HAKİM

el-Müstedrek

DEHŞETLİ OLAYLAR

 

3590- Beş Husus Gaybdandır, Onları Allah'tan Başkası Bilemez

 

8726- *Bize Kadı Ebu Bekr Ahmed b. Kamil b. Halef haber verdi. Bize Muhammed b. Sad el-Avfi tahdis etti. Bize Yakub b. İsa tahdis etti. Bize Abdurrahman b. el-Muğire, Abdurrahman b. Ayyaş'tan tahdis etti. O Dulhum b. el-Esved'den, o Abdullah b. Hacib b. Amir’den. O babasından, o amcası Lakit b. Amir'den rivayet ettiğine göre beraberinde Nehik b. Asım b. Malik b. el-Muntefik ile birlikte Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in huzuruna temsilci / elçi olarak gittiğini nakledip dedi ki: Recep ayının bitiminde Medine'ye vardık. Onunla birlikte sabah namazını kıldık. Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara hutbe vermek üzere ayaga kalkıp şöyle buyurdu: "Ey insanlar sizi dinleyeyim diye dört günden beri sesimi sizin için sakladım. Kavminin kendisini temsilci gönderip de Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın neler söylediğini bizim için öğren dediği kimse var mı sonra belki o kişi kendisinin özel konuşması yahut arkadaşının konuşması onu oyalayabilir yahut kaydolmak onu oyalayabilir. Şunu bilin ki ben sorumlu tutulacak birisiyim. Tebliğ ettim mi? Şunu dikkatle dinleyin yaşayacaksınız, dikkatle dinleyin yaşayacaksınız haydi oturun." İnsanlar oturdu, ben ve arkadaşım ayağa kalktık. Nihayet kalbi ve gözü bize hazır olunca ben: Ey Allah'ın Rasulü sana ihtiyacıma dair soru soracağım ama sakın benim için acele etme dedim. Allah Rasulü: "Dilediğini sorabilirsin" buyurdu. Ben: Ey Allah'ın Rasulü sende gayb bilgisinden bir şeyler var mı? dedim. Allah'a yemin ederim güldü, başını salladı ve benim onun bir yanılmasını aramakta olduğumu anladı. Sonra şöyle buyurdu: "Rabbin gaybın anahtarlarını sakınmıştır. Allah'tan başka onları kimse bilmez." Bu arada eliyle işaret etti. Ben: Onlar hangileridir ey Allah'ın Rasulü? dedim. O şöyle buyurdu: "(Herkesin) ölüm vakti. O her birinizin ne zaman öleceğini bilmektedir ama siz onu bilemezsiniz. Yağmur gününün bilgisi, sizler kıtlık ve darlık içerisinde iken o (bulut) üzerinize gelir. Halbuki o sizin kurtuluşunuzun pek yakın olduğunu bilerek güler." Lakıt dedi ki: Ben:

Ey Allah'ın Rasulü gülen bir Rabbin hayrından asla mahrum kalmayız dedim.

"Yarın da ne olacağına dair bilgi. O ise senin yarın ne yiyeceğini bildiği halde sen onu bilemezsin. Kıyametin kopacağı gününe dair bilgi" (Lakıt) dedi ki: Zannederim rahimlerde olanları da sözkonusu etti. (Devamla) dedi ki: Biz ey Allah'ın Rasulü insanlara öğrettiğin şeylerden ve senin bildiğin şeylerden bize öğret çünkü bizler bizim tasdik ettiğimiz gibi tasdik edip, doğrulamayan kabileler arasından geliyoruz. Bize üstün olan Mezhiclilerden, bizim dostumuz olan Has'amlılardan ve bizim kendilerinden olduğumuz aşiretimizin yanından geliyoruz.

 

Allah Rasulü şöyle buyurdu: "Sizler kalacağınız bir süre daha bekleyecek sonra sizin nebiniz vefat edecek. Sonra kalacağınız bir süre kadar daha kalacaksınız, arkasından sayha (çığlık) gönderilecek. ilahın hakkı için yemin ediyorum ki o çığlık yeryüzünde ve Rabbin ile beraber olan melekler ile birlikte ölmedik hiçbir kimseyi bırakmayacak. Bunun sonucunda yer bomboş kalacak, Rabbin semayı salıverecek (yağmur yağdıracak) ve arşın altından yeşillenecek. İlahının hakkı için yemin ediyorum ki üzerinde bir maktulün yıkıldığı, bir ölünün defnedildiği ne kadar yer varsa mutlaka onun üzerinden kabrini açacaktır ve yüce Allah onu başı tarafından yaratacak, doğrulup oturacak. Rabbin halin ne diyecek, o ailesinin yanından henüz yeni ayrıldığını düşünerek hayatta olduğu zamanı kastederek Rabbim dün diyecek. .. " Ben: Ey Allah'ın Rasulü rüzgarlar bizi darmadağın ettikten, biz çürüdükten, yırtıcı hayvanlar bizi parçalamış olduktan sonra bizi nasıl toplayıp bir araya getirecek? dedim. Allah Rasulü şöyle buyurdu: "Ben sana Allah'ın nimetleri arasında bunun benzerini söyleyeyim. Sen yeri çürümüş (cansız) bir toprak olarak gördüğün vakit bu ebediyen bir yere gelemez dersin ama Rabbin onun üzerine sema(dan yağmur)u gönderince aradan birkaç gün sonra yine aynı yeri bu sefer her tarafının aynı şekilde çokça su almış olduğunu görürsün. ilahının hakkı için yemin ediyorum ki o suyun yeryüzünün bitkisini toplayıp, bir araya getirebildiğinden daha çok hepinizi bir araya getirmeye ve böylelikle ölü olarak yattığınız kabirlerden sizi çıkartmaya kadirdir. Bir süre ona bakacaksınız ve o da size bakacaktır." (Lakit) dedi ki: Ben ey Allah'ın Rasulü o tek bir zat olduğu halde bizler bütün yeryüzündeki insanlar nasıl olur da ona bakacağız, o da bize bakacak. Şöyle buyurdu: "Yine Allah'ın nimetleri arasında ben sana bunun misalini bildireyim. Güneş ve ay onun bir ayetidir. (Bize) yakındır, küçüktür. Siz onları aynı anda görebiliyorsunuz, onlar da sizi görüyorlar ve onları görmekte de herhangi bir sıkıntı çekmiyorsunuz. ilahımın hakkına yemin ediyorum ki sizin ayı ve güneşi görmenizden, onların da sizi görmenizden sizi görmeye ve sizi kendisine göstermeye daha muktedirdir." Ben: Ey Allah'ın Rasulü peki onun huzuruna çıkacağımız vakit Rabbimiz bize ne yapacak? dedim. Şöyle buyurdu: "Sahifeleriniz (amel defterleriniz) onun tarafından apaçık görülecek ve sizden ona hiçbir şey gizlenmeyecek şekilde ona arz edileceksiniz. Rabbin eliyle bir avuç su alacak ve onu ön taraflarınıza serpecek. ilahının hakkına yemin ederek söylüyorum ki sizden her birinizin yüzüne bir damla isabet etmedik biriniz kalmayacak. Müminin yüzünü bembeyaz bir kuma gibi yapacak, kafirin ise simsiyah kömür gibi yüzünü damgalayacak. Sonra sizin Nebiniz (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidecek salih kimseler de onun izini takip edip, yürüyecek." Yahut "Salih insanlar da onun arkasından gidecek" dedi. (Devamla şöyle buyurdu: "Sonra ateşten bir köprüden geçecekler. Bir kimse kor ateşe basınca ah yandım diyecek. Rabbin buyuracak ki -yahut o (devamla) buyurdu ki- Allah'a yemin ederim daha önce benzerini hiç görmediğim bir şekilde en ileri derecede susamış bir halde suya giden kimsenin vaziyetinde Allah Rasulünün havzını görecekler. Allah'a yemin ederim sizden biriniz elini uzatırsa -yahutta elini indirirse- mutlaka her uzatanın eline de bir kase konulacak, onu büyük küçük abdest ihtiyacından, rahatsız edici her şeyden tertemiz edecek güneş ve ay da artık bir kenara çekilecek -yahutt2. güneş ve ay da hapsedilecek (alıkonulacak) dedi- onların birisini göremeyeceksiniz."

Ben: Ey Allah'ın Rasulü o gün neyle göreceğiz? dedim. Şöyle buyurdu:

"Şu anda gördüğün gibi ve sen arzın açtığı ama karşısına da dağların çıktığı bir günde görüyorsun."

Ben: Ey Allah'ın Rasulü kötülüklerimiz ve iyiliklerimize ne ile karşılık verilecek? dedim. O: "iyiliğe on misliyle, kötülük de kendi misliyle karşı görecek ya da affedilecek." Ben: Ey Allah'ın Rasulü cennet nedir, ateş nedir? Şöyle buyurdu: "ilahının hakkı için cennetin sekiz kapısı vardır Onun her iki kapısı arasındaki mesafe bir binicinin yetmiş yıllık alacağı yol kadardır ve şüphesiz ateşin de yedi kapısı vardır. Onun her iki kapısı arasında bir binicinin yetmiş yıl süreyle alacağı mesafe vardır."

Ben: Ey Allah'ın Rasulü cennette nelerle karşılaşılacaktır? dedim. Şöyle buyurdu: "Süzülmüş baldan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, ne baş ağrısı yapan, ne pişmanlık veren bir kaseden (şaraptan) ırmaklar, kokmayan sudan (ırmaklar) ve meyveler vardır. ilahının hakkı için yemin ediyorum, ondan daha iyi bir şey bilmiyorsunuz. Ayrıca bununla birlikte de tertemiz zevceler de olacaktır."

Ey Allah'ın Rasulü orada bizim ıslah edici (düzeltici) eşlerimiz de mi olacak? dedim. O şöyle buyurdu: "Salih kadınlar salih erkekleredir. Dünyada iken onlardan zevk aldığınız gibi zevk alacaksınız, onlar da sizden zevk alacaklar. Şu kadar var ki orada doğum olmayacaktır."

Ben: Ey Allah'ın Rasulü bizim varacağımız ve ulaşacağımız en ileri derece bu mu olacak? dedim. Sonra: Ey Allah'ın Rasulü sana neyin üzerine bey'at edeyim? diye ekledim. (Lakit) dedi ki: Allah Rasulü elini uzattı ve: "Namazı dosdoğru kılmak, zekatı vermek üzere, şirkten de uzak dur. Asla Allah'a bir şeyi ortak koşma ya da Allah ile beraber başkasını ortak koşma." Bu sefer ben: Doğu ile batı arası da bizim? (mi olacak) dedim. Allah Rasulü bu sefer parmaklarını kapattı ve açtı. Benim kendisine bana vermeyeceği bir şeyi şart koşacağımı düşündüm. Sonra şöyle dedi: Yeryüzünden istediğimiz yere konaklayıp, kim ne kötülük yaparsa ancak kendi aleyhine mi yapmış olur? dedim. Şöyle buyurdu: "Evet, senin bu hakkın vardır. istediğin yere gidebilirsin ve kendinden başka kimsenin aleyhine de suç (cinayet, günah) işleme." Biz de ona bey'at ettikten sonra geri döndük. Allah Rasulü şöyle buyurdu: "ilahının hakkı için yemin ediyorum ki bu iki kişi öncekiler arasında da, sonrakiler arasında da insanların en doğru olanlarından ve Allah'a karşı en takvalı olanlarındandır."

Bekr b. Kilab oğullarından birisi olan Ka'b b. Fulan bunlar kimlerdi ey Allah'ın Rasulü dedi. O: "Bunlar el-Muntefik oğullarıdır" buyurdu. Bu sefer ben ona dönüp şöyle dedim: Ey Allah'ın Rasulü bizden cahiliye döneminde geçip gitmiş olanlardan herhangi birisinde bir hayır var mıdır? dedim. Şöyle buyurdu: "Kureyş arasından bir adam şüphesiz senin baban el-Muntefik ateşte olacaktır." Bütün insanların önünde babam için söylediklerinden ötürü sanki derime, yüzüme, etime ateş düşmüş gibi oldu. İçimden: Peki ya babam ey Allah'ın Rasulü demek istedim sonra baktım ki bu sorumu başka türlü sormak daha güzelolacak. Bunun için: Ey Allah'ın Rasulü ya senin akrabaların? (nerede olacak) dedim. Allah Rasulü şöyle buyurdu: "Allah'a yemin ederim benim aile halkım da aynı durumdadır. Sen ister Kureyşli, ister Amir oğullarından müşrik birisinin kabrinin yanından geçecek olursan şöyle de: Beni sana Muhammed gönderdi. Hoşuna gitmeyecek bir müjdeyi sana veriyorum. Sen cehennem ateşinde yüzükoyun ve karnın üzere sürüklenip çekileceksin." Bu sefer ben: Ey Allah'ın Rasulü onlar başka bir din olmadığını düşündükleri bir dine göre amelde bulunuyorlar ve onlar kendilerinin iyi işler yaptıklarını zannediyorlardı. Ne diye onlara böyle yapayım ki? dedim. Şöyle buyurdu: "Çünkü Allah her yedi ümmetin sonunda bir nebi göndermiştir. Nebisine itaat eden hidayet bulanlardan oldu, nebisine baş kaldırıp itaat etmeyen de doğru yoldan sapanlardan oldu."

 

Bu, bu hususta oldukça kapsamlı, bütün ravileri Medineli, senedi sahLb bir hadis olmakla birlikte Buhari ve Müslim bunu tahriç etmemişlerdir.

 

Diğer Tahric: Bunu Taberani, Kebir, XIX, 477'de Abdurrahman b. el-Muğire yoluyla bazı farklılıklarla birlikte 1"'vayet etmiştir. Zehebi, Yakub b. Muhammed b. İsa ez-Zühri'nin zayıf olduğunu söylemiştir. Anca!." İbrahim b. el-Münzir b. el-Hizami, Taberani'deki rivayette ona mutabaatta bulunmuştur ve o sika bir ravidir. Onun rivayetindeki farklılıklar da azdır. Doğrusu Zehebi'nin bunu senedindeki ihtila: dolayısıyla illetli olduğunu söylemesi idi. el-Esved, Abdurrahman ve Dulhum mutabaatlarının bulunması halinde makbul ravilerdir. Ancak bu rivayette onlara mutabaatta bulunan kimse yoktur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

3591- "O Günde Bunlardan Her Bir Kişinin Kendine Yeter Bir işi Vardır" (Abese, 37)