DELAİLU NÜBÜVVE |
HAYBER'İN FETHİNDEN SONRA KAZA UMRESİNDEN ÖNCE YAPILAN
MÜFREZELER |
Mute Savaşı,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bu Savaşın Komutanlarını Ataması ve
Öldürülmelerini Medine'deyken Haber Vermesi, Bu Olaylarda Peygamberliğe Dair
İşaretler
Urve bin ez-Zübeyr
anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kaza umresinden Zilhicce
ayında Medine'ye döndü. Medine'de bir süre kaldıktan sonra hicri sekizinci
yılın Cemaziyelevvel ayında Mute'ye bir ordu gönderdi. Orduya komutan olarak
Zeyd bin Harise'yi atadı ve: "Zeyd ölürse Caferı Cafer ölürse Abdullah bin
Revaha komutanlığı üstlensin. Abdullah da ölürse Müslümanlar kendi aralarından
birini komutan olarak seçsin'' buyurdu.
Müslümanlar
hazırlıklarını tamamlayıp çıkış için hazırlandılar. Geride kalanlar
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görevlendirdiği komutanlarla
vedalaşmaya başladılar. Abdullah bin Revaha'yla vedalaşırlarken ağladı. Ona:
"Neden ağlıyorsun?" diye sorulduğunda: "Vallahi içimde dünyaya
yönelik herhangi bir sevgim ve arzum yok! Ancak Yüce Allah'ın: ‘‘Sizden
Cehenneme uğramayacak yoktur. Bu, Rabbin için kesinleşmiş bir hükümdür’‘[Meryem
71] ayetini okudum ve kendi kendime: ‘‘Oraya uğradıktan sonra benim için geri
dönüş olabilir mi?’‘ diye düşünmeye başladım" karşılığını verdi.
Sonra Müslümanlar,
askerlerle: "Yüce Allah yoldaşınız olsun, sizi korusun ve sağ salim bir
şekilde bize geri döndürsün" diyerek vedalaştılar. Bunun üzerine Abdullah
bin Revaha şöyle bir şiir okudu:
"Bense Rahman'dan
bağışlanmayı dilerim Ağzımızdan köpükleri getirecek kılıç darbesi isterim
Öldürmeye susamış birinin elinden bir darbe Bağırsakları ve ciğerleri sökecek
bir mızrak darbesi Öyle ki mezarıma uğradıklarında desinler ki
Allah onu bir savaşçının
eliyle doğru yola erdirdi."
Daha sonra Abdullah bin
Revaha, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gelip
onunla vedalaştı ve
şöyle dedi:
"Allah, Musa gibi
sana da güzel şeyleri daim etsin Yardım görenler gibi zaferlerini senden
esirgemesin Sende bolca hayır ve ihsanlar görüyorum Allah da biliyor ki bu
konuyu doğru biliyorum Öyle bir elçisin ki hayırlarından mahrum olan kişi
Bahtsız ve kadersiz biridir demektir."
Sonra yola çıktılar.
(Şam topraklarından) Maan denilen yerde konakladılar. Bizans kralı Heraklius'un
Bizanslılardan yüz bin, diğer Arap kabilelerden de yüz bin kişilik bir ordu
kurduğu haberi Müslümanlara ulaştığında ne yapmaları gerektiğini düşünmek üzere
Maan'da iki gün daha kaldılar. Sonra: "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bir mektup yazıp düşmanımızın sayısını bildirelim. Ya bize destek
gönderir ya da başka bir şeyi emreder ve biz onu yerine getiririz"
dediler.
Bunun üzerine Abdullah bin
Revaha Müslümanları cesaretlendirmek için şu konuşmayı yaptı: "Ey
Müslümanlar! Vallahi şu an kendisinden kaçmaya çalıştığınız şey kendisi için
buraya geldiğiniz şeydir. Şahadet için yola çıktınız. Bizler ne sayıyla, ne
güçle, ne de çoklukla insanlarla savaşıyoruz. Biz ancak Yüce Allah'ın bize
ihsan ettiği bu din için savaşıyoruz! Yüce Allah bizlere zaferi ihsan edebilir,
aksi durumda da şahadete nail oluruz ki bu da iki sonuç içinden kötü olanı
değildir."
Müslümanlar:
"Vallahi ibn Revaha doğru söylüyor!" dediler ve yola çıktılar.
Müslümanlar üç bin kişiydi. Belka bölgesi kasabalarından biri olan Şeraf
kasabasında Bizans ordusuyla karşılaştılar. Daha sonra Ahsa'nın üst
taraflarında bulunan Mute kasabasına doğru yöneldiler.
ibn Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mute savaşında ordunun başına komutan
olarak Zeyd bin Harise'yi atadı ve: "Zeyd öldürülürse başınıza Cafer,
Cafer öldürülürse de Abdullah bin Revaha geçip komutan olsun" buyurdu. Bu
savaşta ben de onlarla beraberdim. Cafer bin Ebi Talib'i arayıp bulduğumuzda
sadece ön tarafında yetmiş küsur kılıç ve ok yarası gördük.
ibn Ömer der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mute savaşında ordunun başına komutan
olarak Zeyd bin Harise'yi atadı ve: "Zeyd öldürülürse başınıza Cafer,
Cafer öldürülürse de Abdullah bin Revaha geçip komutan olsun" buyurdu. Bu
savaşta ben de onlarla beraberdim.
Muğire bin Abdirrahman
aynı isnadla zikredip şu eklemeyi yapar: "Cafer bin Ebi Talib'i arayıp
bulduğumuzda üzerinde doksan küsur veya yetmiş küsur kılıç ve ok yarası
gördük."
Buhari, Sahih'de bir
rivayette bu şekilde zikrederken, başka bir rivayette sadece "Doksan
küsur" ifadesini geçmiştir. İbrahim bin Hamza da bunu Muğire'den rivayet
ederken böyle demiştir.
Ömer bin el-Hakem, babasından
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mute savaşına orduyu
çıkaracağı zaman Yahudi Nu'man bin Mahs da gelip yanında durdu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ordu komutanı Zeyd bin Harise'dir. Zeyd
öldürülürse komutan Cafer bin Ebi Talib, Cafer öldürülürse komutan Abdullah bin
Revaha olsun. Abdullah da öldürülürse Müslümanlar kendi aralarından birini
komutan olarak seçsin" buyurunca,
Nu'man: "Ey
Ebu'l-Kasım! Eğer gerçekten bir peygambersen az olsun çok olsun öldürüleceklerin
arasında saydığın kişilerin hepsi ölecektir. Zira israiloğulları peygamberleri
böylesi görev verecekleri zaman ‘‘Filan öldürülürse falan komutan olsun’‘
dediklerinde, yüz kişiyi saymış olsalar dahi bunların hepsi ölürdü" dedi.
Nu'man daha sonra Zeyd'e döndü ve: "Hazırlan! Zira Muhammed gerçekten bir
peygamber ise ona asla geri dönemeyeceksin demektir" dedi. Zeyd:
"Şahadet ederim ki o doğruyu söyleyen ve söylediği doğru çıkan bir
peygamberdir" karşılığını verdi.
Muhammed bin ishak der
ki: "Düşman birlikleri yaklaşınca Müslümanlar hazırlık olarak ordunun sağ
kanat komutanlığına Uzre oğullarından Kutbe bin Katade'yi, sol kanat
komutanlığına da Ensar'dan Ubade bin Malik'i getirdiler. Sonra da iki ordu
çarpışmaya başladı."
Ebu Hureyre der ki: Mute
savaşına ben de katıldım. Müşriklerle karşı karşıya geldiğimiz zaman sayı,
silah, eşya, atlas, ipek ve altın bakımından hiç kimsenin onlara karşı
koyamayacağını düşündük. Hayretten şaşkınlık içindeyken Sabit bin Akram bana:
"Ey Ebu Hureyre! Neyin var? Karşımızdakileri çok abartmış gibisin"
dedi. "Evet!" karşılığını verdiğimde: "Sen Bedir savaşına
bizimle katılmamıştın. Ancak o savaşı sayı üstünlüğüyle kazanmış değildik"
dedi.
Urve der ki:
"Müslümanlar çok çetin bir savaşa girdi. Sonunda Zeyd bin Harise öldürüldü.
Zeyd öldürülünce bayrağı Cafer aldı ve o da öldürülünceye kadar çarpıştı."
Yahya bin Abbad bin
Abdillah bin ez-Zübeyr, babasından bildiriyor: Murre bin Avf oğullarından biri
olan süt babam bana şunu anlattı: "Vallahi Mute savaşında Cafer bin Ebi
Talib'in mücadelesini şu an görür gibiyim. Kızıl atından kendini yere attı ve
atının ayaklarını kesti. Sonra ileri atılıp ölene kadar çarpıştı."
ibn ishak der ki:
Müslümanlar içinde savaşta atının ayaklarını kesen ilk kişi de kendisidir.
çarpışırken bir yandan şöyle diyordu: "Cennet ne güzeldir ve ne çok
yakındır İçecekleri lezzetli ve soğuktur Rumların ise azap günü yaklaşmıştır
Karşı karşıya geldiğimizde darbeler benden olsun." Cafer öldürüldüğünde
bayrağı Abdullah bin Revaha aldı.
Urve bin ez-Zübeyr
anlatıyor: (Cafer öldürülünce) Abdullah bin Revaha bayrağı aldı. Bayrakla atı
üzerinde biraz dolaştıktan sonra ileriye atıldı. O sırada kendi nefsiyle
mücadele edip tereddütler yaşıyordu. Abdullah bin Revaha o tereddütlerinde
şöyle diyordu:
"Ey nefis! Yemin
ettim ilerleyeceksin Ya kendi rızanla ya da zorla İnsanlar naralar atarak
çarpışırken Bakıyorum da cenneti istemez gibisin Çok uzun bir süre rahat bir
hayat yaşadın Kendi kapında bir nutfeden başka mısın?" Sonrasında atından
inip ölene kadar savaştı. Abdullah yine şöyle demiştir:
"Ey nefis!
Öldürülmesen de öleceksin Burası ölüm ateşidir ve içine girdin Temenni ettiğin
şeyi sana verildi Sen de o ikisi gibi yaparsan doğruyu bulursun Geri durursan
da bedbaht olursun."
Burada o ikisi dediği
kişiler de Cafer ve Zeyd'dir. Daha sonra atından indi. inince amca oğullarından
biri ona etli bir kemik getirdi ve: "Şunu ye de biraz kendine gel! Zira
bugün çok yoruldun" dedi. Abdullah kemiği alıp bir parça kopardı.
Kopardıktan sonra bağrış sesleri duydu. Kendi kendine: "Sen hala hayatta
mısın?" dedi ve kemiği atıp kılıcını aldı. Sonra ileriye atılıp öldürülene
kadar çarpıştı.
Urve der ki: Ondan sonra
bayrağı Aclan oğullarından biri olan Sabit bin Akram aldı ve: "Ey
Müslümanlar! Bir adam üzerinde anlaşın!" dedi. Müslümanlar: "Sen bu
görevi yapabilirsin" dediklerinde, Sabit: "Olmaz! Başka bir adam
üzerinde anlaşın" karşılığını verdi. Bunun üzerine Müslümanlar Halid bin
el-Velid üzerinde anlaştılar. Halid bin el-Velid komutayı alınca savunmaya
geçip Müslümanları meydandan uzaklaştırdı. Müslümanlar uzaklaşınca karşı taraf
da uzaklaştı ve orayı terk etti,
Musa bin Ukbe der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye döndükten altı ay sonra
Mute'ye bir ordu gönderdi. Ordunun başına komutan olarak Zeyd bin Harise'yi
atadı ve: "Zeyd öldürülürse başınıza Cafer bin Ebi Talib, Cafer
öldürülürse de Abdullah bin Revaha geçip komutan olsun" buyurdu.
Bu şekilde ordu yola
çıktı. Mute'de ibn Ebi Sebre el-Gassani ile karşılaştılar. Orada Rumlardan ve
Tenuh, Behra gibi Arap Hıristiyanlarından bir topluluk da vardı. ibn Ebi Sebre
Müslümanlara karşı kalesini üç gün boyunca kapalı tuttu. Sonra çıkıp Zer-u
Ahmer denilen yerde Müslümanlarla karşı karşıya geldi.
Burada çok şiddetli bir çarpışma
oldu. Zeyd bin Harise, bayrak elinde savaşıp öldürüldü. O ölünce bayrağı Cafer
bin Ebi Talib aldı. O da öldürülünce bayrağı Abdullah bin Revaha aldı ve ölene
kadar çarpıştı. Müslümanlar Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tayin
ettiği komutanların ölümünden sonra Halid bin el-Velid el-Mahzumi'yi
kendilerine komutan seçtiler. Halid komutan olduktan sonra Yüce Allah
düşmanları hezimete uğratıp Müslümanlara zafer ihsan etti.
Resulullah da
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'de onların ölüm haberini verirken: ''Cafer
bin Ebi Talib meleklerle birlikte bana uğradı. İki kanadı vardı ve melekler
gibi uçuyordu" buyurdu. Allah doğrusunu bilir, ama söylediklerine göre
Ya'la bin Umeyye, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geldi ve
Mute'de olanları haber vermek istedi. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) ona: ''İstersen sen bana anlat, istersen de ben sana anlatayım''
buyurdu. Ya'la: "Ey Allah'ın Resulü! Sen bana anlat" deyince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) olanları ayrıntısıyla ona anlattı.
Ya'la: "Seni hakla gönderene yemin olsun ki olanlardan yana anlatmadığın
en ufak bir şey kalmadı. Olanlar da anlattığın şekildedir" deyince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yüce Allah yeryüzünü gözlerimin
önüne serdi ve savaş alanınızı gördüm'' buyurdu.
Enes bin Malik der ki:
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cafer ve Zeyd bin Harise'nin ölümünü
ölüm haberleri henüz Medine'ye gelmeden verdi. Ölüm haberlerini gözyaşları
içinde verdi."
Yakub rivayetinde:
"Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cafer ve Zeyd'in ölümünü ölüm
haberleri henüz Medine'ye gelmeden verdi" ibaresi geçmiştir.
Buhari, Sahih'de
Süleyman bin Harb'dan rivayet etmiştir.
Enes bin Malik
bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Zeyd, Cafer ve Abdullah
bin Revaha'yı orduyla gönderdi. Bayrağı da Zeyd'e verdi. Savaşta üçü de
öldürüldü. Ölüm haberleri henüz Medine'ye ulaşmadan Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onların ölümünü: "Bayrağı alan Zeyd öldü. Ondan sonra
bayrağı Cafer aldı, ancak o da öldürüldü. Ondan sonra bayrağı Abdullah bin
Revaha aldı, ancak o da öldürüldü. Onlardan sonra bayrağı Allah'ın
kılıçlarından biri olan Halid bin el- Velid aldı'' diyerek bildirdi. Savaşta
olanları insanlara gözyaşları içinde anlattı.
Lafız Bistami'nin
lafzıdır.
Buhari, Sahih'de Ahmed
bin Vakid kanalıyla Hammad bin Zeyd'den rivayet etmiştir.
Enes bin Malik der ki:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir konuşma yaptı.
Konuşmasında:
"Bayrağı alan Zeyd öldü. Ondan sonra bayrağı Cafer aldı, ancak o da
öldürüldü. Ondan sonra bayrağı Abdullah bin Revaha aldı, ancak o da öldürüldü.
Onlardan sonra bayrağı benim görevlendirmediğim Halid bin el-Velid aldı ve
zafer elde etti" buyurdu. Yine göz yaşları içinde:
"Orada bulunmak
yerine bizim yanımızda olmayı istemezlerdi" veya:
"Orada bulunmak
yerine bizim yanımızda olmalarını istemezdim" buyurdu.
Buhari, Sahih'de Yakub
bin ibrahim ed-Devraki'den rivayet etmiştir.
Halid bin Sumeyr anlatıyor:
Abdullah bin Rebah el-Ensari yanımıza geldi. Ensarlılar onu anlayışı derin biri
olarak görürdü. Müslümanlar etrafında toplanınca ben de onların arasına
karıştım. Abdullah, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) süvarisi Ebu
Katade'den naklen bize şunu anlattı: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Mute ordusunu gönderirken: ‘‘Komutanınız Zeyd bin Harise'dir. Onun
ölmesi durumunda komutanınız Cafer, onun da ölmesi durumunda komutanınız
Abdullah bin Revaha'dır’‘ buyurdu. Cafer ayağa kalkıp: ‘‘Ey Allah'ın Resulü!
Ben de Zeyd'i başıma komutan yapmandan korkuyordum’‘ deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Sen işine bak! Zira neyin daha hayırlı
olduğunu sen bilemezsin’‘ karşılığını verdi.
Bu şekilde ordu yola
çıktı. Çıkışının üzerinde bir süre geçtikten sonra Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) minbere çıktı. Cemaatle namaz için çağrı yapılmasını
isteyince de herkes orada toplandı. Sonra Resulullah: ‘‘Size ordunuzdan
haberler vereyim. Yola düştükten sonra düşmanla karşılaştılar. Bu karşılaşmada
Zeyd şehit oldu. Ona bağışlanma diliyorum. Bunun üzerine bayrağı Cafer aldı ve
saldırıya geçti. O da şehit oldu. Ona da bağışlanma diliyorum. Ondan sonra
bayrağı Abdullah bin Revaha aldı. Abdullah da düşman karşısında direnip çarpıştı
ve o da öldürülüp şehit oldu. Ona da bağışlanma diliyorum. Ondan sonra bayrağı
Halid bin el- Velid aldı. Tayin ettiğim komutanlardan biri değildi, kendini
komutan seçtirdi’‘ buyurdu. Ardından: ‘‘Allahım! O (Halid) senin kılıçlarından
biridir. Ona sen yardım et’‘ diye dua etti. işte o günden sonra Halid'e,
Allah'ın Kılıcı (Seyfullah) unvanı verildi." --- Hakim, Müstedrek'te Ebu
Hureyre ve Ebu Said el-Hudri'den rivayet etmiştir.
ibn ishak der ki:
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) görevlendirdiği komutanlar ölünce
Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana bildirildiğine göre
bayrağı alan Zeyd bin Harise öldürülüp şehit düşene kadar savaştı. Daha sonra
bayrağı Cafer aldı. O da şehit düşene kadar savaştı'' buyurdu. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) bunu dedikten sonra susunca Ensar'ın yüz ifadesi
değişti. Zira Abdullah bin Revaha konusunda hoşlanmayacakları bir şeyolduğunu
zannettiler. Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti:
"Sonra bayrağı Abdullah bin Revaha aldı ve o da öldürülüp şehit düşene
kadar savaştı. Rüyamda bana onların cennette, altından divanlar üzerinde
oldukları gösterildi. Abdullah bin Revaha'nın divanında diğer ikisinin divanına
nazaran biraz eğrilik gördüm. Bunun sebebini sorduğumda Abdullah'ın biraz
tereddüt ettiği, tereddüdünü yendikten sonra da ileriye atıldığı söylendi.''
Umara bin Gaziyye der
ki: "Müslümanlarla müşrikler karşı karşıya geldikleri zaman komutanlar
binekler üzerinde değil yerde savaşıyorlardı. Bayrağı taşıyan Zeyd bin Harise
müşriklerle savaşırken Müslümanlar da onunla birlikte müşriklere karşı
savaştılar. Sonunda Zeyd öldürüldü."
Vakıdi der ki:
"Muhammed bin Ka'b el-Kurazi'nin, o savaşta bulunan bir adamdan naklen
bana bildirdiğine göre Zeyd mızraklarla yaralanıp öldürülmüştür."
Asım bin Ömer bin Katade
ve Abdullah bin Ebi Bekr bin Hazm bildiriyor:
Taraflar Mute'de karşı
karşıya geldikleri zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minberin
üzerinde oturdu. Yüce Allah ona Medine ile Şam arasını açtı ve onların savaşmasını
önündeymiş gibi izlemeye başladı. Sonra da şöyle buyurdu: ''Zeyd bin Harise
bayrağı aldı. Ancak şeytan yanına gelip yaşamı hoşı ölümü ise kötü gösterdi.
Onu dünyaya rağbet ettirdi. Zeyd ise: ‘‘İşte şimdi iman müminlerin kalplerine
yerleşti. Zira dünya bana hoş gösterildi’‘ dedi. Sonra ileriye atılıp şehit
düşünceye kadar savaştı.''
Ardından Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hayır duada bulundu ve: "Ona bağışlanma
dileyin, zira koşarak cennete girdi'' buyurdu.
Vakıdi der ki: Muhammed
bin Salih, Asım bin Ömer bin Katade'den naklen bana şöyle bildirdi: Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Zeyd öldürüldüğünde bayrağı Cafer bin Ebi
Talib aldı. Ancak şeytan yanına gelip yaşamı hoşı ölümü ise kötü gösterdi. Onu
dünyaya rağbet ettirdi. Cafer ise: ‘‘İşte şimdi iman müminlerin kalplerine
yerleşti. Zira dünya bana hoş gösterildi’‘ dedi. Sonra ileriye atılıp şehit
düşünceye kadar savaştı. "
Ardından Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona hayır duada bulundu ve:
"Kardeşinize
bağışlanma dileyin. Zira o şehit biridir. Cennete girmiş, yakuttan iki kanatla
dilediği yere uçmaktadır" buyurdu. Ardından: "Sonra sancağı Abdullah
bin Revaha aldı ve o da şehit düştü. Cennete diğerlerinden daha sonra girdi''
buyurdu. Onun bu durumu Ensar'ın zoruna gitti ve: "Ey Allah'ın Resulü!
Neden diğerlerinden sonra cennete girdi?" diye sordular. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Çünkü yaralandığında tereddüde düştü.
Sonra kendi nefsini hesaba çekip cesaretini toplayınca şehit düşüp cennete
girdi'' buyurdu. Bu söz de Ensar'ı memnun etti.
Aynı isnadla Vakıdi
şöyle der: Abdullah bin el-Haris bin Fudayl, babasından naklen bana şöyle
bildirdi: Halid bin el-Velid bayrağı aldığı zaman Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): "Savaş işte şimdi kızıştı" buyurdu.
Attaf bin Halid de bana
şunu bildirdi: Akşam vakti Abdullah bin Revaha öldürüldüğü zaman Halid bin
el-Velid geceyi o şekilde geçirdi. Sabah olunca da ordunun ön tarafını arkaya,
arka tarafını öne, sağ tarafını sola, sol tarafını da sağa almıştı. Müşrikler
karşılarında farklı kişiler ve sancaklar görünce:
"Müslümanlara
yardımcı kuvvetler geldi" dediler ve korkup dağıldılar. Bu dağılma ve
hezimette daha önce görülmedik bir şekilde ölümlere maruz kaldılar.
Esma binti Umeys der ki:
(Eşim) Cafer ve diğer komutan arkadaşları öldürüldüğü zaman Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanıma girdi. O sırada hamurumu yoğurmuş,
çocuklarımı yıkamış, kokularını sürüp temizlemiştim. Bana: "Bana Cafer'in
çocuklarını getir'' buyurdu. Getirdiğimde onları öpüp kokladı ve gözleri
yaşardı. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun! Neden
ağlıyorsun? Cafer ve arkadaşlarından kötü bir haber mi geldi?" diye
sorduğumda: "Evet! Bugün öldürüldüler" karşılığını verdi. Bunun
üzerine feryatlar içinde ayaklandım. Kadınlar da başımda toplandı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ailesinin yanına döndü ve onlara: "Cafer'in
ailesine yemek yapmayı unutmayın! Cafer'in ölümüne üzüntülerinden yemekle
uğraşamazlar" buyurdu.
ibn ishak der ki:
Abdullah bin Ebi Bekr'in şöyle dediğini işittim: Medine'de öyle günlere
yetiştim ki biri öldüğü zaman ailesinin yemek ihtiyacını komşuları karşılardı.
Komşuların ekmek yapmasını, et pişirmesini ve bunları bir tabağa koyup ölen
adamın ağlayan ailesine getirmelerini hala görür gibiyim. Ölen adamın ailesi de
bu yemekten yerdi. Komşuların bunu yapması da Cafer öldürüldüğü zaman
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), kendi ailesine: "Böylesi bir
günde onlara yemek yapmayı unutmayın'' demesinden dolayıdır. Şimdileri ise
insanlar böylesi bir şeyi bırakmışlardır.
Lafız Ebu Abdillah'ın
lafzıdır. Ravi Ebu Bekr Ahmed bin Hasen el-Kadı ise bunu rivayet ederken
Abdullah bin Ebi Bekr'in sözlerini zikretmez.
Abdullah bin Cafer der
ki: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), annemin yanına girip de
Cafer'in ölüm haberini vermesini iyi hatırlıyorum. Benim ve kardeşimin başını
okşamış, gözyaşları sakallarını ıslatmıştı. Sonra: "Allahım! Cafer en
güzel mükafatı almak için huzuruna geldi. Zürriyetinden de kulların arasından
hiç kimsenin zürriyetinden çıkarmadığın hayırlı insanları çıkar" diye dua
etti. Ardından anneme: ''Ey Esma! Sana müjde vereyim mi?'' diye sordu. Annem:
"Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun! Tabi ki ver!"
deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Yüce Allah, Cafer'e
cennette uçması için iki kanat verdi" buyurdu.
Esma: "Bunu
insanlara da bildir" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
saçlarımı okşayarak elimden tuttu. Minbere çıkarken beni de yanında çıkardı ve
önünde, bir alt basamağa oturttu. Üzüntüsü her halinden belli oluyordu. Sonra:
''Kişinin yardımcıları kardeşleri ve amcaoğullarıdır. Bilin ki Cafer şehit
oldu. Cennette uçması için de kendisine iki kanat verildi'' buyurdu.
Bu konuşmanın ardından
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) minberden inip evine gitti. Beni de
yanında götürdü. Emriyle ailem için yemek yapıldı. Sonra kardeşime haber
gönderdi. Kardeşim gelince yanında lezzetli ve bereketli bir yemek yedik.
Hizmetçisi Selma arpa öğütüp kepeğini ayırmış ve içine yağ ve karabiber katarak
kAtık yapmıştı. Kardeşim ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
birlikte bu yemekten yedik.
Kardeşimle birlikte
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) evinde üç gün boyunca kaldık. Hangi
eşinin yanına gitse bizi de yanında götürüyordu. Daha sonra evimize döndük. Bir
ara kardeşimle bir koyunu için pazarlık yaparken Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) yanımıza geldi ve: ''Allahım! Ticaretini bereketli kıl'' diye dua
etti. Bu duadan sonra da sattığım veya satın aldığım her şey bana bereketler
getirdi.
Amir der ki: "ibn
Ömer, Cafer'in oğlunu selamlayacağı zaman ona: ‘‘Selam sana ey iki kanadı
olanın oğlu!’‘ derdi."
Buhari, Sahih'de
Muhammed bin Ebi Bekr'den rivayet etmiştir.
Bu da meğazi
alimlerinden Cafer'in kanatları hakkında rivayet ettiklerimizi doğrulamaktadır.
Aişe der ki: Cafer, Zeyd
bin Harise ve Abdullah bin Revaha'nın ölüm haberi geldiği zaman Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzünde üzüntülü bir ifadeyle Mescid'de oturdu.
Ben de kapı aralığından onu izliyordum. Adamın biri yanına geldi ve: ‘‘Ey
Allah'ın Resulü! Cafer'in akrabası olan kadınlar ... ‘‘ diye söze başladı ve
feryat figan ağlamalarından söz etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bunu yapmalarına engel olmasını söyledi. Adam gittikten bir süre sonra geldi
ve: ‘‘Ey Allah'ın Resulü! Onlara engel olmak istedim’‘ dedi ve sözünü
dinlemediklerini söyledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir daha onu
gönderdi ve buna engel olmasını istedi. Bir süre sonra adam yine geldi ve:
‘‘Vallahi onlarla baş edemedik’‘ dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ‘‘O zaman ağızlarına toprak atacağım!’‘ buyurunca içimden adama:
‘‘Allah yüzünü yerde sürüsün! Kendin yapabileceğin bir şeyi bu üzüntüsü içinde
bile Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaptırmak istiyorsun!’‘
dedim."
Abdulvehhab es-Sekafi de
aynı isnadla aynısını rivayet etmiş, ancak Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Mescid'de oturduğunu zikretmemiştir.
Buhari, Sahih'de
Muhammed bin Ebi Bekr'den rivayet etmiştir.
Kays bin Ebi Hazım der
ki: Halid bin el-Velid'in: "Mute savaşında elimde dokuz kılıç kırıldı.
Elimde sadece Yemen yapımı bir pala kaldı" dediğini işittim.
Buhari, Sahih'de farklı
iki kanalla İsmail'den rivayet etmiştir.
Cabir bin Abdillah der
ki: Bu savaşta Müslümanlardan bazıları öldürüldü.
Müslümanlar müşriklerden
bazılarının eşyalarını ele geçirmişlerdi. Müslümanlardan biri ganimet olarak
müşriklerden birinin yüzüğünü almıştı. Adam bunu Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gösterdi ve: "Savaşta sahibini öldürdüm'' dedi. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yüzüğü adama hediye olarak verdi.
Avf bin Malik el-Eşcai
anlatıyor: Rumlarla karşılaştığımızda Kudaa ve diğer Arap kabilelerinden
topladıkları kuvvetler de yanlarındaydı. Saf düzenine geçtiğimizde Rumlardan
bir adam kızıl atı üzerinde altın süslemeli kılıcı ve yine altın süslemeli
eyeriyle Müslümanlara saldırıya geçiyordu. içimden: "Bu adamın hakkından
kim gelecek?" diyordum.
Himyer kabilesinden bir adam
da yardım olarak yanımızda gelmişti.
Yolculuk sırasında bana
arkadaşlık etmişti. Yanında kılıcından başka bir şey de yoktu. Müslümanlardan
biri deve kesince Himyerli bu adam onların derilerinden bir tabaka istemiş,
verilen deriyi güneşte kurutup çevresine teller çekmişti. Kuruyunca da ona bir
sap takıp kendine bir kalkan yapmıştı. işte Himyerli olan bu adam Bizanslı
askerin Müslümanlara bu şekilde saldırdığını görünce bir kayanın arkasına
saklanıp ona pusu kurdu. Bizanslı asker kayanın yanından geçerken Himyerli
çıkıp atının ayaklarını kesti. Ayakları kesilen at yere çöktü. Çökünce Bizans
askeri üzerinden düştü. Himyerli de saldırıp kılıcıyla onu öldürdü.
Ammar bin Huzeyme bin
Sabit, babasından bildiriyor: "Mute savaşında düşmanlardan bir adam benimle
düello yaptı. Başında miğferi, miğferinin üzerinde de bir yakut vardı. En büyük
derdim de bu yakutu almaktı ve bunu adamdan aldım. Dağılıp hezimete uğradıktan
sonra Medine'ye döndüğümüzde bu yakutu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) getirdim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onu hediye olarak bana
verdi. Bu yakutu Osman bin Affan zamanında yüz dinara sattım ve parasıyla bir
hurma bahçesi satın aldım."
Urve der ki: Mute
savaşına çıkanlar geri döndüğünde Müslümanlarla birlikte Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onla rı karşıladı. Müslümanlar onların üzerine toprak saçıp:
"Ey firariler!" diye azarlayınca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Bunlar firari değil, toparlanıp inşaallah tekrar saldırıya
geçecek olanlardır'I buyurdu.
Amir bin Abdillah bin
ez-Zübeyr bildiriyor: Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hanımı Ümmü Seleme,
Seleme bin Hişam bin el-Muğlre'nin karısına: "Neden Seleme, diğer
Müslümanlarla birlikte Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) arkasında
cemaat namazına katılmıyor?" diye sorunca, kadın: "Vallahi dışarı
çıkamıyor! Zira ne zaman çıksa insanlar ona: ‘‘Ey firari! Allah yolundaki
savaştan firar ettiniz!’‘ diye bağırıyor. Bundan dolayı evine kapandı"
dedi. Seleme bin Hişam, Mute savaşına katılmıştı.
Meğazi alimleri bunların
firar edip savaş alanından uzaklaşması konusunda ihtilaf etmişlerdir. Kimisi
Müslümanların müşrikleri hezimete uğratıp zafer elde ettiğini söylemiştir. Enes
bin Malik'in, Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) naklettiği hadiste,
Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sonra bayrağı Halid aldı
ve eliyle fetih gerçekleşti" buyurduğunun zikredilmesi de Müslümanların
zafer elde ettiğine delalet etmektedir. Doğrusunu da Allah bilir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Krallara Mektuplar Yazıp İslam'a ve Allah'a Davet
Etmesi