DELAİLU

NÜBÜVVE

RESULULLAH'IN (S.A.V.) KATILDIĞI GAZVELER VE GÖNDERDİĞİ ASKERİ BİRLİKLER BÜYÜK BEDİR SAVAŞI

 

Yüce Allah'm, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kendisine ve Müslümanlara Eziyet Eden Kafir Kureyşliler İçin Yaptığı Bedduayı, Onların (Ashabın) Kafir Kardeşlerini Helak etmek Suretiyle Bedir'de Kabul Etmesi

 

Abdullah bin Mes'ud der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kabe'nin yanında kalkıp namaz kılarken, Kureyş'ten bir topluluk da orada oturmuş kendisini seyrediyordu. içlerinden biri: "Şu riyakarı görmüyor musunuz? içinizden kim falan kişilerin yeni boğazlanan devesinin yanına kalkıp gider de, henüz işkembesindeki tersini, kanını, döl yatağını getirerek şunun yanında bekletir de o secdeye vardığı zaman iki omuzu arasına koyar?" dedi. Oradakilerin en bedbahtı koşarak gidip denilen şeyi getirdi ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdeye varınca, onu omuzları arasına koydu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secde vaziyetinde başını kaldırmadan sabit durdu. Müşrikler gülmeye başladılar, haM gülmekten dolayı birbirlerine meylettiler. Bir kişi hemen Hz. Fatıma'ya gidip olanları anlatınca henüz küçük olan Fatıma koşarak geldi.

 

Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hala secde vaziyetinde sabit duruyordu. Fatıma o şeyi sırtından atıp uzaklaştırdı ve o adamlara karşı dönüp ağır sözler söyledi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namazı bitirince üç defa: ''Allahım! Kureyş'i Sana havale ediyorum'' dedi. Sonra da isimlerini söyleyerek: ''Allahım! Amr bin Hişam'ı (Ebu Cehil), Utbe bin Rabia'yı, Şeybe bin Rabia'yı, Velid bin Utbe'yi, Umeyye bin Halefi Ukbe bin Ebi Muayt'ı ve Umare bin el- Velid'i Sana hava le ediyorum'' dedi.

 

Abdullah bin Mes'ud dedi ki: Allah'a yemin ederim ki, bu isimleri sayılanları, Bedir gününde yıkılıp yere serilmiş bir şekilde gördüm. Sonra bunların cesetleri Bedir'deki kuyuya sürüklendiler. Bundan sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bu kuyuya atılanların hemen ardından lanet gönderildi'' buyurdu.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Ahmed bin ishak kanalıyla Ubeydullah'tan rivayet etmiştir. Ayrıca Buhari ile Müslim de başka bir yolla Ebu ishak'tan rivayet etmiştir. --- Buhari, vudu. (69),

 

 

 

Abdurrahman bin Avf der ki: Bedir günü safta dururken sağıma ve soluma baktığımda Ensar'dan henüz genç olan iki kişinin arasında durduğumu fark ettim ve bunlardan daha güçlülerinin arasında durmuş olmayı temenni ettim. Bunlardan biri beni dürtüp: "Amcacığım! Ebu Cehil'i tanıyor musun?" diye sordu. Ben: "Evet, ondan ne istiyorsun yeğenim?" karşılığını verince:

 

"Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sövdüğünü öğrendim. Canım elinde olana yemin ederim ki, onu görürsem ikimizden eceli daha çabuk gelecek olanımız ölünceye kadar kendisinden ayrılmayacağım" dedi. Diğeri de aynı şeyi söyledi. Ben bunlara hayret ettim. Bu sırada Ebu Cehil'in insanlar arasında dolaştığını gördüm ve: "Görüyor musunuz? işte biraz önce sorduğunuz adamınız budur" dedim. Onlar da kılıçlarını çekerek hemen salDirarak vurup yere yıktılar ve öldürdüler. Sonra Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yanına gidip onu öldürdüklerini bildirdiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onu hanginiz öldürdünüz?" diye sorunca ikisi de: "Ben öldürdüm" diye cevap verdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kılıçlarınızın üzerindeki kanları sildiniz mi?" diye sorunca: "Hayır" cevabını verdiler. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ikisinin kılıcına baktı ve: "Her ikiniz de onu öldürmüşsünüz'' buyurup Ebu Cehil'in üzerindeki eşyaları ganimet olarak Muaz bin Amr bin el-Camuh'a vermeye hükmetti. Bu gençler, Muaz bin Amr bin el-Camuh ile Muaz bin Afra idi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Müsedded'den ve Müslim ise Yahya bin Yahya'dan, ikisi de Yusuf bin Yakub bin el-Macişun'dan rivayet etmiştir. --- Müslim, cihad 13(42).

 

 

 

ibn Abbas ile Abdullah bin Ebi Bekir'in bildirdiğine göre Seleme oğullarından Muaz bin Amr bin el-Camuh dedi ki: Ebu Cehil ağaç dallarının arasına saklanmışken: "Ebu'l-Hakem'e kimse yetişmesin'' diyorlardı. Böyle dediklerini duyunca onu kendime hedef yaptım, ona doğru yöneldim. Fırsat bulunca, ona saldırıp bir darbe vurarak ayağını baldırının yarısından uçurdum. Vallahi, düştüğü zaman, onu, yem için hurma çekirdeği ufaltan değirmenin altına giden hurma çekirdeklerinin o değirmende dövülürken sıçramasına benzettim. Onun oğlu ikrime de bana, omzumun üzerinden kılıçla vurup kolumu kesti. Elim, yanımdan derime asılı kaldı. Gün boyunca, elim arkamda sürünür olduğu halde, savaşmaya devam ettim. Beni rahatsız edince de, üzerine ayağımla bastım, onu koparıp attım. -Muaz bu olaydan sonra Hz. Osman zamanına kadar yaşadı- Sonra yaralı olan Ebu Cehil'e Muavviz bin Afra gelip öldürücü darbeyi vurdu. Sonra Muavviz, öldürülünceye kadar savaştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ölüler arasında Ebu Cehil'in aranmasını emretti. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sahabeye şöyle demişti: "Eğer onu bulamazsanız, dizinde olan bir yarayı arayın. Onu oradan tanırsınız. Çocukluğumuzda ben ve o, Abdullah bin Cud'an'ın verdiği bir yemekte tartıştık. Ben onu itince dizlerinden yaralandı. Bir dizinde hala o yaranın izi duruyor. ''

 

Abdullah bin Mes'ud der ki: Onu son nefesini verirken görüp tanıdım ve ayağımı boynuna koydum. Bir defasında Mekke'de beni yakalayıp eziyet etmişti. Bana: "Savaşı kim kazandı?" diye sorunca: "Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını verdim.

 

Beni Mahzum'dan bazıları, ibn Mes'ud'un şöyle dediğini söyler: Ebu Cehil:

"Ey koyun çobanı! Sen çetin ve erişilmesi çok güç olan bir yere çıkmışsın" dedi. Sonra başını kesip Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) getirdim ve: "işte Allah düşmanı Ebu Cehil'in başı" dedim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?" diye sordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yemin ederken böyle derdi. Ona: "Kendisinden başka ilah olmayan adına yemin ederim ki doğrudur" deyip Ebu Cehil'in başını Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önüne attım ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Allah'a hamd etti. --- Ahmed (2/275) Bakın: Heysemi, Mecma (6/79).

 

 

 

Enes der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Cehil'in ne yaptığına kim bakar?" deyince ibn Mes'ud gitti ve Afra'nın iki oğlunun onu vurduğunu ve ölmek üzere olduğunu gördü. ibn Mes'ud onun sakalından tutup: "Sen misin Ebu Cehil?" deyince Ebu Cehil: "Sizin öldürdüğünüz -veya kavminin öldürdüğü- kişiden daha üstünü var mıdır?" dedi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Amr bin Halid ile Ahmed bin Yunus kanalıyla Züheyr'den rivayet etmiştir. --- Buhari, megazi (8).

 

 

 

Enes bin Malik der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ebu Cehil'in ne yaptığına kim bakar?'' deyince ibn Mes'ud: "Ben bakarım ey Allah'ın Resulü!" deyip gitti ve Afra'nın iki oğlunun onu vurduğunu ve ölüm halinde olduğunu gördü. ibn Mes'ud onun sakalından tutup: "Sen misin Ebu Cehil?" deyince Ebu Cehil: "Sizin öldürdüğünüz -veya kavminin öldürdüğü- kişiden daha üstünü var mıdır?" dedi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te rivayet etmiştir. Müslim de değişik iki yolla Süleyman'dan rivayet etmiştir. --- Buhari, megazi (8) ve Müslim, cihad 41(118).

 

 

 

Kays'ın bildirdiğine göre Abdullah (b. Mes'ud), Ebu Cehil'in yanına gidip:

"Allah seni zelil etti" deyince, Ebu Cehil: "Sizin öldürdüğünüz kişiden daha üstünü var mıdır?" karşılığını verdi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te ibn Numeyr kanalıyla Ebu Usame'den rivayet etmiştir, --- Buhari, megazi (8)

 

 

 

Abdullah b, Mes'ud der ki: Yerde yatan Ebu Cehil'in yanına vardığımda, yanında güzel bir kılıç vardı. Bendeki kılıç ise eski ve işe yaramazdı, Kılıcımla başına vurup, Mekke'deyken onun başıma vurmasını hatırladım. Vurmaktan elim yorulunca onun kılıcını aldım, Ebu Cehil başını kaldırıp: "Savaşı kim kazandı. Biz mi, siz mi? Sen bizim Mekke'deki çobanımız değil miydin?" dedi, Onu öldürüp Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) giderek: "Ebu Cehil'i öldürdüm" dedim, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?'' diyerek bana üç defa yemin ettirdi, Sonra benimle beraber giderek müşriklere beddua etti.

 

 

 

ibn Mes'ud der ki: Bedir günü Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gidip: "Ebu Cehil'i öldürdüm" deyince: ''Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru mu?" diyerek bana yemin ettirdi. iki veya üç defa: "Kendisinden başka ilah olmayan Allah aşkına, doğru söylüyorum" dediğimde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: ''Allahu ekber! Vaadini yerine getiren, kuluna yardım eden, tek başına hizipleri hezimete uğratan Allah'a hamd olsun." Sonra:

 

''Gel onu bana göster" deyince, gidip gösterdim. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem):

"Bu, bu ümmetin Firavun'udur" buyurdu. --- Ebu Davud, cihad (142).

 

 

 

Vakıdi der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Afra'nın oğullarının şehit olup düştükleri yerde durarak: ''Allah Afra'nın oğullarına rahmet etsin. Onlar, bu ümmetinin Firavun'unu ve küfrün başını öldürmede ortaktırlar" buyurdu. Ona: "Ey Allah'ın Resulü! Bu ikisiyle beraber Ebu Cehil'in öldürülmesine kim ortak oldu?" diye sorulunca: ''Melekler ve İbn Mes'ud de öldürmede ortak oldular" cevabını verdi.

 

 

 

Ebu ishak der ki: Bedir günü Ebu Cehil'in öldürüldüğünü müjdeleyen kişi Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelince o ona üç defa yemin ettirerek: ''Öldürüldüğünü gördün mü?'' diye sordu. Müjdeci yemin edince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) secdeye kapandi.

 

 

 

Ben-i Esed'den olan Şa'sa adlı kadın der ki: Abdullah bin Ebi Evfa yanıma girince, iki rekat kuşluk namazı kıldığını gördüm. Hanımı ona: "İki rekat kıldın" deyince, Abdullah şöyle karşılık verdi: "Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) fetih müjdesi verilip Ebu Cehil'in kesik başı getirilince kuşluk namazını iki rekat olarak kıldı.''

 

 

 

Şa'bi'nin bildirdiğine göre bir adam Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bedir'e gittiğimde bir adamın yerden çıktığını, başka bir adamın ona gürzüyle vurup yere batırdığını, sonra çıkınca aynı şeyi yaptığını ve bunun defalarca olduğunu gördüm" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''O kişi, Ebu Cehil bin Hişam'dır. Kıyamet gününe kadar bu şekilde azab görüyor'' buyurdu,

 

 

 

Salih bin İbrahim bin Abdirrahman bin Avf, babası kanalıyla dedesinden bildiriyor: "Umeyye bin Halef ile aramda, Ben Mekke'de olmadığım zaman mallarımı koruması, benim de onun Medine'deki mallarını korumam şeklinde bir anlaşma yapmıştık. Mektubun üzerine Abdurrahman imzasını koyup Rahman ismini zikredince, Umeyye: "Senin ibadet ettiğin Rahman'ı ben tanımam, sen bana Cahiliye'deki isminle yaz" dedi. Bu sefer ben ona: "Abdu Amr" diye yazdım. Bedir savaşında, bir gece insanlar uyuduğu bir sırada Umeyye bin Halef'i korumak için onu alıp bir dağa çıktım. Fakat Umeyye'yi Bilal bin Rebah gördü. Hemen koşup, Ensar'ın bir meclisinde durdu ve: "Bu, Umeyye bin Halef'tir; yok olayın! Eğer Umeyye bu sefer kurtulursa ben kurtulmayayım" diye haykırdı.

 

Bunun üzerine onun beraberinde Ensar'dan bir grup Bilal ile beraber, bizi takip ettiler. Ensar'ın bize yetişeceklerinden endişe edince: "Umeyye budur" diye oğlunu gösterdim. Bunu, oğlu ile onları meşgul edip Umeyye'yi kurtarmak için yaptım. Fakat onlar hemen Umeyye'nin oğlunu öldürüp tekrar peşimize düştüler. Umeyye şişman, ağır bedenli bir adamdı. Kovalayanlar bize yetişince, ben Umeyye'ye: "Çök!" dedim. Umeyye çökünce onu hücumdan korumak için kendimi üzerine attım. Fakat hücum edenler kılıçlarını altımdan Umeyye'ye sapladılar ve onu öldürdüler. Bu sırada biri kılıcını benim ayağıma isabet ettirdi. Abdurrahman ayağındaki bu darbe izini bize gösterirdi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Abdülaziz bin Abdillah kanalıyla Yusuf'tan rivayet etmiştir. --- Buhari, vekalet (2)

 

 

 

