DELAİLU NÜBÜVVE |
RESULULLAH'A (S.A.V.) VAHYİN İNİŞ ŞEKLİ, VAHYİN
GELDİĞİNİN RESULULLAH'IN (S.A.V.) YÜZÜNDEN BELLİ OLMASI, CİBRİL'İ GÖREN
SAHABİLER VE RESULULLAH'IN (S.A.V.) PEYGAMBERLİĞİNE İŞARET EDEN BAŞKA ŞEYLERE
DAİR |
Kur'an'ın Yazılması:
"Doğrusu Kitab'ı Biz İndirdik, Onun Koruyucusu Elbette Biziz''[Hicr Sur.
9] Ayeti ve Metni Neshedilen Ayetler
Zeyd bin Sabit der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Kur'an'ı yazılı parçalardan
derlerdik.
Burada derlemekten
kasıt, ayrı ayrı inen ayetleri Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
işaret ettiği gibi ait oldukları Surelere yerleştirmektir. Sonra bu ayetler
ezberlenip, kumaş parçalarına, ince taşların üzerine ve ağaç kabuklarına
yazıldılar. Bunları bir mushafta toplamak, Hz. Ebu Bekr ve Ömer'in söylemesiyle
olmuştur. Sonra Hz. Osman bin Affan'ın söylemesiyle de Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) tertip ettiği gibi birden çok nüsha yazıldı.
Zeyd bin Sabit der ki:
Yemame'de birçok kişinin şehit olması üzerine Ebu Bekr beni çağırttı.
Gittiğimde Ömer de yanında oturmaktaydı. Ebu Bekr şöyle söze girdi: "Ömer
bana geldi ve: ‘‘Yemame'de birçok hafız öldürüldü. Diğer savaşlarda da
hafızların öldürülmesinden ve böylece Kur'an'ın büyük bir bölümünün yok
olmasından endişeleniyorum. Kur'an'ı bir araya toplamamızın uygun olacağı
görüşündeyim’‘ dedi. Ben kendisine: ‘‘Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) yapmadığı bir şeyi ben nasıl yaparım?’‘ dediğimde, Ömer: ‘‘Vallahi
böyle yapman çok hayırlı olacak!’‘ karşılığını verdi. Ömer bu konuda bana o
kadar ısrar etti ki, sonunda Yüce Allah benim de gönlümü bu işe yöneltti ve
Ömer'in bu konuda düşündüğünü ben de düşünmeye başladım."
Sonra Ebu Bekr bana:
"Sen akıllı bir gençsin. Senden hiçbir kötü şey görmedik. Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de vahiy katipliğini yapıyordun. Onun için araştırma yaparak
Kur'an'ı bir araya topla!" dedi. Vallahi Ebu Bekr, herhangi bir dağı bir
yerden bir yere taşımamı isteseydi bu, benim için Kur'an'ı toplama işinden daha
kolay gelirdi. Onlara: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yapmadığı bir şeyi siz nasıl yaparsınız?" diye sorduğumda, Ebu Bekr:
"Vallahi hayırlı bir iş olacak!" karşılığını verdi.
Ebu Bekr bu şekilde bana
devamlı bir ısrar içinde olunca sonunda Yüce Allah benim de gönlümü, Ebu Bekr
ve Ömer'in gönlünün yöneldiği işe yöneltti. Sonra araştırmaya, deri parçaları,
hurma dalları ve taşlar üzerine yazılan metinlerle, hafızların ezberlerinde
olan ayetleri bir araya toplamaya başladım. Tevbe Suresi'nin son ayetleri olan,
"Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin
sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, müminlere karşı da
çok şefkatli ve merhametlidir. Yüz çevirirlerse de ki: Allah bana yeter. O'ndan
başka ilah yoktur. Ben sadece O'na güvenip dayanırım. O yüce Arş'ın
sahibidir"[Tevbe Sur. 128, 129] ayetlerini Huzeyme -veya Ebu Huzeyme-
el-Ensari'de buldum ki başka hiç kimsede bu iki ayet yoktu. Bu ayetleri de
yerine yerleştirdim. Kur'an'ın yazılı olduğu bu sahifeler hayatı boyunca Ebu
Bekr'in yanında durdu. Vefat edince Ömer'in yanında kaldılar. Ömer de vefat
edince kızı Hafsa'nın yanında kaldılar.
Zeyd bin Sabit der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) okuduğunu işittiğim, ancak aramama
rağmen bulamadığım Ahzab Suresinden bir ayeti Huzeyme bin Sabit el-Ensari'nin
yanında buldum ve yerine yerleştirdim. Ayet şudur: "İnananlardan, Allah'a
verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi
de beklemektedir. Ahdlerini hiç değiştirmemişlerdir" [Ahzab Sur. 23]
Enes bin Malik'in
bildirdiğine göre Huzeyfe, Hz. Osman'ın yanına geldi. Osman, Ermenistan ve
Azerbaycan'ın fethi için Iraklılarla beraber Şamlıları savaşa hazırlıyordu.
Huzeyfe; Kur'an'da ihtilafa düştüklerini görünce, Osman'a: "Ey Müminlerin
emiri! Bu ümmet Kur'an'da Yahudi ve Hıristiyanların ihtilafa düştüğü gibi
ihtilafa düşmeden yetiş" dedi. Osman, Hafsa'ya sende bulunan sayfaları
bize gönder, çoğalttıktan sonra iade ederiz diye haber gönderdi. Hafsa, Osman'a
sayfaları gönderdi. Bunun üzerine Osman, Zeyd bin Sabit'i çağırıp ona, Abdullah
bin ez-Zübeyr'e, Said bin el-As'a ve Haris bin Hişam'a sayfaları çoğaltmalarını
emretti. Bunlara: "Zeyd bin Sabit'le ihtilafa düştüğünüz yerleri Kureyş
lehçesine göre yazın. Çünkü Kur'an onların lehçesiyle inmiştir" dedi.
Mushafları çoğalttılar ve mushaflardan her biri belli merkezlere gönderildi.
ibn Şihab der ki: O gün
"....." kelimelerinde ihtilafa düştüler. Zeyd "....."
şeklinde yazılması gerektiğini söylerken, Said bin el-As ve ibnu'z-Zübeyr
"....." şeklinde yazılması gerektiğini söylüyordu. Bu ihtilafları
Osman'a bildirildi. Osman : "....." şeklinde yazın, çünkü Kur'an
Kureyşliler lehçesiyle indi" dedi.
ismail bin ishak der ki:
ibrahim bin Hamza şöyle dedi: ibrahim bin Sa'd bize bu hadisi, Ebu'l-Velid'in
naklettiği isnadlarla nakletti. Ancak Ebu'l-Velid hadisinde: "Hz. Osman
onlara Kur'an nüshasını çoğaltmalarını emretti" deyip çoğaltacak olanların
isimlerini de verdi. Aralarında Haris bin Hişam'ı da zikretti. İbrahim bin
Hamza ise ona muhalefet edip: "Abdurrahman bin elHaris" demiştir.
İbrahim bin Hamza rivayetinde: "Hz. Osman, mushafı Hafsa'ya geri
verdi" ibaresini de eklemiştir.
İbrahim bin Hamza
rivayetinde Zeyd bin Sabit'le "....." kelimesinde ihtilaf
ettiklerini, Kureyşli grubun "....." derken, Zeyd'in
".....", bu ihtilafı Hz. Osman'a iletince: "....." şeklinde
yazın, çünkü Kur'an Kureyşliler lehçesiyle indi" dediğini de eklemiştir.
Buhari bunu Sahih'te
Musa bin ismail ve Muhammed bin Ubeydillah kanalıyla İbrahim bin Sa'd'dan
rivayet etmiştir.
Derim ki: Ayetlerin
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zamanında Surelerdeki yerlerine
yerleştirilmiş olduğu kanaatinde olanlar, Sünen'de, Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) falan namazda falan Sureyi, falan namazda da falan Sureyi
okuduğunu, sahabeden bir grubun Kur'an'ın tamamını ezberlediğini, bütün
Kur'an'ın ezberlerinde olduğunu, bunlar arasında Ubey bin Ka'b, Muaz bin Cebel,
Zeyd bin Sabit ve Ensar'dan Ebu Zeyd adında birinin olduğunu naklettiğimiz
üzere amel etmiştir.
Bunlarla birlikte
Kur'an'ı ezberleyenler arasında başkaları da zikredilmiştir.
