DELAİLU

NÜBÜVVE

RESULULLAH'IN (S.A.V.) PEYGAMBER

OLARAK GÖNDERİLİŞİNE DAİR BÖLÜMLER

 

Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mirac'a Çıktığının, Sidretü'l-Münteha'da ve Daha Önce de Ufuku'l-A'la'da da Cibril'i Kendi Suretiyle Gördüğünün Delili

 

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Batmakta olan yıldıza and olsun ki arkadaşınız ne sapıttı, ne de azıttı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir. (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (asıl suretine girip) doğruldu. Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı. Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın. Böylece Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti. Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisiyle tartışacak mısınız?"[Necm 1-12]

 

 

 

Şeybani der ki: Zirr'e, Yüce Allah'ın: "Aradaki mesafe iki yay boyu oldu, hatta daha yakın"[Necm 9] ayetinin açıklamasını sorduğumda: "Abdullah'ın bize bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i görmüştü ve onun altı yüz kanadı vardı" karşılığını verdi.

Buhari, Sahih'de Talk bin Gannam kanalıyla Zaide'den ve Müslim ıse Ebu'r-Rabi'den rivayet etmiştir. --- Müslim, iman 76 (280). 

 

 

 

Zir bin Hubeyş'in bildirdiğine göre Abdullah: "Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı"[Necm 11] buyruğunu açıklarken: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i (kendi suretinde) gördü ve onun altı yüz kanadı vardı" demiştir.

 

Müslim, Sahih'de Ebu Bekr bin Ebi Şeybe'den rivayet etmiştir. --- Müslim, iman (281).

 

 

 

Abdurrahman bin Yezid bildiriyor: ibn Mesud: "Kalp, (gözün) gördüğünü yalanlamadı"[Necm 11] ayetini açıklarken: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i gördüğü zaman onun üzerinde ipek kumaştan yeşil iki elbise vardı. O, yeryüzü ve gökyüzü arasını doldurmuştu" dedi. --- Ahmed, Müsned (1/394, 418).

 

 

 

Mesruk der ki: Hz. Aişe'ye: "Yüce Allah'ın: ‘‘Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı’‘[Necm 8] buyruğu nerede olmuştur?" dediğimde: "Bu kişi Cibril'dir. Cibril, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir adam suretinde gelirdi. Ancak o defasında kendi suretiyle geldi ve bütün ufku kapladı" karşılığını verdi.

 

Buhari Sahih'de Muhammed bin Yusuf kanalıyla Ebu Usame'den ve Müslim ibn Nümeyr kanalıyla rivayet etmiştir. --- Müslim, iman (290).

 

 

 

Hz. Aişe der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ilk olarak rüyasında Cibril'i Ecyad denilen yerde görmüştü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir ihtiyacından dolayı çıkınca Cibril kendisine: "Ey Muhammed! Ey Muhammed!" diye seslendi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sağına soluna baktı ve bir şey göremedi. Sonra bir daha baktı ve yine bir şey göremedi. Sonra yukarı baktığında onu gökyüzünün en yüksek yerinde ayak ayak üstüne atmış bir şekilde gördü. Cibril kendisini sakinleştirmek için: "Ey Muhammed! Ben Cibril'im, ben Cibril'im" diyordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kaçarak insanların arasına karıştı. Bir daha baktığında da bir şey göremedi. insanlardan ayrılınca baktı ve Cibril'i bir daha gördü. Yüce Allah'ın: "Batmakta olan yıldıza and olsun ki arkadaşınız ne sapıttı, ne de azıttı. O, nefis arzusu ile konuşmaz. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahiy iledir. (Kur'an'ı) ona, üstün güçlere sahip, muhteşem görünümlü (Cebrail) öğretti. O, en yüksek ufukta bulunuyorken (asli suretine girip) doğruldu. Sonra (Muhammed'e) yaklaştı, derken daha da yaklaştı"[Necm 1-8] ayetleri de bunu ifade etmektedir.

 

 

 

Enes der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ''Ben oturuyorken Cibril gelip omuzlarım arasından beni dürttü. Kalkıp üzerinde kuş yuvasına benzer bir şeyler bulunan bir ağaca gittim. Bunlardan birine Cibril oturdu, diğerine de ben oturdum. Sonra öyle bir yükseldim ki doğu ile batı geride kaldı. Ben sadece seyrediyordum ve şayet dokunmak isteseydim rahat bir şekilde göğe dokunabilirdim. Dönüp Cibril'e baktığımda yere serilmiş bir çulu andırıyordu. İşte o zaman Yüce Allah hakkındaki bilgisinin benim bilgimden daha üstün olduğunu anladım. Sonra gök kapılarından bir kapı açıldı ve Yüce Nur'u gördüm. Bir de baktım ki perde'nin ardında da inci ve yakuttan bir parıltı vardı. Sonra Allah bana vahyetmeyi dilediği şeyleri vahyetti.''

 

Bir başkası bunu rivayet ederken rivayetinin sonunda (''Bir de baktım ki'' ifadesini kullanmaksızın sadece): ''Perdenin ardında da inci ve yakuttan bir parıltı vardı.'' demiştir.

 

 

 

Haris bin Ubeyd bunu bu şekilde rivayet etmiştir. Hammad bin Seleme bunu Ebu imran el-Cevnı kanalıyla Muhammed bin Umeyr bin Utarid'den şöyle aktarmıştır: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabından bir grupla birlikte iken Cibril geldi ve kendisini sırtından dürttü. Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte üzerinde kuş yuvası gibi iki yer olan bir ağaca gittiler. O yerlerden birine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) birine de Cibril oturdu." Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti: "Sonra bu ağaç biz üzerinde iken ufka yetişene kadar yükseldi. Şayet elimi uzatıp gökyüzüne dokunmak istesem dokunabilirdim. Benim sebebimle yaklaşıp nur inince Cibril bayıldı ve bir çul gibi yere serildi. O zaman içindeki Allah korkusunun benim içimdeki Allah korkusundan daha üstün olduğunu anladım. İşte o zaman bana: ‘‘Melek bir peygamber mi, yoksa kul bir peygamber mi, yoksa bu halinle cennete girmek mi istersin?’‘ diye vahyedildi. Cibril uzanmış bir halde iken bana: ‘‘Mütevazı ol’‘ diye işaret etti. Bunun üzerine ben de: ‘‘Kul bir peygamber olmak istiyorum’‘ dedim.'' --- Ahmed, Müsned (2/231).

 

 

 

Hz. Aişe der ki: "Her kim Muhammed'in (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Rabbini gördüğünü söylerse en büyük yalanı söylemiş olur. Ancak Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i kendi suretinde iki defa görmüştür. O tüm ufku kaplamıştı."

 

 

 

Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i ilk görüşü Necm Suresinin tefsirinde zikrettiğimiz gibidir. Bu Surenin Osman bin Affanı Osman bin Maz'un ve ashabının Habeşistan'a ilk hicretlerinden sonra nazil olduğunu, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu Sureyi namazda okuyup ve secde ettiğinde Müslümanların ve müşriklerin kendisiyle birlikte secde ettiğini rivayet etmiştik. Bu haber kendilerine ulaştığında (Mekke'ye) geri dönmüşler ve sonra Cafer bin Ebi Talib ile birlikte ikinci hicreti yapmışlardı. Bu da isra gecesinden iki yıl önce idi.

 

Onu kendi Suretinde ikinci defa görüşü ise isra gecesi kendisini Sidretü'l-Münteha'ya çıkardığı zamandır. Yüce Allah'ın: "Andolsun ki, onu bir başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü. Sidretü'l-Münteha'nın yanında. Me'va cenneti onun (Sidre'nin) yanındadır. O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı. Gözü oradan ne kaydı ve ne de onu aştı. Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü"[Necm 12-18] buyruğu da bunu ifade etmektedir. Meğazi ehlinin meşhur hadislerine göre muhtemelen Necm Suresi bu ayetlerden önce inmiştir. Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i ikinci görüşünden ve isra gecesinden sonra bu ayetler nazil olmuş ve bu Sureye eklenmiştir. Doğrusunu da Allah bilir.

 

 

 

Ata'nın bildirdiğine göre Ebu Hureyre: "Andolsun ki, onu başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü"[Necm 12] ayetini açıklarken: "Burada Cibril'i görmesi kastedilmektedir" demiştir.

Müslim, Sahih'de Ebu Bekr bin Ebi Şeybe'den rivayet etmiştir.

 

--- Müslim, iman 77 (283).

 

 

 

Süleyman eş-Şeybanı der ki: Zir bin Hubeyş yanımıza gelmişti. Kendisine: ''Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü"[Necm 18] buyruğunun açıklamasını sorduğumda şu karşılığı verdi: "Abdullah bin Mes'ud: ‘‘O, Cibril'i gördü, onun altı yüz kanadı vardı’‘ dedi."

 

Müslim, Sahih'de Ubeydullah bin Muaz kanalıyla babasından, o da Şu'be'den rivayet etmiştir. --- Müslim, iman 76 (282).

 

 

 

Zir bildiriyor: Abdullah (b. Mes'ud): "Andolsun ki, onu başka inişte daha (asli suretiyle) görmüştü"[Necm 12] ayetini açıklarken şöyle demiştir: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Cibril'i Sidretü'l-Münteha'nın yanında gördüm. Onun altı yüz kanadı vardı. O, tüylerinden rengarenk inciler ve yakutlar döktürmekteydi’‘ buyurdu."

 

Başka bir kanalla bildirilene göre Abdullah (b. Mes'ud): "Andolsun, o, Rabbinin en büyük alametlerinden bir kısmını gördü" [Necm 18] ayetini açıklarken: "Ufku dolduran bir parlaklık gördü" demiştir.

 

Buhari, Sahih'de Kabisa'dan rivayet etmiştir.

 

ibn Mes'ud burada Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i kendi asli Suretinde yeşil bir yastık üzerinde gördüğünü bildirmektedir.

 

 

 

Başka bir kanalla da bu kendisinden daha açık bir şekilde şöyle rivayet edilmiştir: Abdullah bin Mes'ud der ki: "Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), isra gecesi çıkarıldığı zaman altıncı semada olan Sidretü'l-Münteha'ya götürüldü. Yeryüzünden çıkanlar orada son bulur ve orada ondan alınır. Üstünden inenler de orada son bulur ve orada ondan alınır. O zaman Sidre'yi kaplayan kaplamıştı.[Necm 16] Burada altın kelebekler kastedilmektedir. Orada Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) beş vakit namaz, Bakara Suresinin son ayetleri ve ümmetinden hiç bir şeyi Allah'a şirk koşmayanların büyük günahlarının bağışlanması verildi. --- Tirmizi (5/395) ve Ahmed, Müsned (1/394, 418, 419).

 

Müslim, Sahih'de Muhammed bin Abdillah bin Nümeyr ve Züheyr bin Harb kanalıyla Abdullah bin Nümeyr'den rivayet etmiştir. ---  Müslim, iman 32 (1/157).

 

Bu da Abdullah bin Mes'ud'un, Mirac hakkında zikrettiği hadisin bir ısmıdır. Enes bin Malik bunu Malik bin Sa'sa'a kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem), sonra Ebu Zer kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) aktarmıştır. Bir defa da onları zikretmeden mürsel olarak rivayet etmiştir.

 

 

 

Ancak Enes'in Malik bin Sa'sa'a kanalıyla olan rivayeti şöyledir: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Bir defa ben Beyt'in yanında uyku ile uyanıklık arasında iken birdenbire bir ses işittim. Bu ses ‘‘Şu üç kişi içinden orta olanı ‘‘ diyordu. Sonra bana geldiler ve beni alıp götürdüler. Bana içinde zemzem suyu bulunan altın bir leğen getirdiler. Göğsümü şuradan şuraya kadar yardılar.'' Katade der ki: "Arkadaşıma: ‘‘Bundan 'lereye kadar yardıklarını kastediyorsun?’‘ dediğimde: ‘‘Karnının altına kadar yardılar’‘ cevabını verdi ve şöyle devam etti: "Kalbimi çıkardılar ve zemzem suyu ile yıkadılar. Sonra tekrar yerine koydular. Sonra kalbime iman ve hikmet doldurdular -veya koydular. Buradaki şüphe Said'e aittir- Sonra merkepten büyük, katırdan küçük, ayağını gözünün gördüğü son noktaya basan Burak adında beyaz bir hayvan getirerek beni ona bindirdiler. Birlikte yola koyulduk. Dünya semasına vardığımızda ve Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu.

 

 

 

Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (Peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler.

 

Sonra Adem'in yanına geldiğimizde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ diye sordum. ‘‘Bu, baban Adem'dir’‘ cevabını verince kendisine selam verdim. Bunun üzerine Adem : ‘‘Merhabalar salih oğula ve salih peygambere’‘ dedi.

 

Sonra yolumuza devam ettik ve ikinci semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada Yahya'yı ve İsa'yı gördüm. Onlara selam verdim. Onlar da: ‘‘Salih kardeşe ve salih peygambere merhaba’‘ dediler. 

 

Sonra yolumuza devam ettik ve üçüncü semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada Yusuf'un yanına geldiğimde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?" diye sordum: ‘‘Bu kardeşin Yusuf'tur’‘ dediğinde ona selam verdim. O da: ‘‘Salih kardeşe ve salih peygambere merhaba’‘ dedi.

 

Sonra yolumuza devam ettik ve dördüncü semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada İdris'in yanına geldiğimde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?" diye sordum: ‘‘Bu, kardeşin İdris'tir’‘ dediğinde ona selam verdim. O da: ‘‘Salih kardeşe ve salih peygambere merhaba’‘ dedi.'' -Abdulvehhab'ın bildirdiğine göre Said şöyle demiştir: Katade bunun yanında: "Yüce Allah: ‘‘Onu yüce bir makama yükselttik’‘[Meryem 57] buyurdu" derdi.-

 

''Sonra yolumuza devam ettik ve beşinci semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada Harun'un yanına geldiğimde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?" diye sordum: ‘‘Bu, kardeşin Harun'dur’‘ dediğinde ona selam verdim. O da: ‘‘Salih kardeşe ve salih peygambere merhaba’‘ dedi.

 

Sonra yolumuza devam ettik ve altıncı semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada Musa'nın yanına geldiğimde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?'' diye sordum: ‘‘Bu kardeşin Musa'dır’‘ dediğinde ona selam verdim. O da: ‘‘Salih kardeşe ve salih peygambere merhaba’‘ dedi. Yanına geldiğimde ağlamaya başladı Bunun üzerine kendisine: ‘‘Niçin ağlıyorsun?’‘ diye seslenildi. O da: ‘‘Ey Rabbim! Bu genci benden sonra peygamber olarak gönderdin. Onun ümmetinden cennete girecek olanlar benim ümmetimden cennete girecek olanlardan daha çoktur’‘ dedi.

 

Sonra yolumuza devam ettik ve yedinci semaya geldik. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince: ‘‘Kimdir o?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ cevabını verince: ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Muhammed'dir’‘ cevabı verince: ‘‘O (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye soruldu. Cibril: ‘‘Evet’‘ cevabını verince, kapıyı açtılar ve: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Orada İbrahim'in yanına geldiğimde: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?" diye sordum: ‘‘Bu, baban İbrahim'dir’‘ dediğinde ona selam verdim. O da: ‘‘Salih oğula ve salih peygambere merhaba’‘ dedi. Sonra bize Beytü'l-Ma'mur arz olundu. ‘‘Ey Cibril! Bu nedir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, Beytü'l-Ma'mur'dur. Ona günde yetmiş bin melek girer. Geri çıktıklarında da bir daha oraya dönemezler’‘ dedi. Sonra bize Sidretü'l-Münteha arz olundu.'' Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) oradaki (Sidr ağacının) yaprakların(ın) fil kulağı gibi, meyvelerinin de Hecer küpleri gibi olduğunu söyledi. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onun dibinden ikisi zahiri, ikisi de batini olmak üzere dört nehir gördüğünü söyledi ve şöyle devam etti: "Kendisine: ‘‘Ey Cibril! Bu nehirler de nedir?’‘ dediğimde: ‘‘Batini olan nehirler Cennetteki iki nehirdir. Zahiri olan nehirler ise Nil ve Fırat nehirleridir’‘ karşılığını verdi.

 

Sonra bana biri şarap, diğeri süt ile dolu iki kap getirdiler ve bunları bana sundular. Ben sütü seçtiğimde bana: ‘‘İsabet ettin! Allah seni fıtrat ve hayra isabet ettirdi; ümmetin fıtrat üzere olacak’‘ denildi. Sonra bana her gün elli vakit namaz farz kılındı'' -veya "elli vakit namazla emr olundum'' Buradaki şüphe Said'e aittir- "Musa'ya gittiğimde, bana: ‘‘Ne ile emr olundun?’‘ diye sordu. Ben: ‘‘Her gün elli vakit namazla emr olundum’‘ cevabını verince, Musa: ‘‘Ben insanları senden önce denedim. İsrail oğullarıyla çok uğraştım. Senin ümmetin buna güç yetiremez. Sen Rabbine dönüp ümmetin için hafifletmesini iste’‘ dedi. Rabbime dönüp, (farz kılınan namazı) hafifletmesini istediğimde, Yüce Allah beş vakti üzerimden kaldırdı. Üzerimde beş vakit kalana kadar Musa ile Rabbim arasında gidip geldim ve Musa'ya her döndüğümde bana aynı şeyleri söylüyordu. Üzerimde günde beş vakit namaz ile kendisine geldiğimde: ‘‘Ne ile emr olundun?’‘ diye sordu. Ben: ‘‘Her gün beş vakit namaz ile emr olundum’‘ dediğimde, Musa: ‘‘Ben insanları senden önce denedim. İsrail oğullarıyla çok uğraştım. Senin ümmetin buna güç yetiremez. Sen Rabbine dön ümmetin için hafifletmesini iste’‘ dedi. Bunun üzerine ona: ‘‘Rabbime o kadar geri dönüp hafifletmesini istedim ki artık utanır oldum. Ben buna razı olup kabul ediyorum’‘ dediğimde, bana: ‘‘Ben farizamı tamamladım ve kullarıma fazlasıyla hafiflettim. Bir iyiliğe de on kat sevap vereceğim’‘ diye seslenildi. ''

 

Müslim, Sahih'de "Muhammed bin el-Müsenna - Muhammed Ebi Adiy'' kanalıyla Said bin Ebi Arube'den rivayet etmiştir. --- Müslim, iman 74 (264).

 

 

 

Yine başka bir kanalla bildirilene göre Enes bin Malik, Malik bin Sa'sa'a'dan aynısını: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘İçinde hikmet ve iman dolu altın bir leğen getirildi. Göğsüm karnımın aşağısına kadar yarıldı ve kalbim zemzem suyuyla yıkandı. Sonra kalbim hikmet ve imanla dolduruldu’‘ buyurdu" ziyadesiyle rivayet etmiştir. --- Müslim, iman (265).

 

 

 

Malik bin Sa'sa'a bildiriyor: Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bize isra gecesini şöyle anlattı: "Ben Hatim'de -veya Hicr'de uzanmış iken yanıma bazı kişiler geldi. Biri diğer arkadaşına: ‘‘Şu üç kişi içinden orta olanı’‘ diyordu. Bana geldi ve Şununla şunun arasını yarıp kalbimi çıkardı.'' -Ravi der ki:

 

Yanımda olan Carud'a: ("Şununla şunun arasını" ifadesi ile) ne kastetmektedir?" dediğimde: "Boğazıyla göbek altına kadar olan yeri kastetmektedir" karşılığını verdi- "Bana, içi imanla dolu altından bir leğen getirildi. Kalbim yıkandı ve tekrar yerine koyuldu. Sonra bana katırdan küçük, eşekten büyük beyaz bir binek getirildi.''

 

-Carud: "Ey Ebu Hamza! Bu, Burak'tır" deyince, Enes: "Evet, o adımlarını gözünün gördüğü en son yere kadar atabiliyordu" dedi- "Ona bindim ve Cibril beni alıp dünya semasına çıktı. Kapının açılmasını istedi. Onlar: ‘‘Kimdir o!’‘ deyince, Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Onlar: ‘‘Merhabalar kendisine, bu ne güzel geliştir’‘ dediler. Kapı açıldığında ve sema bittiğinde orada Adem'i gördüm. Cibril: ‘‘Bu, senin baban Adem'dir. Ona selam ver’‘ dedi. Ona selam verdiğimde selamımı alıp: ‘‘Salih oğula ve salih peygambere merhabalar’‘ dedi.''

 

Sonrasında ravi ibn Ebi Arube'nin rivayeti yönünde hadisi uzunluğuyla zikretti. Ancak Sidretü'l-Münteha'yl ve nehirleri zikrettikten sonra şöyle dedi:

"Sonra bana Beytü'l-Ma'mur arz olundu. Sonra içlerinde şarapla süt bulunan iki kap getirilerek bana sunuldu. Ben sütü aldığımda: ‘‘Sen fıtratı seçtin. Sen ve ümmetin bunun üzeresin’‘ denildi. Sonra günde elli vakit namaz farz kılındı." Sonrasında da hadisin diğer kısmını aynı mana ile zikretti.

 

Başka bir kanalla bir öncekinin aynısı: "Sonra bana Beytü'l-Ma'mur arz olundu" ifadesiyle rivayet edilmiştir.2

 

--- Buhari, menakibu'l-ensar 42 (3887).  -  Buhari, bedu'l-halk 6 (2207).

 

 

 

Katade, Hasan kanalıyla Ebu Hureyre'den bildirerek: "Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Beytü'l-Ma'mur'a her gün yetmiş bin meleğin girdiğini gördü. Bu melekler geri çıktıklarında da bir daha oraya dönemezler" dedi ve kalan kısmını Enes'in hadisi gibi aktardı. Ebu Zer el-Gıfari'den olan rivayeti ise şöyledir: Enes bin Malik'in bildirdiğine göre Ebu Zer, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurduğunu anlatırdı:

"Ben Mekke'de iken evimin damı yarıldı. Cibril inip göğsümü yardı ve zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve imanla dolu altından bir leğen getirdi. Onu göğsüme boşaltıp göğsümü geri kapadı. Sonra beni elimden tutup gökyüzüne çıkardı. Dünya semasına geldiğimiz zaman Cibril semanın bekçisine: ‘‘Aç!’‘ dedi. Bekçi: ‘‘Kimdir o?’‘ deyince, Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberinde kimse var mıdır?’‘ diye sorduğunda: ‘‘Evet Muhammed vardır’‘ dedi. O: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açılıp dünya semasında yükselmeye başladığımızda sağında ve solunda iki karartı olan birini gördüm. Bu kişi sağına baktığı zaman gülüyor, soluna baktığı zamanda ağlıyordu. Yine bu kişi: ‘‘Salih peygamber ve salih oğula merhaba’‘ dedi. Cibril'e: ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, Adem'dir. Sağında ve solundaki karartılar ise zürriyetidir. Sağında olanlar cennet ahalisi, solunda olanlar da cehennem ahalisidir. Bu sebeple sağına baktığında gülüyor, soluna baktığında da ağlıyor’‘ dedi. Sonra beni ikinci semaya çıkardı ve semanın bekçisine: ‘‘Aç!’‘ dedi. Bekçi bir önceki semanın bekçisi gibi dedi ve kapıyı açtı.''

 

 

 

Enes (in bildirdiğine göre Ebu Zer) der ki: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) semalarda Adem'i, İdris'i, Musa'yl, isa'yı ve İbrahim'i gördüğünü ve hangisinin hangi semada olduğunu bildirmediğini söyledi. Ancak dünya semasında Adem'i ve altıncı semada İbrahim'i gördüğünü söyledi. Cibril, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile birlikte İdris'in yanına geldiğinde, idris, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Salih peygamber ve salih kardeşe merhaba’‘ dedi."

 

Sonra Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle devam etti: "Cibril'e: ‘‘Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, İdris'tir’‘ karşılığını verdi. Sonra Musa ile karşılaştım. Musa da: ‘‘Salih peygamber ve salih kardeşe merhaba’‘ dedi. Cibril'e: ‘‘Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, Musa'dır’‘ karşılığını verdi. Sonra İsa ile karşılaştık. O da: ‘‘Salih peygamber ve salih kardeşe merhaba’‘ dedi. Cibril'e: ‘‘Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu İsa'dır’‘ karşılığını verdi. Sonra İbrahim ile karşılaştık. O da: ‘‘Salih peygamber ve salih kardeşe merhaba’‘ dedi. Cibril'e: ‘‘Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, İbrahim'dir’‘ karşılığını verdi.''

 

 

 

ibn Şihab'ın, ibn Hazm'dan bildirdiğine göre ibn Abbas ve Ebu Habbe el-Ensari, Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sonra kalemlerin seslerini işittiğim semalara çıkarıldım'' buyurduğunu söylediler.

 

Ayrıca ibn Hazm ve Enes bin Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: ''Allah ümmetime elli vakit namazı farz kıldı. Bu şekilde geri dönüp Musa'nın yanına yetiştiğimde: ‘‘Allah ümmetine neyi farz kıldı?’‘ diye sordu. Ben de: ‘‘Elli vakit namazı farz kıldı’‘ cevabını verdim. Musa: ‘‘Rabbine geri dön, ümmetin buna güç yetiremez’‘ dedi. Bu konuda Rabbime başvuruda bulunduğumda elli vaktin yarısını kaldırdı. Tekrar Musa'nın yanına dönüp durumu haber verdim. O yine: ‘‘Rabbine geri dön, ümmetin buna güç yetiremez’‘ dedi. Yine bu konuda Rabbime başvuruda bulunduğumda: ‘‘Beş vakit namazdır ve size elli vakit gibi sevap verilecektir. Benim sözüm değişmez’‘ buyurdu. Tekrar Musa'nın yanına döndüğümde: ‘‘Rabbine geri dön’‘ dedi. Bunun üzerine ona: ‘‘Rabbimden utanmaya başladım’‘ dedim. Sonra Cibril beni Sidretü'l-Münteha'ya çıkardı. Orayı ne olduğunu bilmediğim çeşitli renkler kaplamıştı. Sonra Cennete geçirildim. Orada inciden kubbeler vardı. Toprağı da miskti.''

 

Buhari, Sahih'de Yahya bin Abdillah bin Bükeyr'den 1 ve Müslim ise Harmele bin Yahya'dan rivayet etmiştir. --- Buhari, salat 1 (349).  -   Müslim, iman 74 (263).

 

 

 

Enes bin Malik'in bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "Bana uzun boylu, merkepten daha büyük, katırdan daha küçük (ikisi arasında) Burak (denilen) beyaz binek getirildi. Bu binek adımını gözünün gördüğü en son yere kadar atacak bir özelliğe sahipti. Ona binip Beyt-i Makdis'e geldim ve onu, peygamberlerin atlarını bağladıkları halkaya bağladım. Sonra mescide girip namaz kıldım ve dışarı çıktım. Bu sırada Cibril bana birinde şarap, birinde de süt olmak üzere iki kapla geldi. Ben içinde süt olan kabı seçince, Cibril: ‘‘Sen fıtratı seçtin’‘ dedi. Sonra beni alıp dünya semasına çıktı. Kapının açılmasını isteyince: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında Adem'le karşılaştım. Adem beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundu.

 

Sonra ikinci kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında teyze oğulları İsa bin Meryem ve Yahya bin Zekeriya ile karşılaştım. Onlar da beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundular.

 

Sonra üçüncü kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında Yusuf ile karşılaştım. Ona güzelliğin yarısı verilmişti. O da beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundu.

Sonra dördüncü kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında İdris ile karşılaştım. O da beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundu.

 

Sonra beşinci kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında Harun ile karşılaştım. O da beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundu.

 

Sonra altıncı kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında Musa ile karşılaştım. O da beni iyi bir şekilde karşıladı ve bana hayır duada bulundu.

 

Sonra yedinci kat göğün kapısına geldiğimizde Cibril kapının açılmasını istedi. Ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında İbrahim ile karşılaştım. O sırtını Bey tü 'l-Ma 'mur'a dayamıştı. Bey tü 'l-Ma 'mur'a günde yetmiş bin melek giriyor ve geri dönmüyordu. Sonra beni Sidretü'l-Münteha'ya çıkardı. Oradaki yapraklar fil kulağı gibi, meyveler de büyük küpler gibiydi. Allah'ın emri onu bürüyüp kaplayınca değişikliğe uğradı. Orası o kadar güzeldi ki, Allah'ın yarattığı hiç kimse o güzelliği vasfetmeye güç yetiremez. Sonra yaklaştı, derken daha da yaklaştı. Allah bana vahyedeceğini vahyetti ve günde elli vakit namazı farz kıldı. Gökyüzünden inmeye başladım. Musa'nın yanına vardığımda: ‘‘Rabbin ümmetine neyi farz kıldı?’‘ diye sordu. Ona: ‘‘Elli vakit namaz’‘ cevabını verince: ‘‘Geri dön ve Rabbinden bunu hafifletmesini iste. Ümmetin buna güç yetiremez. Ben bu konuda İsrail oğullarını denediğim için biliyorum’‘ dedi. Bunun üzerine Rabbime geri döndüm ve: ‘‘Ey Rabbim! Ümmetime hafiflet’‘ dedim. Rabbim beş vakti kaldırdı. Tekrar Musa'ya döndüğümde bana: ‘‘Ne yaptın?’‘ diye sordu. ‘‘Beş vakti kaldırdı’‘ dediğimde: ‘‘Ümmetin buna güç yetiremez. Rabbine dön ve hafifletmesini iste’‘ dedi.