Abbad bin Abdillah bin ez-Zübeyr ile Salih bin İbrahim bin Avf derler ki: Abdurrahman bin Avf şöyle derdi: Umeyye bin Halef, Mekke'deki dostumdu ve o zaman ismim Abdu Amr'dı. Müslüman olunca adım Abdurrahman oldu. Umeyye benimle karşılaşınca: "Ey Abduamr! Babanın sana verdiği ismi terk mi ettin?" dedi. Ben: "Evet. Allah bana İslam'la hidayet verdi ve adım Abdurrahman oldu" karşılığını verince: "Ben Rahman'ı bilmiyorum. Sen ilk isminle bana cevap vermezsin, ben de seni diğer isminle çağırmam. Aramızda, seni çağırınca cevap vereceğin bir şey belirle" dedi. Ben: "Ey Ebu Ali! Dilediğini söyle" deyince: "Sen Abdulilah'sın" dedi. Ben de: "Tamam, Abdulilah olsun" karşılığını verdim ve karşılaştığımız zaman bana Abdulilah demeye başladı. Bedir günü müşrikler hezimete uğrayınca ben ganimet olarak bazı zırhlar alıp giderken, oğlu Ali'nin elini tutmuş duran Umeyye beni gördü ve: "Ey Abduamr!" dedi. Ben cevap vermeyince: "Ey Abdulilah!" diye seslendi. Ben: "Evet" karşılığını verince: "Beni ve oğlumu alır mısın. Biz, bu taşıdığın zırhlardan daha değerliyiz" dedi. Ben: "Olur" deyip zırhları atarak onun ve oğlunun elini tuttum. Umeyye: "Bu gün gibisini görmedim. Süte ihtiyacınız yok mu?" dedi. Bundan fidye olarak sütlü deve vermeyi kastediyordu. Vallahi onlarla yürürken Bilal onları gördü ve: "Küfrün başı Umeyye bin Halef mi? O kurtulursa, ben kurtulmayayım" dedi. Ben: "Ey Bilal! Bunlar esirimdir" dedim, ancak Bilal yine: "O kurtulursa, ben kurtulmayayım" dedi. Ben: "Duymuyor musun ey siyah kadının oğlu!" deyince: "O kurtulursa, ben kurtulmayayım" dedi ve avazı çıktığı kadar: "Ey Ensar! Küfrün başı Umeyye bin Halef burada. O kurtulursa, ben kurtulmayayım" diye bağırdı. Etrafımızı sardılar ve bilezik gibi halka içine aldılar. Ben ise, onu korumaya ve savunmaya çalışarak: "Bunlar esirimdir" diyordum. Bu sırada arkadan bir adam Umeyye'nin ayağına kılıçla vurup yere devirdi. Umeyye öyle bir bağırdı ki, Vallahi daha önce böyle bağıranı görmedim. Ona: "Kendini kurtar. Vallahi, artık senin için bir şey yapamam" dedim. Umeyye bin Halef ile oğlunu kılıçtan geçirdiler, işlerini bitirdiler. Allah Bilal'e rahmet etsin, onun yüzünden hem zırhlarım elimden gitti, hem esirlerim."

 

 

 

Enes bin Malik, Ebu Talha'dan bildiriyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kureyş'in ileri gelenlerinden yirmi küsur kişinin Bedir'deki susuz kuyulardan, pis bir kuyuya atılmalarını emretti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir kavme karşı zafer kazandı mı orada üç gün ikamet ederdi. Bedir'de üçüncü günde yük devesinin getirilmesini emretti ve onun üzerine yükleri bağlandı. Sonra yürüyerek yola koyuldu, ashabı da arkasından gitti. Sahabe: ''Galiba, bir ihtiyacını görmek üzere gitmektedir'' diye düşündüler. Nihayet Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kuyunun ağzına gelip durdu, onların ve atalarının isimlerini zikrederek: ''Ey filan oğlu filan, ey filan oğlu filan! Allah'a ve ResUlüIne itaat etmiş olmanız sizin için daha iyi olmaz mıydı? Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?'' diye seslenmeye başladı. Hz. Ömer: ''Ey Allah'ın Peygamberi! Cansız bedenleri mi konuşturuyorsun?'' deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki, söylediklerimi siz onlardan daha iyi duymuyorsunuz'' buyurdu. Katade der ki: "Yüce Allah onları söylediği sözleri işittirinceye kadar, -onlara azar olsun, onları küçültsün diye- diriltip sözünü onlara işittirdi.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Abdullah bin Muhammed'den, Müslim ise Muhammed bin Hatim'den, ikisi de Ravh bin Ubade'den rivayet etmiştir.

 

Katade'nin sözü, ölülere duyurmanın inkarına dair Hz. Aişe'den aktarılan rivayete cevap niteliği taşımaktadır.

 

 

 

ibn Ömer der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Bedir kuyusunun başında durup: "Onlar söylediklerimi işitiyorlar'' buyurdu. Aişe dedi ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) böyle demedi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onlara söylediklerimin hak olduğunu biliyorlardı. Ancak onlar cehennemdeki yerlerini hazırladılar'' buyurdu. Yüce Allah ta: "Sen, ölülere şüphesiz ki işittiremezsin; dönüp giden sağırlara da çağrıyı duyuramazsın''[NemI 80] buyurur.

 

Buhari bu hadisi Sahih'te Ebu Usame ve başkası kanalıyla Hişam bin

Urve'den rivayet etmiştir. --- Buhari megazi 8(3979).

 

 

 

Hz. Aişe'nin rivayeti, ibn Ömer'in rivayetinde belirtildiği gibi ölülerin işitmesine engel değildir. Olaya şahit olan Ebu Talha el-Ensari'nin rivayeti, ibn Ömer'in rivayetine muvafakat etmektedir. "Kuşkusuz sen ölüye işittiremezsin" sözü tartışmaya açıktır. Çünkü Allah onlara ölüyken değil, diriltip öyle işittirmiştir. Katade der ki: Bu şekilde Allah, ölüleri azarlamayı, küçük düşürmeyi, üzülmelerini ve pişmanlık duymalarını murad etmiştir.

 

 

 

Vakıdi der ki: Ukbe bin Ebi Muayt Mekke'deyken ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye hicret etmişken, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hakkında iki beyit şiir söylerdi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun hakkında şiir söylediğini öğrenince: "Allahım! Onu yüzükoyun yere ser'' dedi. Bedir günü atı huysuzlanıp yere atınca Abdullah bin Seleme el-Aclani onu yakaladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Amr bin Sabit bin Ebi'l-Aklah'a emir verip boynunu vurdurdu.

 

 

 

Zühri, "Bedir günü Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Allahım! Nevfel bin

Huveylid'e karşı bana yardım et’‘ diye dua etti" deyip Nevfel'in öldürülmesiyle ilgili hadisi aktarmıştır.

 

Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Nevfel bin Huveylid hakkında kimin bilgisi var?" diye sorunca Hz. Ali: "Ben onu öldürdüm" cevabını verdi. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) tekbir getirip: "Onun hakkındaki duamı kabul eden Allah'a hamdolsun" dedi.

 

 

 

ibn Abbas: "Allah'ın verdiği nimeti nankörlükle karşılayanlar ... "[İbrahim 28[ ayetini açıklarken şöyle dedi: Bunlar, Allah'ın nimetini nankörlükle karşılayanlar ve milletlerini helak olacakları yere götüren Mekke'lilerdir."

 

Buhari bu hadisi Humeydi kanalıyla Süfyan'dan: "Bedir günü milletlerini helak olacakları yere, cehenneme götüren .. o" ibaresiyle rivayet etmiştir.

 

 

 

Ebu't-Tufeyl'in bildirdiğine göre Hz. Ali: "Allah'ın verdiği nimeti nankörlükle karşılayanlar ... ''[İbrahim 28] ayetini açıklarken: "Kastedilen, Bedir günü öldürülen Kureyş kafirleridir" demiştir.

 

 

 

Hz. Aişe der ki: Müzzemmil Suresinin başı ile "Nimet içinde yüzen o yalancıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver''[Müzzemmil 11] ayeti arasında kalan bölüm nazil olduktan kısa bir süre sonra Bedir savaşı oldu."

 

 

 

ibn Abbas der ki: "Bedir günü müşrikler şiddetli bir rüzgarla bozguna uğradılar."

 

 

 

ibn Abbas der ki: Bedir savaşı sonrası Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kervanın peşinden gidelim, zira korumaları kalmadı" denilince, esirler içinde bağlı duran Abbas: "Bunu yapman doğru olmaz" diye seslendi. Allah Resulü:

''Neden?'' diye sorunca, Abbas: "Çünkü Allah sana iki topluluktan birini vaad etti. Vaad ettiğini de verdi" dedi. --- Tirmizi (3080).

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

Bedir Günü Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hubeyb'e Dua Etmesi, Bir Kişiye Verdiği Sopanın Kılıca Dönüşmesi ve Katade bin enNu'man'ın Çıkan Gözünü Yerine Koymasıyla İlgili Meğazi Kitaplarındaki Rivayetler