EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

34- ES-SEMİ'

 

Kur'an-ı Kerim'de hem marife hem nekira olarak birçok yerde geçer. Sünnette de sabittir. Ümmetinde icma ettiği isimlerdendir.

 

Kul için kullanılması caizdir. Lügat olarak işitmek manasındadır. Bizdeki işitme duyusu, kulak diye isimlendirilen azadaki Batıni kuvvettir. Bu kuvvet vesilesi ile farklı seslerden oluşan manaları idrak merkezine ulaştırılır.

 

Allah'ın sıfatı olarak semi' (işitmek) üç türlüdür. 1- Zat sıfatı olması. Bu vecihte "sami"den farklıdır. Çünkü "sami" olmak için mutlaka bir duyuları bulunmalıdır. "semi"i ise duyulana müteallık değildir. Alim ve Kadir gibidir. Buna göre zatın övgü sıfatlarından olur. Mecmuat (duyulanlar ) var olacak olursa ondan gizli kalmaz.

 

2- "Semi" müsmi, yani işittiren manasında olması. Yani başkasına işittiren demektir.

 

3- "Semi"in "sami" manasında olması, bu durum da duyulana tealluk eder.

Bunlar Semi' ile alakalı üç vecihtir. Hepsi ile de Allah Teala vasfedilir. Şöyle ki bir yerde zatını medh için kullanılır. Bazan işittiren manasında olur. Bazan da Allah'ın sıfatı olarak "Semi'' icabet eden manasında olur. "Duanı işitti" yani "icabet etti" manasında kullanılır. Nitekim namazda "Semi'allahu limen hamideh. -Allah kendisine hamd edeni işitti. Yani hamdine icabet etti.-"

 

Şair şöyle der:

 

Allah'a o kadar dua ettim nihayet.

Allah dediğimi işitmiyor diye korktum.

 

Yani bana icabet etmiyor. işte bu manada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işitilmeyen duadan Allah'a sığınmıştır. Manası icabet edilmeyen dua. Diğer hadis bunu tefsir etmektedir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur. "icabet edilmeyen duadan sana sığınıyorum."

 

Bazan işitmek, bilmek manasında kullanılır, işitmek de aslolan mesmuatı (işitilenleri) idrak etmektir. Bunun dışındaki manalar mecazidir. Bu görüş yani (işitmek, işitilenleri idrak etmek, bilmek" görüşü Ebü'l-Hasen'ın da tercihidir.

 

ibn Furek der ki: işitmek, işitileni idraktir. Yani O, işitilen her şeyi işiten, görülen her şeyi görendir. Bu konuda sair canlılar gibi, kulağa, kulak içi boşluğa, göze kirpiğe ihtiyacı yoktur. Bilakis bunlar onun sıfatlarıdır. Bu sıfatlarla işitilen şeylerin hepsini işitir, görülen şeylerin hepsini görür. Nitekim ilmi ile de bütün malumatı vacip olanlarını, caiz olanlarını, imkansız olanlarını bilir.

 

Halimi "Semi" isminin manası hakkında şöyle der: Kulların kulakları ile idrak etmiş oldukları sesleri kulak azası olmadan idrak edendir. Bunun temeli, hiçbir sesin kendisine gizli kalmamasına döner. Kulakta yaratılmış olan işitme duyusu ile nitelenmese de böyledir. Yani her şeyi işitir. Çünkü insanlardan sağır olan bu duyudan mahrum olduğu için sesleri idrake ehli olmamaktadır. 

 

Hattabi der ki: İşiten demektir. Ancak "Semi', "Sami" den daha mübalağalıdır. Zaten kalıbı mübalağa içindir. O, sırrı ve daha gizlisini işitendir.

 

Derim ki: Daha gizlisini ondan da gizlisini bilir. Yerin karanlıklarında karanlık gecedeki siyah karıncanın kara kaya üstündeki yürüyüşünün sesini bile işitir. Buhari'nin Aişe'den rivayet ettiğine göre dedi ki:

 

Sesi bütün sesleri kuşatmış olan Allah'a hamdolsun, "Mücadele" kadın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e şikayete geldi. Ben evin bir kenarındaydım. Ne dediğini duymadım. Allah Teala ise "Muhakkak ki Allah kocası hakkında seninle tartışan kadının dediklerini işitti."

 

Buhari ve Müslim'de İbn Mes'ud'tan rivayet edildiğine göre dedi ki: Kabe'nin yanında üç adam bir araya geldi. İkisi Kureyş'li biri Sakif'liydi veya ikisi Sakif'li biri Kureyş'liydi. Kalplerindeki kavrama oldukça azdı (akılları kıt idi). Karınları çok yağlıydı. Biri dedi ki: Ne dersiniz? Allah konuştuklarımızı işitir mi? Diğeri ise şöyle dedi: Sesli konuşursak işitir. Ancak sessiz konuşursak işitmez. Diğeri ise şöyle dedi: Sesli konuştuğumuzda işitiyorsa sessiz konuştuğumuz zaman da işitir. Bunun üzerine Allah: "Kulaklarınız, gözleriniz ve derileriniz aleyhinize şahidlik eder diye sakınmamıştınız."

 

Sahih-i Müslim'de Harise b. Vehb'den rivayet edildiğine göre Nebi (s.a.v.) 'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: "Size cennet ehlini (özelliklerini) haber vereyim istemez misiniz? Her zayıf, her mustazaftır. Öyle ki Allah adına yemin etse Allah yeminini bozdurmaz. Sonra şöyle buyurdu: "Ateş ehlini (özelliklerini) anlatayım, istemez misiniz? Her kaba saba, mal toplayıp cimrilik eden, kibirli olan kimsedir." Yine Harise b. Vehb'in rivayet ettiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Cimri olan, kaba saba katı kalpli olan kimse cennete giremez."298 bazı hadislerde bu ifadelerin tefsiri şu şekilde gelmiştir: Onlar başları eğilmeyenlerdir. Resülullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de şöyle buyurur: "Kim Allah için tevazu gösterirse Allah onu yüceltir."299 Yüceltmeyi Allah'a isnad etmiştir. Bu ancak alçak gönüllükle elde edilir.

 

Hasan el-Basri şöyle der: Tevazu evinden çıktığında karşılaştığın her Müslümanın senden bir fazileti olduğunu görmendir. Bazılarına şöyle denildi: Tevazu nedir? Dedi ki: Evinden çıktığında, senden büyüğünü görürsen İslamla benden önce müşerref oldu (yaş olarak dahi olsa) ve daha çok salih amel işledi. Dolayısıyla benden hayırlıdır. Senden küçük olanı gördüğünde, günahları masiyetleri ondan önce işledim. Dolayısıyla benden hayırlıdır, demendir.

 

Denildi ki: Bir gün sabah vakti Necaşi başında tacı ile yere oturdu.

Devlet büyükleri bunu çok garipsediler. Neden yere oturduğunu sordular? Dedi ki: Ben Allah'ın Mesih'e indirdikleri arasında şunu gördüm:

 

"Kuluma bir nimet verdiğimde o nimette tevazu gösterirse bu nimetimi ona tamamlarım." Bu gecede benim bir oğlum oldu. Allah'a şükür olarak mütevazilik yapmaya çalıştım. 298 Ebu Davud, 4801. İsnadı hasendir. 299 Taberani, M.Evsat, 8/8307.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

4. KISIM: ALLAH TEALA İÇİN İBDA' (YARATMA) VE YOKTAN YAR ETMEYE (SIFATLARINA) TABİ OLAN İSİMLER