EL-ESNA

Fİ ŞERHİ ESMAİLLAHİ’L-HÜSNA

VE SIFATİHİL ULYA

 

16- EL-VARİS

 

Bu isim Kitap ve Sünnette zikredilmiştir. üzerinde ümmet icma etmiştir. Manası, ondan gayrısı gittikten sonra Baki kalandır. Bu mana üzerine Araplar ölünün arkasından malı hak eden kimseye varis derler. Aslı "İrs"ten gelir. "İrs" zenginlik demektir. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "Meşair (hac alametleri) üzerine sebat ediniz. Zira sizler İbrahim'in "İrs"inden bir "irs" üzeresiniz."

 

Manası: Onun şeriatından kalan bir ameli üzeresiniz. Bu şiarları ondan aldınız. Buna göre varis miras bırakanın malını hak etme sıfatına müstehak olandır. Rabbimiz Celle Celaluhu da bu sıfattadır (özelliktedir). Çünkü kendisi bu dünyada verdikleriyle faydalandırdığı bütün mülk sahiplerinin gitmesinden sonra Baki kalır. Çünkü onların da metalarının da varlığı onun sebebiyleydi. Onun varlığı ise başkasından değildir. Bilakis varlık zatından başlayıp zatına dönerek onundur. Dolayısıyla işlerin hepsi ona racidir. Bu da "muhakkak ki bizler yeri ve üzerindekileri miras olarak alırız. Ve bize döndürüleceklerdir."(Meryem, 40), "Ve şüphe yok ki biz, elbette diriltir ve öldürürüz. Varis olanlar da bizleriz."(Hicr, 23), "Varis olanlar biz olduk"(Kasas, 58) buyruklarının manasındadır.

 

Şayet denilirse ki: Bu isim zat ve tenzih sıfatlarındandır. Herhangi bir mevrus (mirası miras bırakan) yok iken ezelde nasıl varis olur?

 

Denilir ki: Mahlukat fenaya uğradığında "Varis" olarak isimlendirileceği inkar edilemez. O aynı şekilde ezelde de Varis'tir. Şu manada: Mahlukat fenaya uğradığında mirasa hak sahibi olan demektir. Nitekim, oğul babanın mirasçısıdır denilir. Manası, mirasını hak edendir, demektir. Yine bu çerçevede bazı alimlerimiz dedi ki: Memurlar var iken emir diye isimlendirilir. Kelamı ezeli olsa da böyledir.

 

Binaenaleyh her Müslümana Allah'ın tek başına gerçek manada her şeyin varisi olduğunu, dünya ve ahiretten dilediği kimseleri mirasçı kılanın yine o olduğunu bilmesi vaciptir. Allah Teala buyurdu ki: "Yemin olsun ki, zikirden sonra Zebur'da "Yeryüzünde salih olan kullarım mirasçı olurlar." Diye yazdık.(Enbiya, 105) "Zayıf görülen kavme mübarek kıldığımız (bereketli ettiğimiz) yerin doğusundan batısına kadar mirasçı yaptık."(A'raf, 137), Katade ve Hasan'a göre burası Mısır ve Şam topraklarıydı. Yine buyuruyor ki: "Sonra kitabı, kullarımızdan seçtiklerimize miras olarak ulaştırdık,"(Fatır, 32), "Ve onlara şöyle nida edildi: İşte cennet! Yaptıklarınız mukabilinde sizler oraya mirasçı kılındınız."(A'raf, 43) Öyleyse kul salih amellerle cennete varis olmaya çalışmalıdır. Çünkü mutlaka bir miras bulunmalıdır. Malını kendinden önce takdim etmeli ki en muhtaç olduğu zamanda önünde bulsun. Emrine muvafık olmaksızın tasarrufta bulunacak gayra bu malı bırakmamalıdır.

 

Nesai (rahimehullah) ve Buhari (rahimehullah), Abdullah b. Me'sud (r.a.) 'tan rivayet eder. Dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: Hanginiz mirasçının malını kendi malından daha çok sever? Dediler ki: Ey Allah'ın Resulü! Bizden hiç kimse mirasçısının malını kendi malından çok sevmez. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: "Sizden kendi malını mirasçısının malından çok seven hiç kimse yoktur. Senin malın önden takdim ettiğin. Mirasçının malı ise arkadan bıraktığındır." Bu Nesai'nin lafzıdır.

 

Ebü'l-Atehiyye ne güzel demiştir:

 

Hayattayken malınla mutlu olmaya bak.

Zira senden geriye ya muhlih ya müfsid kalır.

Müfside bıraksan ona fayda vermez.

Salih olanın ise azı artar durur.

Gücün yetiyorsa kendine mirasçı ol.

Kendine mirasçı olan -gerçekten- doğru yoldadır.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

BARİ TEALA'NIN VAHDANİYETİNİ ISPATA TABİ OLAN İSİMLER