EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

4- EL-İLAH

 

Kur'an'da birden fazla yerde geçmiştir. Abdulaziz rivayetiyle gelen isimler arasında da sayılmıştır. Ümmet de üzerine icma etmiştir. İçinde yer alan hemze de kelimenin aslındandır. "vav" harfinden hemzeye dönmüş değildir. Şu da denilmiştir: Kelimenin aslı "vilah"tı, sonra vav hemzeye çevrildi. Ancak Ebu Ali el-Farisi gibi lügat ve nahiv imamları bu görüşü kabul etmemişlerdir. İsim de "tevellüh" mastarından türemiştir. Manası zorluk ve sıkıntılarda kendisine sığınılan zattır. Bunu Ehl-i Sünnet'ten Haris b, Esed el-Muhasibi dile getirmiştir.

 

Denildi ki: "Veleh" mastarından türemiştir. Veleh, ıstırabı, hayret ve dehşet demektir.

Denildi: Kapalı olmak, görünmemek manasında olan "La-he" kökünden türemiştir.

 

Şöyle de denilmiştir: Yükseldi manasından türemiştir. Bu mana da bir önceki manaya bağlıdır. Çünkü biri buradaki yükseklikten mekan yüksekliğini düşünürse bilsin ki Allah bundan münezzehtir. Şayet celal ve makam yüceliğini düşünürse bu sahihtir. Bu mana da lügatte meşhur olan bir manadır. Güneş yükseldiğinde (arapça olarak) "La-het eş-Şems" denilir. Güneş için bu kullanımın temeli yüksek olmasındandır.

 

Denildi ki: Manası Zahir oldu, ortaya çıktı. Bundan dolayı da güneşe "İlahe" derlerdi. Çünkü güneş açıktır, yüksektir.

 

Güneşe bu ismi vermelerinin bir sebebi de Allah dışında ibadet edilen bir varlık olarak görülmesindendir. Güneşe ilk tapan Sebe' idi. Yeryüzünü dolaşıp, hükümdarlarına Hakim olunca ve yönetimine alınca bir müddet memleketine dönmedi. Öyle ki artIk kavmi endişeye kapıldılar. Sonra dönünce onlara şöyle dedi: Ben bu kadar hükümdarlığa ulaşınca şöyle dedi: Ben bu kadar hükümdarlığa ulaşınca ve bu kadar varlık elde edinceye benim bu nimetlerin şükrünün üzerime hak ve vazife olduğu kanaatime vardım. Güneşten buna daha hak sahibi bir şey de görmedim. Ben de doğarken güneşe secde ettim. Siz de benimle beraber secde edin. İşte güneşe tapmanın başlangıcı böyle olmuştur. Allah Teala Hüdhüd'ün diliyle şunu haber vermiştir. "O'nu ve kavmini Allah'a değil, güneşe secde ediyorlar (tapıyorlar) buldum."(Neml, 24) yine "La-he" battı manasında kullanılır. Buna göre hicap (örtü) altına girmek manasında olur. Şöyle denildi: İkameti uzun süren manasında "e-li-he" kökünden gelmiştir. "İbadet etmek" manasında olduğu da söylenmiştir.

Araplar "falan ediyor" derler. Burada ibadet ediyor manasındadır.

 

İbnü'l-Hassar der ki: Bütün bu izahları, farklı açıklamaları "Allah" ismini izah ederken dile getirmişlerdir. Bu hususu düşündüğünde "Allah" ismini "el-İlah" ismine bağladıklarını görürsün. İki isim arasındaki farklardan biri şudur: "İlah" muhakkak bir me'luh (kendisine ilahlık edilen) bulunmasını gerektirir. Aynen Rab ismi gibidir. Rab ismi de terbiye edilen bir varlığın bulunmasını gerektirir veya ona nispetle kullanılır. Çoğu zamanda "Vahdaniyyet" ile veya vahdaniyyet manasını ifade edecek bir sıfatla nitelendirilmesi gerekir. Çünkü Yüce Mevla "Ve O, gökyüzünde İlah olandır. Yeryüzünde de İlah olandır."(Zuhruf, 84) Buyurmuştur ki bu sıfatta bir ortağı bulunmadığına beyan etsin. İki isim arasındaki temel farklardan biri de Firavun'un şu sözünden anlaşılır: "Size benden başka bir İlah bilmiyorum,"(Kasas, 38) Aynı şekilde müşriklerden çoğu bu ismi tap tıklarına sıfat olarak kullanmışlardır. Buna bağlı olarak, güneşe, aya, yıldızlara, taşlara, tahtalara, ağaçlara bu ismi vermişlerdir. Çünkü bu büyük ismin manalarında habersizdirler. Herhangi bir sıfat gibi kullandılar. Çünkü ne için kullandılarsa o şeyin ondan önce bir ismi bulunuyordu ve o isimle tanınıyordu. Buna mukabil hiç kimse "Allah" ismi için yapmamıştır. Hiç kimseye bu isim verilmemiştir. Binaenaleyh el-İlah ibadet edilmeye hak sahibi olandır. Allah Teala şöyle buyurur: "Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: Hakikat bu: Benden başka ilah yoktur. Onun için yalnız bana ibadet edin."(Enbiya, 25) Ayet-i Kerime uluhiyetin yalnız kendisinde bulunmasının vücubiyetinden dolayı ibadete hak ettiğini gerektirmiştir. Yüce Mevla buyuruyor ki:

 

Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerden sor ki, biz Rahman'dan başka ibadet olunacak İlahlar yapmış mıyız?(Zuhruf, 45)

 

Dolayısıyla İlahı bilenin hükmü, yalnız ona dayanarak ondan başka her şeyi söküp atarak O'na ibadet etmektir. "Heva" en çok buğzedilen ilahlardandır. ilahın da en çok buğzettiği şeydir. Hevasını hak olan İlaha ibadetten başkasına ayırmamalıdır. Her türlü şartta zorluk ve ferahlıkta güven ve sığınağı yalnız ona olmalıdır. Kesinlikle Allah Teala'nın haklarında "Siz bir zarar dokunduğunda hemen ona yalvarırsınız"(Nahl, 53) dediği mürted topluluktan olmamalıdır. Her bir ferdin mabudu "el-İlah" olmalıdır. Mabudu el-İlah olan kimsenin şerefi, itibarı kemale ulaşır ve göklerde ve yerde ondan başka kimse bulunmadığını bilir. Göklerde ve yerde biri varsa da onun ilahı Allah'tır. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmuş: "Halbuki o göklerde de Allah, yerde de ... "(En'am, 3), "Gökte İlah olan O'dur. Yerde de ilah olan O'dur." (Zuhruf, 84)

 

İlah aynı zamanda "Yaratan"dır. Allah Teala'nın "O zaman her bir ilah yarattıklarını alıp götürürdü ... "(Mü'minun, 91) buyruğu buna delalet eder. İlah yine rab demektir. Allah Teala'nın: "Şüphe yok ki ilahınız bir ilahtır, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin rabbidir. Doğuların da rabbidir."(Saffat, 86-87) ilah yine zarar verme fayda verme kudretine sahip olandır. Bundan dolayı ibrahim şöyle demiştir: "Dua ettiğiniz zaman sizi işitiyorlar mı? Veya size bir fayda sağlıyorlar yahut zarar verebiliyorlar mı?"(Şuara, 72-73)

 

Bu ismin açık olarak delalet ettiği bu manaları, bu manalarla beraber Allah'a ait olan bütün sıfatları kapsayan bu isim Allah ve Allahumme isimlerinden sonra delaleti en kapsamlı olan isimdir. Ancak delaleti sınırlıdır. Çünkü fiillerde iftikat (muhtaç olma)nın varlığı sınırlıdır. Bundan dolayı bu isimden sonra "Allah" isminin gelmesi pek çoktur. Bunu Kur'an'da inceleyebilirsin. Aynı zamanda bu isim mutlaka bir "meluh"un (kendisine ilah olunan) varlığını gerektirir. Muhataplara konuyu kavratmaya daha yakın olan bir isimdir. Fiillerin tealluk ettiği her sıfatı kapsadığının Allah isminden sonra en kapsamlı delalete sahip isim olduğunun delili şudur:

 

Allah Teala Kur'an'da fiillerin külliyatı (bütünüyle) ona nispet edilmesi ile tarif edilir. Nitekim Allah ismi bu şekilde tarif edilmiştir. Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Sizin ilahınız bir ilahtır. Ondan başka ilah yoktur. Rahman'dır, Rahim'dir. Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında ... "(Bakara, 163-164) Rahman ve Rahim isimlerini arkasından zikretmiştir.

 

Sonra küIli olan fiilleri zikretmiştir: "Saf bağlayıp duranlara ... "(Saffat, 1) buyruğundan "Şüphesiz ilahınız, bir ilahtır. Göklerin ve yerini ve ikisi arasındakilerinin rabbi, doğularında rabbidir."(Saffat, 4-5) buyruğuna kadar. Aynı şekilde kulları üzerindeki hüccetini, "Allah mı daha hayırlıdır, yoksa onların ortak koştukları mı? Gökleri ve yeri yaratan mı?"(Neml, 56-60) içinde "Allah ile beraber bir ilah var mı." ifadesi geçen ayetlerin sonuna kadar bu ayetlerle takrir etmiştir.