Biz bunları Medhal adlı
kitapta zikrettik. Bütün bunlar, Kur'an ayetlerinin ait oldukları Surelere
yerleştirildiğine delalet etmektedir. Bununla birlikte Kur'an ashabın
ezberindeydi ve levhalara da yazılmıştı. Hz. Ebu Bekr ile Ömer, bu levhaları
bir kitapta toplamayı uygun gördüler. Sonra Hz. Osman, Kur'an'ın birden çok
nüshasını çıkarmayı uygun gördü. ilim ehli şöyle dediler: "Berae (Tevbe)
Suresi Kur'an'daki son nazil olan Suredir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bunun nereye yerleştirileceğini belirtmeden vefat etti. Bu Surenin
içeriği Enfal Suresine benzemekteydi. Bu sebeple saha be bunu Enfal Suresinin
yanına yerleştirdiler. ibn Abbas'ın hadisi de bunu beyan etmektedir. ---
Tirmizi, tefsir (3086).
ibn Abbas der ki: Osman
bin Affan'a: "Mesani Surelerden olan Enfal Suresi ile yüz ayetli
Surelerden olan Tevbe Suresi'ni birleştirmeye, ancak aralarında Besmele'yi
yazmamanıza ve ikisini de yedi uzun Surenin arasına koymanıza sebep nedir?
Neden böyle yaptınız?" diye sorduğumda, Osman şöyle dedi:
"Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bazı zamanlarda birçok Sure birden nazil olurdu. Kendisine
bir şey nazil olduğu zaman da vahiy katipliğini yapanlardan bazılarını çağırır
ve: "Bu ayetleri, şu şu konudan bahseden surenin içine koyun"
buyururdu. Kendisine ayet nazil olduğunda ise: "Bu ayeti, şu şu konudan
bahseden surenin içine koyun" buyururdu. Enfal Suresi, Medine'de ilk inen
Surelerdendi. Tevbe Suresi ise Kur'an'da son olarak inen Surelerdendi. Konusu
da Enfal Suresi'nin konusuna benziyordu. Bunun içindir ki ben Tevbe Suresi'ni
Enfal Suresi'nden bir parça olarak düşündüm. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) de vefat ettiğinde Tevbe Suresi'nin Enfal Suresi'nden olup olmadığını
açıklamamıştı. Bunun için bu iki Sureyi birleştirdim; ancak araya Besmele
yazmadım." --- Ebu Davud, Müsned (1/208), Hakim, Müstedrek (2/221) ve
Tirmizi, Tefsir (5/272).
Derim ki: Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kur'an'ı bir kitapta toplamama sebebi,
hükümlerinden ve lafızlardan bazılarının neshedilmeyeceğinden emin olmamasıdır.
Yüce Allah, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefatıyra dinini
tamamladığında ona bu dini muhafaza edeceğini şu ayette vaad etmişti:
"Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik, onun koruyucusu elbette Biziz.''[Hicr 9]
Yüce Allah, halifeleri
Kur'an'ı bir kitapta toplamaya muvaffak kılarak muhafaza etmiş ve vaadini
yerine getirmiştir .. ibn Mes'ud'dan nakledilen Muavvizeteyn ile ilgili hadis
bu Surelerin nüzulüyle ilgili değil, Kur'an'a yazılıp yazılmayacağıyla
ilgilidir.
ibn Mes'ud'dan, Ubey bin
Ka'b'dan nakledilen kıraatle ilgili ihtilaf, ilk kıraattir ve ihtilafın sebebi,
sanki neshine şahid olmamasıdır.
Ömer bin el-Hattab şöyle
demiştir: "Ali en doğru hüküm verenimizdir. Ubey bin Ka'b ise en doğru
okuyanımızdır. Biz Ubey'in dediğinin bir kısmını terk ediyoruz. Ancak Ubey:
‘‘Ben bunu Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aldım. Bu sebeple
hiçbir şey için bunu bırakmam’‘ diyor. Halbuki Allah: "Biz bir ayeti
nesheder veya unutturursak ondan daha hayırlısını, yahut da dengini
getiririz" buyurur.
Bu hadis başka bir
kanalla nakledilmiştir. Buhari bunu Sahih'te Sevri'den rivayet etmiştir.
