DELAİLU

NÜBÜVVE

MEKKE'NİN FETHİ

 

Huneyn Gazvesi ve Bu Gazvede Peygamberlik Mucizesinin Gösterilmesi

 

Cabir bin Abdillah, Amr bin Şuayb, Zühri, Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm ve Abdullah bin el-Mukeddim bin Abdirrahman es-Sekafi, Huneyn gazvesinde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanlarına gelmesini ve kendilerinin de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitmelerini anlatırken her biri diğerinden biraz daha farklı anlattı. Ancak mana olarak hepsi de aynı şekilde şöyle dediler: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'yi fethettikten sonra Malik bin Avf en-Nasri', Nasr oğullarını, Cuşem oğullarını, Said bin Bekr oğullarını, Hilal oğullarından bazı grupları, Amr bin Amir ve Avf bin Amir oğullarından bazı kimseleri, müttefiki olan Sakif'lileri ve Malik oğullarını toplayarak Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) saldırmak üzere yola çıktı. Yanlarında hayvanları, kadınları ve çocukları da getirmişlerdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu durumdan haberdar olunca Abdullah bin Ebi Hadred el-Eslemi'yi aralarına gönderdi ve ona:

 

''Gidip aralarına gir ve neler yaptıklarını öğren'' buyurdu. Bunun üzerine Abdullah bin Ebi Hadred aralarına girdi ve yanlarında bir veya iki gün kaldı. Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve durumlarını kendisine haber verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ömer bin el-Hattab'a: ''İbn Ebi Hadred'in ne dediğini işitiyor musun?" buyurunca, Ömer: "Yalan söylüyor" karşılığını verdi. Bunun üzerine ibn Ebi Hadred: "Ey Ömer! Eğer beni yalanladıysan vallahi hakkı da yalanladın demektir" dedi. Ömer bin el-Hattab: "ibn Ebi Hadred'in ne dediğini işitiyor musun?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Ömer! Sen delalette idin ve Allah seni hidayete erdirdi'' buyurdu.

 

 

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Safvan bin Umeyye'ye birini gönderip kendisinden zırhlar istedi. Safvan'da yüz zırh ve teçhizatı bulunmaktaydı. Safvan: "Ey Muhammed! Bunları gasp olarak mı alacaksın?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Aksine, emanet olarak alıyoruz. Biz onları sana geri verinceye kadar onlar kefalet altındadırlar'' cevabını verdi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaya olarak çıkıp gitti.

 

Ebu Abdillah rivayetinde şu ziyade yer almıştır: ibn ishak'ın bildirdiğine göre Zühri: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'den iki bin, kendisiyle birlikte çıkan ashabından da on bin kişi ile yola çıktı" demiştir.

 

ibn ishak der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Attab bin Esid Ebi'l-ls bin Umeyye bin Abdişems'i Mekke'de idareci olarak bıraktı."

 

 

 

Ebu Abdillah yine ibn ishak kanalıyla bir önceki isnadıyla şu ziyadede bulunmuştur: Malik bin Avf, Kays ve Sakif kabilelerinden toplamış olduğu kimselerle geldi. Beraberinde Dureyd bin es-Sımme de vardı. Bu yaşlı bir kimse idi ve deve üstünde hevdec içinde taşınıyordu. Evtas'a indikleri zaman Dureyd, deve sesi, eşek anırması, davar melemesi ve çocuk ağlaması işitti. Bunun üzerine: "Siz hangi vadidesiniz?" diye sordu. "Evtas vadisindeyiz" dediler. Dureyd: "Orası ne güzel at koşturulacak bir yerdir! Orası ne keskin kayalı bir tepelik, ne de toprağı yumuşak bir düzlüktür. Ancak ne oluyor da deve sesi, çocuk ağlaması, eşek anırması ve davar melemesi işitiyorum?" deyince: "Malik, halk ile birlikte mallarını çocuklarını ve kadınlarını da getirdi" karşılığını verdiler.

 

Dureyd: "Malik nerededir?" diye sorunca, Malik çağrıldı. Dureyd: "Ey Malik! Sen kavminin liderisin. Bu günden sonra başka günler de olacaktır. Neden halk ile birlikte onların mallarını, çocuklarını ve kadınlarını getirdin?" deyince, Malik: "Onlardan her birinin ardında ailesini ve malını koymak istedim ki kişi onları savunarak savaşsın" karşılığını verdi. Bunun üzerine Dureyd onu azarlayarak: "Ey koyun çobanı! Savaştan kaçan kimseyi bir şey geri çevirebilir mi? Eğer savaş lehine olursa kılıçlı ve mızraklı kimselerden başkası sana fayda vermez. Eğer aleyhine olursa ailenin ve malının içinde rezil olup gidersin. Sen malları, kadınları ve çocukları beldelerinin korunaklı yerlerine ve kavimlerinin üst taraflarına çıkar" dedi.

 

 

 

Sonra Dureyd: "Ka'b ve Kilab ne yaptı?" diye sorunca: "Burada onlardan hiç kimse yoktur" dediler. Dureyd: "Hiddet ve şecaat kayboldu. Eğer yücelme ve yükselme günü olsaydı, ondan ne Ka'b ne de Kilab geri kalmazdı. Sizin de Ka'b ve Kilab gibi yapmış olmanızı isterdim. Bu toplulukta sizden kim hazır bulundu?" deyince: "Amr bin Amir ve Avf bin Amir" dediler. Dureyd: "Bu iki kuzunun ne zararları olur, ne de faydaları" dedi. Malik bu konuda Dureyd'in görüş sahibi olmasından hoşlanmamıştı ki: "Senin yaşlandığın gibi aklın da yaşlanmış bulunmaktadır. Ey Hevazin topluluğu! Vallahi ya bana itaat edersiniz ya da sırtımdan çıkıncaya kadar bu kılıcın üzerine dayanırım!" dedi. Bunun üzerine Hevazin topluluğu: "Sana itaat ettik" karşılığını verdi.

 

Sonra Malik halka: "Onları gördüğünüz zaman kılıçlarınızın kınını kırın ve bir tek adamın saldırışı gibi saldırın" dedi.

 

 

 

ibn ishak der ki: Umeyye bin Abdillah bin Amr bin Osman bin Affan'ın bildirdiğine göre Malik bin Avf, Müslümanların üzerine casus gönderdi. Ancak gönderdiği bu casuslar uzuvları kesilmiş bir şekilde geri döndüler. Onlara:

 

"Vay halinize! Size ne oldu öyle?" diye sorduğunda: "Alacalı atlar üzerinde beyaz adamlar üzerimize saldırdı. Vallahi ne olup bittiğini anlamadan gördüğün bu hale geldik" dediler. Vallahi bu durum da onu niyet etmiş olduğu şeyden geri çevirmedi.

 

 

 

Rabi' bildiriyor: Huneyn savaşı sırasında adamın biri: "Artık azlıktan dolayı yenilmek yok!" deyince bu sözü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağırına gitti. Bunun üzerine: "Andolsun, Allah birçok yerde ve Huneyn savaşı gününde size yardım etmiştir"[Tevbe 25] ayeti nazil oldu. O zamanlar Müslümanlar on iki bin kişiydi. Bunlardan iki bini Mekke'dendi.

 

 

 

Ebu Vakid el-Leysi Haris bin Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Huneyn savaşına çıktık. Kureyşlilerin her yıl yanına gelip üzerine silahlarını astıkları, yanında itikafa girdikleri ve kendisi için kurbanlar kestikleri büyük yeşil bir ağaç vardı. Ona Zatu Envat denilirdi. Biz de Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte Huneyn'e giderken büyük yeşil bir ağacın yanından geçtik. Bunun üzerine yolun yan taraflarından: "Ey Allah'ın Resulü! Onların Zatu Envat'ı olduğu gibi bize de bir Zatu Envat ağacı kıl" diye seslenmeye başladık. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Allahu Ekber! Bu söz Musa'nın kavminin Musa'ya dediği gibi: ‘‘Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap’‘ demelerine benzer. Şüphesiz ki sizler, sizden öncekilerin izini takib ediyorsunuz" buyurdu.

 

 

 

Ebu Vakıd el-Leysi bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huneyn'e geldiği zaman müşriklerin silahlarını astıkları ve kendisine Zatu Envat denilen ağacın yanına geldi. Bunun üzerine Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Onların Zatu Envat'ı olduğu gibi bize de bir Zatu Envat kıl" denilince: ''Allahu Ekber! Bu söz Musa'nın kavminin Musa'ya dediği gibi: ‘‘Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap’‘ demelerine benzer.

 

Şüphesiz ki sizler, sizden öncekilerin izini takib ediyorsunuz" buyurdu. ---Tirmizi, fiten 18 (2180).

 

 

 

Sehl bin el-Hanzaliyye bildiriyor: Huneyn savaşı sırasında, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber yola çıkmıştık. Yürüyüşümüz uzun sürmüş ve akşamüstü olmuştu. Ben de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında öğle namazında hazır bulunmuştum. O sırada bir atlı geldi ve: "Ey Allah'ın Resulü! Sizin yanınıza gelene kadar filan ve filan dağı geçtim. Hevazin kabilesi büyükten küçüğe, yüklü yüksüz develeri ve kadınları ile Huneyn'de toplanmış bulunmaktalar" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tebessüm edip: "Yarın bunlar Müslümanların ganimeti olacaktır inşallah'' buyurdu. Sonra: ''Bu gece nöbetimizi kim tutacak?" diye sorunca, Enes bin Ebi Mersed el-Ganevi: "Ey Allah'ın Resulü! Ben tutarım" cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Şu dağa git ve en yüksek yerine çık. Bu gece senin bulunduğun taraftan saldırıya uğramayalım'' buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sabahladığında namazgahına gidip iki rekat namaz kıldı. Sonra: ''Atlınızı gördünüz mü?" diye sorunca: "Ey Allah'ın Resulü! Görmedik" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine namaza başladı. Namaz kılarken de dağa doğru bakıyordu. Namazı bitirip selam verdiğinde: ''Müjdeler olsun! Atlınız geldi'' buyurdu. Biz de dağdaki ağaçların ardına bakmaya başladık. Bir süre sonra atlı geldi ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında durup: "Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emrettiği gibi dağın en yüksek yerine çıktım. Sabahladığım zaman da her iki dağa çıkıp bakındım, ancak kimseyi görmedim" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu gece hiç (nöbet yerinden) aşağı indin mi?" diye sorunca:

 

"Hayır! Ancak namaz kılmak ve ihtiyaç gidermek için indim" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Sen (cenneti) kazanacak bir amel işledin. Bundan sonra (başka) bir amel işlemesen zararı yoktur'' buyurdu. --- Ebu Davud, cihad 2501)

 

 

 

Cabir bin Abdillah anlatıyor: Malik bin Avf kendisiyle birlikte olan adamlarıyla Huneyn'e doğru yola çıktı. Malik, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önce oraya ulaştı ve vadinin dar geçidinde ve etrafında hazırlıklarını yaptı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı oraya doğru yöneldi ve sabaha karşı alaca karanlıkta vadiye indi. insanlar vadiye inince ve atlılar üzerlerine saldırıya geçince hezimete uğrayarak geri döndüler. Artık birbirlerine bakmaksızın kaçışıyorlardı. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağ tarafa yönelerek: "Ey insanlar! Bana gelin, ben Allah'ın Resulü'yüm, ben Allah'ın Resulü'yüm. Ben Muhammed bin Abdullahlım'' diye seslenmeye başladı. Orada bir şey kalmamış ve hezimet sırasında develer üst üste yığılmıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), insanların bu durumunu gördüğünde yanında Ehl-i Beyt'inden bir grup ve Muhacirlerden bir grup vardı. Abbas, beyaz katırının gemini tutmuştu ki, hayvan ağzını açmıştı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ehl-i Beyt'inden Ali bin Ebi Talib, Ebu Süfyan bin el-Haris bin Abdilmuttalib, Eymen bin Ümmü Eymen (ibn Ubeyd) ve Usame bin Zeyd yanında kalmıştı. Muhacirlerden de Ebu Bekr ve Ömer yanında kalmıştı. Kırmızı bir erkek devesi üzerinde olan Hevazin'li bir adam vardı. Elinde siyah bir bayrağı vardı. Bu bayrak uzunca bir mızrağın ucuna takılı idi. Bu kişi Hevazinlilerin önünde bulunuyordu. Hevazin ise onun arkasındaydı. Yetiştiği kişileri mızrağıyla vuruyordu. Kendisini geçenler olduğunda kendisini görmeleri için arkasındakilere mızrağını kaldırıyor ve böylece peşinden geliyorlardı.

 

Hal böyle iken Ali bin Ebi Talib ve Ensar'dan bir adam peşine takıldılar. Ali bin Ebi Talib arkasından gelip devesinin iki ayağına birden vurdu ve deve gerisi üzerine yere düştü. Bunun üzerine Ensari de adamın üzerine atıldı ve ona öyle bir darbe vurdu ki sanırım bacağının yarısıyla birlikte ayağını da kopardı. Adam devesinden yere düşünce insanlar bundan cesaret buldular. Vallahi Müslümanlar dağılıp kaçtıklarında geri dönenler, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında esirlerin ellerinin arkadan bağlı olduklarını gördüler.

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında olanlar kaçışınca, Mekke ehli bedevilerinin kaba adamlarından bazıları içlerindeki kin dolayısıyla konuşmaya başladılar. Ebu Süfyan bin Harb da: "Onların hezimeti denize varmadan son bulmaz" diyordu. Fal okları da yanında torbası içinde idi.

 

 

 

Ebu Abdillah isnadıyla birlikte ibn ishak'tan naklederek şu ilavede bulunmuştur: Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm der ki: "Ebu Süfyan bin Harb, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte İslam üstün gelsin diye Huneyn'e gelmişti. Kendileriyle fal baktığı okları da yanında torbası içinde idi."

 

ibn ishak der ki: Safvan bin Umeyye'nin anne bir kardeşi olan ve beraberinde bulunan müşrik Kelde bin Hanbel: "Bilmiş olun ki, bugün artık büyü bozulmuştur" deyince, Safvan: "Sus, Allah ağzını mühürlesin. Vallahi Kureyş'ten bir kişinin beni himayesi altına alması, Hevazin'li bir kişinin himayesi altına almasından daha iyidir" karşılığını verdi.

 

 

 

Hassan (b. Sabit, Kelede'yi hicvederek) şöyle demiştir:

"Uzaktan beni korkutan bir karartı gördüm Baktığımda Ebü Hanbel'in Ümmü Hanbel'in üzerine çıktığını gördüm."

 

 

 

ibn ishak der ki: Abduddar oğullarına mensup olan (ve babası Uhud savaşında öldürülen) Şeybe bin Osman bin Ebi Talha şöyle dedi: "Ben: ‘‘Bugün Muhammed'i öldüreceğim ve böylece intikam almış olacağım’‘ dedim. Kendisini öldürmek için Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzerine gittiğimde bir şey karşıma çıktı ve kalbimi bir korku kapladı. Böylece onu öldürmeye güç yetiremedim ve işte o zaman onun korunduğunu anladım."

 

 

 

Cabir bin Abdillah bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huneyn günü insanların durumunu görünce, Abbas'a: "Ey Abbas! ‘‘Ey Ensar topluluğu! Ey Semure ashabı!’‘ diye bağır'' buyurdu. Onlar da: "Lebbeyk, lebbeyk" diye kendisine cevap verdiler. içlerinden her biri devesini döndürmeye çalışıp buna güç yetiremeyince zırhını boynuna takıyor, kılıcını ve yayını alıyor ve sonra sese doğru gidiyordu. Nihayet Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında onlardan yüz kişi toplandı ve karşı karşıya vuruşmaya başladılar. Yapılan ilk çağrı Ensar'a idi. Sonraki çağrı da Hazrec'e idi. Onlar savaşta çok sabırlı idiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) üzengileri üzerinde doğrulup savaş yerine baktı ve: ''İşte ortalığın kızıştığı an bu andır'' buyurdu.

 

Ravi der ki: "Vallahi insanlar, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına döndüklerinde esirlerin ellerinin arkadan bağlı olduklarını gördüler. Yüce Allah onlardan öldürdüklerini öldürdü, hezimete uğrayanlar hezimete uğradı. Böylece Yüce Allah onların mallarını, kadınlarını ve çocuklarını Resulü'ne ganimet olarak verdi."

 

 

 

Urve ile Musa bin Ukbe derler ki: Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huneyn'e doğru yola çıktı. Huneyn ehli -Urve'nin rivayeti: "Mekke ehli" şeklindedir- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaklaşınca Huneyn'den -Urve'nin rivayeti: "Hevazin'den" şeklindedir- başlayacağını sandılar. Yüce Allah Resulü'ne bundan daha güzelini ihsan ederek ona Mekke'yi fethetmeyi nasip edip gözünü aydın kıldı ve düşmanını helak etti.

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Huneyn'e doğru yola çıktı. Kendisi ile birlikte Mekkeliler de vardı. Süvari ve yaya olmak üzere herkes onun yanında yer almıştı. Öyle ki kadınlar bile onunla din üzere olmamakla birlikte yaya olarak kendisiyle yola koyulmuşlardı. Onlar sadece olacakları görmek için ve ganimet ümidi ile yola çıkmışlardı. Bunlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabına darbe gelmesini istemiyor değillerdi -Urve'nin rivayeti: "Bunun yanında da onlar Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabına bir darbe gelmesini istemiyor değillerdi" şeklindedir- Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabının eşyalarından ne zaman bir kalkan veya bir kılıç düşse, Ebu Süfyan bin Harb:

"Taşımam için onu bana verin" diyordu. Bu şekilde devesinin yükü de çok ağır olmuştu.

 

Musa rivayetinde: "Safvan bin Umeyye, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte yola çıktı. Safvan müşrik olduğu halde karısı Müslüman olmuştu. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları birbirlerinden ayırmamıştı" ibaresi geçmiş ve diğer kısmında mana olarak Urve bin ez-Zübeyr ile ittifak etmiştir.

 

O zamanlar müşriklerin başı Huneyn ahalisinden Malik bin Avf en-Nasri idi. Beraberinde Dureyd bin es-Sımme bulunmaktaydı. Yaşlılıktan artık titriyordu. Beraberlerinde kadınlar, çocuklar ve davarları vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Abdullah bin Ebi Hadred el-Eslemi'yi çağırıp onların askerleri arasına casus olarak gönderdi. Abdullah bin Ebi Hadred el-Eslemi yola çıktı ve gece vakti Malik bin Avf'ın yanına yaklaştı. Bu sırada onun arkadaşlarına:

"Sabahladığınızda tek bir kişi gibi üzerlerine saldırın. Kılıçlarınızın kınını kırın. Hayvanlarınızı ve kadınlarınızı saf saf dizin, sonra da saldırıya geçin" dediğini işitti.

 

Abdullah bin Ebi Hadred, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip durumu aber verince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ömer bin el-Hattab'ı çağırıp: "İbn Ebi Hadred'in ne dediğini bir dinle" buyurdu. Sonrasında ravi aralarında geçen konuşmayı zikrettikten sonra şöyle devam etti:

Sabah olunca her iki taraf birbirlerine bakmaya başladı. Ebu Süfyan, Safvan, Muaviye bin Ebi Süfyan ve Hakim bin Hizam bir tepenin arkasına çekildi ve savaşın kimin lehine döneceğini seyretmeye başladı. Her iki taraf ta saf halinde karşı karşıya geldiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) boz katırına bindi ve safların karşısına geçip onları savaşa teşvik ederek savaşa başlamalarını emretti. Sabretmeleri ve inanmaları halinde de fethi gerçekleştirecekleri müjdesini verdi. Onlar bu halde iken müşrikler tek bir adam gibi hep birlikte üzerlerine saldırdılar. Bunun üzerine Müslümanlar önce ileri atıldılar, sonra da geri dönüp kaçtılar. Harise bin en-Nu'man: "insanlar kaçınca ben, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında kalanların kaç kişi olduğunu tahmin ettim. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanında kalanlar yüz kişi kadar idi" dedi.

 

Kureyşli bir adam, Safvan bin Umeyye'nin yanına gelip: "Sana, Muhammed ile ashabının hezimet müjdesini veriyorum. Vallahi artık kendilerini asla toparlayamazlar" deyince, Safvan: "Beni bedevilerin galibiyeti ile mi müjdeliyorsun? Vallahi benim için Kureyşli bir kişinin bana sahip olması, bedevilerden bir kişinin sahip olmasından daha iyidir" karşılığını verdi -Urve rivayetinde: "Safvan, nesebinden dolayı öfkelenmişti" ziyadesinde bulunmuştur-

 

Safvan, bir kölesini savaş yerine gönderdi ve: "Parola'nın kime ait olduğunu dinle" dedi. Köle bakıp geldiğinde ve: "Onların: ‘‘Ey Abdurrahman oğulları! Ey Abdullah oğulları! Ey Ubeydullah oğulları’‘ dediklerini işittim" dediğinde, Safvan: "Muhammed galip geldi" karşılığını verdi. Bu da Müslümanların savaştaki parolası idi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), savaşın ortasında kalınca, kendi katırının üzerinde süvariler arasında dikilip ellerini kaldırdı ve: ''Allahım! Senden bana vaad ettiklerini gerçekleştirmeni istiyorum. Allahım! Onların bize galip olmaları hiç uygun olmaz'' diye dua etmeye başladı.

 

Sonra ashabını çağırıp onları savaşa teşvik ederek: ''Ey Hudeybiye günü bana biat edenler! Allah, Allah! Peygamberinize saldırılmaktadır'' buyurdu. Bu sırada Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Allah'ın yardımcıları! Ey Peygamberinin yardımcıları! Ey Hazrec oğulları!" diye seslendiği ve bir sahabisine de bu şekilde seslenmesini emrettiği söylenmektedir. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir avuç çakıl taşı alıp etrafındaki müşriklerin yüzüne doğru savurdu. Savururken de: ''Yüzleri çirkinleşsin!'' buyurdu. Ashabı koşarak yanına geldi ve müşriklerin hezimete uğradıklarını söylediler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Bakara Suresi'nin muhatapları!'' diye seslendi. Söylenene göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sırada: "İşte ortalığın kızıştığı an bu andır!'' buyurmuş ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) çakılları savurduğu her taraftan Allah, düşmanlarını hezimete uğratmıştır. Müslümanlar da peşlerine takılıp onları öldürmeye başlamış, Yüce Allah da onların kadınlarını, çocuklarını ve hayvanlarını Müslümanlara ganimet olarak bırakmıştır.

 

Sonra Malik bin Avf kaçarak kavminin eşrafından bazı kimselerle birlikte Taif kalesine sığındı. O sırada Allah'ın, Resulüne yardımını ve dinine desteğini gördükleri için Mekkelilerin çoğu Müslüman oldu.

 

Lafız Musa bin Ukbe'nin lafzıdır. Urve'nin rivayetinde: "Süvariler arasında" ifadesi ile: "Ey Allah'ın yardımcıları!'' ifadesi geçmemiştir. Çakıl taşlarını saçması kısmını da: "Önündekilerin, arkasındakilerin, sağındakilerin ve solundakilerin üzerine saçmaya başladı. Savurduğu her taraf hezimete uğruyordu. Yüce Allah, müşrikleri hezimete uğratınca Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı geri dönüp peşlerine düştüler" şeklinde zikretmiştir.

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müşriklerin yüzüne çakıl taşları saçması konusunda meğazi ehlinin zikrettiği hadis budur. Burada peygamberlik mucizesinin belirmesi mevsul hadislerde de geçmektedir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Sebat Edip Müşriklere Karşı Rabbinden Yardım Dilemesi ve Müşriklere Beddua Etmesi