Böylece Yüce Mevla hak olan İlahın, bu fiillerin hepsini yapan olduğunu tarif etmektedir. Buradan "ilah"ın bu fiillerin hepsinin gerçekleşmesinin her yönden mutlak olarak kendisine muhtaç olduğu zat olduğuna delalet eder.

 

Allah'tan başka fail (yapan) olmadığı takrir edilince Allah'tan başka ilah olmadığı sabit olur. işte bu ismi yaratmayan, zarar vermeyen faydası olmayan bir varlığa veren inkarcılık yapmış olur. Bundan dolayı iman ve islam için bize "La ilahe illallah" demeyi ve gereğince amel etmeyi emretmiştir. Bu söze nefy ile başlamıştır. Çünkü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in kendilerine gönderildiği ve kendilerinden olduğu araplar Allah'tan başka ilah edinmiş bulunuyorlardı. Zarar ve yararı onlardan görüyorlardı. Nefiy ve tenzih bildikleri ve kabul ettikleri şey hakkında ispat bu vasfın Allah'tan başkasına ait olmayacağını takrir ile varid olmuştur. İbnü'l-Hassar bu şekilde izah etmiştir.

 

Halimi (rahimehullah) şöyle demiştir: Allah Teala, Allah'ın isimlerinde zikrettiğimiz manaların hepsini bir kelimeye sığdırmıştır. O kelime de La ilahe illallahtır. İman etmekle mükellef olanlara da bu kelimeyi söylemelerini ve itikat etmelerini emretmiştir. Bu sadedde şöyle buyurmaktadır: "Bil ki Allah'tan başka ilah yoktur."(Muhammed, 19) Arap müşrikleri de zemmederken şöyle buyurur: "Çünkü onlara Allah'tan başka ilah yoktur" denildiği zaman, başkaldırıyorIardı. Ve "Biz hiçbir deli şair için İlahlarımızı (putlarımızı) bırakır mıyız" diyorlardı."(Saffat, 35-36) Manası: Onlara "La ilahe illallah" deyin denildiğinde kibirlenir, baş kaldırır ve demezlerdi. Bilakis bu kelime yerine "biz, hiçbir deli şair için ilahlarımızı bırakır mıyız?" derlerdi. Allah Teala kitabında birçok yerde kendini bu kelimenin ifade ettiği manalar ile vasfetmiştir. Buyuruyor ki: "Allah'tan, O'ndan başka İlah yoktur. Hay'dır Kayyum'dur."(Bakara, 255), "O Hayy'dır'. Ondan başka İlah yoktur."(Ğafir, 65) Bu kelimeyi bazı ayetlerde İbrahim (a.s)'a nispet etmiştir. Ondan bahsettikten sonra şöyle demiştir: "Bir vakit de İbrahim babasına ve kavmine şöyle demişti: "Bir vakit de İbrahim babasına ve kavmine şöyle demişti:

 

Bilin ki ben sizin taptıklarınızdan beriyim. Ancak beni yaratana taparım. Çünkü o beni hidayete erdirecektir. İbrahim bu (tevhid) kelimesini, soyu içerisinde baki kalan bir kelime yaptı."(Zuhruf, 26-28) Denildi ki: Buradaki kelime, La İlahe illallah'tır. "Ben sizin taptıklarınızdan beriyim." buyruğunun mecazı da "La İlahe" (ilah yoktur) sözüdür. "Ancak beni yaratana taparım" buyruğunun mecazı "illellah" "Yalnız Allah vardır." sözüdür. İman ehli olan evlatlarının bu kelimeyi, ondan almış olmaları muhtemeldir. Onlar da "La İlahe illellah" diyorlardı.

 

Sonra Allah Teala bu kelimenin izleri silindikten sonra Nebi (s.a.v)'e yenilemiştir. Çünkü o da İbrahim'in soyundan geliyordu. Ona Kabe'yi, makamı, zemzemi, safayı, merveyi, arafatı, minayı, imtihan olduğu ve tamamıyla eda ettiği kelimeleri, kurbanı miras bıraktığı gibi bu kelimeyi de miras bırakmıştır. Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben La İlahe illallah deyinceye kadar insanlara karşı savaşmakla emrolundum. Bu kelimeyi dedikleri zaman benden canlarını ve mallarını -hak olan kısmı müstesna- korumuş olurlar." buyurmuştur. Bu beyan, bu kelimeyi söylemenin tüm küfür, inkar şekillerinden ve türlerinden sıyrılmaya yeterli olacağını gösteren bir beyandır. Bu kelimeyi tefekkür ettiğimizde gerçekten böyle olduğunu görürüz. Çünkü "La İlahe illellah" diyen kimse Allah'ı ispat etmiş, başkalarını da nefyetmiş, reddetmiş olur. Bu kelime ile inkar edilenlerden ispat ettiğini ispat etmekle, ona nispet edilen ortağı da nefyetmiş olmakla çıkmış olur. "İlah" ismi ile de yaratma ve tedbiri ispat etmiş olur.

