DELAİLU NÜBÜVVE |
NEBİ’İN (S.A.V.) ÜSTÜN AHLAKI, NEBİLİK VASIFLARI VE ZUHURUNUN ÖNCEDEN BİLİNMESİ |
Ümmü Ma'bed'in, Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Vasıflarını Anlatan Hadisi
[İbn Hişam, Siyer (2/100) ve İbn Sa'd, Tabakat
(1/230)]
Hizam bin Hişam'ın, babasından, Mekke'nin fethi sırasında Batha'da öldürülen dedesi Hubeyş
bin Halid'den -ki Atike binti
Halid'in kardeşidirbildiriyor:
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem), Hz. Ebu Bekr, azatlı kölesi Amr bin Fuheyre ve onlara rehberlik eden Leys'li
Abdullah bin Erikat Mekke'den Medine'ye hicret için
çıkınca, Ümmü Ma'bed el-Huzaiyye'nin çadırına geldiler. Ümmü Ma'bed cesur ve korkusuz bir
kadın olup çadırın önünde bağdaş kurup oturur, yoldan geçenleri yedirir
içirirdi. Ondan satın almak için et ve hurma istediler; fakat istedikleri şeyi
bulamadılar. Çünkü hazarda, seferde azığı tükenen veya kıtlığa uğrayan halk,
onda bulduklarını satın alıp tüketirlerdi. Resulullah'ın
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)
gözüne çadırın kenarındaki bir koyun ilişince: "Bu koyun neyin nesi, ey Ümmü Ma'bed?" diye sorunca, Ümmü Ma'bed:
"Zayıflığı
sebebiyle sürüden geri kaldı" cevabını verdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Sütü var mı?" diye sorunca ise: "Bu koyun süt veremeyecek kadar
zayıf" cevabını verdi. Nebi (Sallallahu aleyhi
ve Sellem): ''Onu sağmama izin verir misin?"
diye sorunca ise: "Anam babam sana feda olsun! Eğer süt bulabilirsen
sağ" dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) koyunun getirilmesini söyleyip eliyle memesini
sıvazladı, Besmele çekip dua etti. Bir grup insanı doyuracak büyükçe bir kap
istedi. Kabın içine bolca süt sağdı. Önce Ümmü Ma'bed'e verdi. Ümmü Ma'bed kanıncaya kadar içti. Sonra kendi yol arkadaşlarına
verdi. Onlar da doydular. Sonra da kendisi içti. Tekrar kabı dolduruncaya kadar
süt sağdı. Bu sütü Ümmü Ma'bed'in
yanında bıraktı. Sonra ondan biat alıp oradan ayrıldı.
Çok geçmeden kocası Ebu Ma'bed açlıktan cılız kalan
sürüsünü sürerek geldi ve evdeki sütü görünce şaşkınlık içinde: "Bu süt
nereden geldi, ey Ümmü Ma'bed!
Halbuki bu koyunun yavrusu da sütü de yoktur. Evde süt
veren başka koyun da yoktur" dedi. Ümmü Ma'bed: "Hayır vallahi! Birisi getirmedi. Ancak şöyle
böyle konuşanı şu halleri olan mübarek bir adam buraya uğradı" karşılığını
verdi. Ebu Ma'bed:
"Onu bana vasfet, ey Ümmü
Ma'bed!" deyince, Ümmü
Ma'bed şöyle anlattı: ''Gördüğüm zat güzel yüzlü,
güzel yaratılışlı kusursuz biriydi. Ne karnı büyüktü, ne de başı küçüktü. Güler
yüzlüydü. Gözünün akı pek ak, siyahı da pek siyahtı. Kirpikleri uzun ve
kıvrıktı. Boynunda uzunluk, sakalında sıklık vardı. Sustuğunda kendisinde bir
vakar ve ağırbaşlılık vardı. Konuşunca ise sözleri sanki dizilmiş birer inci
gibi ağzından tatlı tatlı akardı. Sözü açık ve hak
ile batıl arasını ayırıcı olup ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş gereksiz
sayılacak derecede çoktu.
Uzaktan bakılınca,
insanların en heybetlisiydi. Yakınına gelince, herkesten daha tatlı ve
çekiciydi. Kendisi orta boylu olup boyu ne hoşa gitmeyecek derecede uzun, ne de
kısaydı. Sanki o, bir fidandı, iki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve
yeşilliği, onlara üstün gelmişti. Onun yanında arkadaşları vardı, o bir şey
söylediği zaman onlar dinlerler, onun verdiği emri yerine getirmek için
koşuşurlardı. Asık suratlı değil güleçti."
Ebu Ma'bed şöyle dedi: "Vallahi,
bu kişi, Mekke'deki bize anlatılan Kureyşlilerin
adamıdır. Onunla beraber olmak isterdim. Yine de bir yolunu bulursam, bunu
yapacağım." Mekke'de herkesin işittiği, ancak kimden geldiği bilinmeyen
bir ses şu şiiri okudu:
Arş'ın Rabbi Allah
hayırla mükafatlandırsın Ümmü
Ma'bed'in çadırlarını şenlendiren iki arkadaşı. Bu
iki arkadaş hayırla konakladılar, böylece ayrıldılar, Kurtuluşa ermiştir elbet
Muhammed'in yoldaşı.
Ey Kusayy
nesli! Allah uzaklaştırdı onu sizden, Buna sebepti Kureyş'in
şereflilikle bağdaşmayan davranışı. Ka'b oğulları
kaybettiler bacılarının yerini, O kadının yeri olacaktır artık müminlerin gözedeme taşı. Sorun bacınıza koyununu ve doldurulan kabı
Şüphesiz koyuna bile sorsanız şahitlik edecektir başı.
Hassan bin Sabit bu
şiiri duyunca, gaipten gelen bu sese şöyle cevap verdi:
Artık peygamberleri
aralarında olmayan kavim hüsrana uğramıştır. Onun
O, bir kavmin yanından
ayrıldı da akılları gitti.
O, başka bir kavmin yanına,
yeni bir nurla yerleşti. Dalaletten sonra Rableri onları kendisiyle hidayete
erdirdi Onları irşad etti; hakka uyan doğru yolu
bulur.
Bir kavmin, akılsız olan
sapıklarıyla, Yol gösterene uyarak hidayete erenleri bir olur mu? Peygamber'le
beraber Medinelilere Es'ad'a yerleşen hidayet
kafilesi geldi.
Etrafındaki insanların
görmediği şeyleri gören ve her yerde Allah'ın Kitab'ını
okuyan bir peygamberdir o.
O, bir gün, Gaib olanın sözünü söylerse, O söz bugün veya yarın
erkenden tasdik edilir. Onunla sohbetinden dolayı, dedesinin saadeti, Ebu Belde hayırlı mübarek olsun!
Ka'b oğullarının kızlarının ikamet ettiği yer kutlu olsun
Oturdukları yer müminler için gözetim yeri oldu.
Hadisin lafzı, Ebu Nasr bin Katade'ye
aittir. Ebu Nasr der ki: Ebu Amr bin
Mutarrif'in bildirdiğine göre Ebu Cafer bin
Muhammed bin Musa şöyle dedi:
Mükrim'e, Ümmü Ma'bed'in adını sorduğumda,
şöyle cevap verdi: "Atike binti Halid'dir. Künyesi Ümmü Ma'bed'dir. Ebu Ma'bed'in ismi ise Eksem bin Ebi'l-Cevn'dir."
Aynı manada bir hadis
başka bir kanalla nakledilmiştir, ancak farklı olarak Hassan bin Sabit'in
şiirinin iki mısrası eksiktir. Bu iki mısrayı da
başka yerde zikretmiştir. Yakub bin Süfyan el-Fesevı bunu Mükrem bin Muhriz'den, şiirleri
zikretmeden nakletmiştir.
Ebu Abdillah el-Hafız der ki: Daha
sonra Ebu Bekr Ahmed bin Cafer el-Katlı'nin
şöyle dediğini işittim: "Mükrem bin Muhriz bu hadisi babasından uzun bir şekilde
nakletti." Ebu Bekr'e:
"Sen bunu Mükrim'den işittin mi?" diye sorduğumda: "Evet
Vallahi! Ben yedi yaşındayken babam beni hacca götürdü ve Mükrem
bin Muhriz'in yanına soktu" cevabını verdi.
Ebu Muhammed el-Kuteybı bu hadiste
geçen lafızları şöyle açıklamıştır:
Berze, yanında örtünülmesi gerekecek kadar büyümüş olandır.
Murmilin sözü, azıklarının bitmesi demektir. Muşettin,
kış ayına girmeleridir. Rivayete göre Musnitin,
kuraklık ve kıtlık senesine girmeleridir.
Kisru'l-hayme, çadırın yan tarafıdır. Tefaccet sözü, koyunun, sağılmak için ayaklarını açmasıdır
Yurbisu'r-raht, oradakilere kanıncaya kadar içirmektir. Raht, on
kişiden otuz kişiye kadar olan topluluktur. Hatta aIahu'l-beha, sütün köpüğünün kabın içini dolduracak kadar
yükselmesidir. Secca, kabak demektir. Hatta erada. sözü, kanıncaya kadar
içmektir. Teşarekne huzlen
sözü, hayvanların hepsinin zayıf olması demektir.
Şau Azib, meradan uzak olan davar
demektir.
Zahiru'l-vedaa hakkında Kuteybı'den
başkası, güzelliği zahir olan demiştir. Kuteybı, Eblecu'l-vehc yüzün parlak olması
olduğunu söylemiştir. Lem taibhu
nuhletun ile cildinin inceliği kasdedilmiştir.
Lem tuzri bihi saklatun ile ne iri, ne de
ince kalçalı olmadığı kasdedilmiştir. Sülce karnın büyümesi demektir.
Su'la; başın küçük olmasıdır. Vesim de
güzel ve parlak olmaktır. Deac ise göz ve başka
şeydeki siyahlıktır.
Kuteybi der ki: Ataf kelimesini Riyaşi"ye sorduğumda şöyle dedi: ''Atafın
ne demek olduğunu bilmiyorum. Zannedersem bu kelime Gataf
olmalıdır. Bu da kirpiklerin uzayıp bükülmesidir.''
Sahl tabiri, sesinin boğuk çıkmadığını ifade eder. Fi unukihi setaun tabiri ile, boynunun uzun olduğu kasdedilmiştir.
Konuşmasında vakar vardı sözünden kastedilen, konuşurken başını veya elini
kaldırmasıdır.
La nezel
vela hezer sözünden kasıt
ise konuşmasının ne uzun, ne de kısa olmamasıdır.
La ye'se
min tul sözü de, belli olacak kadar uzun değildi
manasındadır.
Mahşud ile etrafının ashabı ile çevrildiği yani onun etrafında
dönüp durdukları kasdedilmiştir.
La abis sözünden kasıt,
asık suratlı olmamasıdır.
Sarfh kelimesi, halis demektir. Durra
ise memedeki ettir.
Sonraki sayfa için
aşağıdaki link’i kullan:
Hind bin Ebi
Hale'nin Resulullah'ın (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Vasıflarıyla ilgili Hadisi