DELAİLU NÜBÜVVE |
RESULULLAH'IN (S.A.V.) KATILDIĞI GAZVELER VE GÖNDERDİĞİ
ASKERİ BİRLİKLER BÜYÜK BEDİR SAVAŞI |
İlim Adamlarınca Kendi
Dalında En Güvenilir Olarak Addedilen Musa bin Ukbe'nin Meğazi'sinde Bedir Savaşıyla
İlgili Aktarılan ve Kıssayı Tamamlayan Anlatımlar
Musa bin Ukbe anlatıyor:
Nahle vadisinde ibnu'l-Hadrami'nin öldürülmesinden iki ay sonra Ebu Süfyan bin
Harb, Kureyş'e ait bir kervanla Şam'dan Mekke'ye doğru dönüşe geçti. Kervanda,
içlerinde Mahreme bin Nevfel ve Amr bin el-As'ın da bulunduğu Kureyşin her
ailesinden yetmiş binekli vardı. Şam'a ticaret için gitmişlerdi ve neredeyse
Mekke'nin tüm mallarını götürmüşlerdi. Kervan'da bin devenin bulunduğu,
Kureyş'ten bir okiyye ve üstü malı olan herkesin bunu ticaret için bu kervana
verdiği söylenir. Sadece Huvaytib bin Abdiluzza'nın bu kervanda malı yoktu.
Bedir savaşına katılmayışı da bundan dolayıdır. Bedir savaşı öncesi
Müslümanlarla müşrikler arasında Nahle vadisinde bir karşılaşma olmuş, bu karşılaşmada
ibnu'l-Hadrami öldürülürken Osman ile Hakem esir alınmıştı.
iki ay sonrasında
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ebu Süfyan'ın kervanının dönüşe
geçtiği söylenince Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kervandan haber
getirmek üzere aslen Cüheyneli olan Ganm oğullarından Adiy bin Ebi'z-Ze'ba
el-Ensari ile Besbes'i (ibn Amr) gönderdi. Adiy ile Besbes yola çıkıp sahile
yakın bir yerde olan Cüheyne'den bir kabileye geldiler ve kervan ile Kureyş
tüccarlarını sordular. Cüheyneliler kervan hakkında bildiklerini onlara
söyleyince geri dönüp durumu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
aktardılar. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Müslümanların
hazırlanmalarını söyledi. Bu, Ramazan ayında vaki olmuştur.
Ebu Süfyan da Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabından yana bir korku içinde
Cüheynelilerin yanına ulaştı. Onlara Muhammed hakkında bir haberleri olup
olmadığını sorunca, Adiy ile Besbes'in gelip kervan hakkında bilgi
istediklerini söylediler. Develerini bağladıkları yerleri de onlara
gösterdiler. Ebu Süfyan: "Develerin dışkısından bir şeyler getirin"
dedi. Getirilen deve dışkısını karıştırınca hurma çekirdeklerini gördü ve:
"Bu, Yesrib ahalisinin hayvanlar için kullandıkları yemdir. Gelen iki kişi
de Muhammed'in gözcüleri idi" dedi. Ardından Müslümanlara yakalanmanın
korku ve endişesi içinde aceleyle yola koyuldular. Ebu Süfyan, Gifar
kabilesinden Damdam bin Amr adında bir adamı da: "Yola çıkın ve
kervanınızı Muhammed ile arkadaşlarından koruyun! Zira kervana el koymak için
arkadaşlarını harekete geçirdi" şeklinde bir haberle Kureyş'e gönderdi.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) halası Atike binti Abdilmuttalib, Mekke'de
kardeşi Abbas bin Abdilmuttalib'in yanında kalıyordu. Bedir savaşı öncesinden
ve Damdam'ın Mekke'ye gelişinden önce bir rüya görüp korktu. Korkunca aynı gece
kardeşi Abbas'a gelmesi için haber yolladı. Abbas gelince ona:
"Bir rüya gördüm ve
kavminin helak olmasından korktum" dedi. Abbas: "Ne gördün?"
diye sorunca da, Atike: "Bunu başkalarına söylemeyeceğine dair bana söz
vermeden sana anlatmam! Çünkü bunu duyacak olurlarsa bize eziyet eder ve
işitmek istemediğimiz sözler söylerler" dedi. Abbas ona bu yönde söz
verince de Atike şöyle anlattı:
"Bir yolcu gördüm.
Bineğinin üzerinde Mekke'nin en üst tarafından gelerek avazı çıktığı kadar:
"Ey ihanet ailesi! iki veya üç gün içinde yola çıkın!" diye
bağırıyordu. Sonra bineğiyle Mescid'e girdi. Mescid'in içinde de üç defa
bağırdı. Erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan bazıları korku içinde ona
doğru yöneldiler. Sonra yine bineğinin üzerindeyken onu Kabe'nin üzerinde
gördüm. Orada yine aynı şekilde üç defa: "Ey ihanet ailesi! Ey ahlaksızlık
ailesi! iki veya üç gün içinde yola çıkın!" diye bağırdı. Sonra onun, Ebu
Kubeys dağı üzerinde aynı şekilde: "Ey ihanet ailesi! Ey ahlaksızlık
ailesi!" diye bağırdığını işittim ki Mekke ahalisinden iki dağ arasında
onu duymayan kalmadı. Sonra büyükçe bir kayayı tutup yerinden söktü ve Mekke
ahalisinin üzerine fırlattı. Kaya büyük bir gürültüyle gelip dağın dibinde parçalandı.
O kayanın parçalarının Mekke'de girmediği ev kalmadı. Kavminin başına bir
kötülüğün gelmesinden korktum."
Atike'nin bu rüyasından
korkan Abbas yanından ayrıldı. Gece sonuna doğru Abbas, dostu olan Velid bin
Utbe bin Rabia ile karşılaştı. Ona Atike'nin rüyasını anlattı ve kimseye
söylememesini istedi. Ancak Velid bunu babası Utbe'ye anlattı. Utbe de kardeşi
Şeybe'ye anlattı. Bu şekilde konu Ebu Cehil bin Hişam'ın kulağına kadar gitti
ve Mekke'de yayıldı.
Sabah olunca Abbas,
Kabe'yi tavaf için gitti. Orada Ebu Cehil, Utbe bin Rabia, Şeybe bin Rabia,
Umeyye bin Halef, Zem'a bin el-Esved ve Ebu'l-Bahteri'yi bir grupla konuşurken
buldu. Abbas'ı gördüklerinde Ebu Cehil ona:
"Ey Ebu'l-Fadl!
