DELAİLU NÜBÜVVE |
UHUD GAZVESİNE DAİR BÖLÜMLER |
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hamrau'l-Esed'e çıkması ve: "Kendileri
savaşta yara aldıktan sonra Allah ve Peygamber'in çağrısına koşanlara, hele
onlardan iyilik edip sakınanlara büyük ecir vardır"[Al-i İmran 172] Ayeti
Hişam bin Urve'nin
bildirdiğine göre Hz. Aişe şöyle dedi: "Ey kız kardeşimin oğlu! Babaların
-Zübeyr ve Ebu Bekr- yara aldıktan sonra Allah ve Resulü'nün çağrısına
koşanlardandı, Uhud savaşında Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o şeylere
maruz kaldıktan sonra müşrikler çekildi. Ancak Allah Resulü (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) onların geri dönmesinden endişe etti ve: "Kim onların peşinden
gider?" diye sordu. Bu çağrısı üzerine içlerinde Zübeyr ile Ebu Bekr'in de
bulunduğu yetmiş Müslüman bu görevi üstlendi ve müşriklerin peşine düştüler.
Müşrikler, Müslümanların peşlerinden geldiğini duyunca da Mekke yolunu
tuttular. Müslümanlar müşrikleri ortalıkta göremeyince geri döndüler. Yüce
Allah bunu: "Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine
hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular"[Al-i
İmran 174] ayetiyle ifade etmiştir.
Buhari bunu Sahih'te
Muhammed kanalıyla Ebu Muaviye'den ve Müslim ise muhtasar olarak değişik
yollarla Hişam'dan rivayet etmiştir.
Urve, Uhud kısasını
anlatırken şöyle dedi: Mekke halkından bir adam gelince Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona Ebu Süfyan'ı sordu. Adam dedi ki:
"Yanlarına
gittiğimde birbirlerini kınadıklarını ve şöyle dediklerini işittim:
"Müslümanlara bir
şey yapamadınız. Güçlerini kırdınız, ama daha da hiddetlendirdiniz. Köklerini
kazımadan bıraktınız. Size karşı tekrar ordu kurabilecek liderlerini hayatta
bıraktınız." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
sahabilerin bir kısmı ağır yaralı oldukları halde düşmanı takip etmek için yola
çıkma emrini verdi ki, müşrikler bunu duysunlar. Bu emri verdikten sonra:
"Sadece savaşta hazır bulunmuş olanlar benimle gelsin" dedi. Abdullah
bin Ubey: "Ben de seninle birlikte geleceğim" deyince Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır" karşılığını verdi.
Sahabe, Allah ve
Resulü'ne icabet ettiler ve içinde bulundukları belaya aldırış etmeksizin hemen
yola çıktılar. Cabir bin Abdillah es-Sülemi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Uhud'a savaşmak için çıkmak
istediğimde babam beni geri çevirip kız kardeşlerimin yanında kalmamı vasiyet
etti ve kendisi şehit oldu. Sen nereye gideceksen ben de seninle olmak isterim.
Ancak sen sadece Uhud savaşına katılanların bu sefere çıkmasına izin verdin.
Bana da izin ver." Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Olur sen de onların peşinden git" buyurdu.
ibn ishak hocaları ndan
nakleder: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) cuma rtesi günü Uhud'dan
Medine'ye döndükten, Pazar günü sabah namazını Mescid'de kıldırdıktan sonra,
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) müezzini Bilal düşmanın peşinden
gidileceğini ilan edip: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) dün
Uhud'da bizimle birlikte çarpışmada bulunmayanlar gelmeyecek. Sadece çarpışmada
bulunanlar gelecekler" buyurdu. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu tedbire başvurması, müşriklere Müslümanların hala güçlü olduklarını
hissettirmek, yenilgiye uğramış olmalarının kendilerini korkutmadığını gösterip
onları korkutmak içindi.
Aişe binti Osman'ın
azatlısı ibnu's-Saib'in bildirdiğine göre Abduleşhel'den bir sahabi şöyle
anlattı: Kardeşlerimden biriyle, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile beraber
Uhud savaşında bulunduk ve ikimiz de yaralı olarak geri döndük. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) müezzini düşmanın peşinden gidileceğini ilan
edince kardeşimle birbirimize: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
ile beraber olan bir gazveyi kaçıracak mıyız! Vallahi, bineceğimiz bir
bineğimiz yoktur ve ikimiz de yaralıyız" dedik. Buna rağmen biz de çıktık.
Benim yaram daha hafif olduğu için, kardeşim yorulunca bazen onu taşıdım, bazen
kendisi yürüdü ve düşmanı takip seferinden geri kalmadık. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Medine'ye sekiz mil mesafede olan Hamrau'l-Esed'e gelince
orada, pazartesi, salı ve çarşamba günlerini geçirip Medine'ye döndü.
Abdullah bin Ebi Bekr
bin Muhammed bin Amr bin Hizam'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hamrau'l-Esed'de iken yanlarına gelen Ma'bed el-Huzai ona
uğradı. Huzaa içinde o günlerde müşrik olanlar da, müslüman olanlar da vardı.
Ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile barış içindeydiler ve o
civarda olanları Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gizlemezlerdi.
Ma'bed de o sırada henüz müşrik idi.
Ma'bed: "Ey
Muhammed! Vallahi ashabın ve senin başına gelenler bize ağır geldi. Biz isterdik
ki; sen onların içinde afiyette olasın" dedi. Sonra Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hamrau'l-Esed'de iken Ma'bed ayrıldı ve Ravha denilen yerde
Ebu Süfyan ve beraberindekilere ulaştı. Ebu Süfyan ve yanındakiler Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabının üzerine tekrar saldırmak üzere söz
birliği etmişlerdi ve: "Biz onun arkadaşlarının kuvvetlilerini,
kumandanlarını ve şereflilerini yaraladık. Sonra onların kökünü kazımadan
döndük. Muhakkak geri döneceğiz, kalanların üzerine hücum edip işlerini
bitireceğiz" diyorlardı.
Ebu Süfyan Ma'bed'i
gördüğünde: "Arkanda ne var, ne yok, ey Ma'bed?" diye sorunca Ma'bed:
"Muhammed ashabıyla beraber şimdiye kadar görmediğim bir toplulukla
beraber sizin peşinizden çıktı. Hepsi size karşı diş biliyorlar. Size kinleri
büyük. Uhud günü geride kalanlar da onun yanında toplanmışlar, daha önce
yaptıklarından pişmanlar ve size karşı şimdiye kadar görmediğim bir nefret
içindeler" cevabını verdi.
Ebu Süfyan:
"Yazıklar olsun, ne diyorsun?" deyince Ma'bed: "Allah'a yemin
olsun ki, eğer hemen ayrılmayacak olursanız, atlarının alınlarını
göreceksiniz" karşılığını verdi.
Ebu Süfyan:
"Vallahi biz, onların arkada kalanlarının kökünü kazımak üzere üzerlerine
hücuma karar vermiştik" deyince, Ma'bed: "Ben böyle yapmamanı tavsiye
ederim. Allah'a andolsun ki, gördüğüm kalabalık bana şu şiiri söyletti"
karşılığını verdi .. Ebu Süfyan:
"Şiirinde ne
dedin?" diye sorunca, Ma'bed şu şiiri okudu: Yıkılıyordu nerdeyse bineğim
uğultulardan Yer üzerinden bölük bölük atlılar sel gibi akınca
Sonra ravi müslümanlarla
ilgili şiirin diğer beyitlerini de zikretti.
Ma'bed'in söyledikleri
Ebu Süfyan ve beraberindekilerin kararlarından dönmelerine sebep oldu. Ebu
Süfyan'ın olduğu yere Abdulkays oğullarından bir grup uğradı. Ebu Süfyan onlara
sordu: "Nereye gidiyorsunuz?" diye sorunca: "Medine'ye
gidiyoruz" cevabını verdiler.
Ebu Süfyan:
"Niçin?" diye sorunca: "Yiyecek almak için" cevabını
verdiler.
Ebu Süfyan:
"Sizinle göndereceğim bir mektubu Muhammed'e iletir misiniz? Eğer bunu yaparsanız,
yarın Ukaz'da size üzüm getiririm" deyince onlar: "Olur"
karşılığını verdiler. Ebu Süfyan: "Ona ulaştığınızda haber verin ki, biz
ona ve ashabına doğru, kalanların kökünü kazımak için yürümeye karar
verdik" dedi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Hamrau'l-Esed'de iken Abdulkays oğulları grubu onlara yetişti
ve Ebu Süfyan ile arkadaşlarının söylediklerini Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) haber verdi. Nebi'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı:
"Allah bize yeter, O, ne güzel vekildir" dediler Yüce Allah o grup ve
ashab hakkında:
"Onlar
yaralandıktan sonra Allah'ın ve Peygamber'inin davetine uyan kimselerdir.
Onlardan güzel davranıp iyilik edenlere ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara
büyük bir mükafat vardır. Onlar öyle kimselerdir ki, insanlar kendilerine,
‘‘İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun’‘ dediklerinde, bu söz
onların imanını artırdı ve ‘‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’‘ dediler.
Bundan dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık
dokunmadan geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf
sahibidir. İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Eğer mümin iseniz
onlardan korkmayın, benden korkun"[Al-i İmran 172-175] ayetlerini indirdi.
"İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun" sözünü
söyleyenler, Abdulkays kabilesidir. "İşte o şeytan, ancak kendi dostlarını
korkutur" buyruğunda kastedilenler de, Ebu Süfyan ve adamlarıdır.
ibn Abbas der ki: Hz.
İbrahim ateşe atıldığı zaman: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir"
dedi. "İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun"
dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve "Allah bize yeter, o ne
güzel vekildirı"[Al-i İmran 173] dedikleri zaman da Hz. Muhammed
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) aynı şeyi söyledi. Ebu Bekir bin Ayyaş: "Hem
Hz. İbrahim, hem de Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu sözü
söylediler" demiştir.
Buhari bunu Sahih'te
Ahmed bin Abdillah bin Yunus'tan rivayet etmiştir.
ibn Abbas: ''Bundan
dolayı Allah'tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan
geri döndüler ... "[Al-i İmran 174] ayetini açıklarken şöyle demiştir:
"Ayette geçen nimet, Müslümanların sağ salim bir şekilde geri
dönmeleridir. Lütufa gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O sırada
ticaret döneminde oradan geçen bir kervan'ın mallarını satın alıp kar etmiş ve
bunu ashabı arasında dağıtmıştır." --- Kurtubi, Tefsir (7/445).
Zühri der ki: Abdullah
bin Ubey'in her cuma durduğu bir yeri vardı. O yeri kendisi ve kavmi için şeref
verici bir yer saydığı için orada durmaktan vazgeçmezdi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Cuma günü hutbe vermek için kalktığı zaman kendisi de kalkar
ve: "Ey insanlar! işte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aranızda
bulunmaktadır; Allah onunla sizi şereflendirdi ve yüceltti. Ona yardımcı ve
destek olun, onu dinleyin ve ona itaat edin" deyip tekrar otururdu. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Uhud'dan geri döndüğü zaman bu münafık ta
Uhud'da yapacağını yaptıktan sonra cuma hutbesinde eskiden olduğu gibi kalkıp
konuşmak istedi. Bunun üzerine yanındaki Müslümanlar onu elbiselerinden
çekerek: "Otur ey Allah'ın düşmanı! Sen buna layık değilsin. Sen
yapacağını yapmış bulunmaktasın" dediler. O, insanların omuzlarına basarak
Mescid'den çıktı. Çıkarken de: "Sanki kötü bir şey söyleyecektim. Vallahi
kalkmış olsaydım onun durumunu daha kuvvetli kılacaktım" diyordu. Çıkarken
Mescid'in kapısında Ensar'dan bir adamı görünce, Ensar'dan olan kişi:
"Neyin var?" diye sordu. O da: "Onun durumunu daha kuvvetli
kılmak için kalkmıştım. Ancak ashabı sanki kötü bir şey söyleyecekmişim gibi
beni çekip azarladılar" cevabını verdi. Ensar'dan olan adam: "Vay
haline! Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına geri dön de sana
mağfiret dilesin" dedi. O: "Vallahi, bana mağfiret dilemesini
istemiyorum" karşılığını verdi.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Katan
Üzerine Giden Ebu Seleme bin Abdilesed Müfrezesi