DELAİLU NÜBÜVVE |
PEYGAMBERLİĞİNDEN EMİN OLMAK İÇİN YAHUDİLERİN
RESULULLAH'A (Sallallahu aleyhi ve Sellem) SORULAR SORMASI VE İÇLERİNDEN
BAZILARININ MÜSLÜMAN OLMASI |
Zeyd bin Sa'ne'nin
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Peygamberlik Vasıflarını
Araştırması, Doğru Çıktıklarında da Müslüman Olması
Abdullah bin Selam
el-Hibr der ki: Yüce Allah, Zeyd bin Sa'ne'nin hidayetini dilediği zaman Zeyd
yaşadıklarını şöyle anlattı: Peygamberliğe ait ne kadar vasıf varsa Muhammed'in
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne baktığım zaman onda bunları gördüm. Ancak
iki sıfatı vardı ki bunları bakarak değil, ancak ondan öğrenebilirdim. Bu iki
şeyden biri ağırbaşlılığının her zaman kabalığına baskın çıkması, diğeri de ona
karşı ne kadar kaba olunursa olunsun bunun ancak ağırbaşlılığını arttırmasıydı.
Bunu öğrenmek için onu lafa tutup sıkıştırıyor, ağırbaşlılığı ile kabalığının
nasıl olduğunu ortaya çıkarmak istiyordum.
Bir gün Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında Ali bin Ebi Talib ile odaların birinden
çıktı. Yanına, bineği üzerinde bedeviyi andıran bir adam geldi ve:
"Ey Allah'ın
Resulü! Filan oğullarının kasabası olan Busralılar İslam dinine girip Müslüman
oldu. Daha önce onlara Müslüman olmaları halinde rızıklarının bollaşacağını
söylemiştim. Ama Müslüman olduktan sonra kıtlığa, yokluğa ve kuraklığa maruz
kaldılar. Ey Allah'ın Resulü! Rızka tamah edip nasıl Müslüman oldularsa aynı
sebeplerden dolayı İslam'dan çıkmalarından korkuyorum. Uygun görüp yardım
olarak onlara bir şeyler gönderirsen iyi olur" dedi.
Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında duran bir adama, sanırım Hz. Ali'ye
baktı. Adam: "Ey Allah'ın Resulü! Onlara vereceğimiz bir şeyimiz
kalmadı" dedi. Bu durumu görünce yanına yaklaştım ve: "Ey Muhammed!
Bana filan oğullarının hurma bahçesinden, hurmayı filan zamanda teslim almak
üzere belli bir miktar hurma satar mısın?" dedim. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ‘‘Hayır ey Yahudi! Bu şekilde satmam, ancak sana filanın
bahçesinden diye isim (ve yer) belirtmeden şu zamanda teslim etmek kaydıyla bir
miktar hurma satarım" karşılığını verdi. "Tamam" dediğimde
anlaştığımız şekilde hurmayı bana sattı. Bunun üzerine para kesemi açtım ve
anlaştığımız zamanda bana vereceği hurma miktarı karşılığı olan seksen miskal
altını ona verdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu altınları adama
verdi ve: "Bu parayı onlara götür ve onlara yardım et" buyurdu.
Hurmayı teslim edeceği
sürenin dolmasına iki veya üç gün kala Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), yanında Ebu Bekr, Ömer, Osman ve ashabından bir grupla, Ensar'dan olan
bir adamın cenazesine gittiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cenaze
namazını kıldırdıktan sonra bir duvarın yanına gelip üzerine oturmak istedi.
Ben yanına geldim. Cübbesinin ve gömleğinin yakalarından tuttum, asık bir
suratla yüzüne baktım ve: "Ey Muhammed! Bana hakkımı vermeyecek misin?
Vallahi siz Abdulmuttalib oğulları borçlarınızı bu şekilde hep geciktirirsiniz!
Borçlarınızı bu şekilde geciktirdiğinizi de biliyordum" dedim.
Bunu dedikten sonra
Ömer'e baktım. Sinirden irileşmiş gözleriyle Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yüzüne bakıyordu. Sonra gözlerini bana dikti ve: "Ey Allah'ın
düşmanı! Bu sözleri sen Resulullah'a mı (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
söylüyorsun! Bunları sen ona mı yapıyorsun! Çek ellerini Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerinden! Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) hakla gönderene yemin olsun ki ondan önce davranmış olmaktan korkmasam
kılıcımla başını uçururdum" diye çıkıştı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ise Ömer'e ağırbaşlılık ve sükunet içinde bakıyor, tebessüm ediyordu.
Sonra ona: "Ey Ömer! Onunla böylesi bir çıkıştan daha iyisini hak
ediyorduk. Bunun yerine bana ödememi en güzel şekilde yapmamı, bu adama da
alacağını daha güzel bir şekilde talep etmesini söyleyebilirdin. Ey Ömer! Adamı
götür ve hakkı olanı ver. Onu korkuttuğun için de yirmi sa' daha fazla ver''
buyurdu.
Bunun üzerine Ömer beni
götürüp hakkım olan hurmayı, üzerine yirmi sa' daha koyarak verdi. Ona:
"Ey Ömer! Bu fazlalık nedir?" dediğimde: "Seni ürküttüğüm için
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu fazlalığı vermemi emretti"
karşılığını verdi. Ona: "Ey Ömer! Beni tanıyor musun?" diye
sorduğumda:
"Hayır, sen
kimsin?" dedi. "Ben Zeyd bin Sa'ne'yim" karşılığını verdiğimde:
"Bilgin olan
mı?" diye sordu. "Evet, bilgin olan" dediğimde, Ömer: "Peki
neden Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o şekilde davranıp o sözleri
söyledin?" diye sordu. Ona: "Ey Ömer! Peygamberliğe ait ne kadar
vasıf varsa Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüne baktığım zaman
onda bunları gördüm. Ancak iki sıfatı vardı ki bunları bakarak değil, ancak
ondan öğrenebilirdim. Bu iki şeyden biri ağırbaşlılığının her zaman kabalığına
baskın çıkması, diğeri de ona karşı ne kadar kaba olunursa olunsun bunun ancak
ağırbaşlılığını arttırmasıydı. Bunları da bu şekilde öğrenmiş oldum. Ey Ömer!
Sen de şahit ol ki Rab olarak Allah'ı, din olarak İslam'ı, peygamber olarak da
Muhammed'i (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kabul ediyorum. Yine şahit ol ki
malımın yarısını -ki kabilem arasında en fazla mala sahip olan biriyim-
Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ümmetine sadaka olarak
veriyorum" karşılığını verdim. Ömer: "(Hepsine gücün yetmez)
ümmetinin bir kısmına, de" dedi.
Abdullah der ki:
Ardından Zeyd ve Ömer, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geri
döndüler. Zeyd: "Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur! Yine
şahadet ederim ki Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür" diyerek Müslüman oldu.
Bu şekilde Zeyd, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) iman edip onu
tasdik etti. Sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) biat edip onunla
birçok savaşa katıldı. Tebuk savaşında da ön saflarda çarpışırken öldürüldü.
Allah, Zeyd'e merhamet etsin. --- Hakim, Müstedrek (3/604-605).
Lafız Huşnam'ı lafz'dır
ve diğerlerine nazaran metni daha tamdır. Ancak diğer rivayetlerle mana olarak
aynıdır.
Ali bin Ebi Talib
bildiriyor: Fülan adında Yahudi bilginlerinden birinin Resulullah'tan
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dinar alacağı vardı. Adam gelip parasını
isteyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Yahudi! Şu an yanımda sana
verecek param yok'' buyurdu. Yahudi: ''Ey Muhammed! Paramı bana verene kadar
yanından ayrılmayacağım!" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''O zaman yanında otururum'' buyurdu.
Sonrasında Resulu Ilah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Yahudi adamla birlikte oturdu. Oturdukları yerde
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öğle, ikindi, akşam, yatsı ve diğer gün
sabah namazını kıldı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı da
bundan dolayı Yahudi adamı sıkıştırıp tehdit ediyorlardı. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bu yaptıklarının farkına varınca: ''Ne yapıyorsunuz?'' diye çıkıştı.
Ashab: "Ey Allah'ın Resulü! Yahudi biri seni işlerinden alıkoydu!"
deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Rabbim, zımmi veya başka
birine zulmetmemi yasakladı!" buyurdu.
ikinci gün akşam olunca
Yahudi: "Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın kulu ve
Resulü olduğuna şahadet ederim" dedi ve şöyle devam etti: "Malımın
yarısını Allah yolunda veriyorum! Vallahi Tevrat'ta geçen özelliklerini
öğrenmek için sana bu şekilde davrandım. Zira Tevrat'ta senin Muhammed bin
Abdillah olduğun, Mekke'de doğduğun, Taybe'ye (Medine'ye) hicret ettiğin,
mülkünün Şam'da olduğu, kaba ve katı biri olmadığın, çarşılarda çığırtkanlık
yapmadığın, çirkin davranışların ve ihanetin olmadığı yazılıdır. Allah'tan
başka ilah olmadığına, senin de Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ederim. işte
malım! Yüce Allah'ın sana göstereceği şekilde malımla istediğini
yapabilirsin." Bu Yahudinin de çok malı vardı.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan: