EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

8. BÖLÜM

 

Alimler Allah Tealanın isimlerinin "doksan dokuz" ile sınırlı olup olmadığı konusunda da ihtilaf etmişlerdir. Aralarında Ali b. Hazm (rahimehullah)'ın bulunduğu bir grup "Allah'ın isimleri doksan dokuz ile sınırlıdır" görüşünü benimsemişlerdir. (Dediler ki): Şayet bunlardan başka ismi olsaydı o zaman bu sayıyı zikretmenin bir manası olmazdı. Şeriatta kamildir, hikmeti her şeye şamildir. Bir başka gurup ise -nitekim çoğunluk bunlardır - "bunlara ek olarak başka isimlerinin bulunması caizdir" görüşünü benimsemişlerdir. Çünkü isimlerinin "Sonlu (sınırlı) olması caiz değildir. Çünkü övgüye mazhar sıfatları, lütufları sonsuzdur. Nitekim kelimeleri de böyledir. "Şayet yeryüzündeki ağaçlar kalem, denizde arkasından yedi deniz katılarak mürekkep olsa yine Allah'ın kelimeleri tükenmez.(Lokman, 27) "Dedi ki: Rabbimin kelimeleri için denizler mürekkep olsa ve bir o kadar da ilave getirsek Rabbimin kelimeleri bitmeden önce deniz tükenirdi.(Kehf, 109)

 

Dediler ki: Resulullah (s.a.v.)'ın bize haber verdiği 99 isme gelince bunun manası, kendileri vesile edilerek dua edilecek isimlerdir. Nitekim Allah Teala şöyle buyurur: "En güzel isimler Allah'ındır. Ona o isimler ile dua edin."(A'raf, 180) Bunlar dışındaki isimlerle dua ise bizlere meşru kılınmamıştır. Bu görüş, Ebü'l-Hasen (rahimehullah)'ın Kadı Ebü't-Tayyib (rahimehullah)'in ve ilim ehlinden bir grubun görüşüdür. Hattabi (rahimehullah) ve daha başka Alimler de bu görüştedir. Doğru olan da budur. Çünkü Resulullah (s.a.v.) şefaat hadisinde şöyle buyurur: "Onu, Allah'ın bana ilham etmesi olmasa güç yetiremeyeceğim övgülerle över, hamdlerle hamd ederdim." Müslim ve başkaları rivayet etmişlerdir.

 

Ebu Bekr (radıyallahu anh) de rivayet ederek der ki: Resulullah (s.a.v.) bana bu duayı öğretti. Dedi ki: Şöyle de:

 

Allah'ım senden Nebin Muhammed, halilin İbrahim, sırdaşın Musa, ruhun ve kelimen İsa ile; Ayrıca Musa'nın Tevrat'ı, İsa'nın İncil'i Davud'un Zebur'u ve Muhammed'in Furkan'ı ile niyaz ediyor, istiyorum! Ayrıca sana ait olan her isimleri, Kitabında indirdiğin, gayb ilminde kendinde saklı tuttuğun her isminle senden niyaz ediyorum! Mutahhar, Tahir (temiz, tertemiz) isminle, bir, Samed ve Tek (vitir) olan isminle, azametin ve kibriyan ile ve de yüzünün nuru ile niyaz ediyorum ki, bana Kur'an'ı ve ilmi ihsan eyle! Kur'an'ı etime, kanıma, göz ve kulağıma karıştır! Gücün ve kudretinle bedenimi ona amil (hadim, amele) eyle! Zira senden başka hiç kimsede ne güç ne de kuvvet vardır"

 

Beyhaki (rahimehullah) ve başkalarında Abdullah b. Mes'ud (r.a.)'dan rivayet edildiğine göre dedi ki: Resulullah (s.a.v.) Şöyle buyurdu: bir Müslümana gam veya hüzün isabet eder de şöyle derse: Allah'ım! Ben senin kulunum. Kulun olanların oğluyum. Perçemim senin kudret elindedir. Hükmün hakkımda geçerli, benim için takdir ettiğin mutlak adalettir. Senden sana ait olan her isimle; kendine isim olarak verdiğin, kitabında indirdiğin kullarından birine öğrettiğin yahut katında gayb ilminde kendine sakladığın her isminle niyaz ediyorum ki, Kur'an'ı gönlümün baharı, hüznümün sevince açılması, gam ve kederimin son bulmasına vesilesi eyle! Allah mutlaka hüznünü, gamını giderir. Yerine de sevinç, mutluluk koyar."

Dediler ki; Ey Allah'ın Resulü! Bu kelimeleri öğrenelim, ezberleyelim değil mi? Buyurdu ki: Tabiki! Bunları işitenin bunları öğrenip ezberlemesi gerekir. Bir başka rivayette "Hüznümün gitmesi" ifadesinden sonra şöyle geçer: Resulullah buyurdu ki: Bu kelimeleri söyleyen hiçbir mü'min yoktur ki Allah hüznünü giderip yerine mutluluk, ferahlık getirmiş olmasın. Dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Bunları öğrenelim değil mi? Buyurdu ki: Tabiki! Hem öğrenin hem öğretin!

