetleri terkedip icmadan yüz çevirerek uygulamaya kalkışarak
sureleri Mekke ile Medine'de inişlerine göre sıralamak isteyen bir kimse,
Fatiha'nın nerede yer alması gerektiğini bilemez. Çünkü ilim adamları bu
surenin nerede indiği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ayrıca Bakara suresinin
235. ayetin baş tarafında bulunan ayeti, (yani 234. ayeti), 240'ın baş tarafına
(yani 239. ayet ile 240 arasına) koymak zorunda kalır. Kur'an-ı Kerim'in bu
nazmını bozan kimse ise, onu inkar etmiş, Muhammed (s.a.v.)'ın Yüce Rabbinden
bize naklettiğini reddetmiş olur. Medeni surelerin Mekki surelerden öne
alınmasının sebebinin Yüce Allah'ın araplara kendi dilleriyle hitap etmesi ve
hitap ve karşılıklı konuşma sanatlarından bildikleri üslupla onlara seslenmesi
olduğu da söylenmiştir. Onların üsluplarında kullandıkları sanatlardan bir tanesi
de sonrakinin öne öncekinin de sonraya alınması esasına kurulu olduğundan
dolayı, Yüce Allah'ın Kitabında da kendilerine bu şekilde hitap edilmiş
bulunulmaktadır. Çünkü onlar, Kur'an-ı Kerim'de bu sanat üslubunu bulmamış
olsalardı, bizim hoşumuza giden söz düzenimizde gördüğümüz bu tür bir üsluptan
Kur'an niye uzaktır, diyeceklerdi. Abid b. el-Abras der ki: "Halkı
tanınmayan yabancılara dönüştüğünden Ve karşılaşılan durumlar halini
değiştirdiğinden Gözlerinin yaşları yerde akıp gidiyor Sanki her bir damla yaş
değişik yerden akıp geliyor."
Burada: Oranın halkı,
senin için tanınmayan kimseler haline geldiklerinden dolayı, gözyaşlarının
yerin üzerinde akıp gittiğini görüyorum, demek istemiştir. Böylelikle sonradan
söylenmesi gereken sözü öne, önceden söylenmesi gereken sözü sonraya
bırakmıştır. (Bir başka) şair de şöyle demektedir:
"Nereye kaçıp
gittin; Halbuki sen kaçıp giden birisi değildin
SONRAKİ SAYFA İÇİN AŞAĞIDAKİ LİNK’E
TIKLAYIN
Mushafın
Harekelenmesi ve Noktalanması