Hz. Fatıma'nın
bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine gizlice:
"Cibril her yıl bir
defa bana Kur'an'ı arz ederdi. Bu yıl ise iki defa arz etti. Gördüğüm kadarıyla
ecelim gelmiştir'' dedi.
Bu hadis başka bir
kanalla nakledilmiştir. Buhari' bunu geçtiği üzere rivayet etmiştir.
Bize bildirildiğine göre
Abide es-Selmani şöyle dedi: ''Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) vefat
ettiği yıl arz edilen kıraat, halkın şimdi okuduğu kıraattir,''
Derim ki: ilim ehli
Besmele'nin Kur'an'dan olup olmadığında ihtilaf etmemişlerdir. ihtilaf
ettikleri konu, kaç defa indirildiği ve sahabenin onu mushaflarında yazmasıyla
ilgilidir. Bu da Besmele'nin yazıldığı her yerde (Surenin başında) nazil
olduğuna delalet eder. Allah en doğrusunu bilir.
Medhal'de, Kur'an'ın
toplanmasıyla ilgili rivayetleri nakletmiştik. Başarı Allah'tandır.
Yine Medhal'de,
Kur'an'da, hükmü neshedilip tilaveti kalan, tilaveti neshedilip hükmü kalan
ayetlerin olduğunu zikrettik.
Yine Ebu Musa
el-Eş'ari'nin şöyle dediği bize nakledilmiştir: "Uzunluk ve şiddet
bakımından Tevbe Suresine benzettiğimiz bir Sure okurduk, bu Sure bana
unutturuldu. Sadece aklımda: "Şayet Ademoğlunun iki vadi dolusu malı olsa
üçüncü bir vadiyi ister. İnsanoğlunun karın boşluğunu ancak toprak
doldurur" ayeti kaldı. Yine Müsebbihat Surelerine benzettiğimiz bir Sure
vardı. Bu Sure de bana unutturuldu. Sadece aklımda: "Ey iman edenler,
neden yapmadığınız şeyi söylersiniz. Yapmadığınız şeyi söylemeniz, sizin boynunuza
şahitlik olarak yazılır ve ondan hesaba çekilirsiniz" ayeti kaldı.
Müslim bunu Süveyd bin
Sa'd'dan rivayet etmiştir. Bunu destekleyen bir rivayet aşağıdadır.
Ebu Umame'nin Ensar'dan
bir gruptan bildirdiğine göre bir adam gece namazında bildiği bir Sureyi okumak
istedi, ama Besmele dışında bir şey okuyamadı. Sabah olunca bu kişi Sureyi
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sormak için gidince bazılarının da
geldiğini gördü. Birbirlerine geliş sebebini sorduklarında hepsinin de geliş
sebebinin aynı olduğunu gördüler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) girmeleri
için izin verince girip durumu anlattılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir müddet onlara cevap vermedi ve sonra: "Bu sure dün gece
neshedildi" buyurdu. Ayetin neshedilmesi sebebiyle bu Sureyi ezbere bilen
herkes unutmuştu.
Derim ki: Bu hadisi
Ukayl, ibn Şihab kanalıyla Ebu Umame bin Sehl bin Huneyf'den nakledip:
"ibnu'l-Müseyyeb oturuyordu ve bu rivayeti garipsemedi" dedi.
Bu rivayette de
peygamberliğin delillerine açık bir işaret vardır.
Tilaveti neshedilmeyen
ayetler ise şimdiye kadar olduğu gibi korunmuştur ve kıyamete kadar da öyle
kalacak, ne eksilecek ne de ona bir ilave yapılabilecektir. Yüce Allah bu
konuda: "Geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak yoktur. Hakim ve övülmeğe
layık olan Allah katından indirilmedir"[Fussilet Sur. 42] buyurmuştur.
Katade'nin bildirdiğine
göre Hasan; "Kitap kendilerine gelince, onlar, onu inkar etmişlerdir; oysa
o, değerli bir Kitab'dır. Geçmişte ve gelecekte onu batıl kılacak yoktur"[Fussilet
Sur. 41-42] ayetini açıklarken: " Yüce Allah, o Kitabı, şeytanın ona
herhangi bir batılı ilave etmesine yahut ondan herhangi bir hakkı eksiltmesine
karşı korumuştur" deyip: "Doğrusu Kitab'ı Biz indirdik, onun
koruyucusu elbette Biziz''[Hicr 9] ayetini okudu.