 

Beyhaki (rahimehullah) dedi ki: Mezhebimize mensup bazı Alimler bu konuda Aişe (radıyallahu anha) hadisini delil getirmişlerdir. Dedi ki:

 

Ey Allah'ın Resulü! Bana Allah'ın kendisi ile dua edildiğine icabet ettiği ismini öğret! Resulullah (s.a.v.) ona dedi ki: Kalk abdest aL. Mescide gir iki rekat namaz kıl. Sonra bana duyuracak şekilde dua et. Kalktı ve denileni yaptı. Dua için oturduğunda Resulullah (s.a.v.) dedi ki: Allah'ım! Ona kavrat, öğret! Aişe (r.anha) şöyle dua etmeye başladı: Allah'ım senden, en güzelolan isimlerinin hepsiyle; bildiklerimiz ve bilmediklerimiz ile niyaz ediyorum. Senden azim, azam (en azametli) büyük en büyük isminle; sana o isimle dua edenin duasına icabet ettiğin, senden o isminle isteyenin istediğini yerine getirdiğin isminle niyet ediyorum! "Dedi ki: (O böyle dua ederken) Resulullah (s.a.v.): "O ismi isabet ettin, isabet ettin" diyordu. Beyhaki (rahimehullah) hadisi Salih el-Meri'den Ca'fer b. Zeyd el-Abdi yoluyla Aişe (r.anha)'den rivayet etmiştir.

 

Aynı şekilde Resulullah (s.a.v.)'in şu buyruğunu da delil getirmişlerdir: "Şüphe yok ki Allah'ın doksan dokuz ismi vardır. Yüzden bir eksik (Bir eksik olmak üzere yüz). Kim bu isimleri bellerse cennete girer." Bu hadisi iki farklı cümle olarak değil de tek cümle olarak yorumlamışlardır. Bu izaha göre cümlenin yargısı (yüklemi) "Kim bu isimleri bellerse" ifadesidir. "Doksan dokuz" değildir. Bu ifade birinin şöyle demesi gibidir: Zeyd'in bin dirhemi vardır, bunları zekat olarak hazırlamıştır. Veya "Amr'ın yüz tane elbisesi vardır. Kim ziyaret ederse ona hediye edecektir."

 

Bu ifadeler onun bin dirhemden fazla paraya veya yüz elbiseden fazlasına sahip olmadığı anlamına gelmez. Bilakis böyle bir ifadenin manası, onun zekat için hazırladığı dirhem sayısı bin, Amr'ın da hediye etmek üzere hazırladığı elbise sayısı da yüzdür.

 

İlk görüşte olanlar şöyle cevap verdiler: Bilakis bu cümle iki yargı bildirmektedir.

Birincisi: Allah'ın doksan dokuz ismi vardır.

 

İkincisi: Bu isimleri ezberleyen cennete girer.

 

Hatta, ilk yargı ile cümleyi bitirseydi kelam tam olurdu, eksik kalmazdı. Dediler ki: Allah'ın bu isimlerden gayb ilminde kendisinde saklı tuttuğu isimlere gelince, bunların hakikatını bilmektir. Şöyle ki bu isimlerin gerçek mahiyetini Allah Teala'nın bildiği şekliyle hiçbir kul bilemez. Ancak Allah Teala bu isimlere dair bazı bilgileri kullarından bazılarına hususiyetle verebilir. Veya kullarından birine öğrettiğin buyruğunda dediği şekilde, şöyle de denildi: Allah'ın ism-i azam'ı bu doksan dokuzun içindedir. Ancak mübhemdir. Hangi isim olduğunu velilerinden seçtiklerinden dilediğine hususiyetle öğretir.

 

Şöyle de denildi: Allah'ın ism-i azam'ı bu doksan dokuzun dışındadır.

"İsimler doksan dokuzdan fazla olabilir." diyenler ise dediler ki:

 

Özellikle bu doksan dokuzun zikredilmesi insanların çoğu tarafından anlaşılan isimler olmasındandır. Bunun ötesindeki isimleri ise ancak enbiya ve evliyalar anlarlar. Ötesinde de Allah'ın ilmini kendinde tuttuğu ve kimseye öğretmediği isimler vardır.

 

Şöyle denildi: Bu doksan dokuz isim rububiyet manalarının varlık aleminin ulvi ve süflisinde ortaya çıkan kudret eserlerinin hepsini cemeden isimlerdir. Bunlar dışındaki her ismin manası bu isimlerden birine dayanır. Bunlar ezberlenince ziyade olanlar da mana olarak bunların kapsamına girer.

 

Bundan dolayı bu isimleri zikretmekle yetinmiş ziyade olanlar ise bunlara tabi sayılmıştır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

9. BÖLÜM