 

Derim ki: Şibli de kendisinden aktarıldığına göre, "Allah" der, "La İlahe illallah" demezdi. Bu husus kendisine sorulunca şöyle dedi: Nefiy halindeyken canımın alınıp ispata ulaşmadan ölmekten korkuyorum. Bu ifade hiçbir şey değildir. Çünkü Allah Teala bu manayı kitabında hem nefiy hem ispat olarak zikretmiştir. Bu sözü çokça tekrar etmiş ve peygamberi diliyle büyük sevaplar vaad etmiştir. Asbağ b. Ferec'ın rivayet ettiğine göre dedi ki: Bize İbn Vehb anlattı, dedi ki: Bize Ömer b. Haris anlattı, dedi ki: Ebu'l-kasım Derrac'ın onlara Heysem yoluyla Ebu Said el-Hudri'den anlattığına göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Musa (a.s) şöyle dedi: "Ey Rabbim! Bana seni zikredeceğim ve kendisiyle sana dua edeceğim bir şey öğret. Dedi ki: Ey Musa! "La ilahe illallah" de. Dedi ki: Ya Rabbi bana mahsus kılacağın bir şey olsun. Dedi ki: Ey Musa şayet yedi kat gök ve onların benim dışındaki sakinleri ve yedi kat yer bir kefeye konulsa La ilahe illallah ta bir kefeye konulsa La İlahe illallah ta onları tartar ağır basardı." Bu sahih bir isnaddır. Nesai rivayet etmiştir.

 

Muaz b. Cebel'den rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) onu yemene gönderdiğinde kendisine şöyle dedi: Sen kitap ehli olan bir kavmin yanına gideceksin. Sana cennetin anahtarlarını soracaklar deki: Allah'tan başka İlah olmadığına şahitlik etmektir.

 

Cabir b. Abdullah'tan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "En faziletli dua La ilahe illallah, En faziletli zikir Elhamdülillah'dır." İbni Abbas der ki: Kim La İlahe illallah derse hemen arkasından Elhamdülillahirabilalemin desin. Bu sözüyle Allah Teala'nın "Dini ona halis kılarak dua edin. Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun."(Ğafir, 26) ayetini işaret etmiştir. Nebi (s.a.v) den merfu olarak, Allah Teala: "Onlara takva kelimesini ilham etti."(Feth, 26) buyruğu hakkında şöyle dediği rivayet edilmiştir. (Bu kelime) La ilahe illallah'tır. Ali, İbn Ömer İbni Abbas da böyle demişlerdir. Ebu Zerr'in rivayet ettiğine göre dedi ki: Derim ki:

 

Ey Allah'ın Resulü bana nasihat et. Buyurdu ki: Allahtan kork. Bir kötülük işlersen hemen peşinden iyilik yap ki onu silsin. Dedi ki: Ey Allah'ın Resulü La ilahe illallah da iyiliklerden midir? Buyurdu ki: Hem de iyiliklerin en faziletlilerindendir. İbni Mes'ud'ta "Kim hasene ile gelirse ona hayır vardır."(Neml, 89) ayeti ile ilgili dedi ki: Hasene La ilahe illallah'tır. Katade'de Allah Teala'nın "Onu soyunda baki kalan bir kelime yaptı.(Zuhruf, 28) buyruğu hakkında şöyle dedi: Bu kelime Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik etmektir. Ebu Hüreyre den rivayet edildiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu. "Kim bir gün içinde yüz defa Allahtan başka ilah yoktur birdir, ortağı yoktur, mülk onundur. Hamd ona mahsustur. O her şeye Kadir olandır. Bu söz onun için on köle azad etmeye bedel olur. Kabilinde ona yüz iyilik yazılır yüz günahta silinir gün boyunca akşama kadar onun için şeytandan muhafaza olur. Hiç kimsede onun yaptığından daha faziletli bir şey yapmış olmaz. Ancak ondan daha fazla amel eden müstesna."

 

Osman'dan rivayet edildiğine göre dedi ki: Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: Kim Allah'tan başka İlah olmadığını bilerek ölürse cennete girerse." Bunun benzeri hadislerde çoktur. Dolayısıyla "La İlahe" derken de ölürse yine mü'min muvahhid olarak vefat etmiş olur. Çünkü bu hususta temel dayanak kalbin itikadıdır. Mücerred lafız değildir. Bu apaçık bir husustur.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan: