DELAİLU

NÜBÜVVE

HAYBER'İN FETHİNDEN SONRA KAZA UMRESİNDEN ÖNCE YAPILAN MÜFREZELER

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Dihye bin Halife el-Kelbi'yi Rum Kralı Kayser Heraklius'a Bir Mektupla Göndermesi, Heraklius'un Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hakkında Ebu Süfyan bin Harb'a Sorular Sorması, Heraklius'un Rüyası ve Bu Olaylarda Peygamberliğe Dair İşaretler

 

Abdullah bin Abbas bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Rum kayseri Heraklius'a bir mektup yazıp İslam'a davet etti. Bu mektubu Dihyetu'l-Kelbı'ye verip Busra valisine teslim etmesini istedi. Busra valisi de bu mektubu Heraklius'a ulaştıracaktı ki mektubu ulaştırıp teslim etti. Heraklius, Yüce Allah tarafından Pers ordularından gelecek tehlike defedilince Allah'a şükür olarak Humus'tan ilya'ya (Beytu'l-Makdis'e) kadar yürümüştü. Heraklius, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gönderdiği mektubu alıp okuyunca: "Resulullah'ın kavminden birini bulun da onun hakkında bazı sorular sorayım" dedi.

Kureyş kafirleri ile Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arasında yapılan anlaşma (Hudeybiye anlaşması) zamanında bir grup Kureyşli tüccar ile Şam bölgesinde bulunan Ebu Süfyan bin Harb olanları bana şöyle anlattı:

 

Şam bölgesindeyken Heraklius'un elçisi bizi buldu ve arkadaşlarımla birlikte bizi ilya'ya (Kudüs'e) götürdü. Yanına girdiğimizde başında tacı, krallığının meclisinde oturuyordu. Etrafında da Rumların ileri gelenleri bulunuyordu. Heraklius tercümanına: "içlerinden peygamber olduğunu söyleyen adama soyca en yakın olanın kim olduğunu sor" dedi. Tercüman sorunca: "Ben daha yakınım!" dedim. (Tercüman aracılığıyla) bana:

 

"Akrabalık derecen nedir?" diye sorunca: "Amcaoğullarıyız" dedim. Geldiğimiz kafilede de benden başka Abdi Menaf oğullarından kimse yoktu.

 

Heraklius: "Onu bana yaklaştırın" deyince, yanına yaklaştım. Arkadaşlarımı da hemen arkamda, omzumun hizasında durdurdu. Sonra tercümanına: "Arkadaşlarına, şu adama peygamber olduğunu söyleyen kişi hakkında sorular soracağımı, yalan söylemesi halinde bunu bildirmelerini söyle" dedi. Oysa arkadaşlarım benim orada yalan söylediğimi daha sonra anlatmalarından çekinmeseydim Vallahi Heraklius'a orada yalan cevaplar verecektim. Yalan söylediğimi söylemelerinden utandığım için Heraklius'un sorularına doğru cevaplar verdim.

 

Heraklius, tercümanına: "Bu (peygamber olduğunu söyleyen) adamın asaleti nasılmış, sor" dedi. Tercüman sorunca, ben: "Çok asil bir soyu var" karşılığını verdim. "Daha önce sizden öyle bir iddiada bulunan çıktı mı?" diye sorunca: "Hayır!" karşılığını verdim. "Peygamber olduğunu söylemeden önce hiç yalan söyler miydi?" diye sorunca: "Hayır!" dedim. "Atalarından kral olan biri var mı?" diye sorunca: "Hayır" dedim. "Ona tabi olanlar toplumun seçkin kişileri mi yoksa zayıf olanlar mı?" diye sorunca: "Zayıf olanları" dedim. "Ona tabi olanlar artıyorlar mı, yoksa azalıyorlar mı?" diye sorunca:

 

"Artıyorlar" dedim. "içlerinden Müslüman olduktan sonra yeni dini beğenmeyip dönen var mı?" diye sorunca: "Hayır!" dedim. "ihanet eden biri mi?" diye sorunca: "Hayır! Ama şu an onunla anlaşma halindeyiz ve bu barış anlaşmasının bozulmasından çekiniyoruz" dedim.

 

Daha sonra arkadaşlarım yalan söylediğimi anlatmasınlar diye de sözlerime yalan olan tek bir kelime dahi katamıyordum. "Onunla savaştınız mı? Ya da o sizinle savaştı mı? " diye sorunca: "Evet!" dedim. "Savaşmanızın sonucu ne oldu?" diye sorunca: "Galibiyet bir onda, bir bizde oldu. Bazen o kazandı, bazen de biz" dedim. "Sizden istediği nedir?" diye sorunca: "Sadece Allah'a kulluk etmemizi, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı, atalarımızın daha önce taptıkları şeylerden uzak durmamızı, namaz kılmamızı, doğru, dürüst, vefalı olup sözlerimizde durmamızı ve emanetleri geri vermemizi istiyor" dedim.

 

Sonra tercümanına bana şunu demesini istedi: ''Ben, sana onun asaletini sordum. Sen, içinizde onun asil bir soyu olduğunu söyledin. Peygamberler de kendi kavimlerinin asalet sahibi kişileri arasından çıkarlar. Sana, daha önce içinizden böyle bir iddiada bulunan oldu mu diye sordum. Sen, olmadığını söyledin. Şayet ondan önce biri öyle bir iddiada bulunsaydı o zaman kendinden önce söylenmiş bir şeye uymuş derdik. Bu iddiasından önce yalan söylediğini gördünüz mü diye sordum. Sen, yalanını görmediğinizi söyledin. O halde insanlara yalan söylemeyi bırakıp da Allah adına yalan söyleyecek değildir. Ben sana, ataları arasında daha önce bir kral var mıydı diye sordum. Sen, olmadığını söyledin. Şayet atoları arasında kral olan biri olsaydı, onun da atasının bu krallığını geri istediğini düşünürdük. Ona tabi olanların, toplumun seçkinleri mi yoksa zayıfları mı olduğunu sordum. Sen zayıfları olduğunu söyledin. Peygamberlerin tabileri de her zaman zayıflar olurdu. Ona tabi olanlar artıyor mu eksiliyor mı, diye sordum. Sen, arttıklarını söyledin. iman tamamlanana kadar da zaten hep böyle olur. Dinine giren birinin bu dini beğenmeyip de döndüğü oldu mu diye sordum. Sen, olmadığını söyledin. işte iman da böyle bir şeydir. Kişinin kalbine girdiği zaman hiçbir şey onu çıkaramaz. ihanet edip etmediğini sordum. Sen, ihanet eden (vefasız) biri olmadığını söyledin. Peygamberler böyledir. Onunla savaşıp savaşmadığınızı sordum. Sen, savaştığınızı, savaşın bazen onun lehine bazen de sizin lehinize olduğunu, bazen onun sizi yendiğini, bazen de sizin onu yendiğinizi söyledin. Peygamberler de buna maruz kalırlar. Ama sonuç hep onların lehlerine olur. Sizden istediği şeyin ne olduğunu sordum. Sadece Allah'a kulluk etmenizi, O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, atalarınızın daha önce taptıkları şeylerden uzak durmanızı, doğruluğu, dürüst, vefalı olup sözlerinizde durmanızı ve emanetleri geri vermenizi istediğini söyledin. Bunlar peygamber olan birinin özellikleridir. Onun yakın bir zamanda zuhur edeceğini biliyordum, ancak sizin içinizden biri olacağını tahmin etmemiştim. Şayet onun hakkında söylediklerin doğru ise şu durduğum yere sahip olması da uzak değildir. Ona kavuşabileceğimi bilsem onunla görüşmek isterdim. Şu an yanında olsaydım ayaklarını yıkardım."

 

Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona gönderdiği mektubu getirtip okuttu. içinde şöyle yazıyordu: "Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın kulu ve Resulü Muhammed'den, Rumların lideri Heraklius'a. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Sonrasına gelince; Seni İslam dinine davet ediyorum. Müslüman ol ki selamete eresin ve Yüce Allah da bunun karşılığında sevabını sana iki katıyla versin! Şayet bundan yüz çevirirsen bil ki sana tabi olanların günahlarının vebali de üzerinde olacaktır! "Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze gelin! Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah'ı bırakıp da birbirimizi ilahlaştırmayalım. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse o zaman ‘‘Şahit olun ki biz Müslümanlarız’‘ deyin."[Al-i İmran 64]

 

Heraklius sözlerini bitirince yanında bulunan ileri gelenlerin sesleri yükseldi ve bir gürültü koptu. Ama ne dediklerini bilmiyorum. Emriyle biz oradan çıkarıldık. Çıktığımız zaman arkadaşlarıma: "ibn Ebi Kebşe'nin (Resulullah'ın) daveti iyice büyümüş! Beni Asfar'ın (Bizans'ın) kralı bile ondan çekiniyor'' dedim. Ondan sonra da Yüce Allah İslam dinini gönlüme düşürünceye kadar, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) muzaffer olacağına kesin bir şekilde kanaat getirmişimdir.

 

Lafız İbrahim bin Hamza'nın lafzıdır. Buhari, Sahih'de İbrahim bin Hamza'dan ve Müslim, Yakub bin İbrahim bin Sa'd kanalıyla babası İbrahim'den rivayet etmiştir.

 

 

 

ibn Abbas bildiriyor: Ebu Süfyan bizzat kendi ağzıyla bana şunu anlattı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile aramızda yapılan anlaşma (Hudeybiye anlaşması) zamanında ticaret için çıkmıştım. Şam'dayken Dihyetu'l-Kelbi, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Heraklius'a gönderdiği mektubu getirdi. Dihye mektubu Busra valisine, vali de onu Heraklius'a verdi. Heraklius mektubu alınca: ‘‘Peygamber olduğunu iddia eden bu adamın kavminden buralarda kimseler var mı?’‘ diye sordu. ‘‘Evet!’‘ dediklerinde Kureyş'ten birkaç kişiyle birlikte davet edildik. Heraklius'un yanına girdiğimizde önünde oturtulduk. Heraklius: ‘‘içinizden peygamber olduğunu söyleyen adama soyca en yakın olanınız kim?’‘ diye sorunca, ben: ‘‘Benim!’‘ karşılığını verdim. Bunun üzerine beni önünde, arkadaşlarımı da hemen arkamda oturttu. Sonra tercümanını çağırdı ...''

 

Daha sonra ravi, Salih'in rivayetinin benzerini naklederken şöyle der: "Heraklius: ‘‘Sizden istediği nedir?’‘ diye sorunca: ‘‘Namaz kılmamızı, zekat vermemizi, iffetli olmamızı ve akrabalık bağlarını gözetmemizi istiyor’‘ karşılığını verdim. Bunun üzerine Heraklius: ‘‘Şayet onun hakkında söylediklerin doğru ise o bir peygamberdir. Onun yakın bir zamanda zuhur edeceğini biliyordum, ancak sizin içinizden biri olacağını düşünmüyordum. Ona kavuşabileceğimi bilsem onunla görüşmek isterdim. Şu an yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. Hükümranlığı da şu an bulunduğum yere kadar ulaşacaktır’‘ dedi ...''

Daha sonra ravi gönderilen mektubun içeriğini zikreder.

 

Buhari, Sahih'de Abdullah bin Muhammed kanalıyla Abdurrezzak'tan ve Müslim ise Muhammed bin Rafi' ve başkasından rivayet etmiştir.

 

 

 

ibn Abbas bildiriyor: Ebu Süfyan bin Harb bizzat kendi ağzıyla bana şunu anlattı: Ticaretle uğraşan bir topluluktuk. Girdiğimiz savaşlar bütün mallarımızı tüketti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile aramızda yapılan Hudeybiye anlaşması sonrasında barış ve güven ortamını bulunca Kureyş'ten birkaç kişiyle birlikte ticaret için Şam'a çıktım. Mekkeli her bir kadın ve erkek de ticaret için bana mal (para) verdi. Şam bölgesinde ticaret yaptığımız yer de Filistin'in Gazze kentiydi. Gazze'ye geldiğimizde Bizans kralı bölgesindeki Persleri defetmiş, daha önce gasp ettikleri büyük haçı da geri almıştı. Bu zafer kendisine haber verildiğinde de şükredip ibadet etmek için Şam'a bağlı Humus'taki karargahından Beytu'l-Makdis'e yürüyerek gelmişti. Kudüs'e ulaşana kadar da önüne halılar serilip üzerine çiçekler atılıyordu. Bu şekilde gelip Beytu'l-Makdis'te namaz kıldı.

 

Bir gün kral üzüntülü bir şekilde uyandı ve gözlerini semaya dikti.

 

Patrikleri: "Kralım! Bugün dertlisin!" dediklerinde, kral: "Evet!" karşılığını verdi. "Neden?" diye sorduklarında: "Dün gece rüyamda sünnetlilerin (Arapların) hükümdarının zafer elde ettiğini gördüm" karşılığını verdi. Ona:

 

"Vallahi Yahudiler dışında sünnet olan bir topluluk bilmiyoruz. Onlar da senin hakimiyetin ve emrin altındalar. Şayet bu rüyadan dolayı endişeliysen emir ver, memleketindeki bütün Yahudilerin boynu vurulsun. Bu şekilde dertten kurtulup rahatlamış olursun" dediler.

Bu şekilde konuşurlarken Busra valisinin elçisi yanında bir Arapla birlikte geldi ve: "Ey kral! Bu adam koyun ve deve sahipleri olan Araplardan biridir. Kendi memleketinden olan bir hadiseyi sana anlatmak istiyor. istediğini ona sorabilirsin" dedi. Arap olan adam yaklaşınca Bizans kralı, tercümanına: "Sor bakalım, memleketinde olan bu hadise nedir?" dedi. Tercüman sorunca Arap olan adam: "Kureyşlilerden bir adam peygamber iddiasıyla ortaya çıktı. Bazı topluluklar ona tabi olurken bazıları karşı çıktı. iki taraf arasında savaşlar da oldu. Ben bölgeden ayrıldığımda durum böyleydi" dedi.

 

Arap adam bu haberi verdikten sonra kral: "Giysilerini çıkarın!" dedi.

Giysilerini çıkardıklarında adamın sünnetli olduğu görüldü. Kral bunu görünce patriklerine: "Vallahi rüyamda gördüğüm sizin dediğiniz değil, budur! Adama giysilerini verin" dedi. Sonra adama: "işine gidebilirsin" dedi. Sonrasında muhafızlarının komutanına: "Şam'ın altını üstüne getir de şu adamın kavminden birini buL. Bulunca getir de hakkında sorular soralım" emrini verdi.

 

Arkadaşlarımla Gazze'deyken komutan yanımıza gelip nereli olduğumuzu sordu. Nereli olduğumuzu söylediğimizde hepimizi önüne katıp götürdü. Bu şekilde kralın huzuruna çıktık. Vallahi huzuruna çıktığımız bu sünnetsiz kraldan daha zeki birini görmüş değilim. Kral: "O adama akrabalık bakımından hanginiz daha yakınsınız?" diye sorunca: "Ben daha yakınım" karşılığını verdim. Kral: "Onu bana yaklaştırın" deyince, yaklaştırılıp önünde oturtuldum. Arkadaşlarıma da emrederek arkamda oturttu ve: "Şayet arkadaşınız yalan söylerse müdahale edin" dedi.

 

Yalan söylemem durumunda arkadaşlarımın bana müdahale etmeyeceklerini biliyordum. Ancak efendi bir adam olduğum için yalan söylemez, bundan utanırdım. Yalan söylesem de en azından yalan söylediğimi Mekke'de anlatacaklardı. Bundan dolayı kralın sorularını cevaplarken yalan söylemedim. Kral: "Aranızdan çıkan şu adamı bana anlat" deyince, ben Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumunu küçümseyerek anlattım ve değersiz biri olduğunu göstermeye çalıştım. Ancak kral bu söylediklerime iltifat etmedi ve: "Onun hakkında soracağım sorulara cevap ver" dedi.

 

Krala: "istediğini sorabilirsin" dediğimde, kral: "Bu (peygamber olduğunu söyleyen) adamın soyu nasıl?" diye sordu. Ona: "Tertemiz ve asil bir soyu var" karşılığını verdim. Kral: "Ailesi içinden benzer bir iddiada bulunan olmuş mu ki onu örnek alıyor olsun?" diye sorunca: "Hayır!" dedim. Kral: "Elinden alınmış bir iktidarı var mı ki bu iktidarı geri almak istiyor olsun?" diye sorunca: "Hayır!" karşılığını verdim. Kral: "Bana ona tabi olanların kimler olduğunu söyle" deyince: "Ona tabi olanlar gençler, güçsüzler ve fakirler! Yaşlılar ve eşraftan olanlar ise ona tabi olmuyorlar" karşılığını verdim.

 

Kral: "Bana onun arkadaşlarını anlat. Arkadaşı olanlar onu sevip yanında mı kalıyor? Yoksa kızıp ondan ayrılıyor mu?" diye sorunca: "Ona arkadaş olup da ayrılan çok nadirdir" karşılığını verdim. Kral: "Aranızdaki savaşları bana anlat" deyince: "Galibiyet bir onda, bir bizde oldu. Bazen o kazandı, bazen de biz" karşılığını verdim. Kral: "Ahde vefasızlık eder mi?" diye sorunca, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tenkit edebileceğim sadece bu konunun olduğunu gördüm ve: "Hayır! Ama şu an onunla anlaşma halindeyiz ve anlaşmaya vefa gösterip göstermeyeceğini bilmiyoruz" dedim. Kral bu cevabıma da iltifat etmedi.

 

Sonra verdiğim cevapları zikredip şöyle dedi: "Temiz ve asil bir aileden olduğunu söyledin. Yüce Allah da bir peygamber seçeceği zaman yaşadığı topluluğun en temiz ve asil ailesi içinden seçer. Elinden alınmış bir iktidarının olup olmadığını, bu iktidarı sizden geri almaya çalışıp çalışmadığını sordum. Sen olmadığını söyledin. Ona tabi olanların kimler olduğunu sorduğumda gençler, güzsüzler ve fakirler olduğunu söyledin. Her zamanda peygamberlere tabi olanlar da bu kesimlerden olmuştur. Ona arkadaş olanlar yanında kalıp onu seviyorlar mı, yoksa kızıp ayrılıyorlar mı diye sorduğumda, ona arkadaşlık edip de ayrılanların çok nadir olduğunu söyledin. imanın tadına varmak böyle bir şeydir. Kişinin kalbine girdiği zaman hiçbir şey onu çıkaramaz. Aranızdaki savaşları sorduğumda savaşın bazen onun lehine, bazen de sizin lehinize olduğunu, bazen onun sizi yendiğini, bazen de sizin onu yendiğinizi söyledin. Peygamberlerin savaşları da böyle olmuştur. Ama sonuç hep onların lehlerine olur. Ahde vefasızlık edip etmediğini sorduğumda da etmediğini söyledin. Şayet onun hakkında söylediklerin doğru ise şu durduğum yere bile sahip olacaktır. Yanında olup ayaklarını yıkamayı isterdim. işine gidebilirsin."

 

Yanından çıktığımda ellerimi birbirine vuruyor ve: "Ey Allah'ın kulları! Muhammed daha da güçlendi. Bizans kralları bile kendi ülkelerinde ondan korkuyorlar" diyordum.

 

 

 

Zühri der ki: O zamanda yaşamış Hıristiyan papazlarından biri bize şunu anlattı: Dihyetu'l-Kelbi bin Halife'nin Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Heraklius'a getirdiği mektupta şöyle yazıyordu: "Bismillahirrahmanirrahim. Allah'ın Resulü Muhammed'den, Rumların lideri Heraklius'a. Selam hidayete tabi olanların üzerine olsun. Sonrasına gelince; Müslüman ol ki selamete eresin ve Yüce Allah da bunun karşılığında sevabını sana iki katıyla versin! Şayet bundan yüz çevirirsen bil ki sana tabi olanların günahlarının vebali de üzerinde olacaktır!''

 

Heraklius mektubu okuduktan sonra yan cebine koydu. Sonra ibranice okuyup yazan Romalı bir adama mektup yazıp Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelen mektubu kendisine bildirdi. Romalı bu adam da: "Beklenen peygamber kendisidir. Ona tabi ol!" şeklinde bir cevap yazdı. Bunun üzerine Heraklius, Bizans büyüklerine haber yollayıp onları bir konakta topladı. Toplandıklarında emrederek kapılar kapatıldı. Onlardan çekindiği için de yüksek bir yere çıkıp oradan onlarla konuştu. Onlara: "Ey Romalılar! Ahmed'den bana bir mektup geldi. Vallahi beklediğimiz ve kitabımızda özellikleri ve zamanıyla zikredildiğini gördüğümüz peygamber kendisidir. Müslüman olup ona tabi olun ki hem dünya, hem de ahirette selamete eresiniz" dedi.

 

Romalılar bunu duyunca sinirden burunlarından solumaya başladılar ve kapılara doğru koşuştular. Ancak kapıların kilitli olduğunu gördüler. Heraklius da bu durumdan korkarak: "Onları geri getirin!" emrini verdi. Geri toplandıklarında onlara: "Ey Romalılar! Ben o sözleri dininize ne derece bağlı olduğunuzu görmek için söyledim. Bu konuda sizden gördüklerim de beni çok mutlu etti.'' dedi. Bunu duyduklarında secdeye kapandılar. Sonra konağın kapıları açılınca oradan çıktılar.

 

 

 

Urve anlatıyor: Ebu Süfyan bin Harb Kureyş'ten bir kaç kişiyle ticaret için Şam'a gitmişti. Heraklius'ta Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zuhur ettiği haberini almıştı. Memleketindeki Arap valisine haber yollayıp Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumunu sormak için yanına Arap'lardan adam göndermesini istedi. Vali de kendisine Araplardan otuz adam gönderdi. Ebu Süfyan bin Harb da onların içindeydi. Bu Araplar Kudüs'ün merkezinde bulunan kiliseye gidip Heraklius'un huzuruna çıktılar.

 

 

Heraklius onlara: "Mekke'de ortaya çıkan şu adam hakkında bana bilgi vermeniz için sizleri çağırttım" deyince, Araplar: "Peygamber değil yalancı bir büyücüdür" karşılığını verdiler. Heraklius: "içinizden onu en iyi tanıyan ve akrabalık bakımından ona en yakın olan kim?" diye sorunca: "Şu, Ebu Süfyan onun amcaoğludur ve onunla savaşmış biridir" dediler. Heraklius bunu duyunca diğerlerinin çıkarılmasını söyledi.

 

Çıktıklarında Ebu Süfyan'ı karşısında oturttu ve sorular sormaya başladı.

 

Ona: "Ey Ebu Süfyan! Onu bana anlat" deyince, Ebu Süfyan: "Yalancı bir büyücüdür" karşılığını verdi. Heraklius: "Ona dil uzatmanı değil, nasıl bir soydan geldiğini söylemeni istiyorum" deyince, Ebu Süfyan: "Vallahi Kureyşli biridir" karşılığını verdi. Heraklius: "Aklı ve görüşleri nasıldır?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Aklında ve görüşlerinde herhangi bir kusur yoktur" dedi. Heraklius: "Çokça yemin eder mi? Yalan söyler mi? Hilekarlığı var mı?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Hayır! Vallahi öyle biri değildir" karşılığını verdi. Heraklius: "Belki de daha önce ailesinden birinde olan iktidarı veya liderliği istiyordur?" deyince, Ebu Süfyan: "Hayır!" karşılığını verdi.

 

Heraklius: "Sizden ona kimler tabi oluyor? Bunlardan geri dönenler oldu mu?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Hayır!" karşılığını verdi. Heraklius: "Verdiği sözden cayar mı?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Hayır! Ancak içinde bulunduğumuz bu dönemde sözünden döner mi bilemem" karşılığını verdi. Heraklius: "içinde bulunduğunuz dönemden yana korkunuz ne?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Çünkü kendisi Medine'deyken kavmim onun müttefiklerine karşı kendi müttefiklerine yardım ettiler" karşılığını verdi. Heraklius: "Bunu siz başlatmışsanız o zaman ihanet eden taraf sizsiniz!" deyince Ebu Süfyan öfkelendi ve: "Bizleri sadece bir savaşta yenebildi. O savaş da benim bulunmadığım Bedir savaşıdır. Daha sonra iki defa kendi bölgelerinde onlarla savaştık. Adamlarının karınlarını deştik, kulakları ile cinsel organlarını kestik" karşılığını verdi. Heraklius: "Sence o yalan mı, yoksa doğru mu söylüyor?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Tabi ki yalancı biri!" karşılığını verdi. Bunun üzerine Heraklius: "Şayet sizden bir peygamber çıkarsa onu öldürmeyin! Zira böylesi bir şeyi en fazla Yahudiler yapmıştır" dedi. Daha sonra Ebu Süfyan oradan döndü.

 

 

 

Musa bin Ukbe der ki: Ebu Süfyan ticaret için Şam'a gitti. Bizans kralı, Hz. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında kendisine sorular sormak için çağırınca yanına vardı. Gelince kral ona: "içinizden çıkan şu adam hakkında bana bilgi ver. Her savaşta sizleri yendi mi?" deyince, Ebu Süfyan: "Sadece benim katılmadığım bir savaşta bizleri yendi. Daha sonra iki defa kendi bölgelerinde onlarla savaştık. Adamlarının karınlarını deştik, burunları ile cinsel organlarını kestik" karşılığını verdi. Kral: "Sence o yalan mı, yoksa doğru mu söylüyor?" diye sorunca, Ebu Süfyan: "Tabi ki yalancı biri!" karşılığını verdi. Bunun üzerine kral: "Öyle deme! Zira yalan kimseye zafer getirmez! Şayet bir peygamber ise onu öldürmeyin! Çünkü böylesi bir şeyi en fazla Yahudiler yapmıştır" dedi. 

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kisra bin Hürmüz'e Mektup Göndermesi, Kisra'nın Bu Mektubu Parçalaması, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ona Beddua Etmesi, Yüce Allah'ın Buna İcabet Edip Ordularıyla Birlikte Onu Helak Etmesi ve Hazinelerinin Ele Geçirilmesi