Yahya bin Eksem
anlatıyor: Me'mun'un henüz emir (veliaht) iken bir tartışma ve sohbet meclisi
vardı. Oraya girenler arasında güzel elbiseli, güzel yüzlü, hoş kokulu bir
yahudi de vardı. Bu yahudi söz alarak güzel ifadelerle konuştu. Meclis
dağıldığında Me'mun onu çağırarak: "israil oğullarından mısın?" diye
sordu. O: "Evet" cevabını verince, Me'mun kendisine:
"Müslüman ol ki ben
sana bazı işler tevdi edeyim" dedi ve ona bir takım vaatlerde bulundu.
Ancak bu yahudi: "Dinimi ve atalarımın dinini terketmek istemiyorum"
deyip gitti. Bir sene geçtikten sonra o adam Müslüman olup yanımıza geldi. Bu
sefer fıkha dair konuştu ve güzel konuştu. Yine meclis dağıldıktan sonra Me'mun
onu çağırarak: "Sen geçen sefer görüştüğümüz kişi değil misin?" diye
sordu. O: "Evet" cevabını verince Me'mun: "Peki Müslüman olmana
sebep olan nedir?" diye sordu. Yahudi şunu anlattı:
"Senin yanından
ayrıldıktan sonra bu dinleri bir sınamak istedim.
Gördüğün gibi ben yazısı
güzel olan bir kişiyim. Önce Tevrat'ı aldım, üç nüsha yazdım. Kimisinde
ilavelerde bulundum, kimisinde eksiltmeler yaptım. Bunları alıp havraya
götürdüm, benden satın alındı. Bu sefer incil'i elime aldım, yine üç nüsha
yazdım, kimisine ilavelerde bulundum, kimisinden eksilttim ve bunları kiliseye
götürdüm. Bunlar da benden satın alındı. Bu sefer Kur'an'ı aldım. Üç nüsha
yazdım, bunların kimisine ekleme yaptım, kimisini eksilttim. Bu mushafları alıp
sahaflara götürdüm, bunlar mushafı sahife sahife çevirdiler. Bunlarda fazlalık
ve eksiklik olduğunu görünce bir kenara fırlattılar ve satın almadılar.
Böylelikle bunun korunmuş bir kitap olduğunu anladım. işte İslam'a girişimin
sebebi bu oldu.
Yahya bin Eksem dedi ki:
Ben o yıl hacca gittim, Süfyan bin Uyeyne ile karşılaştım. Ben ona bu olayı
nakledince, bana: "Yüce Allah'ın Kitab'ında zaten bunu tasdik eden
buyruklar vardır" dedi. Ben: "Nerede?" diye sorunca şöyle cevap
verdi: "Yüce Allah'ın, Tevrat ve incil hakkında: ‘‘Allah'ın kitabını
korumaları istendiğinden...‘‘[Maide Sur. 44] buyruğuyla Allah bu kitapları
korumalarını kendilerinden istemişti. Yine yüce Allah; ‘‘Şüphe yok ki o Zikri
Biz indirdik, onu koruyacak olan elbette Biziz’‘ buyurmaktadır. Yüce Allah bu
kitabı bizim için korudu ve o bakımdan zayi olmadı.''
Derim ki: Seleften gelen
rivayetler, önceki ümmetlerin dinlerinden bir şey değiştirecekleri zaman önce
kitabı değiştirirler ve kalpleriyle bunun tersine inanırlar, sonra hevalarını,
kendi sözlerini ve fiillerini buna uydururlardı. Allah bu ümmetin, dinlerinden
bir şey değiştirmemeleri için kitabını ve peygamberinin sünnetini korumuş,
akidelerinde onları sabit kılmıştır. Bu dini koruyan Allah'a ve bize Zatını
tanımayı nasip eden hamd olsun. Allah'tan, ölünceye kadar dinimizde Sabit
kalmayı, dirilme günü bağışlanmayı dileriz. Şüphesiz o duaları işiten,
dilediğini yapandır. Peygamberi Muhammed'e (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve
onun ailesine salat ve selam olsun.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: