EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

35. BÖLÜM

 

Esma ve sıfat konusunu ele alan fehm (anlayış) ve işarat ehli olanlar dediler ki: Allah Teala'nın sahih hadiste varid olan doksan dokuz ismi, kullarına ezberini ibadet kıldığı Zahiri isimleridir. Çünkü bu onların imkanı dahilindedir. Araştırıp, inceleyip, tespit edebilir. Bu doksan dokuzun arkasında (ötesinde) da isimler vardır. Bu isimler enbiya ve evliyaya mahsustur. Araştırılma ile bu isimlere ulaşılmaz. Bilakis bu Allah'ın lütfudur, onu dilediğine ihsan eder. Enbiya ve evliyanın bildiklerinin ötesinde de isimler vardır ki bunları da yalnız Allah bilir. Hadiste varid olduğu üzere: kendinde tuttuğu (isimle ).

 

Evliyalar, araştırma ehli olan alimlere, isimler ilminde üç konuda mahsus kılınmışlardır.

 

1- Alimlerin araştırma ve delil ile bilmediklerini onlar ilham ve te'yid ile bilmişlerdir.

2- Onlar bu 99'dan öte, bir takım gizli isimler öğrenmişlerdir.

3- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den birçok hadiste varid olan ism-i azam'a hususiyetle muttali olmuşlardır.

 

Peygamberlere gelince 99 ismin manasına dair vahiyle evliyaların ilham ile öğrenemediklerini bilmişlerdir. Gizli isimlere dair isimleri, ism-i azama dair ilimleri de bu şekildedir.

 

Bu isimlerden her birini, gerçek mahiyeti üzere ancak o bu ismi alan ve onunla muttasıf olan bilir. O da yalnız Allah'tır.

 

Bütün bu isimlerin, Allah'ın peygamberlerine, evliyalarına öğrettiği isimlerin ötesinde Allah'ın gayb ilminde yalnız kendinde tuttuğu isimler vardır. Bu isimlere ne mürsel bir peygamberi ne de mukarreb bir meleği muttali kılmıştır.

 

Dediler ki: Allah Teala'nın kula ilk ihsan edeceği hususiyet: Onu veli edinmek, ona ledunni ilmi öğretmek istediği zaman onu 99 ismin ilimlerinden birtakım hususiyetler ile tahsis etmesidir. Bu hususiyetlerle ilimden, nazar ehline açılamayan malumatlar açılır. Sonra onu Batını (gizli) isimleri öğrenme derecesine yükseltir. Bu isimlerin ilki de "Huve" (Hu) ismidir. Bu iki harften oluşmuş bir isimdir. Zahiri ve Batıni isimlerin kendisine döndüğü hüviyetine işaret için konulmuş bir isimdir. Nitekim Zahiri isimlerin hepsi Allah ismine döner. "Hu" yu bildikten sonra Batıni isimleri bilir. Bunlarda 14 harften oluşan Kur'an'da sure girişlerinde bulunan müfred harflerdir.

 

Bunları kavradıktan sonra ona ism-i azam hibe eder. O isim ki onunla dua edildiğinde icabet eder, bir şey istendiğinde verir, çoğu zaman veli bu ism-i azam'ı "hasr" halinden alır. Bazan da rahmet rüzgarlarının estiği sırada kalbine ilham edilmesiyle elde eder. Evliya da bu ismi alma yolları farklı farklıdır. İşte o zaman yer önünde katlanır. Suyun üzerinde yürür, havada uçar, a'yanı hakikati üzerine görür ve bunun gibi kerametlere mazhar olur.

 

Dediler ki: Bunların hepsi kitaplarda yazılı olan ilim değildir. Bilakis bu ihsan ile Rabbi arasındaki hususiyettir. Allah kimi bunlara muttali kılarsa ona bu ilmi öğretmiş olur.

Mesleme b. Kasım (rahimehullah) da şöyle demiştir. Varlık aleminin hepsinin tamamı ve kemali Allah'ın Batıni ve Zahiri isimlerinin tecellisi iledir. Allah'ın bilinmeyen isimleri dünya ve ahiret işlerinden her şeyin temelidir. Sırrının ve ilminin gizli hazinesidir. Allah'ın isimlerinin hepsi bunlardan dallanır. Meseleyi takdir ettiği ümmü'l-kitabta tevdi ettiği isimler bunlardır.

 

İbnü'l-Hanefiyye (rahimehullah)'ye "Kaf, ha, ya, ayn, sad" soruldu.

 

Dedi ki: "Sana tefsiri anlatılsa su üzerinde yürürdün ayakların ıslanmazdı. Sehl b. Abdullah et-Tüsteri (rahimehullah) dedi ki: Bir adam İbrahim b. Edhem'e gelip şöyle dedi: "Ya-sin" hakkında ne dersin? Dedi ki: "Yasin" de öyle bir isim vardır ki kim onu bilir de onunla Allah'a dua ederse takvalı olsun facir olsun ona icabet edilir. Yeter ki o isme has olan konuda dua etmiş olsun."

 

Dediler ki: Bu harflerden her birinin bir manası bir sırrı vardır. Allah kulu buna muttali kılarsa o katından bir kemale nail olur. Bunların hepsi de kendisine ism-i azam öğretilen Hızır'a ulaşma basamaklarıdır.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın ashabına şöyle dediği sabittir: Yarın düşmanla karşılaştığınızda şiarınız (parolanız) "Ha-mim, La yunsarın" olsun. "Ha-mim" gizli, bize saklı olan isimlerdendir. Kim ki Allah'ın nuruna bağlanırsa Allah kanunlarını onun için deler, sırlarından nice faideler elde eder. Diyeceğim o ki, bu 14 harf hakkında sözü uzattıkça uzatmışlardır.

 

İstediler ki: Bunlar mucem harfleriyle aynıdır. Batıni olanlar bunlardır. Çünkü varlık aleminin hepsi Zahir ve Batınidir. Halbuki onlar bu konuda iki bakış açısına sahipler. Bir kısmı bunları Allah'ın zatının isimleri saymışlar. Bir kısmı bunları Allah'ın icad ettiği şerefli varlıklar saymışlar. Dolayısıyla her harf bir varlığı ifade eder olmuştur. Elif, Allah'ın ilk var ettiği varlıktır. Arkasından var edilen lamdır. Elifle beraber tamamlık bildirir. Ve de bunlar dışında yalnız kendilerinin çıkarabileceği nice sırlardan bahsetmişlerdir.

 

Bazı sofiler "Allah" ismi hakkında dediler ki: Bu isimden hangi harfi bilsen geriye Allah'ın isimlerinde tam bir mana kalır. Elifi silsen "Ullah" 'alır, lamı da silse "lehu" kalır. Bu lamı da silsen ona işaret mahiyetindeki -hu" kalır.

 

Bazıları dedi ki: Bu, bundan da incedir.

 

Dedi ki: Elif zata delalet eder. O da mutlak tekliğe işarettir. İlk "lam" zati sıfatlara işaret eder. Çünkü sıfatlar zattan ayrılmazlar. Nitekim sure başlarında da "elif -lam" birbirlerinden ayrılmazlar. İkinci lam da ilk "lam" ile bir oldu. Bu da fiili sıfatlara delalet eder. Zira fiillerin hepsi Allah'ın mülküdür. "Lam" da mülk manasında kullanılır.

 

Fiil sıfatları zat sıfatlarından sadır olunca hepsi de zatla beraber Allah'ın olunca ikinci "lam" birinci "lam"dan ayrılmadı. Bilakis onunla birleşti, bir oldu. Tıpkı zat sıfatlarının fiil sıfatlarıyla bir olması gibi. Şöyle ki her ikisine "Allah'ın sıfatları" denilir.

 

"Lam"dan sonraki "elif"e gelince (med halinde olan) tekvinin fiil sıfatlarından kaynaklandığına delalet eder. Varlık alemi de imdadını kudretten doğan hareketten almıştır. Bu şekliyle her varlık, varlık alemindeki payını almıştır. Son mertebeye gelince varlık aleminin hepsi başladığı noktaya geri döner. Aynen "elif" söylenirken ha harfinden bittiği gibi. Ha da ona delalettir. Onunla ona işaret edilir. Varlık ondan başladı ona dönecektir. Zira o, evveldir, ahirdir.

 

Bu çerçevede ism-i azam hakkında uzun uzun konuşmaları vardır.

 

Bu onların harfleri ayrı ayrı değerlendirme usullerine göredir. Yoksa bu tür bir bakış açısı onların dışındaki ulema tarafından pek bilinmez.

 

Sehl b. Abdullah der ki: Allah Teala hikmetiyle harfleri var etmiştir ki onlardan sözler takip edilsin. Harfler bölünmezler. Onlar her şeyin aslıdır. Bu konuda daha çok izahları vardır.

 

İbn Meserre el-Cebel! el-Kurtubi, harfler ve isimlerde bu mezhebi takip etmiştir. Sure başlarındaki harflerin, sahih hadiste varid olan Allah'ın doksan dokuz isminin Allah'ın var ettiği ruhani ve nurani varlıklardan ibaret oldukların iddia etmiştir. İlk var eden de arştır. O da ism-i azamdır. Yüzü tamamlayan da odur. Bu isimlerle de müsemmaya ulaşılır. Bunları bilen de rububiyet, nübüvvet ilmini, dünya ve ahiretin bütün ilimlerini bilir. Hadiste varid olan yüz rahmet de bunlardır. Cennetin de yüz derecesidir. Kur'an'ın da ikinci bölümünde yüzlüklerden olmayan mufassaldan da olmayan bir surededir. Allah bu isimleri ona (İbn Meserre) çok zahmed çektikten, uzun süren araştırmalardan, dünyadan el çekip ahirete yöneldikten sonra öğretmiştir. Ayrıca bu isimler bir kitapta tedvin edilemez. Bilakis sadece sembolize edilir. Taliplisini bulsa bir yılda ona bu isimleri öğretirdi. Böylece ilmin hepsini idrak ederdi. Bu hususları birçok kitabında zikretmiştir. Hemşerileri bundan dolayı onu terketmişler, Zübeyri, fakih İbn Ebi Zeyd Ebü Amr et-Talmanki, Ebü Amr ed-Dani ona reddiyeler vermişlerdir. Çok şiddetli şekilde onu tenkid etmişlerdir. Hatta dediler ki: O, Allah'ın isimlerini mahluk saymıştır.

 

O ise şöyle dedi: Onun kastettiğini kastetmedim. Şunu da demiyorum: Allah zatı itibariyle onu tanıyan akılların caiz gördüğü her güzel sıfatla vasfedilir de demiyorum. Zatı, güzel sıfatlardan muattal değildir. Ayrıca bu sıfatlar bir sayıyla sınırlı değildir. Bilakis Arapçada veya başka bir dilde güzelolan her vasıf Allah'ın sıfatıdır.

 

Ben, hadiste varid olan 99 ismin ve ism-i azam'ın icad edilmiş, konulmuş olduğunu söylüyorum.

 

Ben, hadiste varid olan 99 ismin ve ism-i azam'ın icad edilmiş, konulmuş olduğunu söylüyorum. Yaratılmış olduğunu söylemiyorum. Çünkü bunlar cisim değil ki cismani yaratmaya kabil olsun. Ancak Allah bunları ademden sonra vasfetmiştir. Eğer sıfatlar lem yezel olsalardı kainatta lem yezel olurdu. Çünkü alem bunların varlığından mürekkeptir.

 

Benimsediği bu mezhebin selefin mezhebi olduğunu iddia etmiştir.

 

Onlar bu isimleri bilince Kur'an'ın sırlarına ulaştılar demiştir. Buna mukabil Eş'ariler ve bütün fukaha söylediklerinin hepsini reddetmişlerdir.

 

Dediler ki: Bunlar, böyle inananı uçuruma götüren iddialardır. Zira söylediği hiçbir şey bir delil üzerine kaim değildir. Şeriatta da bir dayanağı yoktur. Bu onun aklının uydurmasıdır. Aklın da bu konuda bir müdahalesi söz konusu değildir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

36. BÖLÜM