Tavafın bittiğinde yanımıza gel" diye seslendi. Abbas tavafını bitirince
gelip yanlarında oturdu. Ebu Cehil ona: "Ey Ebu'l-Fadl! Atike'nin gördüğü
rüya ne?" diye sordu. Abbas: "Rüya filan görmedi" karşılığını
verince Ebu Cehil: "Ey Haşim oğulları! Erkeklerinizin yalanları yetmedi de
artık kadınlarınızın yalanlarıyla mı karşımıza çıkıyorsunuz! Sizlerle bizler
galibiyet için yarışan atlar gibiydik. Ancak atlarımız yan yana gelince:
‘‘içimizden bir Peygamber geldi!’‘ dediniz. Yakında da: ‘‘içimizden bir kadın
Peygamber geldi!’‘ demeye başlayacaksınız! Kureyş'te, erkekleri ve kadınları
sizden daha yalancı olan başka bir aile görmedim!" dedi. O gün Abbas'a
ağır bir şekilde eziyet ettiler.
Ebu Cehil yine şöyle
dedi: "Atike, bir atlının: ‘‘iki veya üç gün içinde buradan çıkın!’‘ dediğini
iddia ediyor. Bu üç gün geçince de Kureyş onların yalancılıklarını görecektir.
Araplar içinde en yalancı erkek ve kadının sizden olduğuna dair bir yazı da
yazıp Kabe'ye asacağız. Ey Kusay oğulları! Kabe kapıcılığı, toplantılara ev
sahipliği yapma, hacılara su dağıtma, sancağı taşıma, hacılara yemek dağıtma
işini almanız size yetmedi mi de bize gelip bir de içinizden bir peygamberin
geldiğini söylüyorsunuz!" Bunun üzerine Abbas ona: "Yeter artık!
Yalancılık asıl sende ve ailendedir!" karşılığını verdi. Orada bulunanlar
da: "Ey Ebu'l-Fadl! Sen cahil ve bunak biri değilsin!" dediler.
Atike'nin rüyasını ifşa
ettiği için Abbas bu şekilde ağır bir eziyete maruz kaldı. Ancak Atike'nin
gördüğü rüyanın üçüncü gecesinde, Ebu Süfyan'ın gönderdiği atlı olan Damdam bin
Amr el-Gifari, Kureyşlilere geldi ve: "Ey Galib bin Fihr ailesi! Yola
çıkın! Muhammed ve ashabı Ebu Süfyan'a saldırmak için hareket ettiler.
Kervanınıza sahip çıkın!" diye seslenmeye başladı. Bunu duyan Kureyş büyük
bir korkuya kapıldı ve Atike'nin rüyasından dolayı tedirgin oldular.
Abbas da: "Bizim
yalancı olduğumuzu söylemiş ve Atike'yi yalancı çıkarmıştınız]" dedi.
Sonra küçük büyük demeden develerine binip kervanı korumak için yola çıktılar.
Ebu Cehil:
"Muhammed, Nahle vadisinde yaptığını kervan için de yapabileceğini mi
düşünüyor! Kervanımıza sahip çıkıp çıkmadığımızı görecek!" dedi ve dokuz
yüz kişilik bir orduyla yola düştüler. içlerinde yüz tane de atlı vardı. Az da
olsa Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabına meyli olan, Müslüman
olduğunu bildikleri herkesi, Haşim oğullarından değer vermedikleri kişiler
hariç herkesi beraberlerinde götürdüler. Zorla yanlarında götürdükleri içinde
Abbas bin Abdilmuttalib, Nevfel bin el-Haris, Talib bin Ebi Talib ve Akil bin
Ebi Talib gibi kişiler de vardı. işte bundan dolayıdır ki Talib bin Ebi Talib:
"Talib bu
süvarilerle birlikte çıkıp savaşsın Ancak ne ölsün ne de galip olarak
dönsün" şeklinde bir şiir söylemiştir. Müşrikler Cuhfe'ye ulaştıklarında
su ihtiyacını gidermek ve su tulumlarını doldurmak üzere orada konakladılar.
içlerinde Cuheym bin es-Salt bin Mahreme adında Muttalib bin Abdimenaf
oğullarından bir adam vardı. Cuheym orada başını koyup biraz uyuduktan sonra
korku içinde uyandı ve arkadaşlarına: "Az önce başımda duran süvariyi gördünüz
mü?" diye sordu. Arkadaşları: "Hayır! Sen aklını oynatmışsın!"
karşılığını verdiler. Cuheym:
"Demin başımda bir
süvari durdu ve Ebu Cehil, Utbe, Şeybe, Zem'a, Ebu'l-Bahteri, Umeyye bin Halef
gibi Kureyş'in ileri gelenlerinin adlarını sayarak bunların öldürüldüğünü
söyledi" deyince, arkadaşları: "Anlaşılan şeytan seninle
oynamış" karşılığını verdiler. Cuheym'in bu olayı Ebu Cehil'e anlatılınca:
"Haşim oğullarının yalanı yanında şimdi de Muttalib oğullarının yalanıyla
mı geldiniz! Oysa yarın kimlerin öleceğini göreceksiniz!" dedi.
içlerinden Ebu Süfyan
bin Harb, Mahreme bin Nevfel, Amr bin el-As gibi kişilerinde bulunduğu Kureyş'e
ait kervan Şam'dan döndüğü Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bildirilince Allah Resulü kervanı karşılamak üzere yola çıktı. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Medine'den çıkarken Dinar oğullarının yanında bulunan
geçitten çıktı. Dönüşte de Veda tepesinden şehre girdi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) üçyüz onaltı kişi ile birlikte yola çıktı. ibn Fuleyh'in rivayetinde
bu sayının üçyüz onüç olduğu zikredilir. Ashabından birçoğu da gözcülük yapmak
üzere geride kaldılar. Yüce Allah'ın Müslümanları aziz kıldığı ilk savaş da bu
olacaktı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicretinden onsekiz ay sonra Ramazan ayında yola
çıktı. Yanındaki Müslümanlar da sadece kervanı ele geçirmek niyetiyle
çıkmışlardı. Dinar oğullarının yanındaki geçitten şehir dışına çıktığında
Müslümanlarda az sayıda binek hayvanı vardı. Daha çok su taşımak için
kullanılan develere binmişlerdi. Yanlarındaki bu develere de sırayla
biniyorlardı. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yol arkadaşları da
Ali bin Ebi Talib ile Hamza'nın anlaşmalısı Mersed bin Ebi Mersed el-Ganevi
idi. Üçünde de sadece bir tane deve vardı. Mekke ile Medine arasında bulunan
irku'z-Zabya'ya ulaştıklarında Tihame tarafından gelen bir yolcuyla
karşılaştılar. Müslümanlar yollarına devam ederken ashabdan birkaç kişi bu
adamla durup Ebu Süfyan'ı sordular. Adam: "Onun hakkında herhangi bir
bilgim yok" karşılığını verdi. Adamdan bu konuda bir şey
öğrenemeyeceklerini anladıklarında: "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) selam ver" dediler. Adam:
"Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) aranızda mı ki?" diye sorunca:
"Evet!" dediler. Adam: "Hanginiz?" diye sorunca, Allah
Resulü'nü ona gösterdiler. Bedevi, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Dediğin gibi sen gerçekten Allah'ın Resulü müsün?" diye sorunca,
Nebi: ''Evet!" karşılığını verdi. Adam:
"Dediğin gibi
gerçekten Allah'ın Resulü isen bu devemin karnındakinin ne olduğunu bil"
deyince, Ensar'dan ve Abduleşhel oğullarından biri olan Seleme bin Selame bin
Vakş buna çok kızdı ve adama: "Sen bu deveyle ilişkiye girdin. Karnında da
senin çocuğun var!" karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), Seleme'nin böyle çirkince çıkışından hoşlanmadı ve ondan yüz çevirdi.