 

Rabbim bana: ‘‘Ey Muhammed! Size gündüz ve gecede beş vakit namaz vardır. Her namazda on kat (sevap) verilir buda elli eder’‘ buyuruncaya kadar Rabbimle Musa arasında hep gidip geldim.''

 

Bu, Ebu Müslim'in rivayetidir. Muhammed bin Yahya bin el-Münzir el-Arrar rivayetinde ise şöyle geçmektedir: ''Rabbim: ‘‘Kim bir iyiliği yapmaya azmeder de yapmazsa bu ona bir sevap olarak yazılır. Eğer bu iyiliği işlerse ona on sevap yazılır. Kim de bir kötülüğü yapmaya azmeder de yapmazsa ona bir şey yazılmaz. Eğer bu kötülüğü işlerse ona bir günah yazılır’‘ buyurdu. Sonra geri döndüm. Musa'nın yanına vardığımda ona bu durumu haber verdim. o: ‘‘Rabbine geri dön ve hafifletmesini iste’‘ dedi. Ben: ‘‘Rabbimin yanına o kadar geri döndüm ki artık utanmaya başladım’‘ dedim."

 

Müslim, Sahih'de Şeyban bin Ferruh kanalıyla Hammad bin Seleme'den rivayet etmiştir. Ancak rivayetinde: "Sonra yaklaştı, derken daha da yaklaştı" lafzını kullanmamıştır ve: "Allah bana vahyedeceğini vahyetti" lafzı yerine: "Allah kuluna vahyedeceğini vahyetti'' lafzı geçmiştir. Sanırım bu da ("Sonra yaklaştı, derken daha da yaklaştı" lafzı) hadiste bilinmeyen bir ziyadedir. Eğer Haccac bin Minhal'ın rivayet ettiği ve Şerik bin Abdillah bin Ebi Nemir'in, Enes bin Malik kanalıyla rivayet ettiği gibi bilinen bir ziyade ise muhtemelen Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Sidretü'l-Münteha'da Cibril'i ilk defa kendi Suretinde gördüğü zamanda Cibril'in Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yaklaşması kastedilmektedir.

 

Şerik hadisinde Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Rabbini görmesi yönündeki ziyadeyi rivayette tek kalmıştır. Hz. Aişe, ibn Mes'ud ve Ebu Hureyre'nin bu ayeti Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Cibril'i görmüş olması yönünde açıklamaları daha doğrudur.

 

Mesruk kanalıyla bize bildirilene göre Hz. Aişe'ye: "Andolsun ki onu apaçık ufukta gördü"[Tekvir 23] ayeti ile: "Andolsun ki, o onu bir kez daha inişinde gördü"[Necm 13] ayeti zikredilince şöyle dedi: "Bu ümmette bunu Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) soran ilk kişi benim. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ‘‘Bu kişi Cibril'dir. Onu kendi suretinde bu iki defadan başka da görmedim'' buyurdu."--- Müslim, iman 77 (287).

 

Bunu açıklamasıyla birlikte el-Esma ve's-Sifat'ta ve Kitabu'l-Rü'ye'de zikrettik. Doğruya ulaşmak Allah sayesindedir.

 

Sabit'in, Enes kanalıyla olan rivayeti ise Mirac olayının Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Mekke'den Beyt-i Makdis'e götürülmesi gecesinde olduğuna delalet etmektedir.

 

 

 

ibn Abbas'ın bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: ''İsra gecesi götürüldüğüm zaman Musa bin imran'ı uzun boylu ve kıvırcık saçlı biri olarak gördüm. Sanki Şenue adamlarındandı. Yine o gece İsa'yı gördüm. O; orta boylu, kırmızı ve beyaz arasında düz saçlı biriydi. Cehennem bekçisi Malik'i ve Deccalı gördüm. Yüce Allah onları bana ayetlerinde göstermiştir.'' "Sen de kitaba (Kur'an'a) kavuşma konusunda sakın şüphe içinde olma"[Secde 23] buyruğunu Katade, Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Musa ile karşılaştı şeklinde tefsir ederdi. "Musa'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik ve onu ‘‘Benden başkasını ve kil edinmeyin’‘ diyerek, İsrail oğullarına bir rehber yaptık" ayetini de: "Yüce Allah, Musa'yı israil oğullarına rehber yaptı" şeklinde tefsir ederdi.

 

Müslim, Sahih'de "Abd bin Humeyd - Yunus bin Muhammed" kanalıyla Şeyban'dan ve Buhari ile Müslim Şu'be kanalıyla Katade'den muhtasar olarak rivayet etmişlerdir. ---  Müslim, iman 74 (267). -  Müslim, iman (272).

 

 

 

Ebu Hureyre' nin bildirdiğ ine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: "İsra gecesi götürüldüğüm zaman Musa ile karşılaştım." Onu vasıflanDirarak şöyle buyurdu: "O uzun boylu, zayıf ve hafif kıvırcık saçlı biriydi. Sanki Şenue adamlarındandı. Sonra İsa ile karşılaştım.''

 

(Onu da vasıflanDirarak şöyle buyurdu} "O daha hamamdan yeni çıkmış gibiydi. Sonra İbrahim ile karşılaştım. Çocukları arasında en fazla ona benzeyen bendim. Sonra bana iki kap getirildi. Birinde süt, diğerinde şarap vardı. Bana: ‘‘Dilediğini al’‘ denilince, ben sütü alıp içtim. Bunun üzerine bana: ‘‘Sen fıtrata hidayet edildin. Eğer şarabı almış olsaydın ümmetin sapıtırdı’‘ denildi.''

 

Müslim, Sahih'de Muhammed bin Rafi'den 1 ve Buhari ise Mahmud kanalıyla Abdurrezzak'tan rivayet etmiştir. --- Müslim, iman (272). -  Buhari, ehadisü'l-enbiya (49).

 

 

 

Enes bin Malik'ten gelen sahih rivayetlerde bildirilene göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İsra gecesinde kırmızı kum yığınının yanındaki mezarında kalkıp namaz kılan Musa ile karşılaştım'' buyurmuştur. ---  Müslim, fedail 43 (164) ve Ahmed, Müsned (3/148, 248). 

 

Yine Ebu Seleme'nin, Ebu Hureyre kanalıyla naklettiği sahih rivayete göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kendimi bir grup peygamberlerin arasında gördüm. Bir de baktım ki Musa kalkmış namaz kılmaktadır'' buyurmuştur. Sonra da İbrahim ve İsa 'yı zikredip onları vasfederek: "Namaz vakti geldiğinde onlara imam oldum'' buyurmuştur.

 

ibnu'l-Müseyyeb'in rivayetinde geçtiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) peygamberleri Beyt-i Makdis'te görmüştür.

 

Enes hadisiyle bildirilene göre de Hz. Adem ile bütün peygamberler kendisine gönderilmiş ve Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) o gece onlara imamlık etmiştir.

 

 

 

Enes bin Malik kanalıyla Malik bin Sa'sa'a'dan ve yine Enes kanalıyla Ebu Zer'den gelen sahih bir rivayete göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) altıncı semada Musa bin imran'ı görmüştür.

 

Bu rivayetlerde birbirine muhalif haberler yoktur. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yolculuğunda iken Musa'nın namaz kıldığını görmüştür. Yani Allah Resulü'nün (Sallallahu aleyhi ve Sellem) götürüldüğü gibi Hz. Musa, Beyt-i Makdis'e götürülmemiştir. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) diğer peygamberleri önce yerde, sonra da semada gördüğü gibi onu sema da da görmüştür. Onlar Rableri katında şehitler gibi diridirler. Resulullah'tan (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelen haberlere göre de peygamberlerin bazı zamanlarda muhtelif yerlere gelmesi inkar edilemez.

 

 

 

ibn Abbas'ın bildirdiğine göre Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur: İsra gecesi götürüldüğüm zaman güzel bir kokuya rastladım. "Bu kokuda nedir?" dediğimde, (Cibril) şöyle anlattı: "Bu Firavun'un kızını tarayan kişinin ve çocuklarının kokusudur. Bu kadın kızı tararken tarak elinden düştü. ‘‘Allah'ın adıyla’‘ dedi (ve tarağı yerden aldı). Bunun üzerine kız: ‘‘Babamın adıyla mı?’‘ deyince: ‘‘Hayır, benim de, senin de, babanın da Rabbinin adıyla’‘ karşılığını verdi. Kız: ‘‘Babamdan başka Rabbin var mıdır?’‘ deyince: ‘‘Evet, benim de, senin de babanın da Rabbi olan Allah vardır’‘ dedi. (Kız babasına bu durumu bildirince) babası kadını çağırıp: ‘‘Benden başka bir Rabbin var mıdır?’‘ diye sordu. Kadın: ‘‘Evet, ikimizin de Rabbi olan Allah vardır’‘ cevabını verdi. Bunun üzerine Firavun, bakırdan büyük bir kazan yapılmasını, ısıtıldıktan sonrada kadınla çocuklarının içine atılmasını emretti. Kadın: ‘‘Senden bir isteğim vardır’‘ deyince, Firavun: ‘‘Ne istiyorsun?’‘ dedi. Kadın: ‘‘Benim kemiklerimle çocuklarımın kemiklerini bir araya toplayıp gömmeni istiyorum’‘ dedi. Firavun da: ‘‘Senin bizde hakkın vardır. Bu isteğini yerine getireceğim’‘ dedi. Sonra da teker teker kazana atılmaya başladılar. Sıra süt emen çocuğa gelince: ‘‘Gir eyanne, çekinme, çünkü sen hak üzeresin’‘ dedi." Küçükken dört kişi konuşmuştur. Bunlardan biri bu çocuk, biri Yusuf'un şahidi, biri Cureyc'in arkadaşı, biri de İsa bin Meryem'dir. --- Heysemi, Mecma'uz-zevaid (1/65) ve İbn Kesir, Tefsir (3115). 

 

Başka bir kanalla bir öncekinin aynısı rivayet edilmiştir.

 

Mirac konusunda zayıf isnadlarla zikrettiğimiz yönde başka rivayetler de vardır. Ancak bu konuda sabit olan hadisler yeterlidir. Ben de bu konuda isnadı (diğer zayıflara göre) en iyi durumda olan bir rivayet zikredeceğim. Doğru olana ancak Allah'ın sayesinde ulaşılır.

 

 

 

Ebu Said el-Hudri bildiriyor: Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabı kendisine: ''Ey Allah'ın Resulü! Bize isra gecesinde (Mekke'den, Mescid-i Aksa'ya) nasıl götürüldüğünü anlat" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

''Yüce Allah: ‘‘KuLu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur’‘ [İsra 1] buyurmaktadır. Ben yatsı zamanı Mescid(-i Haram)da uyurken biri geldi ve beni uyardı. Uyandığımda hiçbir şey görmedim. Sonra bir daha uyudum. Bu kişi beni bir daha uyardı. Yine uyandığımda hiçbir şey görmedim ve bir daha uyudum. Sonra bu kişi beni bir daha uyardı. Yine bir şey görememiştim, ancak bir hayalet görmüş gibiydim. Mescid'den dışarı çıkana kadar onu gözlerimle takip ettim. Bir de baktım ki ben sizin hayvanlarınıza ve katırlarınıza daha az benzeyen, kulakları sakat Burak adında bir hayvanın üzerindeyim. Benden önceki peygamberler de buna binerlerdi. O adımını gözünün gördüğü en son yere kadar atabilirdi. Ben bu hayvanın üzerinde seyrederken sağımdan bir kişi: ‘‘Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım’‘ diye çağırmaya başladı. Ancak ben ona bir cevap vermedim. Sonra solumdan bir kişi: ‘‘Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım’‘ diye çağırmaya başladı. Ona da bir cevap vermedim. Yine ben onun üzerinde seyir halindeyken kollarını sıvamış ve üzerinde Allah'ın yaratmış olduğu bütün ziynetler bulunan bir kadınla karşılaştım. O da: '' ‘‘Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım’‘ dedi. Ona da hiç bir cevap vermedim. Öylece Beyt-i Makdis'e yetiştim. Hayvanımı daha önce peygamberlerin hayvanlarını bağladıkları halkaya bağladım.

 

Sonra, Cibril içinde şarap ve süt bulunan iki kapla geldi. Ben sütü içip şarabı bıraktım. Bunun üzerine Cibril: ‘‘Sen fıtratı seçtin’‘ dedi. Ben de:

 

‘‘Allahu ekber, Allahu ekber’‘ dedim. Cibril: ‘‘Yüzünde gördüğüm bu ifade nedir?’‘ diye sorunca: ‘‘Ben seyir halinde iken sağımdan bir kişi: ''Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım" diye çağırmaya başladı. Ancak ben ona bir cevap vermedim’‘ dedim. Cibril: ‘‘Seni çağıran o kişi Yahudiliğe davet edendir. Eğer ona cevap verseydin ümmetin Yahudi olurdu’‘ dedi. Ben: ‘‘Sonra ben yine seyir halindeyken solumdan bir kişi: ''Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım" diye çağırmaya başladı. Ona da bir cevap vermedim’‘ dedim. Cibril: ‘‘Seni çağıran o kişi Hıristiyanlığa davet edendir. Eğer ona cevap verseydin ümmetin Hıristiyan olurdu’‘ dedi. ‘‘Yine ben seyir halindeyken kollarını sıvamış ve üzerinde Allah'ın yaratmış olduğu bütün ziynetler bulunan bir kadınla karşılaştım. O da: ''Ey Muhammed! Bana bak, sana bir şey soracağım" dedi. Ona da hiç bir cevap vermedim’‘ dedim. Cibril: ‘‘Bu dünyadır. Eğer ona cevap verseydin ümmetin ahiret yerine dünyayı tercih ederdi’‘ dedi.

 

Sonra Cibril ile beraber Beyt-i Makdis'e girdik. Her birimiz iki rekat namaz kıldık. Sonra insanoğlunun ruhlarının çıktığı Mirac'a çıkarıldım. Hiçbir mahlUkat Mirac'tan daha güzel bir şey görmemiştir. Ölecek kişinin gözlerini göğe diktiğini görmez misin? Bu, Mirac'ı beğenmesindendir.

 

Sonra Cibril ile beraber çıkmaya devam ettik. Sonra baktım ki, dünya semasının sahibi, kendisine İsmail denilen meleğin yanındayım. Onun emrinde yetmiş bin melek bulunmaktaydı. Her meleğin de ordusu yüz bin melekten oluşmaktaydı. Yüce Allah: ''Rabbinin ordularını kendisinden başkası bilmez’‘ [Müddessir 31] buyurmaktadır. Cibril sema kapısının açılmasını isteyince, ona: ‘‘Sen kimsin?’‘ denildi. Cibril: ‘‘Ben Cibril'im’‘ karşılığını verdi. ‘‘Beraberindeki kimdir?’‘ dediklerinde: ‘‘Muhammed'dir’‘ dedi. Onlar: ‘‘Muhammed ( peygamber olarak) gönderildi mi?’‘ diye sorunca: ‘‘Evet gönderildi’‘ dedi. Kapı açıldığında baktım ki, Adem. Adem, Allah'ın kendisini yarattığı gün gibiydi ve hiç değişmemişti. Ona zürriyetinden mümin kişilerin ruhları sunulunca: ‘‘Temiz bir ruh ve temiz bir nefis, onu İlliyyun'da kılın’‘ diyordu. Sonra zümyetinden facir kişilerin ruhları sunulunca: ‘‘Pis ruh ve pis nefis, onu Siccin'de kılın’‘ diyordu.

 

Kısa bir zaman daha çıktıktan sonra bir de baktım ki, ben, gördüğüm en güzel pişmiş etlerin bulunduğu sofraların yanındayım. O sofraların başında kimseler yoktu. Yine üzerinde kokusu çıkmış ve bozulmuş etler serili sofralar gördüm. Ancak o sofralardan yiyen kişiler vardı. ‘‘Ey Cibril! Bunlar kimlerdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bunlar ümmetinden helalı bırakıp ta haram yiyen kişilerdir’‘ cevabını verdi.

 

Kısa bir zaman daha çıktıktan sonra karınları evler gibi büyük olan bir toplulukla karşılaştım. Onlardan biri kalktığı zaman yere yığılıyor ve: Allahım! Kıyamet kopmasın’‘ diyordu. Bunlar Firavun ailesinin yolunda giden kişilerdi. Yolcular onları çiğniyordu. Onların Allah'a (yalvararak) feryad ettiklerini işittim. ‘‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bunlar ümmetinden faiz yiyen kişilerdir" dedi ve: "Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar"[Bakara 275] ayetini okudu.

 

Kısa bir zaman daha çıktıktan sonra dudakları deve dudakları gibi olan bir toplulukla karşılaştım. Onlara dudaklarını tutup ağızlarına ateşten taşlar atan biri musallat edilmişti. Ağızlarına atılan bu taşlar en dip taraflarından çıkıyordu. Onların da Allah'a (yalvararak) feryat ettiklerini işittim. ‘‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bunlar ümmetinden yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir’‘[Nisa 10] dedi.

 

Kısa bir zaman daha çıktıktan sonra göğüslerinden ve ayaklarından asılı olan kadınlar gördüm. Onların da Allah'a (yalvararak) feryat ettiklerini işittim. ‘‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bunlar ümmetinden zina edenlerdir’‘ dedi.

 

Kısa bir zaman daha çıktıktan sonra kendi yanlarından etler kesilerek ağızlarına basılan bir topluluğun yanına vardım. Onlara: ‘‘Önceden de kardeşinizin yediğiniz gibi yiyin’‘ deniliyordu. ‘‘Ey Cibril! Bunlar kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bunlar ümmetinden hep başkalarını ayıplayarak insanların etlerini yiyen kişilerdir’‘ dedi. 

 

Sonra ikinci semaya çıktık ve baktım ki Allah'ın yaratmış olduğu en güzel kişi orada. O, insanlara güzellikte, Ay'ın on dördüncü gecesi diğer yıldızlara üstünlük sağladığı gibi üstünlük sağlamıştı. ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, kardeşin Yusuf'tur’‘ dedi. Beraberinde kavminden bir grup vardı. Ona selam verdiğimde selamımı alıp beni karşıladı.

 

Sonra üçüncü semaya çıktık. Orada da Yahya ve İsa'yı gördüm.

Beraberlerinde kavimlerinden bir topluluk ta vardı. Onlara selam verdiğimde selamımı alıp beni karşıladılar.

 

Sonra dördüncü semaya çıktık. Orada da İdris ile karşılaştım. Allah onu yüksek bir yere ref etmişti. Ona selam verdiğimde selamımı aldı ve beni karşıladı.

 

Sonra beşinci semaya çıktık. Orada da Harun ile karşılaştım. Sakalının yarısı beyaz, yarısı da siyahtı. Sakalı uzunluğundan dolayı neredeyse göbeğine değecek kadardı. ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, kavmi tarafından çok sevilen Harun bin İmran'dır’‘ dedi. Beraberinde kavminden de bir topluluk bulunmaktaydı. Ona selam verdiğimde selamımı alıp beni karşıladı.

 

Sonra altıncı semaya çıktık. Orada da esmer tenli gür saçlı Musa bin

İmran'ı gördüm. Eğer iki gömlek giymiş olsaydı kılları gömlekten dışarı çıkardı. O: ‘‘İnsanlar benim Allah katında insanların en değerlisi olduğumu iddia etmektedir. Oysa Allah katında benden daha değerli kişi budur’‘ diyordu. ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu kardeşin Musa bin İmran'dır’‘ dedi. Beraberinde kavminden bir topluluk ta vardı. Ona selam verdiğimde selamımı aldı ve beni karşıladı.

 

Sonra yedinci semaya çıktık. Orada da Rahman'ın dostu İbrahim ile karşılaştım. O, insanların en güzeli gibi oturmuş ve sırtını Beytü'l-Ma'mur'a dayamıştı. ‘‘Ey Cibril! Bu kimdir?’‘ dediğimde: ‘‘Bu, Rahman'ın dostu atan İbrahim'dir’‘ dedi. Beraberinde kavminden bir topluluk ta bulunmaktaydı. Ona selam verdiğimde selamımı aldı ve beni karşıladı. Sonra baktım ki, ümmetimden iki grup. Bir grup beyaz elbiseler giymişken, bir grup ta kül renginde elbiseler giymişti.

 

Sonra Beytü'l-Ma'mur'a girdim. Beraberimde de elbiseleri beyaz olan grup içeri girdi. Elbiseleri kül renginde olan kişilerle aramızda bir perde çekildi. Ancak onlar yine de hayır üzeredirler. Benimle içeri girenlerle beraber namaz kıldım. Sonra onlarla beraber geri dışarı çıktık. Beytü'l-Ma'mur'da her gün yetmiş bin melek namaz kılar ve kıyamet gününe kadar oraya bir daha geri gelmezler.

 

Sonra Sidretü'l-Münteha'ya götürüldüm. Oradaki meyve yapraklarının her birinin büyüklüğü bu ümmetin üzerini kapatacak kadardı. Onun ortasında kendisine Selsebil denilen bir nehir vardı. Sonra bu nehir ikiye ayrılmaktaydı. Bunlardan biri Kevser nehridir, diğeri ise rahmet nehridir. Ben rahmet nehrinde yıkandım ve gelmiş geçmiş bütün günahlarım affedildi.

 

Sonra Cennete götürüldüm. Orada beni bir cariye karşıladı. Ona: ‘‘Sen kimin cariyesisin?’‘ dediğimde: ‘‘Ben Zeyd bin Harise'nin cariyesiyim’‘ karşılığını verdi. Bir de baktım ki, orada tadı ve rengi bozulmayan su ve süt nehirleri, içenlere zevk veren şaraptan nehirler ve süzülmüş baldan ırmaklar bulunmaktaydı. Narların büyüklüğü deve derisinden yapılan tulum kadardı. Orada bir de Buht devesi büyüklüğünde kuşlar vardı.

 

Orada hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin aklına bile gelmeyeceği güzellikler vardır. Sonra bana Cehennem arz olundu. Onda Allah'ın gazabı, azabı ve intikamı vardı. Eğer Cehenneme taşlar ve demirler atılacak olsaydı onları da yerdi. Sonra da Cehennemin kapıları bana kapandı.

 

Sonra Sidretü'l-Münteha'ya çıkarıldım. Orayı (bir bulut) kaplayıverdi. Aramızda iki yay aralığı, hatta daha da az bir mesafe kaldı. Sonra her yaprağın üzerine bir melek indi. Allah, bana emredeceğini emredip elli vakit namazı farz kılarak: ‘‘Sana her iyilikte on kat sevap vardır. Eğer iyilik yapmaya yeltenir ve yapmazsan sana bir sevap yazılır. Eğer bu iyiliği yaparsan karşılığında on sevap yazılır. Eğer bir kötülük yapmaya yeltenir ve yapmazsan sana hiçbir şey yazılmaz. Eğer yaparsan sana sadece bir kötülük yazılır’‘ buyurdu.

Sonra Musa'ya götürüldüğümde: ‘‘Rabbin sana ne emretti?’‘ diye sordu.

 

Ona: ‘‘(Rabbim) elli vakit namazı emretti’‘ dediğimde: ‘‘Rabbine geri dön ümmetine hafifletmesini iste. Çünkü ümmetin buna güç yetiremez. Güç yetiremediği zaman da küfre gider’‘ dedi. Ben de dönüp: ‘‘Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetlerin en zayıfıdır, onlara hafiflet’‘ dedim. Bunun üzerine Rabbim on vakti kaldırdı ve kırk vakit kaldı. Bu şekilde Musa ile Rabbim arasında gidip geldim ve her Musa'ya geldiğimde bana aynı şeyi söyledi. Sonra kendisine geldiğimde: ‘‘Ne ile emr olundun?’‘ diye sordu. ‘‘On vakit namazla emr olundum’‘ dediğimde: ‘‘Rabbine geri dön ümmetine hafifletmesini iste’‘ dedi. Ben de dönüp: ‘‘Ey Rabbim! Ümmetim, ümmetlerin en zayıfıdır, onlara hafiflet’‘ dedim. Bunun üzerine beş vakit daha hafifletti ve sadece beş vakit bıraktı. Sonra Rabbimin yanındaki bir melek bana: ‘‘Farzım tamamlandı ve kullarıma hafifletildi. Onların her iyiliğine karşı da on kat sevap verildi’‘ diye nida etti. Sonra tekrar Musa'nın yanına döndüğümde: ‘‘Ne ile emr olundun?’‘ dedi. ‘‘Beş vakit namazla’‘ dediğimde: ‘‘Geri dön ve Rabbinden ümmetine hafifletmesini iste’‘ dedi. Ben de: ‘‘Rabbime o kadar gidip geldim ki, artık gitmeye utanıyorum’‘ dedim.''

 

Sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Mekke'de sabahladı ve acayip olan şeyleri anlatıp: "Dün Beyt-i Makdis'e gittim. Orada göklere çıkarıldım ve filanı, filanı gördüm'' buyurdu. Ebu Cehil bin Hişam: "Muhammed'in dediğine şaşırmıyor musunuz? Dün gece Beyt-i Makdis'e gittiğini ve sabahlamadan önce yanımıza geri döndüğünü söylüyor. Oysa bizden biri oraya bir ayda gidip bir ayda geri dönmektedir. Şimdi kendisi iki aylık yolu bir gecede aldığını söylemektedir" dedi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben onlara göğe çıkarıldığım zaman Kureyş'li kafileyi filan filan yerde gördüğümü, kervanın ürktüğünü ve geri döndüğüm zaman onları Akabe'de gördüğümü haber vermiştim'' buyurdu. Yine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onlara her kişinin devesinin nasıl ve yükünün ne olduğunu haber vermişti. Ebu Cehil: ‘‘Bize oranın vasıflarını anlatsın’‘ deyince, içlerinden biri: ‘‘Ben aranızda Beyt-i Makdis'in binasını, şeklini ve dağa yakınlığının ne kadar olduğunu en iyi bilenim. Eğer Muhammed doğru söylüyorsa size söylerim. Eğer yalan söylerse yine size söylerim" dedi. Bu müşrik kişi, Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelip:

"Ey Muhammed! Ben insanlar arasında Beyt-i Makdis'i en iyi bilenim. Onun binası, şekli nasıldır ve dağa yakınlığı ne kadardır?" dedi. Bunun üzerine Beyt-i Makdis Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) huzuruna getirildi ve ona birimizin kendi evine baktığı gibi bakarak: "Binası ve şekli şu şekildedir. Dağa yakınlığı ise şu kadardır'' buyurdu. Bu kişi de: "Doğru söyledin" dedi. Sonra dostlarının yanına dönerek: ''Muhammed doğru söylüyor'' veya buna benzer bir şeyler dedi.

 

 

 

Ebu Said el-Hudri der ki: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Allah'ın Resulü! bize isra gecesinde (Mekke'den, Mescid-i Aksa'ya götürüldüğünde) neler gördüğünü anlat" dediğimizde, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

 

Bana Burak adında bir hayvan getirildi. Bu hayvan en çok katıra benziyordu, ancak kulakları küçük idi. (Benden önceki) peygamberler buna binerlerdi. O, adımını gözünün gördüğü en son yere kadar atabilirdi. Ben ona bindirildim ve hayvan Mescid-i Aksa'ya doğru yol almaya başladı."

Sonrasında ravi, Mirac hadisini uzunluğuyla zikretti.

 

Başka bir kanalla Ebu Said el-Hudri'den aynısı aktarılmıştır.

 

Ma'mer de, Ebu Harun kanalıyla mana olarak bir bölümünü rivayet etmiştir.

 

 

 

Yine başka bir isnadla Ebu Hureyre veya başkası kanalıyla Allah Resulü'nden (Sallallahu aleyhi ve Sellem) rivayet edilmiştir.

 

 

 

Yine başka bir kanalla bildirilene göre Ebu Hureyre: "Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescid-i Haram'dan kendisine bazı ayetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur"1 ayetini açıklarken şöyle demiştir: Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bir at getirildi ve Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ona bindirildi. Bu at gözünün gördüğü en son yere kadar adımını atabilen bir attı. Sonrada Cibril ile beraber yola çıktılar. Bir günde ekip diğer günde mahsul biçen bir kavmin yanına geldiler. Bu kavmin biçtiği tarla tekrar eski haline geliyor ve biçilmemiş gibi oluyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Cibril! Bunlar kimlerdir?" diye sorunca, Cibril: "Bunlar Allah yolunda hicret edenlerdir. Onların bir sevabı onlara yedi yüz kat olarak arttırılmaktadır. Onların infak ettikleri (yedi yüz kat olarak) geri verilmektedir" karşılığını verdi.

 

Sonra başları kayalarla ezilen bir topluluğun yanına geldiler. Başları her ezilmesinde tekrar eski haline geliyor ve bu, böylece durmadan devam ediyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Cibril! Bunlar kimlerdir?'' diye sorunca: "Bunlar, farz namazlar kendilerine ağır gelip de namazı terk edenlerdir" dedi. Sonra önlerinde ve arkalarında yamalar olan bir topluluğun yanına geldiler. Onlar develer ve koyunlar gibi yürüyüp, onlar gibi dikenli otlar, zakkum ve Cehennem taşlarından yiyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Ey Cibril! Bunlar nedir?" diye sorunca: "Bunlar, mallarının zekatlarını vermeyenlerdir. Allah onlara hiçbir şekilde zulmetmemektedir. Allah kullara zulmedici değildir" dedi.

 

Sonra önlerinde bir kazaanda güzel kokulu pişmiş et olan bir topluluğun yanına geldiler. Başka bir kazanda da pis kokulu pişmemiş et vardı. Onlar pişmiş eti bırakıp pişmemiş pis etten yemeye başladılar. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Cibril! Bunlar kimdir?'' diye sorunca: "Bu adam yanında temiz ve helal olan kadın bulunurken pis bir kadının yanına giden onunla beraber olup ve onun yanında sabahlayan kişidir" dedi.

 

Sonra yol kenarında gelen gidenin elbiselerini yırtan ve geçen başka şeyleri de parçalayan bir direğin yanına geldiler. Yüce Allah: "Bir de, tehdit ederek Allah'ın yolundan O'na iman edenleri çevirmek, Allah'ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın" buyurmaktadır.

 

Sonra büyük bir kucak odun toplayıp da onu taşıyamayan bir adamla karşılaştılar. Ancak taşıyamadığı halde halen bu bağın üzerine odun topluyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Cibril! Bu nedir?'' diye sorunca:

 

''Bu, ümmetinden, üzerinde insanların emaneti bulunan kişidir. Bu, emanetleri ödemeye güç yetiremediği halde daha da emanet almak isteyendir" dedi.

 

Sonra dilleri ve dudakları demir makaslarla kesilen bir topluluğun yanına geldiler. Dilleri ve dudakları, her kesilmesinde eski haline geliyor ve bu, böylece durmadan devam ediyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Cibril! Bunlar kimdir?'' diye sorunca: "Bunlar fitne çıkaranlardır" dedi.

 

Sonra içinden büyük bir öküz çıkan küçük bir deliğin yanına geldiler. Öküz çıktığı deliğe geri girmek istiyor; ama giremiyordu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Cibril! Bunlar nedir?'' diye sorunca: "Bu, büyük konuşan, sonra pişman olup söylediğinden dönmeye gücü yetmeyen kişidir" dedi.

 

Sonra öyle bir vadiye geldiler ki Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) orada temiz ve soğuk bir rüzgar hissetti. Misk kokusu aldı ve bir ses işitti. "Ey Cibril! Bu temiz ve soğuk rüzgar ile güzel koku nedir?'' diye sorunca, Cibril şöyle dedi:

 

''Bu Cennetin sesidir. O: ‘‘Ey Rabbim! Bana vaad ettiklerini ver. Odalarım, ipek atlasım, ipeğim, ince ipekli kumaşım, kalın ipekli kumaşım, harikulade şeylerim, incim, mercanım, gümüşüm, altınım, kupalarım, sergilerim, İbriklerim, bineklerim, balım, suyum, sütüm şarabım çoğaldı. Bana vaad ettiklerini ver’‘ demektedir. Yüce Allah: ‘‘Müslüman her kadın ve her erkek, mümin her kadın ve her erkek, bana ve peygamberlerime iman eden, salih amel işleyen ve hiçbir şeyi bana ortak koşmayan her kişi senindir. Benden korkanı emniyette kılarım. Benden isteyene istediğini veririm. Benim için infakta bulunana mükafat veririm. Bana tevekkül edene Ben yeterim. Ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Ben vaad ettiğim şeyleri yerine getirenim. Müminler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki, zekatı öderler. Onlar ki, ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır. Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riayet ederler. Onlar ki, namazlarını kılmağa devam ederler. işte bunlar varis olanların ta kendileridir. Onlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedi kalacaklardır. Andolsun, biz insanı, çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu az bir su (meni) halinde sağlam bir karargaha (ana rahmine) yerleştirdik. Sonra bu az suyu "alaka" haline getirdik. Alakayı da "mudğa" yaptık. Bu "mudğa"yı da kemiklere dönüştürdük ve bu kemiklere de et giydirdik. Nihayet onu bambaşka bir yaratık olarak ortaya çıkardık. Yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne yücedir!''[Müminun 1-14] buyurunca, Cennet: ‘‘Razı oldum’‘ dedi."

 

Sonra başka bir vadiye geldiklerinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) kötü bir ses işitince: "Ey Cibril! Bu nedir?'' diye sordu. Cibril şöyle dedi: "Bu, Cehennem'in sesidir. O: ‘‘Ey Rabbim! Bana vaad ettiklerini ver. Zincirlerim, perçinlerim, ateşim, kaynar suyum, dikenli otlarım, irinim, azabım çoğaldı. Dibim derinleşti ve hararetim şiddetlendi. Bana vaad ettiklerini ver’‘ demektedir. Yüce Allah: ‘‘Müşrik her kadın ve erkek, kafir her kadın ve erkek, pis olan her şey ve hesap gününe inanmayan her cebbar senindir’‘ buyurunca, Cehennem: ‘‘Razı oldum’‘ dedi."

 

Sonra Beyt-i Makdis'e gelene kadar seyretti ve inip atını bir kayaya bağladı. Sonra içeri girip meleklerle beraber namaz kıldı. Namaz bittiği zaman: "Ey Cibril! Seninle beraber olan kimdir?" dediler. Bunun üzerine Cibril: "Bu, Muhammed'dir (Sallallahu aleyhi ve Sellem)" dedi. Melekler: "Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?" diye sorunca: "Evet, gönderildi" dedi.

 

Melekler: "Allah o kardeşe ve halifeye uzun ömürler versin. O ne güzel bir kardeş ve ne güzel bir halifedir. Bu ne güzel bir geliştir" dediler.

 

Sonra peygamberlerin ruhları ile karşılaştı. Onlar Rablerine hamdü sena ettiler. ibrahim: "Beni dost edinen, bolca mülk veren, bana tabi olan itaatkar bir ümmet veren, ateşten kurtaran, onu bana soğuk ve selamet kılan Allah'a hamd olsun" dedi.

 

Sonra Musa, Rabbini överek: "Benimle sözlü olarak konuşan, beni Kelimesi ve elçisi olarak seçen, bana Tevrat'ı indiren Firavun ailesini benim elimde helak eden ve israil oğullarının kurtuluşunu benim elimde kılan Allah'a hamd olsun" dedi.

 

Sonra Davud, Rabbini överek: "Bana büyük bir mülk veren, Zebur'u öğreten, bana demiri yumuşak kılan, kuşları ve dağları emrime veren, bana hikmeti ve hitabeti veren Allah'a hamdolsun" dedi.

 

Sonra Süleyman, Rabbini överek: "Rüzgarı, cinleri, insanları ve şeytanları emrime veren, onlara mihraplar, heykeller, havuz gibi leğenler, sabit kazanlar gibi istediğim işler yaptırmamı sağlayan, bana kuş dilini öğreten, her şeyden üstün nimetler veren, benim için bakır madenini eritip akıtan, bana hiç kimsenin sahip olamayacağı kadar büyük ve hesapsız tertemiz bir mülk veren Allah'a hamdolsun" dedi.

 

Sonra isa, Rabbini överek: "Bana Tevrat'ı ve inci'l'i öğreten, dilsizleri, alaca hastalarını iyileştirmemi sağlayan, ölüleri diriltme gücü veren, beni ref eden, arındıran, beni ve annemi şeytanın şerrinden koruyan, şeytana bize gelecek bir yol bırakmayan Allah'a hamdolsun" dedi.

 

Sonra Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Rabbine hamdü sena ederek: "Hepiniz Rabbinize hamdü sena ettiniz. Ben de Rabbime hamdü sena edeceğim'' byurup şöyle devam etti: ''Beni alemlere rahmet olarak gönderen, yine bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderen, bana içinde her şeyin açıklaması olan Furkan'ı (Kur'an'ı) indiren, ümmetimi insanlar arasında ümmetlerin en hayırlısı ve orta ümmet kılan, ümmetimi öncekiler ve sonrakiler kılan, göğsümü yaran, içimden kötülükleri kaldıran, şanımı yücelten, beni ilk ve sonuncu kılan Allah'a hamd olsun.''

 

İbrahim: "işte bununla (Allah), Muhammed'i sizden üstün kılmıştır" dedi.

 

Sonra Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ağızları kapalı üç kap getirildi. içinde su olan kap getirilip: "iç!" denilince, ondan az bir şey içti. Sonra içinde süt olan kap getirilip: "iç!" denilince, ondan kanana kadar içti. Sonra da içinde şarap bulunan kap getirilince: "Bunu içmek istemiyorum. Çünkü kanıp doydum'' buyurdu. Cibril: "Bu, senin ümmetine haram kılınacaktır. Eğer onu içseydin ümmetinden çok az kişi sana tabi olacaktı" dedi. Sonra Cibril, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) semaya çıkarıp kapının açılmasını istedi.

 

Sonrasında ravi hadisi daha önce zikrettiğimiz hadisler yönünde zikretti ve şöyle devam etti: Sonra Cibril, Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) yedinci semaya çıkarıp kapının açılmasını isteyince: "(Ey Cibril!) Bu kimdir?" denildi. Cibril:

"Bu, Muhammed'dir" karşılığını verdi. Onlar: "Muhammed (peygamber olarak) gönderildi mi?" diye sorunca: "Evet, gönderildi" dedi. Onlar: "Allah o kardeşe ve halifeye uzun ömürler versin. O ne güzel bir kardeş ve ne güzel bir halifedir. Bu ne güzel bir geliştir" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içeri girdi ve Cennet kapısının yanında bir kürsüde oturan ak saçlı biri ile karşılaştı. Bu kişinin etrafında ak yüzlü ve siyah yüzlü bir topluluk vardı. Renklerinde değişik bir şey olan başka bir topluluk ta vardı. Renklerinde değişik bir şey olan topluluk bir nehre girdi ve yıkandı. Değişik olan renklerinden bir şeyler gitmişti. Sonra başka bir nehre girdiler ve yıkandılar. Yine değişik olan renklerinden bir şeyler gitmişti. Sonra üçüncü bir nehre girdiler ve yıkandılar. Sudan çıktıklarında o değişik olan renkleri tümden gitmiş ve diğer arkadaşları gibi olmuşlardı. Bu kişiler geldiler ve arkadaşlarının yanlarına oturdular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey Cibril! Bu ak yüzlü kişiler ve renklerinde değişik bir şey olanlar kimlerdir? Bu girdikleri nehirler de neyin nesidir?" diye sorunca: "Bu, yeryüzünde saçları ak olan ilk kişi baban ibrahim'dir. Yüzleri ak olan kişiler imanlarına zulüm katmamış kişilerdir. Renklerinde değişiklik olanlar ise iyi amel ettikten sonra kötü amel edip Allah'a tövbe edenler ve tövbeleri Allah tarafından kabul edilen kişilerdir. Birinci nehir Allah'ın rahmeti, ikinci nehir ise nimetidir. Üçüncü nehirde ise Rableri kendilerine temiz şarap içirdi" dedi.

 

Sonra Sidretü'l-Münteha'ya çıkarıldı ve kendisine: "Burası Sidretü'l-Münteha'dır. Buraya ümmetinden sünnetine uyan her kişi gelebilir" denildi. Bir de baktı ki, Sidretü'l-Münteha, köklerinden kokusuz temiz sular akan nehirler, tadı değişmeyen süt nehirleri, içenlere lezzet veren şarap nehirleri ve süzme baldan nehirler akan bir ağaçtır. O öyle bir ağaçtır ki, süvari onun gölgesinde bir yıl gider ve o gölgeyi geçemez. Onun bir yaprağı bütün yaratıkların üstünü kapatacak bir büyüklüktedir. Allah'ın nuru bu ağacı kaplamıştır. Bu ağaç melekler tarafından da kaplanmıştır.

 

Sonra Yüce Allah, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "İste!" buyurunca, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle dedi: "İbrahim'i dost edindin ve ona büyük bir mülk verdin. Musa'yı sözlü olarak konuşturdun. Davud'a büyük bir mülk verdin, ona demiri yumuşattın ve dağları emrinde kıldın. Süleymcın'a da büyük bir mülk verdin. Cinleri, insanları ve şeytanları onun emrinde kıldın. Rüzgarı da onun emrinde kılıp kendisinden sonra kimsenin sahip olamayacağı bir mülk verdin. İsa'ya Tevrat'ı ve İncil'i öğrettin. Dilsizlerle alaca hastalarını iyileştirme ve izninle ölüleri diriltme yetkisi verdin. Kendisini ve annesini kötü şeytanın şerrinden korudun. Şeytanın onlara gidecek hiçbir yolu yoktur.''

 

Rabbi, Resulullah'a (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Ben seni de dost edindim. Bu, Tevrat'ta Rahman'ın sevgilisi diye yazılıdır. Seni tüm insanlara müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdim. Göğsünü yardım, yükünü indirdim, şanını yücelttim. Ben ne zaman zikredilirsem sen de mutlaka benimle beraber zikredilirsin." -Burada Yüce Allah ezanı kastetmektedir- "Senin ümmetini, ümmetlerin en hayırlısı kıldım. Senin ümmetini orta bir ümmet kıldım. Senin ümmetini hem evvel, hem ahir bir ümmet kıldım. Senin ümmetinden kalpleri incil'leri olan topluluklar yarattım. Senin ümmetinin hutbesini, içinde enin, Benim kulum ve Resulüm olduğuna şahitlik etmeden caiz kılmadım. Yaratılış olarak ilk peygamber olarak seni, gönderiliş olarak da sonuncusu kıldım. Senden önce hiç bir peygambere vermediğim Seb'u'l-Mesani'yi (Fatiha suresini) verdim. Yine senden önce hiç bir peygambere vermediğim Arş'ın altındaki hazinelerden Bakara Suresi'nin son ayetlerini verdim. Ben seni hem açan (ilk), hem de kapayan (son) kıldım."

 

Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Rabbim beni üstün kıldı ve alemlere rahmet olarak gönderdi. Beni bütün insanlara müjdeleyici ve uyarıcı kıldı. Düşmanımın kalbine bir aylık mesafeden korkumu bıraktı. Benden önce hiç kimseye helal kılınmayan ganimetleri bana helal kıldı. Bütün yeryüzü benim için mescid ve temizleyici kılındı. Sözlerin başını, sonunu ve toplamını bana verdi. Ümmetim bana arz olunduğunda, tabi olan ve kendisine tabi olunan bana saklı kalmaz. Ümmetimi kıldan ayakkabı yapan kişilerin yanına gittiğini gördüm. Yine onları geniş yüzlülerin ve küçük gözlülerin yanına gittiklerini gördüm. Sanki gözleri iğneyle delinmişti. Benden sonra benim hakkımda diyecekleri bana saklı değildir. Aynı zamanda elli vakit namazla emr olundum.''

 

Sonrasında ravi hadisi daha önce zikrettiğimiz sabit hadisler içeriğinde zikretti ve şöyle devam etti: Rabbi ona: "Beş vakit namaza sabret. Her beş vakit senin için on katıyla ödenir" buyurdu. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Musa'ya ilk gittiği zaman onu peygamberlerin en şiddetlisi olarak buldu. Ancak geri döndüğü zaman onu en hayırlıları olarak buldu. --- Heysemi, Mecma'uz-Zevaid 22 (1/67-72) ve Bezzar, Zevaid (1/38-45).

 

 

 

İsmail bin Abdirrahman el-Kureşi der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), isra gecesi götürüldüğü zaman kervandaki kişileri ve kervanda olanları kavmine haber verince: "Kervan ne zaman gelecektir?" diye sordular. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Çarşamba günü gelecektir" buyurdu. O gün kavim toplandı ve kervanı beklemeye başladı. Gün bitmek üzereydi, ama kervan gelmemişti. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) günün bir saat daha uzaması için dua etti. Bunun üzerine Güneş hapsedildi (bir saat daha batmadı). Güneş sadece işte o gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) için ve daha önce Cuma günü zalimlerle savaşan Yuşa bin Nun için hapsedilmiştir (durdurulmuştur). O gün güneş batmak üzere iken Yuşa bin Nun savaşı bitirmeden batmasından ve kendisinde savaş haram olan Cumartesi gününün başlamasından korkarak Allah'a dua etti. Yuşa bin Nun savaşı bitirene kadar da Yüce Allah Güneş'i hapsetti.

 

 

 

Mirac konusunda başka hadisler de rivayet edilmiştir. Bunlardan biri Ebu Huzeyfe ishak bin Bişr'in ''İbn Cüreyc - Mücahid - ibn Abbas'' kanalıyla, diğeri Cüveybir'in ''Dahhak - ibn Abbas'' kanalıyla rivayet ettikleridir. Ancak İshak bin Bişr metruk biridir ve rivayette tek kaldığı hadisler, pek kabul gören hadisler değildir.

 

Bir diğeri de İsmail bin Musa el-Kavariri'nin, Ömer bin Said el-Mısri kanalıyla rivayet ettiğidir. Ancak bu hadisin ravisi meçhuldür ve isnadı kopuktur. Bu Ömer; Abdulaziz, Leys bin Ebi Süleym, Süleyman el-A'meş ve Ata bin es-Saib kanalıyla Ali bin Ebi Talib, Abdullah bin Abbas ve ibn Abbas'ın, Süleyman'ın veya Seleme el-Ukayli'nin, Amir eş-Şa'bi'nin ve Abdullah bin Mes'ud'un anlattığı bir kişiden işiten Muhammed bin ishak bin Yesar kanalıyla ve Cüveybir'in Dahhak bin Muzahim kanalıyla bildirdiğine göre onlar:

 

"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ümmü Hani'nin evinde yatsı namazını kıldıktan sonra uyumuştu" demişlerdir.

 

Ebu Abdillah: "Bu kişi bize böyle anlattı" dedi ve söz konusu hadisi zikretti.

 

Ben de bunu kendisinden işitilen bir nüshadan yazdım. O, uzunca bir hadis zikretti. Rivayetinde ruhların, meleklerin sayısını ve Allah'ın kudretinden inkar edilmeyecek şeyleri de saydı. Ebu Harun el-Abdi'nin hadisinden önce zikrettiğimiz isra ve Mirac hadisi ise ayrı bir gaye ile zikredilmiştir. Doğruya ulaşmak Allah'ın sayesindedir.

 

 

 

Cabir bin Ebi Hakim der ki: Rüyamda Resulullah'ı (Sallallahu aleyhi ve Sellem) gördüm ve: "Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden kendisine Süfyan es-Sevri denilen bir adam var. Onda bir kötülük var mıdır?" dedim. Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Onda hiç bir kötülük yoktur" buyurdu. Kendisine: "Bu kişi bize Ebu Harun kanalıyla Ebu Said el-Hudri'den naklederek senin Mirac'a çıktığın geceyi anlattı ve senin: ‘‘Semada ... gördüm’‘ buyurduğunu söyledi. Sen öyle bir şey anlattın mı?" dediğimde: "Evet, söyledim" buyurdu. Sonra: "Ey Allah'ın Resulü! Ümmetinden bazı kişiler senin götürüldüğün gece hakkında acayip şeyler anlatıyorlar" dediğimde: "Onlar kıssacıların sözlerinden ibarettir" buyurdu.

 

Sonraki sayfa için aşağıdaki link’i kullan:

 

İlk Olarak Namaz Nasıl (Kaç Rekat Olarak) Farz Kılındı?