DELAİLU

NÜBÜVVE

MEKKE'NİN FETHİ

 

Kureyş'in Hudeybiye Antlaşmasını Bozması

 

Mervan bin el-Hakem ile Misver bin Mahreme bildiriyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyşlilerle yaptığı Hudeybiye anlaşmasına göre isteyenler Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem), isteyenler de Kureyşlilerin himayesine girebilecekti. Huzaa kabilesi: "Biz, Muhammed'in himayesine giriyoruz" derken, Bekr oğulları da: "Biz Kureyşlilerin himayesine giriyoruz" dediler. Anlaşmadan sonra on yedi veya on sekiz ay boyunca Müslümanlarla müşrikler arasında herhangi bir çatışma yaşanmadı. Ancak daha sonra Kureyşlilerin himayesine giren Bekr oğulları, Mekke yakınlarında Vetır denilen ve kendilerine ait olan bir su kaynağı konusunda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) himayesine girmiş olan Huzaa kabilesine bir gece vakti saldırdılar. Kureyşliler: "Bu gece vaktinde biz de Bekr oğullarına yardım edersek Muhammed'in haberi olmaz ve bizleri kimseler görmez" dediler. Bu şekilde de Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olan nefretlerinden dolayı Bekr oğullarına kemiklerle ve silahlarla yardıma katıldılar. Onlarla birlikte Huzaa kabilesine karşı savaştılar. Vetır denilen su kaynağında Bekr oğulları ile Huzaalılar arasında böyleSi bir çatışmanın çıkması üzerine Amr bin Salim bineğine binip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gitti ve kendisini durumdan haberdar etmek istedi. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiğinde de durumu şu beyitlerle anlattı:

"Allahım! Ben Muhammed'den şunu istiyorum Babamızla babası arasındaki ittifakı hatırlasın diyorum. Aramızda doğup çocuklarımızdan oldun Sonra Müslüman olduk, seni bırakmadık diyorum Allah sana hidayet versin, o halde sen de yardım et Allah'ın kullarını çağır da yolunda olanlara imdat et Eşsiz olan Resulullah ta var onların içlerinde Öfkeden yüzünün rengi değişir adaletsiz bir işle gelindiğinde Deniz köpüğünü andıran bir orduyla yardımcı olurlar Kureyşliler sana verdikleri sözde hiç durmadılar Yaptığın o sağlam anlaşmayı da bozdular Kimseyi yardıma çağıramayacağımı söylediler Onlar ki hem aşağılık, hem de sayıca az idiler Keda'da ise beni gözetleyen birini koydular Vetir'de bir gece vakti üzerimize saldırdılar Kimimizi rükuda iken öldürdüler Kimimizi de secdede iken öldürdüler."

 

Bunu duyan Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sana yardım edilecek, ey Amr bin Salim!" buyurdu. Çok geçmedi ki gökten bir bulut göründü. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''İşte şu bulut, Ka'b oğullarının zaferine şahit olacaktır" buyurdu. Ardından Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslümanların hazırlanmasını ve durumu gizli tutmalarını söyledi. Çıkışlarından Kureyşlilerin haberinin olmaması ve kendi yurtlarında onlara baskın yapabilmesi için de Allah'a dualar etti.

 

Ebu Abdillah rivayetinde şu ziyadede bulunmuştur: ibn ishak şöyle dedi: "Abdullah bin Ebi Seleme bana Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Sanki Ebu Süfyan'ın: ‘‘Akdi sağlamlaştırsan ve müdderi uzatsan’‘ demek için geldiğini görüyorum’‘ buyurduğunu söyledi."

 

 

 

ibn ishak der ki: Sonra Budeyl bin Yerka, Huzaalılardan birkaç adamla birlikte yola çıkarak Medine'ye Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Bu grup başlarına gelen felaketi ve Kureyşlilerin Bekr oğullarına verdiği desteği anlattı ve sonra geri dönüp gitti. Dönerken Usfan'da Ebu Süfyan ile karşılaştılar. Kureyşliler onu akdi sağlamlaştırması ve süreyi uzatması için göndermişti. Çünkü işledikleri suçtan dolayı korkuyorlardı. Ebu Süfyan, Budeyl ile karşılaşınca: "Ey Budeyl! Nereden geliyorsun?" diye sordu. Ebu Süfyan, Budeyl'in Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gittiğini tahmin ediyordu. Budeyl: "işte şu sahilde ve şu vadinin çukurunda Huzaa mıntıkasında gezindim'' deyince, Ebu Süfyan, Budeyl'in devesinin çöktüğü yere gidip devenin pisliklerinden bir tanesini aldı ve elinde ufaladı. içinde hurma çekirdeği görünce: "Allah'a yemin ederim ki, Budeyl, Muhammed'e gitmiştir" dedi.

 

Sonra Ebu Süfyan yola çıkarak Medine'de Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve kızı Ümmü Habibe'nin yanına girdi. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döşeği üzerine oturmak için ileri geçince ve kızı döşeği dürüp kaldırınca Ebu Süfyan: "Ey kızım! Bilemiyorum, beni mi o döşeğe oturmaya layık görmedin yoksa döşeği mi bana layık görmedin?" dedi. Bunun üzerine Ümmü Habibe: "Hayır, o, Resulullah' ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) döşeğidir. Sen ise necis bir müşriksin. Bu sebeple onun döşeği üzerine oturmanı istemedim" karşılığını verdi. Ebu Süfyan: "Vallahi ey kızım! Benden sonra sana bir fenalık gelmiŞ" dedi ve Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gitti. Kendisiyle konuştu, ama Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kendisine bir cevap vermedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile konuşması için Ebu Bekr'in yanına gitti. Ebu Bekr: "Ben bunu yapmam'' dedi. Bu defa Ebu Süfyan, Ömer bin elHattab'ın yanına gitti. Ömer: "Ben mi senin için Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gidip aracılık yapacağım! Vallahi zerre kadar bir şey bulsam onunla size karşı mücadele ederim" dedi.

 

Bunun üzerine Ebu Süfyan oradan çıkıp Ali bin Ebi Talib'in yanına girdi. Onun yanında Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızı Hz. Fatıma da vardı. Hz. Fatıma'nın yanında da önünde emekleyen Hasan bin Ali vardı. Ebu Süfyan:

 

"Ey Ali! Şüphesiz sen akrabalık yönünden kavmin bana en yakın olanısın. Ben bir iş için gelmiş bulunmaktayım. Bu sebeple beni geldiğim gibi eli boş geri çevirme. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) katında benim için aracı ol" deyince, Ali:

"Yazık sana, ey Ebu Süfyan! Vallahi Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) öyle bir işe azmetti ki, o hususta onunla konuşmaya gücüm yetmez" karşılığını verdi.

 

Ebu Süfyan, Hz. Fatıma'ya dönüp: "Ey Muhammedin kızı! Şu oğulcuğuna insanlar arasında bana eman vermesini söylemez misin? Böylece zamanın sonuna kadar Arapların efendisi olsun" deyince, Hz. Fatıma: "Vallahi benim bu oğulcuğum henüz insanlar arasında eman verecek duruma gelmedi. Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) karşı hiç kimse eman veremez" karşılığını verdi.

 

Ebu Süfyan: "Ey Ebu'l-Hasan! Görüyorum ki, işler aleyhime kızışmıştır. Bana iyilikte bulun" deyince, Ali: "Vallahi sana fayda sağlayacak bir şey bilmiyorum. Ama sen, Kinane oğullarının efendisisin. Kalk, insanların arasında eman ver ve sonra da yurduna geri dön" karşılığını verdi. Ebu Süfyan: "Bunun bana bir fayda vereceğini mi sanıyorsun?" deyince, Ali:

"Hayır, Vallahi sanmıyorum, fakat senin için bundan başka bir çare de bulamıyorum" karşılığını verdi.

 

Bunun üzerine Ebu Süfyan Mescid'e gitti ve ayağa kalkıp: "Ey insanlar! Ben insanların içinde eman verdim" dedi. Böyle dedikten sonra da bineğine binip gitti. Kureyşlilerin yanına vardığında kendisine: "Ardında neler vardır (ne haberler getirdin)?" dediler. Ebu Süfyan: "Muhammed'e gittim ve onunla konuştum. Vallahi bana bir cevap vermedi. Sonra ibn Ebi Kuhafe'ye gittim ve onda da bir hayır bulamadım. Sonra Ömer'e gittim. Onu da en çok düşmanlık eden biri olarak buldum. Sonra Ali'ye gittim ve onu kavmin en yumuşağı olarak buldum. Ali, bana bir tavsiyede bulundu ve ben de onu yaptım. Vallahi bu yaptığımın bana bir fayda verip vermeyeceğini bilmiyorum" dedi. Kureyşliler: "Sana neyi tavsiye etti?" diye sorunca: "Bana insanların içinde eman vermemi tavsiye etti. Ben de öyle yaptım" karşılığını verdi. Kureyşliler: "Muhammed bunu tasdik etti mi?" diye sorunca: "Hayır" karşılığını verdi. Bunun üzerine Kureyşliler: "Yazıklar olsun sana! Vallahi adam seninle oynamaktan başka bir şey yapmamış, senin dediğin şey bize bir fayda sağlamaz" deyince, Ebu Süfyan: "Hayır, Vallahi bundan başka bir şey bulamadım" karşılığını verdi.

 

 

 

İsmail bin İbrahim bin Ukbe'nin bildirdiğine göre Musa bin Ukbe, Mekke'nin fethi hakkında şöyle anlatmıştır: Sonra Dıl kabilesinden Nufase oğulları, Ka'b oğullarına baskın yaptılar. Bu olay Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Kureyş arasında anlaşma olduğu zamanda gerçekleşti. Ka'b oğulları, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile anlaşmalı idi. Nufase oğulları da Kureyş ile anlaşmalı idi. Bekr oğulları, Nufase oğullarına yardım ederken, Kureyş te silah ve köle yardımında bulundu. Müdlic oğuIları ise, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) verd ikleri sözde durarak bunlara yardıma yanaşmadılar. Dıl oğullarından lider konumunda olan Selm bin el-Esved ile Külsum bin el-Esved adında iki adam vardı. Anlatıldığına göre bunlara yardım edenler arasında Safvan bin Umeyye, Şeybe bin Osman ve Süheyl bin Amr da bulunmaktaydı.

 

Dıl oğulları, Amr oğullarına saldırıda bulundu. Anlatılana göre Amr oğullarının çoğunluğu kadın, çocuk ve güçsüz erkeklerden oluşmaktaydı. Dıl oğulları bunları çaresiz bıraktılar ve öldürdüler. Kalanlarını da Budeyl bin Verka'nın Mekke'deki evine sığınmaya mecbur bıraktılar.

 

Ka'b oğullarından birkaç süvari yola çıkıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve başlarına gelen bu olay ile bu olaya dahil olan Kureyşlilerin faaliyetlerini ona anlattılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara: ''Geri dönün ve şehirlere dağılın'' diye emir verdi.

 

Ebu Süfyan, Mekke'den çıkıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi. Zira korktuğu şey başına gelmişti ki: "Ey Muhammed! Akdi sağlamlaştırsan ve müddeti uzatsan" dedi. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bunun için mi geldin? Sizin taraflarda bir şey mi oldu?'' buyurunca, Ebu Süfyan: "Bir şeyolmasından Allah'a sığınırım. Biz Hudeybiye gününde yapılan barış antlaşmasına ve ahdimize bağlıyız. O antlaşmayı değiştirmeyiz" dedi.

 

Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından çıktı ve Ebu Bekr'in yanına gelip: "Ahdimizi yenile ve bu süreyi uzat" dedi. Ebu Bekr: "Ben de bu konuda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanındayım. Allah'a yemin ederim ki zerre kadar bir şey bulsam onunla size karşı savaşır ve aleyhinize düşmanlarınıza yardım ederim" karşılığını verdi.

 

Bunun üzerine Ebu Süfyan, Ebu Bekr'in yanından çıkıp Ömer bin elHattab'ın yanına geldi ve bu konuda onunla konuştu. Ancak Ömer bin elHattab ona: "Yeni antlaşmamız olmayacaktır. Allah, o antlaşmayı eskitti. Allah, onda sabit kalan şartları kesti. Ondan kopan kısımları ise Allah tekrar birleştirmesin" dedi. Ebu Süfyan: "Ey Ömer! Akrabalarına fena bir şekilde karşılık verdin" dedi ve oradan çıkıp Osman'ın yanına geldi. Onunla da bu konuda konuşunca, Osman: "Benim yerim Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanındadır. Ona karşı ben size eman veremem!" dedi. Ebu Süfyan, Kureyşlilerin ve Ensar'ın eşraflarını bir bir gezdi ve bu konuyu onlarla konuştu. Hepsi de ona: "Bizim ahdimiz, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ahdindedir" dediler.

 

Ebu Süfyan dolaştığı bu kişilerden ümidini kesince Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kızı Hz. Fatıma'nın yanına gitti ve bu konuyu onunla da konuştu. Hz. Fatıma da ona: "Ben bir kadınım, bu iş Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işidir" karşılığını verdi. Ebu Süfyan: "O halde oğullarından birine bu konuda emir versen" deyince, Hz. Fatıma: "Bunlar daha çocuktur. Bunların yaşındaki kimseler eman veremezler" karşılığını verdi. Ebu Süfyan: "Öyleyse benim için Ali ile konuş" deyince, Hz. Fatıma: "Onunla sen konuş" karşılığını verdi.

 

Ebu Süfyan, Ali ile konuşunca, Ali: "Ey Ebu Süfyan! Hiçbir Müslüman, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kararına karşı koyamaz ve hiçbiri sana eman veremez. Sen, Kureyşlilerin efendisi, büyüğü ve en güçlüsüsün. Kendi aşiretin arasında (iki taraf halkı için) eman ver" dedi. Bunun üzerine Ebu Süfyan:

 

"Doğru söyledin, ben onlar arasında öyle birisiyim" karşılığını verdi. Sonra Ebu Süfyan, Ali'nin yanından çıkıp: "Bilmiş olun ki ben insanlar arasında (iki taraf halkı için) eman verdim. Allah'a yemin ederim ki, hiç kimse benim emanımı reddetmeyecektir" diye seslendi.

 

Sonra Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına girip: "Ey Muhammed! Ben insanlar arasında eman verdim. Allah'a yemin ederim ki hiç kimsenin benim verdiğim emanı reddedeceğini ve bana himaye vermeyeceğini sanmıyorum" dedi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Ebu Hanzala! Bunu sen söylüyorsun'' buyurdu. Bunun üzerine Ebu Süfyan, Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanından çıkıp gitti.

 

Doğrusunu Allah bilir ya, söylenene göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan'ın Medine'den Mekke'ye dönüşü esnasında: "Allahım! Onların gözlerini ve kulaklarını kapat. Bizi aniden karşılarında görsünler ve aniden kendilerine hücuma geçtiğimizi duysunlar'' diye dua etmiştir.

 

Ebu Süfyan, Mekke'ye döndüğünde Kureyşliler kendisine: "Arkanda neler var? Muhammed'den bir yazı veya ahid getirdin mi?" diye sordu. Bunun üzerine Ebu Süfyan şu karşılığı verdi: "Hayır, Vallahi benim talebimi kabul etmedi. Ashabını da dolaştım ve hiçbir kavmin hükümdarlarına onlar kadar itaat ettiklerini görmedim. Ancak Ali bin Ebi Talib bana: ‘‘insanların sana karşı emanını talep et. Sen Muhammed'e ve kavmine karşı eman verme. Sen Kureyşlilerin efendisi, büyüğü ve en güçlüsüsün. Ahdi ve emanı bozulmayacak kimsesin’‘ dedi. Ben de kalkıp eman verdiğimi ilan ettim ve sonra Muhammed'in yanına girdim. insanlar arasında eman verdiğimi kendisine söyledim ve emanımı kimsenin bozacağını sanmadığımı ifade ettim. O da: ‘‘Ey Ebu Hanzala! Bunu sen söylüyorsun’‘ dedi." 

Kureyşliler, Ebu Süfyan'a: "Başkalarından rızayı gerektirecek bir şey görmediğin halde razı olmakla birlikte bize ve sana fayda vermeyecek bir şeyler getirmişsin. Allah'a yemin ederiz ki, Ali, sadece seninle oynamıştır. Senin ilan ettiğin eman geçersizdir. Onlara karşı senin verdiğin eman ise pek önemli bir şey değildir" dediler. Sonra Ebu Süfyan, karısının yanına gitti ve durumu anlattı. Bunun üzerine karısı ona: "Allah kavmin temsilcisini rezil etti. Sen bize bir hayır getirmedin" dedi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gökte bir bulut gördü ve: "Şu bulut, Ka'b oğullarına yardım yağdıracaktır'' buyurdu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu Süfyan'ın çıkıp gitmesinden sonra yüce Allah'ın dilediği kadar bir müddet bekledi. Sonra hazırlığa başladı ve hazırlanması için Hz. Aişe'ye de emir verdi. Ancak bu hazırlığını gizlemesini de söyledi. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mescid'e gitmek veya bazı işlerini görmek için evinden çıktı. Bu sırada Ebu Bekr, Aişe'nin yanına geldi. Aişe'nin buğday elemekte veya ayıklamakta olduğunu görünce: "Ey kızım! Bu yiyeceği niçin yapıyorsun?" diye sordu. Ancak Aişe sustu ve bir cevap vermedi. Ebu Bekr: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir gazveye mi gitmek istiyor?" deyince, Aişe yine sustu ve cevap vermedi. Ebu Bekr: "Asfar oğullarının (Rumların) üzerine mi gitmek istiyor?" dedi ve bir zamanlar onlardan hoş olmayan bir şeyler gördüklerini zikretti. Ancak Hz. Aişe yine sustu ve bir cevap vermedi. Ebu Bekr: "Belki de Necidlilerin üzerine gidecek?" dedi ve bir zamanlar onlardan da hoş olmayan bir şeyler gördüklerini zikretti. Ancak Hz. Aişe yine sustu ve bir cevap vermedi. Ebu Bekr: "Belki de Kureyşlilerin üzerine gitmek istiyor? Ancak onların sulh müddeti devam etmektedir" deyince, Hz. Aişe yine sustu ve bir cevap vermedi.

 

Bu sırada Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içeri girince, Ebu Bekr: "Ey Allah'ın Resulü! Bir yerlere mi gitmek istiyorsun?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet" karşılığını verdi. Ebu Bekr: "Sanırım Asfar oğullarının üzerine gitmek istiyorsun" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır'' karşılığını verdi. Ebu Bekr: "Necidlilerin üzerine mi gitmek istiyorsun?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yine: "Hayır'' karşılığını verdi. Ebu Bekr: "Sanırım Kureyşlilerin üzerine gitmek istiyorsun" deyince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Evet'' buyurdu. Ebu Bekr: "Seninle onlar arasında bir antlaşma süresi yok mudur?" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onların Kalb oğullarına neler yaptıklarını duymadın mırı buyurdu. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) insanlara gazveye çıkılacağını duyurdu. Bu arada Hatib bin Ebi Belta'a da Kureyşlilere bir mektup yazıp gönderdi. Yüce Allah da bu mektubu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) haber verdi. Sonrasında ravi söz konusu kıssayı zikretti.

 

 

 

Urve bin ez-Zübeyr bildiriyor: Hz. Aişe buğday elemekte iken Ebu Bekr onun yanına girdi ve: "Bu da ne? Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) size hazırlanmanızı mı emretti?" dedi. Aişe: "Evet, sen de hazırlan" cevabını verdi. Ebu Bekr: "Nereye gidilecek?" diye sorunca da, Hz. Aişe: "Nereye gidileceğini bize söylemedi, yalnız hazırlanmamızı emretti" karşılığını verdi.

 

 

 

Yunus'un bildirdiğine göre ibn ishak, Ebu Süfyan'ın kıssasını anlattıktan sonra şöyle demiştir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) daha sonra Müslümanlara ve ailesine hazırlanmalarını emrederek Mekke'ye gidileceğini bildirdi." Ravi der ki: Sonrasında ibn ishak, Kureyşlilerin antlaşmayı bozmaları konusunda Hassan bin Sabit'in şiirini zikretti.

 

 

 

Ebu Hureyre der ki: Huzaalılar şöyle demişti: "Allahım! Ben Muhammed'den şunu istiyorum Babamızla babası arasındaki ittifakı hatırlasın diyorum. Allah sana hidayet versin o halde sen de yardım et Allah'ın kullarını çağır da yolunda olanlara imdat et."

 

 

 

Hatib bin Ebi Belta'a'nın Kureyşlilere Bir Mektup Yazarak Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kendilerine Karşı Gazveye Çıkacağını Bildirmesi; Yüce Allah'ın, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bu Mektuptan Haberdar Etmesi; Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Duasının Kabul Edilerek Kureyşlilerin Bu Haberi Duymaması ve Memleketlerinde Onlara Ansızın Saldırıya Geçmesi

 

 

 

Urve der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'ye gitmek üzere toplanıp hazırlık yapınca Hatib bin Ebi Beltea, Kureyşlilere Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumunu bildiren bir mektup yazdı ve bu mektubu onlara götürmesi için Müzeyne'den bir kadına verdi."

 

 

 

ibn ishak der ki: Bana ulaşan habere göre bu kadın Abdulmuttalib oğullarının azatlısı idi. Hatib, kadına o mektubu Kureyşlilere ulaştırması karşılığında büyük bir vaadde bulunmuştu. Kadın mektubu başına yerleştirdi ve üzerine saçlarını ördü. Sonra da yola çıktı. Hatib'in yaptıkları, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) semadan bildirilince Ali bin Ebi Talib ile Zübeyr bin el-Avvam'ı kadının peşinden göndererek: ''Bu kadına yetişin ki Hatib onunla Kureyşlilere bir mektup göndermiştir. Onlar için toplanmış olduğumuz savaşı onlara haber veriyor ve onları hazırlıklı olmaya çağırıyor'' buyurdu. Sonrasında ravi söz konusu hadisi zikretti.

 

 

 

Ali bin Ebi Talib'in katibi Ubeydullah bin Ebi Rafi' der ki: Hz. Ali'nin şöyle dediğini işittim: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), beni, Zübeyr'i ve Mikdad'ı göndererek: ‘‘Gidin, Hah bahçesine yetiştiğinizde kendisinde bir mektup bulunan ve deve ile yolculuk eden bir kadın göreceksiniz. O mektubu alıp bana getirin’‘ buyurdu. Biz yola çıktık ve o bahçeye yetiştik. Bir de baktık ki deve ile yolculuk eden kadın orada. Ona: "Mektubu çıkar" dediğimizde, kadın: "Bende mektup yoktur" dedi. Ona: "Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiselerini çıkarırsın" dediğimizde mektubu saç örgülerinin arasından çıkardı. Mektubu alıp Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdik. Bir de baktık ki, mektup Hatib bin Ebi Belta'a tarafından Mekke müşriklerine Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bazı haberlerini vermek üzere yazılmış. Bunun üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Ey Hatib! Bu da nedir?’‘ diye sorunca, Hatib: "Ey Allah'ın Resulü! Hakkımda (hüküm vermek için) acele etme. Ben Kureyş'e sığıntı olarak gelip yerleşen biriyim. Ben gerçek bir Kureyşli değilim. Seninle beraber olan Muhacirlerin Mekke'de akrabalarını ve ailelerini koruyacak akrabaları vardır. Benim onlarla bir akrabalık bağım yoktur. Ben de akrabalarımı korumaları için onlara öyle bir iyilikte bulunmak istedim. Bunu kafir olduğumdan veya dinimden döndüğümden dolayı yapmadım. Müslümanlıktan sonra da küfre razı olacak değilim" dedi. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü! Bırak da bu münafığın boynunu vurayım" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Bu kişi Bedir'de bulunmuştur. Nereden bilirsin ki, belki de Allah, BedirI de bulunanlara muttali olmuş ve: ‘‘Dilediğinizi yapın, ben sizi affettim’‘ buyurmuştur’‘ buyurdu.

 

 

 

Süfyan kanalıyla bir öncekinin aynısı rivayet edilmiştir. Ancak rivayetinde şu ziyade yer almıştır: Amr bin Dinar: "Hatib bin Ebi Belta'a hakkında: ‘‘Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar, size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz; oysa onlar, Rabbiniz olan Allah'a inandığınızdan ötürü sizi ve Peygamber'i yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer sizler Benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız onlara nasıl sevgi gösterirsiniz? Ben, sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. İçinizden onlara sevgi gösteren kimse, şüphesiz doğru yoldan sapmıştır’‘[Mumtehine 1] ayeti indi" dedi. Ancak bu ziyadenin hadisten mi olduğunu yoksa Amr bin Dinar'ın kendi sözü mü olduğunu bilmiyorum.

 

Buhari ve Müslim, Sahih'lerinde ibn Uyeyne kanalıyla rivayet etmişlerdir.

Ayrıca bunu Ebu Abdirrahman es-Sülemi kanalıyla Ali'den de rivayet etmişlerdir.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'nin Fethi İçin Yola Çıkması; Medine'de Yerine Halef Olarak Ali'yi Bırakması; Medine'den Çıkışı ve Mekke'ye Girişi; Yolculuğu Sırasında Oruç Tutması ve İftar Etmesi