Sonrasında Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) kervan hakkında herhangi bir bilgi alamadan ve
Kureyşlilerin de Mekke'den yola çıktığını bilmeden yoluna devam etti. Bir ara
ashabına: ''İçinde bulunduğumuz bu durum ve yolculuğumuz hakkında ne
düşünüyorsunuz?" diye sorunca, Ebu Bekr: "Ey Allah'ın Resulü!
Bölgedeki mesafeleri herkesten çok biliyorum. Adiy bin ez-Ze'ba'nın bize
bildirdiğine göre kervan filan vadideymiş. Yani Bedir denilen yere onlarla aynı
zamanda varıp orada karşılaşırız" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
bir daha: ''Bana bu konudaki görüşlerinizi söyleyin" buyurunca, Ömer bin
el-Hattab: "Ey Allah'ın Resulü! Kureyş aziz oldu olalı hiçbir zaman zelil
duruma düşmedi. Küfre bulaştığından beri de hiçbir zaman imana gelmedi. Bunlar
seninle savaşacaklar. Onun için gerekli önlemleri al ve savaş için hazırlığını
yap" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir daha: ''Bana bu
konudaki görüşlerinizi söyleyin" buyurunca, Mikdad bin Amr: "Biz
Musa'ya: ‘‘Sen ve Rabbin gidin savaşın! Biz burada sizleri bekleyeceğiz’‘
diyenler gibi olmayacağız. Aksine biz: ‘‘Sen ve Rabbin gidip savaşın! Biz de
sizinle birlikte savaşacağız!’‘ diyoruz" karşılığını verdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) bir daha: ''Bana bu konudaki görüşlerinizi söyleyin''
buyurdu. Sa'd bin Muaz, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına
danışıp görüş bildirmelerine rağmen bir daha görüşlerini sormadaki ısrarını
görünce aslında Ensar'ın bu konudaki görüşlerini öğrenmek istediğini, niyet
ettiği işte kendisine yardım edip etmeyecekleri konusunda çekincesi bulunduğunu
düşündü. Bunun üzerine şöyle dedi: "Ey Allah'ın Resulü! Sanırım Ensar'ın
bu konuda sana yardım etmeyeceklerini, düşmanları bizzat evlerine, kadınlarına
ve çocuklarına saldırırken görmedikçe onlarla savaşmayı uygun görmeyeceklerini
düşünüyorsun. Ey Allah'ın Resulü! Ben Ensar'ın yerine ve onlar adına cevap
vereceğim. Dilediğin gibi hareket et. Mallarımızdan dilediğin kadarını al,
dilediğin kadarını da bize bırak. Bizden aldığın bıraktığından daha fazla bizi
sevindirecektir. Vallahi bineğini Yemen'deki Gimd'de bulunan Berk'e sürsen biz
de peşinden gideriz." Sa'd böyle deyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
''Allah'ın adıyla yola koyulun! Müşriklerin nasıl öldürüldüklerini gördüm!''
buyurdu ve Bedir'e doğru harekete geçti.
Ebu Süfyan ise
aşağılara, deniz sahiline doğru inip oradan yoluna devam etti. Farklı bir yol
tutup kervanı Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kurtardığını
düşündüğü için de Kureyş'e: "Sizler kervanı korumak ve kurtarmak için
Mekke'den çıktınız. Kervan da kurtulduğuna göre artık Mekke'ye geri
dönebilirsiniz" şeklinde bir mektup yazdı. Müşrikler Cuhfe'de iken bu
mektup kendilerine ulaştı. Ebu Cehil: ''Vallahi Bedir'e ulaşmadan, orada
konaklayıp Araplardan bizimle gelenlere yemek ikramında bulunmadan geri
dönmeyiz. Çünkü bizi gördükten sonra kimseler bizimle savaşmaya cesaret
edemez" dedi. Ahnes bin Şarik ise Ebu Cehil'in bu kararını beğenmedi. Geri
dönmek istedi ve diğerlerinin de dönmesi yönünde görüş bildirdi. Ahnes,
Kureyşlilerin dönmesinden ümidini kesince Zühre oğullarına ısrarda bulundu.
Onlar bunu kabul edince onlarla birlikte Mekke'ye geri döndü. Bu şekilde Zühre
oğulları Bedir savaşına katılmadılar. Sonrasında da Ahnes ölene kadar onun
sözünü dinlediler, görüşlerine itibar ettiler. Haşim oğulları da dönenlerle
birlikte dönmek istedi; ancak Ebu Cehil onlara sert davranıp: ''Vallahi hep
birlikte dönene kadar içimizden kimse geri dönmeyecek!" dedi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gelip Bedir'e en yakın yerde konakladı. Sonra Ali bin Ebi
Talib, Zübeyr bin el-Avvam ve Besbes el-Ensari'yi ashabından bir grupla Bedir
taraflarındaki tepeleri göstererek: ''Şu tepelere doğru gidip bakın. Tepelerin
ardındaki kuyuda müşriklerin durumunu öğrenmenizi umuyorum'' buyurdu.
Kılıçlarını kuşanmış bir şekilde oraya gittiler. Vardıklarında Kureyşlilerin su
doldurmak üzere gönderdikleri kişileri gördüler. içlerinden iki tane köleyi aldılar.
Bunlardan biri Haccac oğullarının kölesi Esved ile Ebu'l-As'ın kölesi Eslem
idi. Diğerlerini ise Kureyşlilere doğru bıraktılar. Sonradan köleleri alıp
Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) geldiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) suyun yanında kurulan çardakta oturuyordu. Ashab köleleri Ebu Süfyan'ın
düşündüklerini öğrenmek için Ebu Süfyan ile yanındakiler hakkında soru sormaya
başladılar. Köleler ise Mekke'den çıkan müşrikler, başında bulunanlar ve
onlarla birlikte gelenler hakkında konuşuyorlardı. Fakat Müslümanlar onlara
inanmıyordu. Müslümanlar kölelerin haklarında bilgiler verdikleri müşriklerden
nefret etmelerine rağmen Ebu Süfyan'ın kervanına tamah ettikleri için onun
hakkında bilgi istiyorlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de namaz
kılıyor; ancak Müslümanların bu iki köleye yaptıklarını görüp işitiyordu.
Müslümanlar kölelere
vurunca, köleler: "Evet! Ebu Süfyan da burada" diyorlardı. Oysa
kervan, Yüce Allah'ın da buyurduğu gibi müslümanların aşağısında bulunuyordu.
Yüce Allah bu konuda: "Siz vadiye en yakın ve onlar da en uzak yamaçta
idiler; kervanın süvarileri sizden daha aşağıdaydı. Savaş için buluşmak üzere
sözleşmeye kalksaydınız, vaktini tayinde anlaşmazlığa düşerdiniz; fakat Allah
mahvolan, apaçık belgeden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık belgeden ötürü
yaşasın diye olacak işi yaptı. Doğrusu Allah işitir ve bilir"[Enfal 42]
buyurmuştur.
Sonrasında köleler:
"Müşrikler sizinle savaşmaya geldi" deyince, Müslümanlar onları
yalanlıyor, ancak: "Ebu Süfyan burada" dedikleri zaman onları
bırakıyorlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu yaptığını
görünce selam verip namazını bitirdi ve Müslümanlara: "Size ne bilgi
verdiler?'' diye sordu. Müslümanlar: "Müşriklerin savaş için geldiklerini söylediler"
karşılığını verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Doğru
söylemişler! Vallahi doğruyu söyledikleri zaman onları dövüyor, yalan
söyledikleri zaman ise onları bırakıyorsunuz. Kervanı sizden korumak için
müşrikler buraya geldiler" buyurdu.
Daha sonra köleleri
çağırıp müşrikleri sordu. Onlar da Kureyşlilerin durumunu anlattılar; ancak:
"Ebu Süfyan hakkında herhangi bir bilgimiz yok" dediler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Müşrikler kaç kişi?'' diye sorunca,
köleler: "Bilmiyoruz; ama Vallahi sayıları çok fazla" dediler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Dün yemeklerini kim verdi?" diye sorunca, adamın
birinin adını söylediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Kaç deve
kesti?" diye sorunca: ''On deve kesti" dediler. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bir önceki gün yemeklerini kim verdi?"
diye sorunca, başka birinin adını söylediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): ''Kaç deve kesti?" diye sorunca: ''Dokuz deve kesti"
dediler. Bir gün dokuz, bir gün de on deve kesmeleri üzerine Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem): ''Sayıları dokuz yüz ile bin arasında'' buyurdu. Kureyş yola
çıkınca develeri ilk kesenin Ebu Cehil bin Hişam olduğu söylenmiştir. Kureyş
ordusu için on deve kesti. Sonra Usfan mevkiinde Umeyye bin Halef, ordu için
dokuz deve kesti. Kadıd mevkiine geldiklerinde Süheyl bin Amr da on deve kesti.
Kadıd mevkiinden aşağılara deniz kıyısına doğru meyledip yola devam ettiler.
Kıyıda bir gün ikamet ettiler. O esnada Şeybe bin Rabia, müşrik ordusu için
dokuz hayvan kesti. Cuhfe'ye geldiklerinde Utbe bin Rabia, onlara on deve
kesti. Ebva'ya geldiklerinde Haccac'ın oğulları Nubeyh ile Münebbih on deve
kesti. -veya Abbas bin Abdilmuttalib on deve kesti- Haris bin Amir bin Nevfel
de dokuz deve kesti. Bedir suyuna, vardıklarında Ebu'l-Bahteri'de onlar için on
deve kesti. Mikyas el-Cumahi de Bedir suyunda dokuz deve kesti. Sonra harple
meşgul olduklarından dolayı deve kesmeyi bırakıp azıklarından yediler.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) kalkıp: ''Karargahın yeri konusunda ne dersiniz?" diye
sorunca Seleme oğullarından biri olan Hubab bin el-Münzir:
''Ey Allah'ın Resulü!
Ben bu bölgeyi ve kuyularını iyi biliyorum. Sen de uygun görürsen suyu bol ve
temiz olan bir kuyuya müşriklerden önce varıp karargahı kuralım. Sonra diğer
tüm kuyuları kapatalım" dedi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): ''O zaman yola koyulun! Yüce Allah iki topluluktan birini size vaad
etti" buyurdu. Bu sözü üzerine Müslümanlardan çoğunun içine bir korku düştü.
Şeytanın da korkutmasıyla içlerinde çekince de vardı.
Bir yandan Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Müslümanlar diğer yandan müşrikler ilk önce
suya varmak için hızlıca harekete geçtiler. O gece Yüce Allah bir yağmur
gönderdi. Bu yağmur müşriklere sağanak şeklinde yağıp bir bela oldu ve yol
almalarını engelledi. Müslümanlar için ise hafif bir şekilde indi ve kumluk
olan yollarını biraz ıslatıp serinletti. Bu şekilde Müslümanlar gece yarısı
müşriklerden önce su başına vardılar ve yerleştiler. Söz konusu kuyunun suyunu
yaptıkları büyük bir havuzda topladılar. Geri kalan kuyuları da kapattılar.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İnşallah yarın sabah burası
onların mezarı olacaktır'' buyurdu. Yüce Allah bu konuda: "Hani (Allah)
kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi
temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve
ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur
yağdırıyordu"[Enfal 11] buyurdu.
Söylendiğine göre İslam
ordusunda iki at vardı. Birinin üzerinde Mus'ab bin Umeyr, diğerinin üzerinde
Zübeyr bin el-Avvam vardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ordunun sağ
cenahına Sa'd bin Hayseme'yi, sol cenahına da Mikdad bin elEsved'i komutan
tayin etti.
Sonrasında havuzun
çevresinde Müslümanları konuşlandırdı, Müşrikler karşıdan göründüğünde:
''Allahım! İşte müşrikler! Tüm kibirleri ve büyüklenmeleriyle, sana meydan
okuyarak ve elçini yalanlayarak geldiler. Allahım! Senden bana vaad ettiğin
şeyi istiyorum'' diye dua etti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ebu
Bekr'in kolundan tutmuş: ''Allahım! Senden bana vaad ettiğini diliyorum!'' diye
dua ediyordu. Bunun üzerine Ebu Bekr: "Ey Allah'ın Resulü! Sevin! Canım
elinde olana yemin olsun ki Yüce Allah sana vaad ettiğini yerine
getirecektir" dedi. Müslümanlar Yüce Allah'tan yardım ve zafer isteyince,
Allah da Peygamber'ine ve Müslümanlara icabet etti.
Müşrikler karşıdan
geldiler. Şeytan da Suraka bin Cu'şum el-Müdlici suretinde içlerindeydi. Kinane
oğullarının kendilerine yardım için arkadan geldiğini, böylesi bir günde
kendilerini kimselerin yenemeyeceğini, Kinane oğullarının geleceğini
söylemesiyle kendilerine arka çıkacağını söylüyordu.
Yüce Allah bu konuda:
"Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah
yolundan men edenler gibi olmayın. Allah onların işlediklerini her yönüyle
bilendir. Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve ‘‘Bugün insanlardan
sizi yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım’‘ dedi. İki ordu karşılaşınca
da, geri dönüp, ‘‘Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin görmediğinizi ben
görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın azabı şiddetlidir’‘
dedi''[Enfal 47,48] ayetlerini indirdi.
Müşriklerden biri
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanındakilerin azlığını görünce:
"Bunlar kandırılmış kişilerdir" dedi. Bu konuda da Yüce Allah:
"Hani münafıklar ve
kalplerinde hastalık bulunan kimseler, ‘‘Bunları dinleri aldatmış’‘ diyorlardı.
Halbuki kim Allah'a tevekkül ederse, hiç şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir,
hüküm ve hikmet sahibidir"[Enfal 49] buyurdu.
Sonrasında müşrikler
meydana gelip savaş için hazırlandılar. Hakim bin Hizam, Utbe bin Rabia'nın
yanına gitti ve: "Yaşadığın sürece Kureyşlilerin efendisi olmak ister
misin?" dedi. Utbe: "Neye karşılık?" diye sorunca, Hakim:
"iki tarafın savaşmasına engel ol. Öldürülen ibnu'l-Hadrami'nin kanı ile
Muhammed'in o kervandan aldıklarının sorumluluğunu yüklen. Zira Kureyşliler
Muhammed'den, o kervandan aldıkları ile ibnu'l-Hadrami'nin kanından başka bir
şey istemiyorlar" karşılığını verdi. Utbe: "Evet, yaparım. Çok güzel
bir şey söyledin ve çok güzel bir şeye davet ettin. Sen bu konuda kabilenle
konuş ben de dediğin şeyi yapmayı üzerime alıyorum" dedi.
Hakim, Kureyş'in
eşrafıyla görüşüp onları buna davet etti. Utbe de bir deveye binerek
arkadaşlarıyla birlikte müşriklerin arasında dolaştı ve şöyle dedi:
"insanlar! Dinleyin ve sözüme itaat edin. Siz Müslümanlardan
ibnu'l-Hadramı'nin kanı ile bulunduğu kervandan aldıklarından başka bir şey
istemiyorsunuz. Kan ve kervandan alınanların sorumluluğunu ben üzerime
alıyorum. Bu adamı da bırakın! Şayet peygamber değil de yalancı biri ise onu
öldürme işini başka Araplar yerine getirecektir. Zira Müslümanlar ile
müşriklerin içinde karşılıklı akraba olanlar var. Onları öldürecek olursanız
kişi bir ömür kardeşinin veya oğlunun veya yeğeninin veya amcası oğlunun
katiliyle yüz yüze gelecek. Bu da nesilden nesile kin ve öfkeyi aktaracaktır.
Şayet bu adam bir hükümdar ise kardeşiniz olan birinin hükümranlığı altındasınız
demektir. Yok, eğer gerçekten bir peygamber ise o zaman neden bir peygamberi
öldürüp kötü bir işe bulaşasınız? Hepsini tamamen öldürmedikten sonra da onları
bitiremezsiniz. Ancak tersinin olmamasının, sizleri öldürmeyeceklerinin de
güvencesini veremem!"
Ebu Cehil, Utbe'yi bu
konuşmasından dolayı kıskandı ve yeminler ederek aklındakini yapma dışında
başka bir yolu kabul etmeyeceğini söyledi. Öldürülen ibnu'l-Hadrami'nin
kardeşine: "Utbe insanların içine korkuyu düşürmek istiyor. Senin de kabul
ettiğini varsayarak kardeşinin diyetini yükleniyor. Diyeti kabul etmeye
utanmıyor musunuz!" dedi. Kureyşlilere de: "Utbe, bu adamı ve
aralarında oğlunun, amca oğullarının da bulunduğu adamlarını yeneceğinizi
anladı. Sizin kötülüğünüzü istiyor" dedi.
Söylendiğine göre Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Utbe'yi izlerken: ''Şayet müşriklerin içinde hala
bir hayır varsa o da şu kırmızı devenin üzerindeki adamda vardır ve onun sözünü
dinlerlerse doğrusunu yapmış olurlar'' buyurmuştur. Ebu Cehil, Kureyşlileri
savaş için kışkırtırken kadınların da Amr'a ağıtlar yakmasını söyledi. Kadınlar
da: "Ah Amr! Vah Amr!" diye feryat edip ağlayarak insanları savaşa
kışkırtmaya başladılar. Sonunda Kureyşliler savaş üzerinde karar kıldılar.
Bunun üzerine Utbe, Ebu Cehil'e: "Bu gün kimin görüşünün daha doğru
olduğunu göreceksin!" dedi.
Sonrasında Kureyşliler
savaş düzenine girdiler ve Umeyr bin Vehb'e: "Git ve Muhammed ile
ashabının durumlarını öğren de gel" dediler. Umeyr atına binip Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının bulunduğu yere gidip dolaştı. Sonra
müşriklerin yanına döndü ve: "Üç yüz savaşçıları var. Birkaç kişi daha
fazla veya daha az olabilir. Yetmişe yakın da develeri bulunuyor. Biraz daha
bekleyin de gidip bakayım; yardımcı kuvvetleri veya kurdukları bir pusu var
mı" dedi. Umeyr, süvarileri de yanına alarak gidip Müslümanların
çevresinde dolaştı. Sonra dönüp: "Ne yardımcı kuvvetleri, ne de kurdukları
bir pusuları var. Basit bir topluluktan da öte değiller" dedi.
Bunun üzerine Umeyr'e:
"Sen askerleri kışkırtıp coşturmaya bak" dediler.
Umeyr de yanına yüz atlı
alarak askerlerin saflarına gitti.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) uzandı ve: ''Ben size izin vermeden savaşa başlamayın''
buyurdu. Uyku bastırınca da uyudu. Müslümanlar birbirlerine bakmaya başlayınca
Ebu Bekr: "Ey Allah'ın Resulü! Müşrikler yaklaştılar ve yanımıza kadar
ulaştılar" dedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyandı. Uykusunda Yüce
Allah müşrikleri kendisine az göstermişti. Müslümanların sayısını da müşriklere
az göstermişti. Bundan dolayıdır ki müşrikler daha da hırslanmışlardı. Şayet
müşrikleri onlara çok gösterseydi ayette de buyurduğu gibi savaş konusunda
çekişir ve başarısız olurlardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve
ashabında iki at vardı. Bunlardan biri Ebu Mersed el-Ganevı'ye, diğeri de
Mikdad bin Amr'a aitti.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) kalkıp Müslümanlara bir konuşma yaptı.
Konuşmasında böylesi bir
günde şehit olanlara Yüce Allah'ın Cenneti vaad ettiğini söyledi. Askerler için
hamur yoğuran Umeyr bin el-Humam bunu duyunca hamur işini bıraktı ve Nebi'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! Öldürülürsem benim
için Cennet mi var?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Evet!'' karşılığını verince, Umeyr müşriklerin arasına daldı ve şehit
oldu. Müslümanlar içinde ilk öldürülen kişi de kendisi oldu.
Müşriklerden Esved bin
Abdilesed el-Mahzumi, Muhammed'in yaptırdığı havuzdan su içeceğine ve sonra da
onu yıkacağına dair putlarının adına yeminler etmeye başladı. Havuza yaklaşınca
da karşısına Hamza bin Abdilmuttalib çıktı. Kılıcıyla vurup ayağını kesti.
Esved emeklemeye başlayınca havuzun içine düştü. Hamza peşinden havuza indi ve
onu öldürdü.
Esved bin Abdilesed
öldürülünce, Utbe bin Rabia devesinden indi ve müslümanlara: "Var mı
karşıma çıkacak! Vallahi, Ebu Cehil hangimizin korkak olduğunu görecek"
diye seslendi. Ardından kardeşi Şeybe ve oğlu Velid de meydana indiler ve onun
gibi çarpışmak için adam istediler. Ensar'dan üç kişi karşılarına çıkmak için
kalktılar; ancak Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bundan mahcup oldu ve
saflarına geri dönmelerini, onlara karşı amcaoğullarının çıkmasını isteyerek:
"Saflarınıza dönün. Onların amca oğulları karşılarına çıksın'' buyurdu.
Bunun üzerine Hamza, Ali bin Ebi Talib ve Ubeyde bin el-Haris el-Muttalib
çıktı. Hamza Utbe'yi, Ubeyde ise Şeybe'yi, Ali de Velid'i öldürdü. Şeybe,
Ubeyde'nin ayağına vurup kesmişti; ancak Hamza ile Ali ona yardım ettiler.
Ubeyde alandan taşındı; ancak Safra vadisinde vefat etti. Bununla ilgili Hind
binti Utbe şu şiiri söylemiştir:
"Ey gözlerim, akan
yaşlarını cömertçe sal. Hindef mıntıkasının en hayırlısına ağla. O ki,
sabahleyin aşireti onun için çağrıştı.
Aşireti Haşim
oğullarıyla Muttalib oğullarıdır. Ona kılıçlarının keskin ağızları ile acı
tattırırlar. Yere düşmesinden sonra peşpeşe ona vururlar." Bunun üzerine
Hind, Hamza'nın ciğerini yemeyi adadı.
Savaşın bu şekilde
başlamak üzere olduğunu gören Müslümanlar dualar ederek Yüce Allah'tan yardım
ve zafer istediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de Allah'ın vaad
ettiğini kendisine vermesi için ellerini kaldırıp ve: "Allahım! Şayet bu
topluluk yenilecek olursa şirk yayılacak ve dinini ayakta tutan kimseler
kalmayacak'' diye dua ediyordu. Ebu Bekr de: "Ey Allah'ın Resulü! Canım
elinde olana yemin olsun ki Yüce Allah sana yardım edip zafer ihsan edecek,
yüzünü kara çıkartmayacaktır!" diyordu. Bunun üzerine Yüce Allah
müşriklerin her iki tarafına meleklerden ordular gönderdi. Nebi (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) onları görünce: "Yüce Allah yardımını gönderdi! Melekler
indi! Müjdeler olsun ey Ebu Bekr! Cibril'i sarığıyla yüzünü kapatmış bir
şekilde yerle gök arasını dolduran süvarilere komuta ettiğini gördüm. Yere
indiği zaman oturdu. Bir ara gözümden kayboldu, ama kalktığında dudaklarında
toz gördüm'' buyurdu.
Ebu Cehil de:
"Allahım! Bu iki topluluktan hayırlı olanı muzaffer eyle!
Allahım! Bizim dinimiz
eski, Muhammed'in dini ise henüz yenidir" demeye başladı. Şeytan melekleri
görünce dönüp kaçmaya başladı ve müşriklere yardım etmekten uzak durdu.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) yerden bir avuç toprak alıp müşriklerin yüzlerine doğru
savurdu. Yüce Allah o bir avuç toprağı çoğalttı ve müşriklerden gözüne toz
kaçmayan tek bir kişi dahi kalmadı. Bu arada melekler de müşrikleri öldürüyor,
esir alıyordu. Müşriklerden her biri yere kapanmış nereye gideceğini bilemiyor,
gözüne giren tozu toprağı temizlemekle uğraşıyordu.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) müslümanlara, Abbas, Akil, Nevfel bin el-Haris ve Ebu'l-Bahteri'yi
öldürmemelerini emretti. Bu kişiler diğerleriyle birlikte esir edildiler.
Sadece Ebu'l-Bahteri, esir edilmeyi kabul etmeyince öldürüldü. Fidye için
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) esir edilmelerini emretmediği
birçok kişi esir edildi. Bazılarının söylediğine göre Ebu'l-Bahteri'yi
Ebu'l-Yeser öldürdü. Birçok kişi de onu Mücedder'in öldürdüğünü söylemiştir.
Ancak Ebu Davud elMazini onu öldürüp kılıcını almıştır. Bu kılıÇ,
Ebu'l-Bahteri'nin çocuklarından birine satılana kadar, Ebu Davud el-Mazini'nin
oğullarında kalmıştır.
Mücedder şöyle dedi:
"Bahteri'yi görünce onu yetimlikle müjdele Oğullarıma da aynı müjdeyi ver
Ben, o kimseyim ki, aslım Beli kabilesindendir, Süngü ile iki kat oluncaya kadar
dürterim. Mücedder'in hayret verici bir şey yaptığını göremezsin."
Söylendiğine göre
Mücedder, Ebu'l-Bahteri'ye, öldürülmesinin yasaklandığını söyleyip teslim
olmasını söyleyince, Ebu'l-Bahteri bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Ensarlı
kılıcı çekip göğsüne sapladı.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) gelip öldürülenlerin yanında durup Ebu Cehil'i aradı. Onu
bulamayınca ise bundan rahatsız olduğu yüzünden belli oldu ve: ''Allahım! Bu
ümmetin firavunu beni aciz bırakmasın" dedi. Sahabe onu aramaya başladı ve
Abdullah bin Mes'ud onu savaş meydanında zırhının içinde kılıcı yanında yere
serilmiş olarak gördü. Üzerinde yara izi de yoktu. ibn Mes'ud ona yaklaşıp
hareket edemediğini görünce, onun yaralı olduğunu düşünüp kılıcıyla vurmak
istedi. Ancak kılıcının zırhına bir şey yapamayacağını düşünerek arkasından
dolaştı ve onun kılıcını çekip aldı. Bu sırada Ebu Cehil hala yüzüstü yere
serilmiş kımıldamıyordu. ibn Mes'ud Ebu Cehil'in miğferini çıkarıp vurdu ve
başı önüne düşünce üzerindeki savaş malzemelerini aldı. Ebu Cehil'e bakınca,
onda herhangi bir yaranın olmadığını, sadece boğazında, ellerinde ve
omuzlarında değnek izi gibi bir morartı olduğunu gördü.
ibn Mes'ud, Resulullah'a
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidip Ebu Cehil'in öldürüldüğünü ve vücudundaki
morartıları anlatınca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bu,
meleklerin sopa izidir" buyurduktan sonra ''Allahım! Bana verdiğin sözü
gerçekleştirdin" dedi.
Kureyşliler Mekke'ye
mağlup olmuş, hezimete uğramış bir şekilde gerı döndüler. Onların hezimet
haberini Mekke'ye ilk ulaştıran, Hasan bin Baylan'ın dedesi Haysuman el-Ka'bı
olmuştu. insanlar Kabe'nin yanına toplanıp ona durumu ve gidenleri
soruyorlardı. Ama Kureyş eşrafından kim sorulursa, onun öldüğü haberini
veriyordu. O sırada bir grup insanla Hicr'de oturan Safvan bin Umeyye:
"Vallahi bu adamın hiçbir şeye aklı erdiği yok. Bunun kalbi korkudan uçmuş
gitmiş. Buna bir de beni sorun bakayım, sanıyorum benim de öldüğümü
söyleyecek" dedi. Onlar da Haysuman'a:
"Safvan bin Umeyye
hakkında bir bilgin var mı?" diye sorunca, o: "Tabi, işte o şurada
Hicr'de oturuyor, ama ben onun babası Umeyye bin Halef'in öldürüldüğünü
gördüm" dedi.
Sonra Kureyş'in hezimeti
peşpeşe geldi. Allah, Peygamber'ine ve Müslümanlara zafer nasib etmiş, Bedir
hadisesiyle müşriklerin ve münafıkların kibirli boyunlarını zelil etmişti.
Artık Medine'de Bedir olayı karşısında boynunu bükmeyen ne bir tek Yahudi, ne
de münafık kalmıştı. işte Bedir günü Furkan günü olmuş, Allah şirk ile imanın
arasını o gün ayırmıştı.
Bu olaydan sonra
Yahudiler: "Kesinlikle anladık ki, sıfatını Tevrat'ta bulduğumuz Peygamber
budur. Vallahi bu günden sonra harb için bir bayrak kaldırmaya görsün,
kesinlikle galip gelecektir" dediler.
Mekke halkı ölüleri için
her evde bir ay yas ilan ettiler. Kadınlar başlarındaki örtüleri parçalarlar,
ölen bir adamın devesi veya atı getirilip kadınların arasında durdurulur,
kadınlar da onun etrafında ağıt yakarlar, sonra bunu bir örtüyle örterek,
sokaklara çıkıp ağıt yakarlardı. Müslümanların aldığı esirler arasında Ukbe bin
Ebi Muayt dışında öldürülen olmamıştı. Onu da Amr bin Avf oğullarına mensup
olan Asım bin Ebi Sabit bin Ebi'l-Aklah öldürmüştü. Ukbe onun kendine doğru
geldiğini görünce Kureyşlilerden yardım dileyerek: "Ey Kureyşliler!
Bunların arasında neden sadece ben öldürülüyorum?" dedi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) de: "Sen Allah'a ve Peygamber'ine olan
düşmanlığın sebebiyle öldürüleceksin" buyurdu.
Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) Kureyş Müşriklerinin ölülerinin Bedir kuyusuna atılmalarını emretti.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara lanet okuyup, ayakta durarak
tek tek isimlerini söyleyerek onlara hitab etti. içlerinde sadece Umeyye bin
Halef yoktu. Çünkü o çok şişman bir adam olup öldüğü gün iyice şişmişti. Onu
getirip aynı yere atmak istediklerinde cesedi parçalandı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu olduğu yerde bırakın" buyurdu ve
onlara lanet ederek: "Rabbinizin size vaad ettiği şeyi hak olarak
bulabildiniz mi?" diye sordu.
Musa bin Ukbe der ki:
Nafi'nin bildirdiğine göre Abdullah bin Ömer şöyle dedi: Sahabeden bazıları:
"Ey Allah'ın Resulü! Sen ölmüş olan insanlara mı sesleniyordun?" diye
sorunca Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Benim onlara
söylediğimi siz onlardan daha iyi duyamazsınız" buyurdu. Sonra Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Seniyyetü'l-Veda üzerinden Medine'ye döndü.
Bu konuda Allah,
ashabın; Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir'e hareket etmesinden
hoşnut olmadıkları halde, bu çıkışta Allah'ın kendilerine nasıl bir nimet
bahşettiğini hatırlatarak: "Nitekim, Rabbin seni hak uğrunda evinden savaş
için çıkarmıştı, oysa müslümanların bir takımı bundan hoşlanmamıştı ...
"[Enfal 5-8] buyurdu.
Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve müminlerin duasına icabet ettiğini belirterek
te: "Rabbinizin yardımına sığınıyordunuz. O, ‘‘Ben size, birbiri peşinden
bin melekle yardım ederim’‘ diye cevap vermişti..."[Enfal 9,10] buyurdu.
Allah, Kureyş'in
yaklaşmakta olduğu haberi geldiği anda meydana gelebilecek moral bozukluğunu
gidermek üzere, kendi katından bir rahmet olarak indirdiği uykuyu anlatarak
şöyle buyurdu: "Allah kendi katından bir güven işareti olarak sizi hafif
bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek,
kalplerinizi pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için gökten size su indirmişti.
Rabbin meleklere, ‘‘Ben sizinleyim, inananları destekleyin’‘ diye vahyetti.
‘‘Ben inkar edenlerin kalplerine korku salacağım, artık vurun onların boyunları
üstüne, vurun her parmağına’‘ dedi."[Enfal 11,12]
"Onları siz
öldürmediniz, fakat Allah öldürdü. Attığın zaman da sen atmamıştın, fakat Allah
atmıştı. Allah bunu, inananları güzel bir imtihana tabi tutmak için yapmıştı.
Doğrusu O işitir ve bilir. İşte bu, Allah'ın inkarcıların düzenini zayıflatıp yok
etmesidir"[Enfal 17,18] ayetleri kafirlerin katledilmesi ve Resulullah'ın
(-sav) yüzlerine attığı çakıl hususunda indi.
"Ey inkarcılar!
Zafer istiyorsanız, işte zafer geldi (aleyhinize çıktı).
Peygamber'e karşı
gelmekten vazgeçerseniz sizin iyiliğinize olur, yok tekrar dönerseniz biz de
döneriz; topluluğunuz çok da olsa size hiçbir fayda vermez. Allah inananlarla
beraberdir"[Enfal 19] ayeti, onların fetih istemeleri ve müminlerin duası
hakkında da nazil oldu.
Sonra Allah: "Ey
iman edenler, Allah'a ve Peygamber'ine itaat edin, durup duruyorken sakın ondan
yüz çevirmeyin"[Enfal 20-26] ayeti ve ondan sonraki yedi ayeti indirdi.
Allah Bedir'de
bulundukları yer hakkında da şu ayetleri indirdi: "O zaman siz vadinin
Medine'ye yakın bir tarafında, onlarda uzak tarafında, kervan da daha
aşağınızda idi. Sözleşmiş olsaydınız (böyle bir araya gelemez) kesinlikle
buluşma yeri hakkında ihtilaf ederdiniz. Lakin işlemesi gerçekleşmiş bir emri
icra etmek için (böyle yaptı) Böylece helak olan kimse bir delille helak olsun,
diri kalanda bir delil ile sağ kalsın. Allah şüphesiz işiten ve
bilendir."[Enfal 42,43]
Allah müminlere nasihat
olarak şöyle buyurdu: "Ey inananlar! Bir toplulukla karşılaşırsanız
dayanın; başarıya erişebilmeniz için Allah'ı çok anın, Allah'a ve Peygamber'ine
itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz
gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir. Yurtlarından
böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan men edenler
gibi olmayın. Allah onların işlediklerini her yönüyle bilendir ... "[Enfal
45-48]
Yüce Allah bazı
Müslümanların, isteyerek müşriklere karşı çıkmasından ve Müslümanları az
gördüklerinden bahsedip şöyle buyurdu: "İkiyüzlüler ve kalplerinde
hastalık bulunanlar ‘‘Müslümanları dinleri aldattı’‘ diyorlardı; oysa, kim
Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hakimdir."[Enfal 49]
Müşriklerin
öldürülmesiyle ilgili de şu dokuz ayeti indirdi: "Melekleri, gözlerine ve
yanlarına vura vura, kafirleri öldürürken bir göreydin ... Ama bir kavmin
hainlik yapacağından korkarsan (anlaşmanı iki taraf arasında) eşit olarak
onlara (geri) at. Allah hainleri sevmez.''[Enfal 50-58]
Yüce Allah esir
almalarından dolayı Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve müminleri
ayıplayarak şöyle buyurdu: "Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden
esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa
Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir."[Enfal 67]
Sonra Allah, daha
önceleri diğer ümmetlere haram olan harp ganimetini, Peygamber'e ve Müminlere
helal kıldı. Bu konuda Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Ganimet bizden önce kimseye helal değildi. Allah onu bize helal kıldı''
buyurduğu nakledilir. Ganimetin helal edilmesi hususunda Allah şu ayetleri
indirdi: "Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı,
aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi ... "[Enfal 68,49]
Esirlerden bazıları:
"Ey Allah'ın Resulü! Bizler daha önce iman etmiştik. Ancak biz buraya
zorla getirildik. Bizden serbest kalmamız için şimdi niye fidye
isteniyor?" deyince, yüce Allah: "Ey Peygamber! Elinizde bulunan
esirlere, ‘‘Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa, size sizden alınanın daha
hayırlısını verir, sizi bağışlar, Allah bağışlayandır, merhamet edendir’‘
de"[Enfal 70] ayetini indirdi.
Urve bin ez-Zübeyr,
Bedir kıssasıyla ilgili Musa bin Ukbe'nin rivayetiyle aynı manada bir rivayette
bulunmuş, ancak Kureyşliler için deve kesenlerin adını vermemiştir. Ayrıca Ebu
Davud el-Mazini"nin de Ebu'l-Bahteri'yi öldürdüğünden bahsetmemiştir.
Esirlerle ilgili de şöyle demiştir: "Allah onlardan fidye alınmasını ve
mallarını helal kılınca esirler: "Allah katında bir değerimiz yoktur.
Öldürüldük ve esir edildik" dediler. Bununla ilgili yüce Allah şöyle
buyurdu: "Ey Peygamber! Elinizde bulunan esirlere, ''Allah kalplerinizde bir iyilik bulursa,
size sizden alınanın daha hayırlısını verir, sizi bağışlar, Allah
bağışlayandır, merhamet edendir’‘ de. Esirler sana hıyanet etmek isterlerse,
bilsinler ki esasen daha önce de Allah'a hıyanet etmişlerdi, Allah bundan ötürü
onları yenmen için sana imkan verdi. Allah Bilen'dir, Hakim'dir.''[Enfal 70,71]
(Savaşa gönüllü katılmayan) müşriklerin hainliği ve müslümanlara karşı
müşriklerle saf tutmaları sebebiyle Yüce Allah peygamberine fidyeyi helal
kılmıştır. Bu kişiler eğer isteselerdi müşrikleri bırakıp Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına kaçabilirlerdi. Yüce Allah bu konuda:
"Doğrusu inanıp hicret edenler, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat
edenler ve Muhacirleri barındırıp onlara yardım edenler, işte bunlar birbirinin
dostudurlar. İnanıp hicret etmeyenlerle, hicret edene kadar sizin dostluğunuz
yoktur. Fakat din uğrunda yardım isterlerse, aranızda anlaşma olmayan
topluluktan başkasına karşı onlara yardım etmeniz gerekir. Allah
işlediklerinizi görür"[Enfal 72-75] buyurmuştur.
Ganimetlerin taksimiyle
ilgili de Yüce Allah: "Eğer Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki
topluluğun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki,
ele geçirdiğiniz ganimetin beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının,
yetimlerin, düşkünlerin ve yolcularındır. Allah her şeye Kadir'dir"[Enfal
41] buyurmuştur.
Yüce Allah Bedir günü düşmanla
beraber olduğu halde müslüman olduğunu söyleyenler ve gücü yettiği halde
Mekke'de kalanlarla ilgili şöyle buyurdu: "Kendilerine yazık edenlerin
melekler canlarını aldıkları zaman onlara: ‘‘Ne yaptınız bakalım?’‘ deyince,
‘‘Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik’‘ diyecekler, melekler de: ‘‘Allah'ın arzı
geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!’‘ cevabını verecekler. Onların
varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir ...''[Nisa 97-99]
ibn Abbas; "Eğer
Allah'a ve hakkı batıldan ayıran o günde, iki topluluğun karşılaştığı günde
kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, bilin ki, ele geçirdiğiniz ganimetin
beşte biri Allah'ın, Peygamber'in ve yakınlarının, yetimlerin, düşkünlerin ve
yolcularındır. Allah her şeye Kadir'dir"[Enfal 41] ayetini açıklarken
şöyle dedi: Hakkın batıldan ayrıldığı günden kasıt, Bedir günüdür. Yüce Allah
bu gün hak ile batılı birbirinden ayırmıştır. "İkiyüzlüler ve kalplerinde
hastalık bulunanlar ‘‘Müslümanları dinleri aldattı’‘ diyorlardı; oysa, kim
Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür, hakimdir"[Enfal 49]
ayetiyle ilgili olarak ise şöyle dedi: iki ordu birbirine yaklaşınca Allah
müslümanların sayısını müşriklerin gözünde, müşriklerin sayısını da
müslümanların gözünde azalttı. Müşrikler: "Bunlar da nedir? Bunları
dinleri aldattı" dediler. Böyle demeleri, müslümanları az görmeleri ve
onları hezimete uğratacaklarından şüphe etmemeleri sebebiyledir. Yüce Allah bu
konuda: "... oysa, kim Allah'a güvenirse bilmelidir ki Allah güçlüdür,
hakimdir"[Enfal 49] buyurmuştur.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Bedir
Günü Şehid Edilen Sahabe, Öldürülen ve Esir Edilen Müşriklerin Sayısı